Dindar, tüccar, sahtekâr: Levent Gültekinlerin kirli tarihi

Levent Gültekinlerin kirli tarihi
Levent Gültekinlerin kirli tarihi

Her vesileyle “otuz yıl çalıştım, utanıyorum” tadında laflar ediyor.Gerçekten soruyorum, otuz yıl nerede çalışmış? 72 doğumlu biri nasıloluyor da kalkıp “otuz yıl emek verdim” diyebiliyor. Hem de İslamcılığavermiş. Emek falan vermedin Levent. Ekmek yedin sadece. Otuz yılekmek yedin. Hiç durmadan, hiç utanmadan, hiçbir vesileyi kaçırmadanekmek yedin… Daha fazlasını istedin, verdiler. Çok daha fazlasını istedinyine verdiler. Günün birinde vermeyi kestikleri an sen yepyeni bir dinbulmuş gibi sevinerek “Kemalizm’i” ve “muhalefeti” keşfettin. Hepsi bu.

Şimdi, “Levent Gültekin kim” diyecek kaarilerim olacaktır, biliyorum. İlk evvela onlara açıklama yapmak isterim: Levent Gültekin bir hiç! Gerçekten. Konuşulmaya değer önemde biri değil. Benzerlerini her küçük hikâyede bile gördüğümüz binlerce örnekten biri.

O yüzden Levent’i anlatacağım ama bunu bütün Levent’leri anlatarak yapacağım size. Levent bir tipoloji. Levent bir imaj. Levent İnsanın kötü yanı. Levent, insanın kaybettiği nefis mücadelesi. Levent, göründüğü gibi olmayan her şey. Levent bu. Levent gibi olmayın.

Şaka bir yana başlığa bakıp da gerçekten Levent Gültekin ve gibilerinin tarihini yazdığımı sanmayın. Bunu istesem de yapamam. Çünkü bir tarihleri yok. İnsanın tarihi olur. Bu tipolojinin çok çok daha eski örneklerinin tekrarını izlediğimiz müstakil birer geçmişi olur.

Ardahan’ın yağız delikanlısı. Çağdaşı bütün İslamcılar kadar esmer, hepsi kadar öfkeli. Üniversite niyetiyle taşrasından çıkıp şehre geliyor esmer delikanlı. İçini bilmiyoruz ama derdi varmış gibi duruyor o yıllarda. İ


Hepsi bu. Her şeyi yaparlar, her yerde bulunurlar, her şekilde savaşırlar. Bir avuç çekirdek içindir hepsi. Ama muhakkak elde ederler. Onları dünyada ‘yoksul’ göremezsiniz.

Dindar.

Ardahan’ın yağız delikanlısı. Çağdaşı bütün İslamcılar kadar esmer, hepsi kadar öfkeli. Üniversite niyetiyle taşrasından çıkıp şehre geliyor esmer delikanlı. İçini bilmiyoruz ama derdi varmış gibi duruyor o yıllarda. İnançlı, dindar. İslam Devleti kurmaktan başka düşüncesi yok aklında. Dindar ama dindarlığı bile kendinden menkul bir katı yorumla ele alıyor. Hassas. Otobüste, bir ‘kadın’ın kalktığı koltuğa ayakta kalmak pahasına oturmuyor, sıcaklığı hissetmeyeyim diye. O kadar hassas. Eş seçiminde yönelimi zaten belli: eşi çarşaflı olmak zorunda. Bütün bu hassas (!) yönelimlerine rağmen Ardahan’ın o yağız delikanlısında, çağdaşı İslamcıların aksine farklı bir özellik var. Mahçup değil. Çok iyi ilişkiler kuruyor, insanlarla hemen tanışıp kaynaşabiliyor. Kendini güzel sunabiliyor. (Bilenler bilir, gerçek İslamcılar bu hususlarda mahcuptur. Kendilerini asla gösteremezler. Neyse...)

90’lı yılların ortası. Müslüman düşüncenin geleceği için yeni bir ümit ışığı ortaya çıkıyor: Yeni Şafak diye bir gazete. Türkiye için çok önemli isimlerin toplanma merkezi oluyor Yeni Şafak. Önemli kafaların, kıymetli isimlerin yazma noktası oluyor. İşte orada görüyoruz Levent’i ilkin, Çengelköy’de çay ocaklarından önce. İşçi olarak abone merkezinde çalışıyor Levent. Tabi bahsettik, ilişkileri iyi, insanlarla hızlı kaynaşıyor. Hızla yükseliyor Levent orada. Bir sürü idari iş anlamında görev alıyor. Bir sürü insanla tanışıyor haliyle. İşleri öğreniyor, piyasayı görüyor. Bu işler nasıl oluyor hepsini fark ediyor. Arada 28 Şubat falan oluyor. Levent, İslamcılık için otuz yıl dürüstlükle çalışmış olmasına rağmen, 28 Şubatçılar onu görmüyor tabi. Neyse.

