Bir bulut kaynıyor Sivas elinden

Halil Kantarcı
Halil Kantarcı

Sivaslıların tabiriyle Yiğido. 15 yaşında hapishaneye atılmış, çocuk yaşta idam talebiyleyargılanmış ve 10 yıl boyunca hapiste kalmış güzel bir adam. Halil abinin, Türklerin ilkdevlet kurucusu olduğu söylenen Oğuz Kağan’dan, Mus’ab bin Umeyr’den, Tuğrul Bey’den,Sultan Alparslan’dan, Yavuz’dan ne farkı var?

Merhaba güzel okuyucu. Size biraz Sivas’tan bahsedeyim. Hani şu İstanbul’a başkentlik eden, bayramlarda Sivaslılar çekilince yolların boş kaldığı İstanbul’un annesi Sivas.

Kaynaklarda ismi Sebastia, Sabastea, Sebasteia, Samassia olarak geçen Sivas’ın tarihi M.Ö. 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Sultan Alparslan’ın Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Bizans’ı yenmesinden sonra Türk egemenliğine girdi. Bir süre Danişmentliler’in hâkimiyetinde kalan şehir, 1174 yılında Selçuklu Devleti’nin sınırları içine alındı. Önemli bir ayrıntı: Sivas’ta ilk beylikler ve Selçuklular döneminde yapılmış çok fazla tarihi eser mevcut. Bu yüzden Osmanlı Devleti Sivas’ta çok fazla eser inşa etmemiştir.

Sivaslı bir yiğitten bahsedeceğim. Adını vermeme gerek yok, siz anlayacaksınız. 15 Temmuz’da Çengelköy’de şehit olan, ardında bir eş ve 3 masum yavru bırakan bir yiğit.


Yapılan eserlerin de boyu Selçuklular zamanında yapılan eserlerden daha kısadır. Sebebi, hürmetsizlik olmasın diye. Eser inşa ederken şehrin estetik siluetini bile düşünen ecdat, atasına hürmetsizlik olmasın diye yaptığı eserlerin boyunu daha kısa yapıyor. Bugün şehirlerin ortasına dikilen koca koca binalar tam bir merhametsizlik örneğidir. Neden merhametsizlik? Hemen açıklayayım: İslam’dan beslenen medeniyetimize göre her şeyin ruhu vardır. Eşyanın da ruhu vardır. Taşın, toprağın, ağacın, hatta gelin kızların başlarına taktıkları oyalı yazmanın, divitin, kalemin, şehirlerin…

Şehirlere ruh biçen bir medeniyetin kalbi elbette merhametten uzak değildir. Estetik, kalbi bir durumdur. Bugün yapılan apartmanlar, rezidanslar ve bilumum binalar makinedir ve makinelerin ruhu kapitalizmle eşitlenmiştir. Hiçbir estetik değeri olmayan bu binalar, içinde bulunduğumuz merhametsizliğin ve zevk yoksunluğunun alamet-i farikasıdır.

Sivas’a dönelim. Sivas’ın soğuğu meşhurdur. Hatta Sivaslılar Sivas’ı tarif ederken ‘’havası sert, insanı mert’’ derler. Bu mertlik konusuna yazının ilerleyen kısımlarında değineceğim. Akdeniz iklimine sahip bir şehir olan Maraş’ta büyüdüğüm için Sivas’ın soğuğu ilk yıllarda beni epey çarpmıştı. Sivas’a ilk geldiğim yıl 2009’un Aralık ayıydı ve bıyıklarımda yer yer buzul hareketlenmeler oluşmuştu. Düşünebiliyor musunuz? Bir daha gelmem demiştim. Büyük konuşmamak lazımmış, 2012 yılından beri Sivas’tayım. Yeni gelen üniversite öğrencilerini eski öğrenciler soğukla korkuturlar. Durakta otobüs beklerken soğuktan ağrıyan parmaklarımın kırılıp düşmesinden korktuğumu hatırlıyorum. Zamanla derim soğuktan kalınlaştı ve alıştım. Buraya bir şarkı iliştireyim. ‘’Gözümde canlandı koskoca mazi.’’

15 yaşında hapishaneye atılmış, çocuk yaşta idam talebiyle yargılanmış ve 10 yıl boyunca hapiste kalmış güzel bir adam.
15 yaşında hapishaneye atılmış, çocuk yaşta idam talebiyle yargılanmış ve 10 yıl boyunca hapiste kalmış güzel bir adam.

Asıl konuya şimdi geliyorum sayın okuyucu, biraz beklettim kusura bakma. Hani demiştim ya mertlik konusuna döneceğim diye, işte geldim. Kabukta oyalanmam öze ulaşmanın hazzını yaşamanız içindi. Sivaslı bir yiğitten bahsedeceğim. Adını vermeme gerek yok, siz anlayacaksınız. 15 Temmuz’da Çengelköy’de şehit olan, ardında bir eş ve 3 masum yavru bırakan bir yiğit. Sivaslıların tabiriyle Yiğido. 15 yaşında hapishaneye atılmış, çocuk yaşta idam talebiyle yargılanmış ve 10 yıl boyunca hapiste kalmış güzel bir adam. Halil abinin, Türklerin ilk devlet kurucusu olduğu söylenen Oğuz Kağan’dan, Mus’ab bin Umeyr’den, Tuğrul Bey’den, Sultan Alparslan’dan, Yavuz’dan ne farkı var? Evet, belki devlet adamı, padişah, vezir ya da vali değildi. 36 yıllık ömrünü İslam’a, vatanına, bayrağına, milletine vakfetmiş bir adamın ne olduğu önemli değil ama Halil abi hem hayatı hem mücadelesiyle gençlere komutan oldu.

  • Komutan Halil Kantarcı. Batı’nın Yunan mitolojisindeki tanrılarına, uydurulmuş komutanlarına, gölgesinden korkan krallarına, pısırık şövalyelerine inat kanlı- canlı bir komutan.

15 Temmuz’un finansörlerine, destekçilerine, planlayıcılarına karşı durdu ve Rabbine yürüdü. Bize emanet 3 yavru bıraktı. Zaralı Halil’in türküsünde yer alan bir dize geziniyor şimdi içimizde: Bir bulut kaynıyor Sivas elinden. Zaralı Halil’den Halil Kantarcı’ya doğru giden bir bulut.

Dipnot: Bu yazıyı yazarken Twitter’da denk geldim. Cengiz Özkan, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla fotoğraf çekindiği için Kemalizm sosuna batırılmış, sözde özgürlükçü, sözde eşitlik budalası, insan hakları beyannamesini sol cebinde taşıdığını söyleyen zerzevat tarafından hakarete uğramış. Eh, hırpani kıyafetinden dolayı Âşık Veysel de 45 gün beklemesine rağmen Ankara’ya alınmamıştı. Cengiz Özkan da Sivaslı, Âşık Veysel de. Bu, İsmail abinin bir köşe yazısı olsaydı yazının en sonunda şöyle yazardı: Ne diyordu Daniel Amokachi: Bunlar hep böyledir yeğen, kuş olsalar kanatlarına söverler.