Çırak

Birçok güzel desenle süslenmiş duvarlar ve tavan, bakan herkesin hoşuna gidiyordu.
Birçok güzel desenle süslenmiş duvarlar ve tavan, bakan herkesin hoşuna gidiyordu.

Tahir Usta’nın ise niyeti bambaşkaydı. Yıllardır hayalini kurduğu şeyi gerçekleştirmek istiyor ve hac vazifesini yerine getirmek için bir an önce hazırlıklara başlayıp yola koyulmak için can atıyordu. Bu nedenle teklifi kabul edemeyeceğini, ama dilerse çırağının onlar için bir oda yapabileceğini söyledi büyük bir keyifle.

*1800’lü yıllarda yapılmış ve benzersiz güzelliğini bugüne kadar korumayı başarmış olan Gümüşhane/Sarıçiçek köyü konak odalarının yapımıyla alakalı halk arasında anlatılagelen hikâyelerden derlenerek yazılmıştır.

“Susadık bre ne durursun, seğirt bi’ su getir de içelim.”

Ustasının bu yarı sitemli buyruğunu duyar duymaz köşedeki testiyi kapıp dışarı fırlaması bir oldu çırağın. Eşikten hızla atlayıp toprak yolu toz duman ederek köy meydanındaki çeşmeye varması ve dolu testiyi dökmemeye dikkat ederek geri dönmesi ancak bir iki dakika sürmüştü.

Birkaç günden beri Sarıçiçek köyünde konaklamakta ve yeni aldıkları işin üzerinde çalışmaktaydılar. Her ne kadar ustalık gerektirse de bu iş, çırağın üstün gayretleri de yabana atılamazdı.

Birkaç sene evvel ailesinin dualarıyla Tahir Usta’nın yanına çırak verilmişti delikanlı, ilk gününden itibaren de babasına, atasına göstereceği saygıyı ustasından esirgememişti doğrusu. Ne istese hemen yerine getirir, tüm çalışma zorluklarına büyük bir tevekkülle sabrederek mesleğini öğrenmeye çabalardı. Ustasının namını duymuş olan Süleyman Ağa önceki hafta haberci gönderip “Gelen geçen yolcuların konaklayacağı bir oda yaptırmak isterim, usta gel de bu odayı öyle bir bezet ki hem gözlere hoşluk olsun, hem sevap işlemek için başkalarını da imrendirsin.” diyerek onları davet etmişti köye. Geldiklerinin ertesi günü de pazarlık yapılıp “Bismillah” diyerek odanın iç süslemelerine girişmişti Tahir Usta.

Birkaç günden beri Sarıçiçek köyünde konaklamakta ve yeni aldıkları işin üzerinde çalışmaktaydılar. Her ne kadar ustalık gerektirse de bu iş, çırağın üstün gayretleri de yabana atılamazdı. Aylar boyunca ustasının adeta eli ayağı olmuş, boyaları karmış, fırçaları temizlemişti hiç durmaksızın. Bir yandan eğilmiş mıhları düzeltir, bir yandan yemek vakti siniyi kurar, etraflarında bir başkasının yardımını gerektirecek ne varsa büyük bir gayretle hepsini tek başına yapar olmuştu bu iş esnasında. Çalışmanın sıcak yaz günlerine denk gelen büyük kısmında ustası her susayışında “Seğirt bi’ su getir de kanalım.” demeyi adet edinmişti büyük bir keyifle. Çırak her seferinde aynı gayretle köyün çeşmesine koşturmuştu. Aradan haftalar, aylar geçmiş ve nihayet o civarda görülmemiş güzellikte bir konak odası yapmayı başarmıştı Tahir Usta. Güneşli bir günde son eksikleri de tamamlamış ve işi sahibine teslim etmişlerdi yüzlerinin akıyla.

Adeta masallarda bahsedilen padişah saraylarını şimdi karşılarında canlı bir şekilde görmekteydi köylüler.
Adeta masallarda bahsedilen padişah saraylarını şimdi karşılarında canlı bir şekilde görmekteydi köylüler.

Yakın köylerden bile meraklıların gelip köyü şenlik yerine çevirdikleri o gün odanın kapısı açılıp da ahalinin seyrine izin verildikten sonra, unutulmaz bir gün yaşanmaya başlanmıştı Sarıçiçek köyünde. Nasıl olmasın ki; o zamana kadar kuru tahtalardan çatılmış sedirlerle çevrili yarı karanlık konak odalarını görmeye alışkın insanlar, bu kez duvarından tavanına kadar rengârenk boyanmış geniş, ferah bir odaya bakmaktaydılar. Birçok güzel desenle süslenmiş duvarlar ve tavan, bakan herkesin hoşuna gidiyordu. Geniş ve rahat oturma yerleri de konaklayacak insanlar için büyük bir nimet olacaktı ilerde muhtemelen. Tebrikler ve dualarla yarı sarhoş hâle gelen Tahir Usta’nın keyfine diyecek yoktu doğrusu, tabii çırağın da.

  • Bu konak odasına hayran kalanlardan biri de köyün tanınmış simalarından olan Hacı Ömer Ağa’ydı. Dostu Süleyman Ağa’nın yaptırdığı işe imrenip böyle bir konak odası da kendisi yaptırmaya heveslenmişti.

