Dombracı da yanıldı, çırpınırdı qaradeniz bizimdir!

Çırpınırdı Karadeniz
Çırpınırdı Karadeniz

Azerbaycan’ın büyük şairi Bahtiyar Vahabzade de kendisi ile yapılan birmülakatta gözleri dolarak “Kafkas İslam Ordusu o gün Bakü’yü kurtarmasaydı,bugün Azerbaycan diye bir ülke dünya haritasında olmayacaktı” diyecekti.

Mesele çok da yeni değil, bildim bileli devam edip giden bir tartışma “Çırpınırdı Garadeniz” şarkısının kime ait olduğu. Hemen söyleyeyim sözü ve müziği ile Azerbaycanlılara aittir “Çırpınırdı Garadeniz.”

Türkiye’nin yabancı şarkıları aşırma konusunda dünya rekoru kırabilecek düzeyde bir başarısı (!) olduğunu hepimiz biliyoruz. Tabii o zamanlar, olaya biraz nezaket katarak adına “aranjman” diyorlardı aşırdıkları şarkılara. Ne yazık ki Azerbaycan şarkılarına bu kadarcık nezaket bile çok görüldü ülkemizde, her önüne gelen sözlerini uydurup uydurup söyledi ve şarkının altına da “anonim” yazıp geçti. Hırsızlığın adı ne zamandan beri “anonim” oldu ya hu! Büyük edepsizlik! Ama iş neredeyse ikinci milli marş gibi söylenen “Çırpınırdı Garadeniz”e gelince bir anda herkes bilirkişi kesildi başımıza, daha yenilerde Dombracı bir arkadaş da cehalet kervanına katılıp “bu şarkı Ermeni şarkısıdır” deyiverdi.

Resmi tarihimizin unutturulmaya çalışılan şeref sayfalarından olan Kafkas İslam Ordusu, Kafkasyalıların kalbinde bugün de o çok kıymetli yerini muhafaza etmektedir.

Şarkıcı olmak cahil olmayı engelleyen bir durum değil neticede. Neyse bu arkadaşlara tavsiyem biraz tarih, biyografi ve hatırat okumalarıdır. Kafkas İslam Ordusu’nun adını duymamış olabilirler ama “Azerbaycan- Türkiye iki devlet bir millet” dediğimizde olayın Azerbaycan tarafına epey yabancı kalmak acınası oluyor. Kafkas İslam Ordusu diye bir ordu kuruldu bu ülkede; Enver Paşa’nın bizzat kurduğu ve kardeşi Nuri Paşa’nın komutanlığını üstlendiği ve öyle yüzlerce yıl önce de değil 1918’de kurulan bir ordu bu.

Azerbaycan halkının; “Güneşten parlak emelin olup şark ehline ezher / Yaşa ey şehid-i azam, yaşa ey muhteşem Enver” diye selamladığı Enver Paşa, kurucusu olduğu “Kafkas İslam Ordusu” ile birlikte Kafkas halklarının hürriyet mücadelesinde unutulmaz bir sayfa açmıştı.

Ve Kafkas halklarının yıllarca yok edilmek istenen milli şuurunun muhafazasında inanılmaz bir süreklilik ve kıymet kazandırmıştı.

Azerbaycan’ın büyük şairi merhum Bahtiyar Vahabzade de kendisi ile yapılan bir mülakatta gözleri dolarak “Kafkas İslam Ordusu o gün Bakü’yü kurtarmasaydı, bugün Azerbaycan diye bir ülke dünya haritasında olmayacaktı” diyerek dile getirir bu destansı ordu ile ilgili düşüncesini.

Üzeyir Hacıbeyov
Üzeyir Hacıbeyov

Resmi tarihimizin unutturulmaya çalışılan şeref sayfalarından olan Kafkas İslam Ordusu, Kafkasyalıların kalbinde bugün de o çok kıymetli yerini muhafaza etmektedir. Bir Türkiye sevdalısı, Balkan Harbinde, Osmanlı Ordusu safl arında gönüllü olarak savaşmış olan Azeri şair Ahmet Cevad’ın 1914 yılında yazdığı şiir, Kafkasya’da yaşayan Müslümanların ortak temennisini dile getiren bir çağrıdır adeta…

