Bir Sehl-i Mümteni doruğu: Şeyh Sadi-i Şirazî

Şeyh Sadi-i Şirazî
Şeyh Sadi-i Şirazî

Yaşadığı çağdaki diğer şairlerin aksine Sadi hemen bütün şiirlerinde yaygın kullanılan kelimeleri tercih eder. Arapça terkip ve deyimlere eserlerinde fazlaca yer vermez. Divan’ında aşıkâne gazeller bulunurken mensur ve manzum eserlerinde Farsçada yaygın bir şekilde kullanılan atasözlerine sık sık başvurur. Bunun yanı sıra Sadi’nin toplumun düşünce ve isteklerini yansıtan özlü sözleri de atasözü hâline dönüşerek bugüne kadar taşınmıştır.

Tahminen 1213 ila 1218 yılları arasında doğmuş, 1292’de vefat etmiş Sadi-i Şirazî’nin yaşadığı dönemde şöhretli ve halkın takdirini kazanmış bir müellif olmasına karşın hayatıyla ilgili bilgilerimizin sınırlı olması ilginçtir. Eserlerinden hareketle yazılmış birçok biyografi varken, bu biyografilerde verilen bilgilerin büyük bir bölümü tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır sözgelimi. Bununla birlikte 1223 ila 1257 yılları arasında eğitim hayatını Bağdat Nizamiye Medresesi’nde tamamladığını söyleyebiliriz.

Yaşadığı çağdaki diğer şairlerin aksine Sadi hemen bütün şiirlerinde yaygın kullanılan kelimeleri tercih eder. Arapça terkip ve deyimlere eserlerinde fazlaca yer vermez.


Hocaları arasında İbn’ül Cevzi, Şeyh Şihabüddin Ömer es-Suhreverdî, el-Mültani, ez-Zencani, el-Badrai gibi bu medresede o dönem ders veren âlimlerin olduğu tahmin edilebilir ki Sadi’nin kendisi de Bostan adlı eserinde Şeyh Şihabüddin Ömer es-Suhreverdî’den bahseder. Ayrıca hem Sadi’nin kendi yazdığı eserlerden hem de onun hakkında yazılmış eserlerden anladığımız kadarıyla Hicaz, Şam, Lübnan ve Anadolu’ya seyahatlerinin olduğunu biliyoruz.

Bu seyahatler haricinde, özellikle Bostan’dan anlattığı hikâyelerden yola çıkarak onun Kaşgar, Doğu Türkistan, Belh, Sumenat, Mısır, Habeşistan, Ermenistan, Çin vb. yerlere gittiğine dair verilen bilgilerin doğru olma ihtimali pek yoktur. Yaşadığı çağdaki diğer şairlerin aksine Sadi hemen bütün şiirlerinde yaygın kullanılan kelimeleri tercih eder. Arapça terkip ve deyimlere eserlerinde fazlaca yer vermez. Divan’ında aşıkâne gazeller bulunurken mensur ve manzum eserlerinde Farsçada yaygın bir şekilde kullanılan atasözlerine sık sık başvurur.

Bunun yanı sıra Sadi’nin toplumun düşünce ve isteklerini yansıtan özlü sözleri de atasözü hâline dönüşerek bugüne kadar taşınmıştır. Hayatının önemli bir kısmını İslam coğrafyasını kasıp kavuran Moğol istilasının hemen akabinde hüküm süren İlhanlı Devleti’nin hâkimiyeti altındaki topraklarda geçiren Sadi’nin en önemli dostları arasında ünlü İlhanlı vakanüvisleri Cüveynî kardeşlerin bulunduğunu biliyoruz.

Sadi’nin 1257’de yazdığı Bostan mesnevi şeklinde kaleme alınmıştır.n
Sadi’nin 1257’de yazdığı Bostan mesnevi şeklinde kaleme alınmıştır.n

Moğolların henüz putperestlikten İslam’a geçişlerinin sürdüğü bir dönemde Sadi Abaka Han ile de tanışmıştır. Ancak Moğol işgalinin eserlerine yansımasının çok fazla olmadığını söylemeli. Firdevsî, Enverî, Mevlâna, Hafız gibi klasik İran şiirinin büyük isimleri arasında Şeyh Sadi’nin tuttuğu yer, bu şiirin sonraki yüzyıllardaki gelişimini de belirlemiştir. Sadi sadece sıkı bir şair olmakla ün kazanmamıştır elbette, nesir alanında yazdıkları da yüzyıllar boyu okunmuş ve bu durum onu, eserlerinden Farsçanın öğrenildiği bir müellif hâline getirmiştir. Hamasi- destansı şiirde Firdevsî’yi, kaside tarzında Enverî’yi yeğleyenler, gazel alanının öncüsü olarak da Sadi’yi göstermekten çekinmezler.

Gazelin Şirazlı iki büyük ustasından ilki sayılır bir anlamda Şeyh Sadi, diğeri elbette Hafız’dır. Ali Nihat Tarlan hocaya göre “Gazel vadisinde bazıları Sadi’yi Hafız’a tercih ederler. İkisi arasında tefevvuk haiz oldukları kudretten ziyade okuyanların zevkine tabidir. Yalnız Sadi aynı zamanda nesir ve mesnevi üstadıdır. Gazellerinde Hafız’dan daha realist ve daha insanidir. Lisanı harikulade denebilecek derecede fasih ve beliğdir.”