Köyün merkezindeki camiye diğer odayla aynı uzaklıkta bir oda yeri belirleyip sıcağı sıcağına Tahir Usta’yı yemeğe davet etmişti. Akşam köyün ileri gelenlerinin de bulunduğu yemek esnasında konuyu açan Hacı Ömer, gereken ücret ne olursa olsun kaçınmayacağını üstüne basa basa belirterek ustayı bir oda daha yapmaya ikna etmeye çalışmıştı.

Tahir Usta’nın ise niyeti bambaşkaydı. Yıllardır hayalini kurduğu şeyi gerçekleştirmek istiyor ve hac vazifesini yerine getirmek için bir an önce hazırlıklara başlayıp yola koyulmak için can atıyordu. Bu nedenle teklifi kabul edemeyeceğini, ama dilerse çırağının onlar için bir oda yapabileceğini söyledi büyük bir keyifle. Hacı Ömer önce bu duruma bozulduysa da ustanın kutlu hayaline engel olmaya çekinmişti öte yandan. İstemeye istemeye razı olmuştu ve “Acaba çırak bu işi becerebilir mi?” diye kaygılansa da hazırlıkları ona göre yaptırmaya karar vermişti.

Çırak bu durum karşısında şaşkın, işin üstesinden nasıl geleceğini kara kara düşünürken ustası gitmeden birkaç püf noktası öğreneyim diye ondan ricada bulunmuştu. Bunun üzerine Tahir Usta “Evlat, sana verilecek para da bana verilenle aynı olacak. Madem öyle, ücretini hak et ve bu işi kendin başar. Sana verilecek öğüdüm de sırrım da yoktur. Hadi eyvallah.” diyerek ona en ağır dersi verip kısa zamanda köyden ayrılarak Hicaz yollarına düşmüştü bile. Ustasının bu davranışına içerlese de kendini toparlayıp yeni yapılacak odaya kapanan çırak çok uzun süre odaya kimseyi sokmadı. Ne ihtiyacı olsa çıkıp kapıyı kilitleyerek kendisi hâlletti ve döndüğünde yine sır gibi sakladığı odaya girip çalışmasına devam etti. Yemeğini, suyunu hazırlamayı, mıhını ayıklayıp çekicinin eskiyen sapını onarmayı, boyasını inceltmeyi, fırçasını temizlemeyi...

Ne ihtiyacı olsa çıkıp kapıyı kilitleyerek kendisi hâlletti ve döndüğünde yine sır gibi sakladığı odaya girip çalışmasına devam etti.
Ne ihtiyacı olsa çıkıp kapıyı kilitleyerek kendisi hâlletti ve döndüğünde yine sır gibi sakladığı odaya girip çalışmasına devam etti.

Kısacası onu iyi bir çırak hâline getiren her detayı bu kez başında bir ustası olmadan kendisi için yaptı. Aradan geçen koca bir senenin sonunda ise nihayet odanın işlerini bitirip bir iki güne teslim edebileceği haberini iletti kaygılı Hacı Ömer’e. Hacı Ömer Ağa da hem Tahir Usta tarafından geri çevrilmenin hem de bir çırağa teslim ettiği odanın, dostu Süleyman Ağa’nın odasının gerisinde kalacağı ihtimalinin ağırlığıyla zorlu bir dönem geçirmişti. Şimdi en azından bu azaplı bekleyişin sona ereceği haberiyle bir hafiflik gelmişti üzerine.

Mevla’nın işlerine akıl sır ermez, tam da o gün Tahir Usta hac vazifesini tamamlayıp olan biteni merak ettiği için kendi evinden önce Hacı Ömer Ağa’nın köyüne uğramıştı. Çırak nihayet odanın kapısını açıp bir öncekinden de büyük merakla bekleyen ahaliyi içeri buyur ettiğinde herkes şaşkınlıktan dilini yutmuştu dense yeridir.

  • Kırmızının maviye bu kadar yakışacağı, yeşilin böylesine canlı kıvrımları olacağı, beyazın adını bu denli hak edeceği kimin aklına gelirdi?

Adeta masallarda bahsedilen padişah saraylarını şimdi karşılarında canlı bir şekilde görmekteydi köylüler. İlk konak odası yapıldığında Tahir Usta için ne kadar övgü cümlesi varsa kurduğunu sananlar, şimdi o cümlelerden daha övgü dolusunu çırak için kuruyordu. Ustasının işini kat be kat aşan muazzam bir oda çıkarmıştı ortaya delikanlı. Her övgüyü fazlasıyla hak ediyordu. Hacı Ömer Ağa belki de dünyanın en mutlu insanıydı o gün, keyfinden ısmar üzerine ısmar sözü veriyordu köylüye.

Tüm olan bitenin ortasında ise öyle biri vardı ki muhtemelen bu olaydan en çok etkilenen kişi olmuştu. Yerine getirdiği kutsal hac farizasının da etkisiyle belki, daha bir olgunlaşıp kibrini törpülemiş olan usta, edepli bir boyun eğişle yürüyerek odanın bir köşesinde duran testiyi almış ve “Usta idin oldun şakirt, Tahir biraz da sen seğirt…” diye mırıldanarak herkesin şaşkın bakışları arasında köyün çeşmesinin yolunu tutmuştu..