Bir çiçek değil bir bahçe: Ebu Hanife

İnsanlık tarihinin doğurduğu en büyük dehalardan biri… Doğruyu söylemek ve hakikati aramak konusunda eşit derecede korkusuz bir bilge.
İnsanlık tarihinin doğurduğu en büyük dehalardan biri… Doğruyu söylemek ve hakikati aramak konusunda eşit derecede korkusuz bir bilge.

Birkaç çiçek değil, bir bahçe. Başka bahçeler doğuran bir bahçe. Kendisine bile itiraz edebilen talebeler yetiştiren ve özgür düşüncenin kaynağı bir hoca. Meseleyi derli toplu anlamanın ilk adımı. Her şeyi yerli yerine koymanın bahçesi. İmanın ve aklın pırıl pırıl birlikteliği.

1

Birkaç çiçek değil. Bir bahçe. Üstelik ittifak edilmiş bir bahçe. Yüzlerce yılda terbiye edilmiş ve binlerce yıldır tecrübe edilmiş bir bahçe.

Güzellerin daha da güzelleştiği bir ırmak. Zincirin kaynağından çıkan ilk halkası o. Berrak ve kavi. Akla ve kalbe hürmet eden yeryüzünün en geniş sofrası. Usulü ve anlamı anlamanın yöntemi. İsmi anılmadan ‘dünya hukuk tarihi'nin yazılamayacağı büyük hocası. Gelmiş geçmiş bütün hukukçuların babası.

2

Birkaç çiçek değil, bir bahçe. Başka bahçeler doğuran bir bahçe. Kendisine bile itiraz edebilen talebeler yetiştiren ve özgür düşüncenin kaynağı bir hoca. Meseleyi derli toplu anlamanın ilk adımı. Her şeyi yerli yerine koymanın bahçesi. İmanın ve aklın pırıl pırıl birlikteliği. İçinde titizliğin ve adaletin çağladığı, içinde Son Peygamber'i adım adım takip etmenin, içinde durmaksızın durmanın bahçesi. Bilmenin ve eylemenin devasa birlikteliği…

3

İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük hukukçularından biri o. Adı, Nûman. Ebu Hanîfe de diyorlar künyesine. İmam-ı Âzam diye biliyoruz onu. İmam-ı Âzam, yani ‘en büyük imam'. İnsanlık tarihinin doğurduğu en büyük dehalardan biri… Kıyaslamak için değil, anlamak için söyleyebiliriz; Aristoteles gibi zekâ… Sadece bu da değil, kendisine bakılarak baştan sona tarifinin yapılabileceği yetkinlikte bir ‘ahlak anıtı'. Doğruyu söylemek ve hakikati aramak konusunda eşit derecede korkusuz bir bilge.

4

Bundan 1321 yıl önce geliyor dünyaya. Miladi 699 yılında yani. Bugünkü Irak sınırlarındaki Kûfe'de Sâbît isimli birinin oğlu olarak…

İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük hukukçularından biri o. Adı, Nûman. Ebu Hanîfe de diyorlar künyesine. İmam-ı Âzam diye biliyoruz onu. İmam-ı Âzam, yani ‘en büyük imam'. İnsanlık tarihinin doğurduğu en büyük dehalardan biri…


Ailesi, ticaretle uğraşan Horasan'dan Irak'a göçmüş bir aile. O tarihlerde büyük bir ticaret şehri olan Kûfe'de kumaş ticareti yaptıkları bir dükkânları da var. Oldukça varlıklı bir dünyaya açıyor gözlerini, şehir hayatında rahat içinde büyüyor.