  • Sadi’nin gerek nesri gerekse şiirinin en önemli özelliği olarak sık sık akıcı ve sehl-i mümteni olması zikredilir. Özellikle Mevlana’nın Mesnevi’sinin ilk 18 beytini yazdığı ve Hüsameddin Çelebi’ye verdiği yıl olarak kayıtlı 1258’de tamamladığı Gülistan, Sadi’nin ifade kudretini ortaya koyan bir şaheserdir.

Sadi’nin 1257’de yazdığı Bostan mesnevi şeklinde kaleme alınmıştır. Eserin girizgâhında eserini on bâb üzere kaleme aldığı belirten Sadi bu bâbları da şu şekilde sıralar: Âdil ve insaf, ihsan ve cömertlik, aşk ve sarhoşluk, huzu’ ve huşu’, teslim ve rıza, kanaat, terbiye, afiyete şükür, tevbe ve inabe, münacat ve hatime. Yine de bu bölümler birbirinden tamamen bağımsız değildir, alt hikâyecikler aracılığıyla girift bir şekilde iç içe geçerler.

Sadi’nin gerek nesri gerekse şiirinin en önemli özelliği olarak sık sık akıcı ve sehl-i mümteni olması zikredilir.
Sadi’nin gerek nesri gerekse şiirinin en önemli özelliği olarak sık sık akıcı ve sehl-i mümteni olması zikredilir.

Kilisli Rıfat, Bostan’da söz konusu edilen konuları şöyle özetler: Adalet, siyaset, merhamet, asker beslemek, hüner sahiplerini himaye etmek, müdârâ, sır saklamak, cömertlik, misafirperverlik, tevazu, bahil, aşk-ı hakiki, aşk-ı mecazî, sabit, sebat, mevcudatın fâniliği, sema, acep, kibir, tövbe, kazaya rıza, ihlâs, riya, sıdk, kizb, sükût, ayıp örtmek, gıybet, gammazlık, kadınlar, terbiye, uzlet, şükür, sun’u ilahi, gençlik, ihtiyarlık, Sommat puthanesi. Gülistan’da ise Sadi sehl-i mümteninin handiyse doruğuna ulaşır. Öyle ki Ali Nihad Tarlan, Sadi’yi tanzir eden müelliflerin hiçbirinde Sadi’deki ruhi tekâmülün bulunmaması hasebiyle Gülistan’daki sehl-i mümteniyi taklide yeltenenlerin çoğu kez bir “lafız sanatkârlığı”ndan öteye geçemediklerini vurgular.

Şu sözler Tarlan’a aittir: “Sâdi’deki hür ve müstehzi geniş tefekkür, modern denebilecek bir zevk ve lisana kuvvetli hâkimiyeti ile iki üç kelime içinde bir cihan sığdırma kudreti [onların] hiç birisinde yoktur.”

(Bostan Gülistan, Sadi- i Şirazi, çev. Kilisli Rıfat Bilge, Meral yayınevi, 1980)

Kebikeç

Sudi'nin reddiyeli Gülistan şerhi

  • Osmanlı müellifleri arasında şerhleriyle dikkat çeken isimlerin başında gelir Sud-i Bosnevi.Hafız’ın Divan’ına yazdığı şerh haricinde ömrünün sonlarına doğru kaleme aldığı Gülistân Şerhi’yle de ustalık eserini veren Sudî-i Bosnevi Sadi okurlarının ihtiyaç duyduğu konuları açıklamakta epey büyük bir maharet sergiliyor.
  • Gülistan Şerhi, Sudî-i Bosnevi, haz. Osman Yılmaz, Çamlıca Basım-Yayın, 2012
  • Ayrıca Türk edebiyatında bir ilk olarak kendisinden önce ve kendi zamanında yazılmış bütün Gülistân şerhlerini de “reddiye”lerle tenkid ediyor. Şerhin bazı hataları olmakla birlikte Sûdî’nin diğerlerine üstün olduğu söylenebilir. Eser Farsçaya da çevrilmiştir.
  • (Gülistan Şerhi, Sudî-i Bosnevi, haz. Osman Yılmaz, Çamlıca Basım-Yayın, 2012)

Sadi'den beş vaz ve 9 soruya şiirle cevap

Beş Meclis ve Akıl Ve Aşk Risalesi, çev. Turgay Şafak, Büyüyen Ay, 2016
Beş Meclis ve Akıl Ve Aşk Risalesi, çev. Turgay Şafak, Büyüyen Ay, 2016

Gerek Şeyh Sadi’nin meselelere temel yaklaşımını gerekse de edebi gücünü ortaya çıkaran bir eser Beş Meclis ve Akıl ve Aşk Risâlesi. Kitapta ayrıca Servet-i Funun edebiyatçıları arasında yer alan, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca bilen, Galatasaray Lisesi’nde Farsça öğretmenliği, Darulfünun’da Farsça ve İran edebiyatı hocalığı yapan Hüseyin Daniş’in Şeyh’le ilgili uzun bir yazısı da bulunuyor. Eserde Şeyh, Cüneyd-i Bağdadi, Bâyezid-i Bistami, İbrahim Ethem, İbrahim Havvas, Bişr-i Hâfi tasavvuf büyüklerinin tecrübelerine de yer veriyor.

(Beş Meclis ve Akıl Ve Aşk Risalesi, çev. Turgay Şafak, Büyüyen Ay, 2016.)