 İlişkileri iyi, insanlarla hızlı kaynaşıyor. Hızla yükseliyor Levent Yenişafak'ta.
İlişkileri iyi, insanlarla hızlı kaynaşıyor. Hızla yükseliyor Levent Yenişafak'ta.

Tüccar.

Yeni Şafak’tan ayrılıyor sonra. Niye oldu, nasıl oldu buralarını sormadım kimseye. Sonra Gerçek Hayat diye bir dergi kuruyor. Kim nasıl ikna ettiyse bu yeni dergide İsmet Özel de yazınca dergi bütün İslamcılığın direkt göbeğine oturuyor. Bir vakit sonra da Ak Parti kuruluyor işte. Ak Parti kurulması öncesinde “yenilikçi”-“gelenekçi” diye Milli Görüş içinde bir gerilim yaşanıyor bildiğiniz gibi.

  • Herkes ‘yenilikçi’ eğilimine girerken bizim Levent’in birden “gelenekçi” ruhu kabarıyor. Erbakan’ı falan savunmaya başlıyor. Erbakan mühim tabi. Fakat mesele Erbakan değilmiş, sonra anlıyoruz meseleyi.

Gerçek Hayat’ı Milli Görüşçü birine satma hazırlığındaymış Levent. Dergiye imaj lazım haliyle. ‘Gelenekçi’ eğilimi bundan, mış. ‘Mış’ diyorum hep sonradan haberini aldığımız şeyler bunlar çünkü. Sonra satış mümkün olmayınca ‘gelenekçilik de biraz şey ya’ diyen Levent, birden bire Erdoğan’ın önemini fark ediyor yeniden. Tayyip Erdoğan kapaklı Gerçek Hayat’ın ortaya çıkışı bu vakitlere denk geliyor işte. Neyse, bir şekilde çıkarıyor Gerçek Hayat’ı elinden. Kıymetli bir girişimci olduğu için boş durmuyor. Yeni girişimi internet mecrası haliyle…

8sütun diye bir haber sitesi açıyor Gerçek Hayat’tan sonra. Burada tekrar Erbakancı bir eğilimle Erdoğan karşıtlığı yapıyor.

Sonra o muhaliflik de birden sona eriyor. Sonra tahmin edildiği gibi 8sütun’u satmaya çalışıyor, başarıyor yine. Bir vakit sonra televizyona göz ucuyla bakarken hoop, Levent Gültekin değil mi o? Evet ta kendisi. Tv24’te karşımızda. Artık ekran yüzü.

Sonra Star gazetesi macerası. Star Gazetesi’nde üst düzey yöneticilik yapıyor. Bu sıralar Erdoğan, dünyanın en güzel insanı olmuştur artık Levent için... Müthiş güzel, müthiş tatlı bir insan.

Gerçek Hayat’ı Milli Görüşçü birine satma hazırlığındaymış Levent. Dergiye imaj lazım haliyle. ‘Gelenekçi’ eğilimi bundan, mış.


Tüccar dedik ya. Büyük tüccar. Promosyon işleri de kovalıyor bu yıllarda. Yöneticisi olduğu gazeteye promosyon kitap satıyor. Kararı kendi imzalıyor ve Star ‘Türk Klasikleri’ni okuyucularına armağan ediyor. Star yöneticileri buna gelip diyorlar ki, “sen en iyi kazanan adamlardan birisin, bu işleri yapma.” Ama adam tüccar olduğu için ticareti sekteye uğruyor ve sorun çıkarıyor haliyle. En son Star’ın o zamanki sahibi “defol git” diyor buna haklı olarak. Bu da çaresiz ayrılıyor. Yıllar sonra “Bana, sen en çok kazanan kişilerden birisin, ilkelerinde ısrar etme dediler o yüzden ayrıldım” diye açıklayacaktır elbette. Adam namuslu sonuçta.