5

Babasından devraldığı ticari faaliyetlerini ömrünün sonuna kadar sürdürüyor Ebu Hanife. Bütün geçimini ticaretten kazanıyor, öldüğü ana kadar. Genç yaşlarda zekâsı sayesinde büyük kazançlar da elde ediyor. Sonraki yıllarda elbette ticaretten kazandığını talebelerine harcıyor. Yüzlerce hatta binlerce yoksul talebesinin tüm masraflarını tek başına karşılıyor. İlim hayatına başladıktan sonra da ticareti bırakmıyor. Ticaret; hayatı anlamanın bir yolu oluyor onun için…

6

Aslında Ebu Hanife'nin hikâyesi, torunu İsmail'in yıllar sonra söyleyeceği gibi, Ebu Hanife'nin babası Sâbit'le başlıyor. Sâbit'in, Hz. Ali'yi ziyaret ettiğinde Hz. Ali'den aldığı dua ile yanıyor ilk ateş. Hz. Ali, Sâbit'in kendisine ve nesline dua ediyor. Sonrakiler, o tertemiz duanın bereketi diyorlar buna. Hiç haram tanımamış bir gövde, hiç yalan söylememiş bir dil… Çok az uykuyla ‘uyanmış' bir göz. Bunlardan başkası değildir o.

7

İmam'ı anlamanın en kısa yolu gözünü açtığı ve ticaretle tanıdığı coğrafyaya bakmaktan geçiyor. Doğup büyüdüğü Kûfe ve bölgenin yakınındaki diğer önemli şehir Basra; eski medeniyetlerle irtibatı bulunan, yeni Müslüman olanlara İslam'ın öğretildiği ve yanı sıra siyasi faaliyetlerin de yoğun olduğu kalabalık şehirlerdir. Her iki şehirde de birçok âlim, şair ve filozof ikamet etmekte, canlı bir entelektüel hayat sürüp gitmektedir.

Kendisine bakılarak baştan sona tarifinin yapılabileceği yetkinlikte bir ‘ahlak anıtı'.
Kendisine bakılarak baştan sona tarifinin yapılabileceği yetkinlikte bir ‘ahlak anıtı'.

8

Tam da böylesine hareketli bir ortamda ticaretle uğraşan Ebu Hanife'nin parlak zekâsı, genç yaşına rağmen oldukça dikkat çekmiş ve bölgenin önemli âlimlerinden biri olan Şa'bî tarafından çağrılmış ve "Seni zeki, kabiliyetli ve hareketli bir genç olarak görüyorum. İlme ve âlimlerin meclislerine devam etmeyi ihmal etme" uyarısıyla tanışmıştır. Bu hayatındaki ikinci ateş olmalıdır. Bu cümlenin etkisi ile ilim tahsiline yönelmiştir. 20'li yaşlarının henüz başında… Yani oldukça geç sayılabilecek bir yaşta.

9

  • Bugün artık ‘fıkhın babası' olarak bildiğimiz, imamların en büyüğü olarak tanıdığımız Ebu Hanife, eğitimine fıkıhla değil önce akaid ve cedel ilmini öğrenmeyle başlıyor. Farklı itikadi düşüncelerin ve yorumların bulunduğu Basra'ya zaman zaman yaptığı seyahatlerde uzun tartışmalara girmekten de geri durmuyor.

Onun bu tartışmalarda ortaya koyduğu görüşler zamanla daha belirgin hâle gelecek, şöhretini artırdığı gibi ‘Ehl-i Sünnet' anlayışının şekillenmesine de katkı sağlayacaktır.

10

Pek çok hocadan istifade etmiş olan Ebu Hanife'nin asıl hocası, Kufe'de yaşayan Hammâd b. Ebû Süleyman'dır. Ebu Hanife, 720 yılından hocasının vefat edeceği 738 yılına kadar tam 18 yıl süreyle onun derslerine devam etmiş ve seçkin öğrencileri arasına girmiştir. Binlerce öğrenci yetiştirmiş büyük bir âlim Ebu Hanife. Öğrencilerinden kırkının içtihad yapabilecek seviyeye çıktığını da düşünürsek Ebu Hanife'nin ‘büyük öğretmen'liği daha iyi anlaşılacaktır.

