Cârullah'ı anlamak

Erkeğin her vazifesini hâtunlar îfâ edebilir, ancak hâtunların bazı vazifelerini hiçbir erkek tam olarak îfâ edemez.
Erkeğin her vazifesini hâtunlar îfâ edebilir, ancak hâtunların bazı vazifelerini hiçbir erkek tam olarak îfâ edemez.

İslâm'ın mesajının ne dediği ile Müslümanların ne anladığı arasındaki makasın farkına varan bir vicdanın sesidir Cârullah. Kadını başlı başına bir değer olarak anlatan Cârullah'ın kitabında anlattıklarını bugün yeniden hatırlamak, hatırlatmak can güvenliği ve bilcümle hukuku çiğnenen pek çok kadınımıza taze bir ümit ve küçük bir tebessüm olsun diyedir.

"Eşim Esmâ Aliye Hanımefendi'ye,

...

Ömrümüzün son yıllarında bütün kızlarımı, oğullarımı ve hürmetli, merhametli analarını sürgün ve zindanların şiddetli ve zilletli azapları içinde bıraktım. Benim günahım yoktu, kaderin bir cilvesi oldu. Affetmezsen hakkın var; lakin müsaade et, mübarek ayaklarını günahkâr yüzümle öpeyim."

-Mûsâ Cârullah-

Rusya'nın Kazan bölgesinde Rostov'da dünyaya gelen Tatar alim ve aktivist Mûsâ Cârullah 1949'da Kahire'de vefat edene kadar yıllarca cezaevlerinde ve sürgünlerde kalmıştır.

"İslâm hâtunlarına ihtiram yolunda kaleme aldım" dediği Hâtun adlı eserini 1933'te Berlin'de bastırmış ve sürgünler sebebiyle ayrı kaldığı eşine ithaf etmiştir. Mûsâ Cârullah İslâm perspektifinden kadın ile ilgili görüşlerini anlattığı edebî, nükteli ve duygulu bir eser olan Hâtun'da aslında tarihten günümüze zamana ve değişime mukavemeti en dayanıklı konulardan biri olan kadın-erkek dikotomisini anlatır. Bir anlamda İslâm'ın mesajının ne dediği ile Müslümanların ne anladığı arasındaki makasın farkına varan bir vicdanın sesidir Cârullah. Kadını başlı başına bir değer olarak anlatan Cârullah'ın kitabında anlattıklarını bugün yeniden hatırlamak/ hatırlatmak can güvenliği, izzetinefsi ve bilcümle hukuku çiğnenen pek çok kadınımıza taze bir ümit ve küçük bir tebessüm olsun diyedir.

Bütün gökleri bir atlasın, yeryüzünü de bir öküzün taşıdığı güzel bir hurafe ise de bütün insanlığı bir hâtunun taşıması ise bir hakikattir." diyen Cârullah tüm erkeklerin bütün dünyevî vazifelerinin yükünü bir kadının bir bebeği taşımasındaki külfetin yanında hiç mesabesinde görür.

Cârullah temelde Kur'ân'ın kadınlarla ilgili hükümlerinin ve anlatılarının bir çeşit kapı açmak, yol göstermek olduğunu düşünür. Açılan bu yoldan yürüyerek zamanın ruhu ve ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa süreç içinde kadınlar için onların yapılması gerektiğine inanır. Fakat ne yazık ki değil Kur'ân'ın yol göstericiliğini ve o günkü kadınları taşıdığı irtifayı, zamanla Müslümanlar bunun bile aşağısına düşmüş ve eski hakkaniyetsiz tutumlarını dinin arkasına saklanarak yeniden yaşatmaya başlamışlardır. Bir yandan kadîm din ve kültürlerin etkisini sürdürmesi, öte yandan yerleşik kültürel hayatın kendi gerçekleri Müslümanları kadın konusunda olumsuz etkilemiştir. Dinin mesajının doğru anlaşılmasını engelleyen zaaflar da devreye girince olan yine kadınlara olmuştur. Kadın Cârullah'ta başlı başına bir değerdir. Fizîkî güzelliğinden anneliğine, şahsiyetindeki güçlü çizgilerden taşıdığı sorumluluğa kadar âbide bir insandır. Hatta Cârullah bu övgüyü zaman zaman abartılı ifadelerle de dile getirmektedir.

