Dağıılmışlar için bir sözlük II

Cehaletten kurtulmak için yanına geldik sevgilimiz.
Cehaletten kurtulmak için yanına geldik sevgilimiz.

Bir tabağı olan yemek yer, iki tabağı olan Nemrutlaşır sevgilimiz. Bir saf gören minnetle bakar, iki saf gören kinlenir sevgilimiz. Bir ağaç gören sevinir, iki ağaç görenin sırtındaki balta kımıldar. Bir güzel ile şifa bulan, iki güzel gördüğünde hastalanır. Bir tuğla bulunca evini sağlamlaştıran, iki tuğla bulduğunda yeni bir ev yapmaya koyulur. Bizi yoldan ayırır ikilik, üçlük, beşlik.

Omurga: İs. Bedeni ayakta tutmak için şak diye ikiye bölen emri ilahi.

Bir tahta oturursak neşe içinde ben kralım deriz. Bir sofrada dilimlenmiş eti gördüğümüzde çatalımızı batırıp önümüze çekeriz.

Sevgilimiz, sensizlik. Sensizlik her tümseği her çukuru düzledi. Her yer dümdüz oldu. Sorgusuz sualsiz oldu her yer. Yakınımıza yaklaştık. Hislerimize, hormonlarımıza, hastalıklarımıza yaklaştık. Her şeyi yapabileceğimize emin olduk. Her günaha yaklaştık. Her kuralsızlığa. Lakin bir süre sonra bize bir ağacı işaret edecek, bizi bir kıyıya çıkaracak, boşluğa omurga olacak bir insan aramaya koyulduk. Romancılar, felsefeciler, âlimler, padişahlar, simitçiler, ahrazlar vardı. Görünüp yok oldular, geriye bir insan arayışı kaldı yine. Aranılan kendimiz sandık. Başkasını bulmadan kendimizi bulacağımıza inandık. Kendini bulan mutlu sona erer sandık. Aldandık. Sen varsan mutluluk var sevgilimiz, sen varsan bir son yok çünkü.

Müphem: İs. Yağmursuz geçen bir sonbaharın gelip gözyaşlarımıza demirlemesi.

Bir tabağı olan yemek yer, iki tabağı olan Nemrutlaşır sevgilimiz. Bir saf gören minnetle bakar, iki saf gören kinlenir sevgilimiz. Bir ağaç gören sevinir, iki ağaç görenin sırtındaki balta kımıldar. Bir güzel ile şifa bulan, iki güzel gördüğünde hastalanır. Bir tuğla bulunca evini sağlamlaştıran, iki tuğla bulduğunda yeni bir ev yapmaya koyulur. Bizi yoldan ayırır ikilik, üçlük, beşlik. Teklikle yola girer üçler, yediler, kırklar. Bir büyüktür, iki ufaktır, üç küçüktür, dört kısadır. Bir haktır, iki hakka girmektir, üç hakkından gelmektir, dört haksızlık etmektir. Bir haddir, iki haddi aşmak, üç haddi çiğnemek, dört haddinden fazladır. Bir dışında söylediklerimizin hepsi belki de yalandır. Bu yüzden kısa keseriz ve şöyle deriz; Yerçekimi olmasaydı pisliğimizle aynı hizada yürürdük. Edep de ruhun yerçekimidir, sevgilimiz.

Mabet: İs. Dağa doğru bağıran kişinin sesinin yankısını kendi içinde hissettiği an oluşan baş dönmesi.

Neyi fazlaca yüceltsek gerçekliğini kaybetti sevgilimiz. İşportacılara dönüştük. Çığlığımız, bağırmamız, davetimiz tezgâhımızdaki malları çürüttü. İşportacıların en Hamlet'i "Bir oyuncu Nemrut'tan daha fazla Nemrut olmamalı." diyerek aşırılığın gerçeği yok edişine bir gönderme yaptı. En işportacı psikolog gerindi "Fanatizm, bağlanmanın rasyonelliğini bozuyor işte." dedi. İşportacıların en çok ceza yiyeni sakalını tutup, "İfrat ve tefrit dediğimiz iki uçta aşırılaşma, yozlaşmayı da beraberinde getiriyor, alçakgönüllülük yozlaşarak ikiyüzlülüğe, kötülükle savaş yozlaşarak öç almaya dönüşüyor." dedi. İşportacıların en çiçek satanı "Fanatik yüceltme bir boşluk doldurma arzusundan başka nedir ki, insan kendindeki boşluğu muhakkak bir şekilde doldurmak isteyecektir." deyiverdi. Bir gül uzattı. Tüm işportacılar tezgâhlarına baktılar, yücelttikleri hayran oldukları kişileri, grupları, akımları, ikonları, figürleri düşündüler, işin asıl tehlikeli olan kısmının insanın içindeki boşluğu bunlarla doldurması değil, içinde bunlar için yeni boşluklar açması, yerler ayırması, kalbini kompartımanlara bölmesi olduğuna karar verdiler. Ulvi amaçları basit sevgiler ile takas ede ede fanatik bir işportacıya dönüştük dediler. Alım satımın, alım satımla olmadığı kapında tezgâhlarımızı devirdik sevgilimiz.

Dağa doğru bağıran kişinin sesinin yankısını kendi içinde hissettiği an oluşan baş dönmesi.
Dağa doğru bağıran kişinin sesinin yankısını kendi içinde hissettiği an oluşan baş dönmesi.

Nakarat: İs. Bir kapı ve bir perdeyi bir binadan alıp başka bir binaya eklerken geriye kalan binanın ışıklar içinde kalması.

Bir tahta oturursak neşe içinde ben kralım deriz. Bir sofrada dilimlenmiş eti gördüğümüzde çatalımızı batırıp önümüze çekeriz. Sırtımızda yük varsa bir an önce ayağımızın dibine bırakmak isteriz. Cahilsek böyle yaparız. Cehaletten kurtulmak için yanına geldik sevgilimiz. Yanına gelmek için bir araya geldik. Ve bir araya gelmek için kendimizi ardımızda bırakarak başka bir halka oluşturduk. En yaşlımızın sırtındaki yükü başkası indirdi. Başkasının sırtındaki yükü bir başkası. Onunkini de bir başkası. Böylece başkasının yükünü indirmekle meşgulken kendimiz yüksüz kaldık.

  • O halkada eti çatalıyla en yorgun olanın önüne itti en yaşlı olanımız, başka biri ekmeği yanındakine verdi, bir başkası çorbayı diğerine ikram etti, tatlısını tatlıyı en sevene bağışladı bir başkamız, böylece sofradaki yiyecekler döndü dolaştı herkesin kendi önüne geldi.

Sofra gökyüzüne açıldı, bereket indi. Elimiz başkasını doyururken karnımız böyle doydu. Kendimiz için çabasız olduk. Uzaklarda ışıldayan bir taht gördük sonra, ben kralım dememek için ayaklarımızı kesip ikisini birbirine bağlayıp boynumuza attık. Başkasının liyakatini, marifetini ön plana çıkaracağız, sen kralsın sözü dönüp dolaşacak aramızda. Bu söz dönüp dolaşıp bize uğrarsa kendimiz için değil şerefini koruyamayanın şerefini korumak için yüksek bir yere çıkma ihtiyacı duyacağız. Çünkü güçsüzün şerefi bir şerefliye tâbi. Delinin, hastanın, evsizin bir şerefi... Böceğin, çiçeğin, taşın bir şerefi... Başkasının şerefini korurken yorgun düşüp bacaklarımız tutmaz olduğunda altımıza bir taht iterlerse onun da bir sandalyeden farkı olmaz sevgilimiz.