Tam bu noktada Kraliçe ve bütün adamları meselesi devreye giriyor. Levent, “gidem de dil öğrenem” diye İngiltere’ye kırıyor dümeni. Hikâye, İngiltere’ye gidişle başlıyor aslında. Dil eğitimi almaya gidiyor bizim Ardahanlı Levent. Dönüşte artık anne tarafından mıdır neredendir bilinmez ‘İzmirli’ olduğu gerçeğini fark ediyor. Bütün Levent’lerin hikâyesi böyle pek çok fark edişle doludur aslında. Yeni Levent, İngilizce bilen, Batıyı görmüş prezantabl bir adamdır artık.

 Levent, “gidem de dil öğrenem” diye İngiltere’ye kırıyor dümeni.
Levent, “gidem de dil öğrenem” diye İngiltere’ye kırıyor dümeni.

Sahtekar.

Sonra bir müddet Levent’i göremiyoruz ortalıklarda. Gerçekten yok. Fakat ‘Cenk Açık’ diye biri giriyor hızlıca meydana. Müstear isim evet, resim falan kullanmıyor ve ‘yakışıklı’ muhalefet yapıyor. Dürüst, namuslu ve ilkeli. Bir taraftan ‘üstü kapalı’ muhaliflik yapıyor diğer taraftan Erdoğan’la ilişki kurmanın yollarını kovalıyor o yıllarda. Erdoğan yalakalığı çok kaba durur diye böyle söylüyorum yoksa hikâye bütünüyle bu. Açık, mert ve korkusuz Levent’in bu sıralar bir müstearın arkasına sığınmasının gerekçesi budur yani.

Bir taraftan ‘üstü kapalı’ muhaliflik yapıyor diğer taraftan Erdoğan’la ilişki kurmanın yollarını kovalıyor o yıllarda.
Bir taraftan ‘üstü kapalı’ muhaliflik yapıyor diğer taraftan Erdoğan’la ilişki kurmanın yollarını kovalıyor o yıllarda.
Erdoğan yalakalığı çok kaba durur diye böyle söylüyorum yoksa hikâye bütünüyle bu.
Erdoğan yalakalığı çok kaba durur diye böyle söylüyorum yoksa hikâye bütünüyle bu.

Neyse, Cenk Açık hamlesini niye yaptığını da tam o günlerde anlıyoruz. ‘Ahlak anıtı’ Levent Gültekin, karşımıza TMSF’nin yönetimindeki Cine5’te çıkıyor. Para akışı devam ediyor. Cine 5’in başında Levent vardır. Fakat Levent ayarında biri Cine5 gibi bir kanalda harcanıyordur elbette. Niye? Çünkü İngilizce biliyor. Ama yine de arkadaşlarını devletin kanalına doldurur. O zamanki programcı listesine bakmak kâfidir. Fakat arkadaşlarını doldurma meselesini abartınca haliyle buna ‘dur’ diyorlar. Hem bundan dolayı hem de daha büyük ve daha merkez kanalları istediği için boynunu büküp çıkıyor Cine5’ten... Yıl: 2010.

  • Peki, hemen sonra biz Açık Cenk müstearının gerçek isme dönüştüğünü görüyor muyuz? Elbette hayır. Çünkü Levent bu. Dili kıvrak, zekâsı parlak, ahlakı şallak mallak… ATV’nin falan peşinde koşar bir süre…

Bu sıralar kitap promosyon işlerini de sürdürüyordur tabi. Ama bunda sorun yok, adamın işi bu. Erdoğan’a yaklaşmaya çalışır bir süre daha. Kim varsa araya sokar. Kim gerekiyorsa onunla gidip ahbaplık kurmaya çalışır. Öteden beri yüz bulmayı denemesine rağmen, yüz bulamayınca bu kez Cenk Açık namlı hesabın Levent Gültekin olduğunu fark ederiz. Fotoğrafını koyar. İlk yazılarından biri de şudur: “28 Şubat hala sürüyor.” Neden? Çünkü Levent’e istediği kadar para vermiyorsunuz. (Cümlenin doğrusu şöyle: Çünkü ‘İslamcı’ yazar Levent’e istediği kadar para vermiyorsunuz.) Bakın bu ‘İslamcı yazar İsmail Nacar’ numarası yiyecektir sonraları. Hatta en sonlara doğru ‘Evet Kürdüm’ diyebilecektir Levent. ‘Benim de Kürt arkadaşlarım var’ değil ha, ‘ben de Kürdüm.’ Neyse, hikâyeye devam edelim.

Kim gerekiyorsa onunla gidip ahbaplık kurmaya çalışır. Öteden beri yüz bulmayı denemesine rağmen, yüz bulamayınca bu kez Cenk Açık namlı hesabın Levent Gültekin olduğunu fark ederiz.
Kim gerekiyorsa onunla gidip ahbaplık kurmaya çalışır. Öteden beri yüz bulmayı denemesine rağmen, yüz bulamayınca bu kez Cenk Açık namlı hesabın Levent Gültekin olduğunu fark ederiz.