11

‘Meselenin aslında ne olduğunu anlamak…' İmam-ı Âzam'ın bütün hikâyesi bu gerçekte. Şa'bî'nin "âlimlerin meclislerine devam et" tavsiyesinden sonra Irak bölgesindeki önemli ilim meclislerine iştirak ettiği ve tâbiînden çok sayıda isimle görüşmesinin yanı sıra bazı sahabelerle de görüştüğü söylenmiştir.

Büyük İmam'ın ömrünün 52 yılı Emeviler, 18 yılı da Abbasiler Dönemi'nde geçmiştir. Emevi hilafetine de Abbasi hilafetine de doğrudan şahitlik etmiştir.


Özellikle Enes bin Malik'i gördüğü ve babasıyla birlikte gittiği Mekke'de sahabeden Abdullâh b. el-Hâris'i görüp, ondan hadis dinlediği de aktarılmıştır. Bu açıdan İmam-ı Âzam'ın sahabeyi gören nesil olan ‘tâbiîn'den olduğu söylenebilir.

12

Onun sorunları çözmedeki yöntemi şu idi: Bir sorun görürse onu çözmek için Kur'an'a başvurur, orada bir çözüm bulamazsa hadislere başvurur, orada bir çözüm bulamazsa sahabenin uygulamalarına bakar, eğer sahabe arasında ittifak yoksa sahabenin görüşlerinden istediği birini alırdı. Sahabede de yoksa eğer tâbiîne bakar ama bu sıralamayı takip ederek kendi yorumunu ortaya koyardı. Tâbiîn için "Onlar da adam, biz de adamız." diyecektir.

13

Büyük İmam'ın ömrünün 52 yılı Emeviler, 18 yılı da Abbasiler Dönemi'nde geçmiştir. Emevi hilafetine de Abbasi hilafetine de doğrudan şahitlik etmiştir. İslam dünyası açısından özellikle siyasi olarak büyük oranda kaosla geçen bu devrelere kayıtsız kalmamış, her iki devirde de zulme yol açan siyasi iktidarlarla mücadele etmekten geri durmamıştır. Emevîler'in Ehl-i Beyt'e karşı tutumu sertleşince onlara açıkça karşı çıkmaktan da çekinmemiştir. Hatta Hz. Ali'nin torunlarından Zeyd bin Ali'nin zalim halifeye karşı başlattığı ayaklanmayı maddi ve manevi olarak desteklemiştir.

14

Ebu Hanife'ye susması karşılığında Emevi Halifesi II. Mervan tarafından önce Kûfe kadılığı ve sonra beytülmal eminliği teklif edilmiş ancak Büyük İmam, kendisine yapılan bütün teklifleri reddedince hapsedilmiş ve dövülmüştür. 50'li yaşlarındaki Ebu Hanife'nin durumu ağırlaşınca tepkileri yatıştırmak için hapisten çıkarılmak zorunda kalınmıştır. O da vakit kaybetmeden Mekke'ye gitmiş ve hilafet Abbasiler'e geçinceye kadar geri dönmemiştir.

Derler ki, onunla yüz yüze tanışmış hiç kimse onun hakkında kötü söz sarf etmedi.
Derler ki, onunla yüz yüze tanışmış hiç kimse onun hakkında kötü söz sarf etmedi.

15

Büyük İmam, Emevi iktidarına karşı kısmen desteklediği Abbasi iktidarının da zulüm yoluna tevessül etmesiyle onlara karşı da açıkça tavır almıştır. Devrinin en büyük ve meşhur âlimlerinden ve en zengin tüccarlarından biri olmasına karşın adaletsizliğe karşı sesini yükseltince bu kez Abbasi hilafeti ona konuşmaması karşılığında yeni kurulan Bağdat şehrinin kadılığını teklif etti. Büyük İmam, yine reddetti ve yine hapsedildi. Hapiste işkenceye maruz bırakıldı. Miladi 767 yılının Eylül ayında Bağdat'ta vefat etti. Bazı kayıtlar, zehirlenerek öldürüldüğünü de ifade ediyor. Büyük Selçuklu Hükümdarı I. Melikşah'ın vezirleri tarafından türbesi yaptırılmıştır.