Azerbaycan Türkçesinde yayın yapan Vikipediya’da şöyle yazıyor: Çırpınırdı Qara dəniz / Mahnı (şarkı) / Yayımlanıb: 1918 Janr: patriotik / Dil: Azerbaycan dili Bestekâr: Üzeyir Hacıbeyov / Sözlerin Müellifi : Ehmed Cavad Çırpınırdı Qara deniz — Azerbaycan’da ve Türkiye’de çoh populyar olan, dinleyicilere vetenperverlik ruhu aşılayan Mahnı. Mahnı Azerbaycan’ın dahi şairi Ehmed Cavad’ın 1914. ilde (yılda) Gence şeherinde yazdığı “

  • Çırpınırdı Qara deniz” şiirine, meşhur Azerbaycan bestekârı Üzeyir Hacıbeyov terefinden dörd il sonra (dört yıl sonra) 1918. ilde bestelenmiş musigi esasında yaranmışdır. O zaman Üzeyir Bey, bu mahnını Nuru Paşa’nın kumandanlığındaki Qafgaz İslam Ordusu’nun Azerbaycan’daki gehramanlığına ithaf edip.”

Wikipedia’da “Çırpınırdı Qara deniz” maddesinde “Mahnıya tecavüz” başlığı altında da şunlar yazıyor: “Son dövrlerde Mahnı Ermeniler terefinden, Ermeni aşığı Sayat Nova’nın eseri kimi (olarak) “Kamança” adıyla tegdim edilmekdedir. Eyni zamanda həmin plagiat mahnının (aynı intihal şarkının) Daşnaksütyun Partiyasının himni (marşı) olması da iddia edilir.” (Bir not: “Q” harfi Azerbaycan Türkçesinde sert “G” harfi olarak okunur.)

Burada M. Rıza Serhadoğlu’nun tanıklığına başvurabiliriz. Serhadoğlu, “Savaşçı Doktorun İzinde” adlı hatıratında Ahmet Cevad için şunları yazıyor: “Ahmet Cevad ulusuna yürekten bağlı, Türkiye’ye vurgun bir soydaşımızdır. Balkan savaşına gönüllü katılmış, Rumeli’de ordumuz safında dövüşmüştür. İşte onun Türkiye’de yıllardır dillerden düşmeyen “Çırpınırdı Karadeniz” şiirinden bir dörtlük:

Dost elinden esen yeller / Banan şiir, selam söyler
Olsun bizim bütün eller / Kurban Türk’ün bayrağına”

Miralay Mürsel Bey’in hatıralarında* ise Üzeyir Bey’in Bakü’deki evinde geçen başka bir tanıklık yer alır: “…Üzeyir Bey konuklarına “Bugün 8 Eylül” dedi. “Türk Ordusu bir aydan fazladır harp ediyor. Ordularımız İzmir’e yaklaştı diye yazıyor gazeteler. Tanrım sen kötü gün gösterme, ordumuzu muzaffer eyle, kalemizi koru” diye dua etti. Hep bir ağızdan âmin dediler…

Üzeyir Bey ayaktayken piyanonun tuşlarına bastı. Bir segâh nağme üstünde parmaklarını dolaştırdı. Sonra oturdu. Gözünü Hamidiye’den ayırmadan tuşlarda parmaklarını gezdirmeye başladı. Yüreğinden gelen coşkuyla Ahmet Cevad’ın mısralarını söylüyor nağmesini çalıyordu. Misafirler büyülenmiş gibi dinliyorlardı. Birden odanın kapısı tıklandı. Çalıp söylemeyi kesti. Gelen yabancı değildi. Can dostu arkadaşıydı. Yeni gelen dost misafir, oradakilerin buğulu gözlerini, titreyen dudaklarını görünce telaşlandı. Konukların ellerini sıkıp, hal hatır sorduktan sonra döndü merakla “Üstat ne oldu? İyi misin?“ diye sordu.

Üzeyir Bey, “Hiiç! Dostum iyim. Korkacak bir şey yok merak etme” dedi. Adam piyanonun başına geldi, notaya baktı, melodiyi içinden okudu, güfteyi görünce çok endişelendi. “Üstat böyle şeyler yazılır mı? Adamı sürerler, hapislerde çürütürler, belki de asarlar” dedi. “Evet! Dostum deliyim. Burada bulunanların hepsi de delidir. Vatanının, milletinin, namusunun delisi” dedi. Bu cevabı alan misafir, odadakilere şöyle bir baktı. Hepsi gözlerini yere indirdiler. Cebinden çıkardığı, kırmızı boncuk üzerine ay yıldız işlemeli tespihini öptü. “Eh öyleyse ben de deliyim! Çal.”