(Akışı bozmak pahasına müsaadenizle burada bir parantez açayım ‘sahtekâr’ kelimesi için. Levent, bu kelimeden hareketle sevinçle mahkemeye koşar şimdi. Hakaret anlamında kullanmıyorum bunu. Hakaret edilecek adam Levent onda sorun yok. Ama sahte kar peşinde koşmasına vurgu yapıyorum burada. Eski İslamcı ya, ahiret peşinde koşarken artık dünya peşinde koşmaya başlıyor. Vurgu bu. Bir de ‘ar’lar fonetik açıdan güzel oldu: dindar, tüccar, sahtekâr. O yani.

Bu sıralar “inşaat” sektöründe görürüz Levent’i. Görürüz dediğim, bilenler yani... Kolay, net ve güzel paranın burada olduğunu yeni fark etmemiştir tabi ama bağlantılarını yeni kurmuştur. Şimdi “AKP’nin müteahhitleri” dediği o kitlenin içindedir Levent de… Ama zeki tüccar… Adını gizli tutmayı başarır. Üstelik gizli tutayım diye büyük bir gayreti de olmaz. Özellikle İstanbul Maltepe’de ‘yeşil alan’ olan bir alanın imara açılması hikâyesinin tam göbeğindeki isim olur Levent. Komisyoncudur. İyi komisyonlar alır. Gazetelere yansıyan iddialar böyle yani.

  • Tabi o sıralarda ‘AKP’nin müteahhitleri’ terkibi yoktur Levent’in dilinde. İnşaat işi bitince ‘İstanbul’u mahvettiler’ diyecektir. Niye? Ee dedik ya ahlaklı adam diye…

İngiltere hikâyesine devam edelim. İngiltere’den geldikten sonra Ertuğrul Özkök tarafından işaret edilir önce. Ekranlarda görmeye başlarız Levent’i. O müthiş terkiple: “İslamcı-Yazar” olarak. Çünkü biraz sonra nedamet getirdiğinde Levent olarak değil, ‘İslamcı yazar’ olarak nedamet getirecektir. Bir süre öyle gider. Plan açıktır. Artık “içeriden” konuşan bir “pişman”dır. Beyazlar yöresinin yeni devşirilmiş elemanıdır. Ama gönüllü köledir. Karşılığında parlak boncuklar ve iyi paralar alır. Almaya devam eder. (Bu noktada parantez açıp, Levent’e kızmaya gerek yok diyeyim. Zira adamın işi bu)

Ha bu arada, sürekli haksızlığa uğramış Levent’in İngiltere’ye gidiş hikâyesi de enteresan doğrusu. Bizim Levent, İngiltere’ye de, “otuz yıl emek verdim” dediği Müslüman çevrelere ağlayarak gidebilmiş. Bütün yeni ilişkilerini iyi ve yoğun kullanarak, yeni promosyonlar satarak var olabilmiş. Bir yıl İngiltere’de kaldıktan sonra Türkiye’ye geri dönmüş işte. Elbette bir efsane olarak.

Bir de her vesileyle “otuz yıl çalıştım, utanıyorum” tadında laflar ediyor.

Gerçekten soruyorum, otuz yıl nerede çalışmış? 72 doğumlu biri nasıl oluyor da kalkıp “otuz yıl emek verdim” diyebiliyor. Hem de İslamcılığa vermiş. Emek falan vermedin Levent. Ekmek yedin sadece. Otuz yıl ekmek yedin. Hiç durmadan, hiç utanmadan, hiçbir vesileyi kaçırmadan ekmek yedin…

Daha fazlasını istedin, verdiler. Çok daha fazlasını istedin yine verdiler. Günün birinde vermeyi kestikleri an sen yepyeni bir din bulmuş gibi sevinerek “Kemalizm’i” ve “muhalefeti” keşfettin. Hepsi bu. Şimdilerde yanladığın yeni çevren, senin evvelini bilmediği için güzel hikâyeler anlatıyorsun. Ama bil ki herkes yemiyor Levent. Seninle aynı hikâyeye sahip olan adamların hangisi bugün senin kadar zengin? Hangisi senin gibi kendisine özel ev yaptırabilmiş? Hangisi seninle aynı şartlarda yaşayabilmiş? İslamcı çocuklardan sonra, şimdi de solcu çocukları mı kandırıyorsun?