Cehennemin dibinden sesleniyorum; burası çok güzel, gelsene

İllüstrasyon: Cemile Ağaç
İllüstrasyon: Cemile Ağaç

Hayatı kendi için cennete çevirme telaşında olan insanoğlunun, en güncel ve etkili silahından söz edeceğim size. Sakın ha kendinizi bundan berî tutmayın. Kendimi de tutmayın. Şartlara uyan herkes, bu cehennemin odunu olabilir. Veya cennetteki “benlik cehennemi”nin küçük insanlarıyız da diyebiliriz…

Cennet mi, cehennem mi? Böyle soru olur mu? İnsan cehennem için ölür mü? “Seninle cehennem ödüldür bana.” diyen şarkı sonrasında “Cennet, benim.” moduna nasıl geçtik? Nefsimizi besleyen çağda, insanla beslenen bir canavarın kendisi olmamız, cenneti garantilediğini düşünen kitlelerin varlığıyla renklenmiyor mu?

Bütün olumsuz huylarını gezdim insanoğlunun, hepsinde kendime rastladım” demiş ya şair (kimse demedi, ilk kez yazdım), cennet nerede o hâlde?


“Bütün olumsuz huylarını gezdim insanoğlunun, hepsinde kendime rastladım” demiş ya şair (kimse demedi, ilk kez yazdım), cennet nerede o hâlde? Cennet kimde? Ya da cennet bizi ilgilendiriyor mu? Cehennemin bundan haberi var mı? Fıkhi, îmâni, îtikâdî bir meseleden bahsetmiyorum. Gayet insani bir algı durumu…

Hayatı kendi için cennete çevirme telaşında olan insanoğlunun, en güncel ve etkili silahından söz edeceğim size. Sakın ha kendinizi bundan berî tutmayın. Kendimi de tutmayın. Şartlara uyan herkes, bu cehennemin odunu olabilir. Veya cennetteki benlik cehenneminin küçük insanlarıyız da diyebiliriz… Instagram… Evet, marka ismi vererek örtülü olmayan bir reklama imza atıyorum. Instagram, cennet ile cehennemi bize sunan eski Mısır Tanrısı! Ra’ya rahmet okutacak bir tanrılık organizasyonu! Hepimizi Tanrı yapabilecek bir rahatsızlık cenneti! İfadeler rahatsız edebilir. Öyle de olmalı. Modern zamanın, “insanı tanrılaştırma projeleri”nin en verimli dönemindeyiz. Herkes kendi âleminin Tanrısı olma yolunda…

Allah muhafaza… Kendi eliyle yaptığı putları yiyen cahiliye insanından, kendini fotoğrafla tanrılaştırarak, insanlığını yiyen özgür insana varıyoruz… Yok yok, bir saniye… Hiçbir hususta bu kadar genelleyici olmadım. Olamam. Olmamalı. Zaten meramım da o değil…

  • Tespit yapmaya çalışıyorum. Hemen kızmayın… “Instagram cehennemin anahtarıdır, uzak durun eyy Müslümanlar!” demiyorum. Demem. Instagram ile bıçak arasında fıkhî olarak fark yoktur.

Faydalı kullanırsan aklın, hayalin alamayacağı hizmette bulunursun. Zarara yol açarsa da bahsettiğim Tanrılık çukuruna düşersin… Fazlasıyla iddialı gelebilir. Fakat hakikat bu. Kendini bu kadar beğene beğene, beğendirmek için akıl almaz yollara başvurarak insan, kul olarak kalabilir mi? Mesele Instagram ya da başka sosyal medya hesabı kullanmak, buralarda var olmak değil.

Faydalı kullanırsan aklın, hayalin alamayacağı hizmette bulunursun. Zarara yol açarsa da bahsettiğim Tanrılık çukuruna düşersin…
Faydalı kullanırsan aklın, hayalin alamayacağı hizmette bulunursun. Zarara yol açarsa da bahsettiğim Tanrılık çukuruna düşersin…

Kendi fotoğrafını paylaşmak da kendi başına mevzua dâhil değil. Konumuz, bir alışkanlık ve akışkanlık ile değişen algı, görgü, sorgu ve sorularımız… Somut bir örnek… Instagram’da güzel fotoğraflarını paylaşabilmek için insanlar (özellikle genç kızlar) özel fotoğrafçı tutuyor. Portreden siluete sanatsal(!) görseller için parayı basıyor ve kendisini ispat ediyor! Varsa yoksa kendisi! O kadar çok örneği var ki bunların…

Takipçi artırmak ve beğeni almak için sürekli kendisini, bakışını, duruşunu paylaşan ve şekilden şekle giren gençlerimiz… “En güzel benim, en yakışıklı benim, işte ispatı!” diyen gençlerimiz… Filtre ve teknoloji ile kendisine hayret edecek derecede başarılı organizmaları “yaratma” maharetinde olan gençlerimiz…

Her biri top model olan, toplumsal model olmayı yanlış anlayan, her şeyi bilen, her şeyin en iyisine layık olan, fakat her şeyin en iyisine herkesten önce layık olan gençlerimiz… Benlikle şenlik yaşayan, senlik denen şeyden haberi olmayan, biz demeyi unutan gençlerimiz… “Selfie” denen “nefs cenderesi”ne teslim olan gençlerimiz… Hepimiz… Hepiniz…

Instagram hesabında kendi cennetini “yaratan”, cehennem ihtimâlini unutan, bunu da, kendini tanrılaştırarak başaran(!) gençlerimiz… Size cehennemin dibinden sesleniyorum. Yani sizin olmadığınız yerden… Gelin hep birlikte yanalım.

Sizin cennetinizde soğuma imkânımız olmadığına göre, birilerinin cehenneme davet etmesi gerekiyor. Ya da gelin dünyaya geri dönelim. Cennetten uzağa… Cehennemin dibinden bîhaber… Göz göze bakmaya misal… Selamlaşmaya… Kucaklaşmaya… Uzaklaşmamaya… Sohbete… Halkalara… Haklara… Halklara… Duaya özellikle…

Hiç kimsenin garantisinin olmadığı bir dünya vaat ediyorum. Cennetin anahtarının kalpte olduğu… Cehennemin, evet cehennemin de muhtemel olduğu… İnsanların, insan olduğu için öldüğü… Kimsenin ölümsüzlük iksiri içemediği…

Gerçekten de çirkin insanların olduğu, hakikaten çirkin insanların da aramızda olduğu, fakat her bir güzelliğin seste, sözde, özde olduğunun bilindiği, çirkin gibi görünse de sohbetine âşık olabildiğin muhteremlerin bulunduğu… Top model göremediğimiz, topluca sohbet edebildiğimiz… Kendimize mahsus dünyaları, kendimiz dışındakilerle birlikte tasarladığımız… Fakat illa da mahremimizi gözettiğimiz… Ve belki bu sayede birbirimizi özlediğimiz bir dünya vaat ediyorum… Senin cehenneminin dibinden sesleniyor olabilirim. Ama burası çok güzel, gelsene…