Burda bir millet yaşıyor!

cns
cns

Soyluyuz, seçkiniz... Asaletimiz ceddimizin kanından değil Haçlı’yı kırma şerefinden gelir.Aslımız, atalarımızın akrabalık ilişkilerinden değil, Kudüs’ü kâfirin elinden almaya, Kosova’da,Varna’da, Sırpsındığı’nda Allah’ın adını yüceltmemize, “Tevhid”i kâfirin alnının çatınakazımamıza dayanır.

Elimizde kala kala 15 Temmuz’un ilk üç saati kaldı.

Bütün darbelerin mantığında vardır, darbeciler kadar tasfiye edilmesi gereken öteki unsurları da listeye almak.

Kimse bu darbe girişiminden güçlü bir devlet çıkmasını beklemiyordu, kimse bu engellenmiş darbeden güçlü bir iktidar da, güçlenmiş bir ordu ve polis de beklemiyor. Kimse artık devlet organları arasında birbirini kıracak, birbirini etkisizleştirecek güçlendirilmiş kurumlar istemiyor.

Güçlü millet istiyoruz, güçlü millet güçlü devlet demek zaten.

Güçlü millet iradeyle, müşterek duygu ve düşüncelerin egemenliğiyle, seçkin ve yenilmez bir ruhun, dünya sistemine karşı asi, onurlu, baş eğmeyen duruşuyla, itaatsizliğiyle mümkün olur.

Şimdi artık tarihten devşirdiğimiz, bizi bu günlere getiren millet bağını tekrar tarih sahnesine çıkarmak, yenilemek, güncellemek zorundayız.

Millet, vatan ve millet tehlikesini görebilecek kalp gözüne sahiptir; kimseden bir ışık beklemez, kimsenin yönlendirmesine muhtaç değildir, ruhundaki coşkunluğu kalbindeki imanıyla birleştirip tekbire dökebilen insanlar oluşturur milleti.

Kimseye minnet etmeden nefes alabilen, rahmeti Rahman’dan bilecek irfana ve ihlasa sahip olabilen, şehirlilerin ince siyasetine, köylülerin tevekkül soslu kurnazlığına kapılmadan kendi kazdığı kuyudan, kendi yaptığı çıkrıkla, çocuklarına, memleketine, ülkesine, ümmetine kana kana su içirebilen; buğdayın hakkını, tuzun hakkını gözeterek, incire, zeytine yemin ederek, çatlarcasına koşan atların, soluk soluğa çarpışan süvarilerin, çocuklarının alnından öpüp arkasına bakmadan uçlara saldıran akıncıların imanıyla kuşatılan millet varlığımıza binlerce şükür.

Şimdi artık tarihten devşirdiğimiz, bizi bu günlere getiren millet bağını tekrar tarih sahnesine çıkarmak, yenilemek, güncellemek zorundayız.

Bizleri tarihten silmek için öncelikle bu millet bağını bozdular.

Türk milletini savaş değil sulh öldürür!

Türk milletini barış antlaşmaları değil; savaşlar ve meydan muharebeleri inşa etti. Avrupa devletlerinin nedeni Westfalia’dır; Türkiye’nin Türk milletinin sebebi Malazgirt, İstanbul’un Fethi, Çanakkale ve İstiklal Harbi’dir.

Osmanlı’nın son döneminin en önemli entelektüeli Namık Kemal “Biz buralara kılıca dayanarak geldik” derken aslında, İmparatorluğun yıkılmasının, bir büyük terkibin ortadan kalkmasının nedenini yine kılıçtan, harpten kaçmak olarak görür. Sulh Türklerin ölümü demektir; sulh maalesef çok farklı terkibleri oluşturan yapıların kendi aralarındaki mücadelesini açığa çıkarır. “Oğuz’un ölümü uykusudur”, sözü yıllardır karabasan gibi üstümüzde dolanıyor. Toplumları bu açıdan savaş değil esasında bir başka dünya sisteminin egemenliği altında yaşadığı sulh mahveder.

  • Paralel devlet gibi devlet içinde devletçikler üretilerek bin yıllık yapıya sistematik saldırılar yapılıyor. FETÖ darbesi bunu açığa çıkardı, millet 15 Temmuz’da AB’ye, ABD’ye, FETÖ’ye baskın yaptı. Hala AB’den, ABD’den bir geçmiş olsun bile gelmemesi 15 Temmuz’un faillerini açık ederken, tankın karşısına çıkanların ABD dünya sisteminin, konforun devamı için değil, bin yıllık yapının çökmemesi için adeta ilahi bir yönlendirmeyle sokaklara düştüğünü gösteriyor.

Medeniyet değerleri eşliğinde yaşanan bir hayat eninde sonunda o medeniyete benzemenin, konforun, değişimden kaynaklanan aynılaşmanın bünyeyi istilasının rahatlığını hisseder. Batı medeniyetinin, kapitalizmin milli bünyeleri uyuşturması, bireyleri kontrol altına alabilecek değer yargılarını sürekli güncellemesi biraz da bundandır. Cumhuriyet kültürü, batı medeniyetini devşirirken millet olma şartlarını geliştirmedi tam tersine ayrıştırarak insanlar arasındaki klan duygularını yüceltti.