"Nakkâş-ı âlem Allah Teâlâ bütün kâinâtı yarattıktan sonra levh-i âlemde kudret kalemiyle Âdem'e şekil verdi. Daha sonra cihan levhinde daha büyük, daha mükemmel bir sanatla hâtunun yüzünü ve vücudunu nakşetti. Böylece hâtun Nakkâş-ı Ezel'in en son sanatı oldu." Kadınlara "hâtun" denilmesinden başlayarak kelimenin ifade ettiği değeri Türk devlet büyüklerinin şeref ismi olan "hakan ve kağan" kelimelerine nispetle açıklar. Hâtunların evlerde bulunduğu yere "harem" denilerek ayrı bir ihtiramı taşıdıkları da bildirilir.

Nasıl ki kutsal Kâbe'ye "Harem-i Şerîf" deniyorsa kadınların hürmetine binaen de onların bulunduğu alanlara harem denilerek destursuz girilemeyen, özel alan anlamı verilmiştir. Cârullah'ın tesettür anlayışı belki de görüşleri içerisinde en dikkati câlip keyfiyette olanıdır.

  • "Kadın" ve "fitne" kelimelerine kuvvetli reaksiyon gösteren Cârullah tesettürü kadının nezahetiyle, hürmetiyle ve izzetiyle özdeşleştirerek yorumlayacaktır. Fitneyi önlemek mi istiyorsunuz, o zaman erkeklerin gözlerine nikâb, kalplerine âdab, dillerine ikâb lazım gelir, diyecektir.

"Hicâb; kadınların yüzlerine ve vücutlarına ait değil, hürmetlerine ve hukuklarına dairdir. Şeref şiârı, ismet ridâsı, hürmet ihramıdır." Kadınların yüzlerinin örtülmesini ise şiddetle reddederek böyle bir uygulamanın kadınları güneşin nûrundan ilmin aydınlığına kadar her şeyden mahrum edeceğini söyleyerek karşı çıkar.

Cârullah temelde Kur'ân'ın kadınlarla ilgili hükümlerinin ve anlatılarının bir çeşit kapı açmak, yol göstermek olduğunu düşünür.
Cârullah temelde Kur'ân'ın kadınlarla ilgili hükümlerinin ve anlatılarının bir çeşit kapı açmak, yol göstermek olduğunu düşünür.

Nisâ sûresi 34. âyette ifade edilen "erkekler kadınlar üzerine kavvamdır" kelâmı çerçevesinde evin geçimini teminle memur olarak tanımlanan erkeğin bu durumu ontolojik bir keyfiyet midir, yoksa âyetin nüzul vasatının bir gereği midir, tartışılmıştır. Cârullah kavvamlığı hakimlik değil, hâdimlik diye yorumlamıştır. Evin geçiminde verilen hizmet demektir bu. Dolayısıyla bir üstünlük ve fazilet payesi değildir. Nitekim kadınların da erkeklerde daha çok kavvamlık, yani aileyi çekip çevirecek bir beceri ve maharet sahibi olmayı aradığını, oysa erkeklerin fizikî güzelliğe karşı zaaflarının daha fazla olduğunu bir yaratılış özelliği olarak anlatmaktadır.

Şu hâlde kavvamlık payesini taşırken erkeklere daha fazla sabır, hoşgörü ve tolerans gerekecektir. Hatta bu durum onlar için vücûbiyet esasıyla anlaşılmalıdır. Nisâ sûresi 19. âyette: "Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz." buyrulmuştur.

Bu âyetin erkeklerin eşlerine karşı hoşgörülü ve anlayışlı olmalarını zorunlu kıldığını belirterek kadınların kocalarına hoşgörüsünü ise "güzel ahlâklarının gereği olarak" şeklinde daha yumuşak bir ifadeyle açıklamıştır. "Allah bir arşı sekiz meleğe yüklemişse (el-Hâkka 69/17), yeryüzünün bütün arşları, kadîm, büyük tarihin bütün müesseseleri sadece bir hâtunun omuzlarına yüklenmiştir. Bütün gökleri bir atlasın, yeryüzünü de bir öküzün taşıdığı güzel bir hurafe ise de bütün insanlığı bir hâtunun taşıması ise bir hakikattir." diyen Cârullah tüm erkeklerin bütün dünyevî vazifelerinin yükünü bir kadının bir bebeği taşımasındaki külfetin yanında hiç mesabesinde görür.

"Erkeğin her vazifesini hâtunlar îfâ edebilir, ancak hâtunların bazı vazifelerini hiçbir erkek tam olarak îfâ edemez." Ne desin daha Cârullah... Rahmetle anıyorum.