16

Derler ki, onunla yüz yüze tanışmış hiç kimse onun hakkında kötü söz sarf etmedi. Simasından hâline bilenler için bütün zenginliği görünür bir adamdı.

  • Ortaya koyduğu usul ve yöntem, ondan sonra sistemleşecek ve o usulü benimseyenlere ‘Hanefiler' denilecekti. Dört hak mezhepten birinin imamı olan İmam Şâfiî'nin şu sözü İmam-ı Âzam'ı anlatmak için bir basamak olmaya yeter: "Bütün insanlar fıkıhta Ebû Hanîfe'nin evladıdır."

17

Birkaç maddede en azından bazı ilklerini anabiliriz burada: Bir fıkhı ilk defa bütün hatlarıyla tedvin eden kişi İmam-ı Âzam'dır. Feraiz ilmini ilk defa yazan kişi de İmam-ı Âzam'dır. Bugün noterlik diyebileceğimiz kurumu yani Şurut ilmini tarihte ilk defa yazan kişi de odur. Verdiği hiçbir hükmü, öğrencileri ile münazara etmeden karara bağlamama yöntemini geliştirmesinin yanı sıra resmi devlet kadılığını reddederek fıkhı siyasetin boyunduruğundan çıkaran tarihteki ilk isim de odur aynı zamanda.

18

Vefatından sonra talebeleri tarafından fikirleri yayılan ve başka takipçilerin de katılmasıyla görüşleri mezhebe dönüşen İmam-ı Âzam, bugün de geçerli olmak üzere -yaşadığı dönemde de- tarihin akışını, kendisinden önce ve sonra diye değiştirmeyi başarmıştır. Sonraki yıllarda Halife Harun Reşid'in de görüşlerini benimsemesiyle devlet yönetiminde Hanefi hukuk usulleri uygulanmış ve Hanefilik Irak, Mısır ve Türkistan'da yayılmıştır. Daha sonra Hanefiliği resmi mezhep olarak kabul eden Osmanlılar, İmam-ı Âzam'ın ve takipçilerinin fıkhının tüm İslam dünyasına yayılmasını sağlamıştır.

19

Doğruyu bulma konusundaki samimiyeti; yöntemi ve hakikate olan sadakati derecesinde etkili bir ders niteliği taşır.

Derslerini münazaraya imkân verecek şekilde işlemiş, öğrencilerinin de itiraz ve katkılarıyla ilerlemiştir. Derslerinde ve ilim meclislerinde herkese söz hakkı verir, aykırı görüşleri dinler ve öğrencilerini kendi görüşlerini benimsemeye zorlamazdı. Tartışmalar sonucunda ulaştığı yorum için; "Bizim kanaatimiz ve ulaşabildiğimiz en güzel görüş budur. Bundan daha iyisini bulan olursa şüphe yok ki doğru olan onun görüşüdür." diyebilmiştir.

20

Bugüne kadar İmam-ı Âzam'a atfedilen birkaç eser günümüze gelmiştir. Bazılarından söz etmek gerekir: İlki el-Müsned'dir. Öğrencileri tarafından Ebu Hanife'nin içtihatlarında delil olarak kullandığı hadisleri toplayan bir eserdir. Diğeri Fıkhü'ekber; ehl-i sünnetin görüşlerini özetlediği bir akaid eseridir.

El-Âlim ve'l müte'allim; soru-cevap tarzında yazılan ve yine ehl-i sünnetin görüşlerini açıklayan bir eserdir. İmam-ı Âzam Ebu Hanife'nin neye karşılık geldiğini anlamak için şunu da eklemek lazım; Osmanlı'nın bir diğer adı da ‘İmam-ı Azam'ın Devleti'dir.