Millet elbette bir soy, boy, aşiret, kavim gibi etnik kimliklere dayanır. Türk milletini soysuz, boysuz, aşiretsiz, kan bağına dayanmayan hüdayinabit göstermek Kemalist düşmanlığının cüzü olabilir; fakat Cumhuriyet ideallerine karşıtlık geliştirirken tarihi tahrif etmek de yine bizi bugünlere getirdi. Milletin unsurları sayılırken baştan sona pek çok etnik kimliğin adı sıralanır ama Türk kavramına gelindiği zaman ne idüğü belirsiz bir tür gibi tarif edilir.

“Oğuz’un ölümü uykusudur”, sözü yıllardır karabasan gibi üstümüzde dolanıyor.
“Oğuz’un ölümü uykusudur”, sözü yıllardır karabasan gibi üstümüzde dolanıyor.

Türk bir terkibdir; bozkır kavimlerinin kendi benliklerini, kendiliklerini, iddialarını, küçük hesaplarını bir kenara bırakarak İslam ile bir araya geldiği, üst kimliktir. Türk batıya giden, küfrü kesen, ila’yı kelimetullah için, nizam-ı âlem için savaşan ırkların, kavimlerin, aşiretlerinin hepsinin adıdır. Buradaki iki belirleyici kavram İslam ve kâfir karşıtlığıdır. Farklı grupları potasında eriten yegâne değer İslam’dır. Müslüman olduğu halde, kendi klanını, boyunu, küçük krallığını koruma adına küfürle uzlaşan, kâfirle anlaşan bozkır kavimleri, Anadolu ırkları, Orta Asya devletlerinin Türklükle bağı olamaz. Anadolu kâfirle uzlaşmama sınırıdır, İslam’ı biricik kılan, İslam’dan başka “hakikat”in olmadığına iman edip bu uğurda çarpışanların vatanıdır.

Bizde diyalog olmaz, biz Türklerde İslam ile başka dinler arasında sentez, uzlaşma mümkün değildir.

Soyluyuz, seçkiniz... Asaletimiz ceddimizin kanından değil Haçlı’yı kırma şerefinden gelir. Aslımız, atalarımızın akrabalık ilişkilerinden değil, Kudüs’ü kâfirin elinden almaya, Kosova’da, Varna’da, Sırpsındığı’nda Allah’ın adını yüceltmemize, “Tevhid”i kâfirin alnının çatına kazımamıza dayanır.

Orta Asya’dan akın akın Anadolu’ya gelenler boylarını milletin üstüne çıkaramadı. Kendi kişisel ihtirasları için kılıçlarına sarılanlar, kabilelerinin menfaati için kardeş kanı akıtanlar yok olup gitti.

Anadolu’ya gelenler İslam’a uymayan geleneklerini, ananelerini, folklorlarını, inançlarını sınırlara serip geldi.

Mehmet Ali Aynî, Fransızların kültüre, Almanların ırka, İsviçrelilerin vatana, Rumenlerin dile, Amerikalıların tabiiyete dayandıklarını söyler. Bizler gavur dışı hayatı kotarıp, dünya sistemini İslami nizama göre şekillendiren bir milletiz. Tarih, coğrafya, İslam’ın kabul ettiği ananeler... Bunların hepsinin üstünde dil... Türkçe Anadolu’da şekillendi. Bizler artık başka coğrafyalardaki kimliklerden tamamen farklılaşarak kendimize özgü bir millet inşa ettik. Ne dünya vatandaşıyız ne Orta Asyalı, Ortadoğulu, Afrikalı... Ordudan halka, yöneticilerden kalemiyeye kadar varlığımızı “adalete” bağladık. Adalet dairesi bu milletin diri, dinamik kalmasının en önemli göstergesidir.

Bizi müsavat, diyalog bozdu

Milli bünyemizi Tanzimat ile başlayan süreç; müsavat ilkesi bozdu. Batılı ile Müslümanı, İmparatorluk tebaasını, Türk milletini denk gören anlayış sonrasında sürekli olarak millet hayatını, aşağılamaya, yok saymaya başladı. Modernleşme batı medeniyetinin evrensel değerlerinin, teknik ve teknolojinin İmparatorluğa girmesini amaçlamıyordu; bizi biz yapan millet vasıflarının çözülmesine çalışıyordu. Kemalist batılılaşmanın başarısızlığının nedeni İslam ile var olan değerlerimize saldırmasındandı.

Milli bünyemizi Tanzimat ile başlayan süreç; müsavat ilkesi bozdu.
Milli bünyemizi Tanzimat ile başlayan süreç; müsavat ilkesi bozdu.

Müşterek kader fikri gündemimizden düştü. Laiklik toplumu kamplara ayıran en önemli değer olarak hala etkinliğini sürdürüyor.