  • Üzeyir Bey, bu şiiri bestelediğinden beri hayatının hiçbir döneminde böyle çalıp söylememişti bu eseri. Odadakiler de katılmıştı hep bir ağızdan üç dört kez çaldılar söylediler. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Hiçbirinin gözüne uyku girmiyordu.

Türk Ordusu Yunan’ı önüne katmış kovalıyordu. İzmir’in kurtuluşu an meselesiydi. O sabah bir ara konağın önündeki meydanda bir hareketlenme olduğunu fark ettiler. Topluluk gittikçe kalabalıklaşıyor ve evin önüne doğru geliyordu. Halk bağırıyordu. Camı açıp dinlediler.

”Üz-ze-yir Beyyy! Gözümüz aydııınnnn!” Üzeyir Bey telaşlanmıştı. “Ne oldu? Niye bağırıyorsunuz sabahın bu saatinde?” Kalabalık, hep bir ağızdan haykırdı. “Telgraf geldi, ordumuz galebe geldi! Türk Süvarileri, İzmir’e girmiş, Yunan askeri kaçıyor! Onlar kovalıyorlar!” Odada bulunanların hepsi sevinç ve coşkuyla birbirlerini kutladılar, sarıldılar, kiminin gözleri dolmuş, elini yüreğinin üstüne koymuş, sevinç çırpıntılarını dinliyor. Kimisi de gözyaşlarını koyuvermişti.

Azerbaycan Milli Marşı'nın şairi Ahmet Cevad
Azerbaycan Milli Marşı'nın şairi Ahmet Cevad

Üzeyir Bey piyanonun başına geçti, bir daha çaldı hep bir ağızdan okumaya başladılar. Dağ pınarlarının sesi gibi bir ses yayıldı odaya. Bu sadece bir türkü değildi, geceyi yaran ışık gibiydi. Yükselen notaların her biri yüreklere dokunuyordu. Mürsel, daha önce hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden bu kadar etkilenmemişti. Bu adamın önünde diz çökmek, eline sarılıp öpmek istiyordu. Ama durdu, yanaklarından dökülen yaşları bastırmaya çalıştı. Emrah anlamıştı dayısının ne yapmak istediğini. Eğildi Üzeyir Beyin ellerine sarıldı ve öptü. Dayısına baktı. Mürsel memnun oldum der gibi gözlerini kırptı yeğenine. Onları bu derece etkileyen eser şuydu:

Çırpınırdı Qara deniz

Bahıp Türk’ün bayrağına

Ah deyerdim heç ölmezdim

Düşebilsem ayağına

İnciler tök, gel yoluna

Sırmalar sep sağ soluna

Fırtınalar dursun yana,

Salam Türk’ün bayrağına!

Dost elinden esen yeller

Bana şe’r salam söyler

Olsun bütün Turan eller

Ayrı düşmüş dost elinden

İller var ki çarpar sinen

Vefalıdır geldi, geden

Yol ver Türk’ün bayrağına

“Hemidiyye” o Türk ganı

Heç birinin bitmez şanı

“Kazbek” olsun ilk gurbanı

Heyran Türk’ün bayrağına

Gurban Türk’ün bayrağına

Yol ver Türk’ün bayrağına

Gence / Aralık/1914

*Gevher Demirkaya Aktaş’tan alıntıdır.

Yedi yaşında Kur’an okumaya başlayan ve medresenin en başarılı öğrencilerinden biri olan Ahmet Cevad, Birinci Dünya Savaşı esnasında ise birçok cephede Türk soydaşları ile birlikte savaşmış, savaşın en büyük mağduru olan yetimlere yardım etmek için var gücüyle çabalamış ve 1937 yılında Stalin döneminde “Türkçü”lüğün yanında bir yığın uydurma suçla itham edilerek kurşuna dizildi.

Bize kalansa, meselenin cahillerine laf anlatmaya çalıştığımız, Üzeyir Bey’in bestelediği “Çırpınırdı Qaradeniz” in muhteşem sözleri oldu. Bir bayram günü yazdığı şu yürek yakan mısraların da şairi olan Ahmet Cevad’ı rahmetle anıyoruz.

“Vicdan mene emretti ki / Bele günde bayram etme

Kur’an mene yol gösterir / Yohsulları meyus etme!”