Sonra ulus kavramı... Batılılaşma milleti değil ulusu öne alır. Ulus verili, icat edilmiş, kurgulanmış bir kimlik olarak birleştirici değerleri küçümsedi, tekrar soy, boy, kavim, etnik iddiaları öne çıkarmayı teşvik etti. Ulus “beğenmeyen gitsin” derken millet beğenmeyenleri de içine almayı bilir. Ulus birimlerin, yapıların kendi kaderlerini tayin hakları için makul tüm gerekçeleri üretti, her etnik kimliğin, grubun, cemaatin başkalarının önüne geçecek iddialarını besledi; millet her daim müşterek kaderden bahsetti.

Kemalizm cemaatlerin İslami kimlikten ayrışmasının en büyük nedenidir; kişisel hırsları, grup fikirlerini yüceltti. Önceleri müsavat ile değersizleştirilen Müslümanlar 1950’li yıllardan sonra dinler arası diyalog ile “Hak geldi batıl zail oldu” fikrinin rafa kaldırılmasıyla yeni bir çözülmenin eşiğine getirildi. Millet yapımız çözülmüştü, şimdi artık İslami kimliğimiz, Müslüman kavramındaki blok, geleneksel İslami yapılardan farklı modern ve fakat ABD dünya sisteminin, istihbaratçıların kurguladığı yeni cemaatlerle çökertiliyor. Tarikat ve cemaatler, İslam ile değil, dünyevi, seküler umdelerle Müslümanların soluklarını kesmeye devam ediyor.

1000 yıllık nizam çözülüyor

Millet bağımızdan, İslami kimliğimizden sonra şimdi de kadim devlet-millet-ordu-İslam arasındaki irtibata yani devlet fikrimize yönelik yeni saldırılar geliyor. 15 Temmuz askerin askere, polisin askere, askerin millete, kurumların birbirlerine silah sıktığı tarih oldu.

“Devlet bizim yönetenler değil”, “devlet farklı Kemalist ideoloji farklı” görüşleri de tarihe karışıyor, devleti oluşturan unsurlar birer birer kağşıyor.

  • Boğaz köprüsünde ‘teslim olan Türk askeri’ görüntüsünü veren, yerlerde miğfer, silah, askeri mühimmat fotoğrafları çektiren dünya sistemine karşı 15 Temmuz’un ilk üç saatinde kurulan milli mutabakat bizi kurtaracak; Itri’nin tekbiri, vatan – millet kaygıları, İslam ve Türk bayrağı ile şekillenen bin yıllık Türk ruhuna sarılabiliriz sadece!

Paralel devlet gibi devlet içinde devletçikler üretilerek bin yıllık yapıya sistematik saldırılar yapılıyor. FETÖ darbesi bunu açığa çıkardı, millet 15 Temmuz’da AB’ye, ABD’ye, FETÖ’ye baskın yaptı. Hala AB’den, ABD’den bir geçmiş olsun bile gelmemesi 15 Temmuz’un faillerini açık ederken, tankın karşısına çıkanların ABD dünya sisteminin, konforun devamı için değil, bin yıllık yapının çökmemesi için adeta ilahi bir yönlendirmeyle sokaklara düştüğünü gösteriyor.

Kurşunlara, helikopterlere, tanklara direnenlerin “ilk bir buçuk saatte neler yaptığımızı hatırlamıyoruz” sözleri Çanakkale’deki, İstiklal Harbi’ndeki ilahi yardımları andırıyor.

Erdoğan düşmanlığı ve kompleksi ile idrakleri sıfırlananlar, mesela bir Demirel, Çiller, CHP iktidarında böyle bir millet direnişi olsaydı muhakkak “bekledikleri, özledikleri milletin dünya sistemine karşı koyduğunu” yazacaklardı.

Tüm darbelerde olduğu gibi darbelerin hedefleri, dünya sisteminin etkisiyle yavaş yavaş yerleşir; 15 Temmuz sonrasında gelen haberler hiç de umut verici görünmüyor.

Türkiye‘yi 15 Temmuz’un ilk üç saatindeki sahicilik, vatan ve millet kaygısı kurtaracak. Türkiye’yi darbecileri “en büyük asker bizim asker”, “tekbir” sesleri arasında durduran, teslim alan ünsüz, namsız, isimsiz kahramanlar, millet kurtaracak.

Darbecileri linç etmek isteyenlere “vurma üzerinde Türk askeri üniforması var” diyen hassasiyet kurtaracak.

Boğaz köprüsünde ‘teslim olan Türk askeri’ görüntüsünü veren, yerlerde miğfer, silah, askeri mühimmat fotoğrafları çektiren dünya sistemine karşı 15 Temmuz’un ilk üç saatinde kurulan milli mutabakat bizi kurtaracak; Itri’nin tekbiri, vatan – millet kaygıları, İslam ve Türk bayrağı ile şekillenen bin yıllık Türk ruhuna sarılabiliriz sadece!