Dört Kitap

Dört Kitap
Dört Kitap

Derinin altında romanını okurken kendinizi kâh New York’ta, kâh Berlin’de bulacak ve İsrail üzerinden 1919’un Weimar Cumhuriyeti’ne ve 1990’lar Arjantin’ine kadar uzanan bir yolculuğa çıkacaksınız.

Derinin altında - Gunnar Kaiser

1976’da Köln’de doğan Gunnar Kaiser aslında Almanca ve felsefe öğretmenliği yapmaktadır. Ayrıca ‘Felsefi Yaşam’ adlı bir blogu da olan Kaiser’in yazmış olduğu öyküler ve şiirler prestijli edebiyat dergilerinde kendine yer bulmuştur ve Almanya’da da ilk romanıyla oldukça ses getirmiştir.

Derinin altında romanı eşsiz ve unutulmaz bir anti kahraman hikâyesi olarak okuruna kendini sunmakta.


Biz Türk okurları ise Kaiser’in adını 2018 yılında son zamanlarda hem bilimkurgu kitapları yayımlamalarıyla hem de Türk yayıncılığına yeni bir soluk kazandıran seçkileriyle dikkat çeken Eksik Parça Yayınları’nın yayımladığı bir ilk roman olan Derinin Altında sayesinde ilk kez duymuş olduk. Derinin Altında, yirminci yüzyıl Alman edebiyatının iki büyük eseri sayılan Günter Grass’ın Teneke Trampet ve Patrick Suskind’in Koku romanlarının obsesif, ahlaksız ve ölüm saçan edebi karakterlerini hatırlatan eşsiz ve unutulmaz bir anti kahraman hikâyesi olarak okuruna kendini sunmakta. Romanda gerek sıralı gerekse karmaşık bir şekilde düzenlenmiş olan ve birbirine geçmiş bölümler arasında ilerlerken insanın yüksek kültürel yaratımlarının, en karanlık yönleriyle nasıl iç içe geçebileceğinin adeta sıra dışı bir anlatısına tanıklık ediyorsunuz.

Kitabın başkarakteri Josef Eisenstein, kitaplara cenneti kütüphane olarak hayal edecek kadar tutkuyla bağlı.
Kitabın başkarakteri Josef Eisenstein, kitaplara cenneti kütüphane olarak hayal edecek kadar tutkuyla bağlı.

Kitabın başkarakteri Josef Eisenstein, kitaplara cenneti kütüphane olarak hayal edecek kadar tutkuyla ve bir yandan obsesifçe bağlı, olağanüstü yetenekli, mükemmel kitabı yaratmanın peşinde bir koleksiyoner ve cilt ustası olarak karşımıza çıkıyor. Yazarın, saplantılı arayışının peşindeki (muhtemel) bir seri katilin yaşam öyküsü etrafında, yirminci yüzyılın yenilikçi tarihini çok iyi harmanladığını söyleyebilirim. Romanı okurken kendinizi kâh New York’ta, kâh Berlin’de bulacak ve İsrail üzerinden 1919’un Weimar Cumhuriyeti’ne ve 1990’lar Arjantin’ine kadar uzanan bir yolculuğa çıkacaksınız. Ayrıca yazarın daha ilk romanında berrak ve şiirsel bir dil yakaladığını söylemeden geçemeyeceğim. Derinin Altında, Josef Eisenstein ve Jonathan Rosen’in dünyalarına dalmaktan korkmayacak ve çok yönlü metinlere ilgi duyan okurları tarafından okunmayı bekliyor.

Çileklerin isyanı - Massimo Montanari

Dante, Napoli kralının konuğu olarak katıldığı şölende neden yemekleri üstüne başına sürmüştü? Orta Çağ’da çatal kaşık olmasına rağmen insanlar neden elle yemeyi tercih ediyordu? Kıtlık dönemlerinde mutfak nasıl bir yaratım alanına dönüştü? Antik ve Orta Çağ düşünürlerinin tatlara duyduğu yoğun ilgi nereden kaynaklanıyordu? Bu ve benzeri soruların izini süren Orta Çağ tarihçisi Massimo Montanari, Can Yayınları’ndan çıkan Çileklerin İsyanı kitabında okuru da yanına katarak Batı dünyasının sofra tarihinde renkli bir yolculuğa çıkıyor.

Çileklerin isyanı - Massimo Montanari
Çileklerin isyanı - Massimo Montanari

Yemek ve sofra kültürü üzerinden bir kültür tarihi okuması yapan Montanari, tarihi belgeler, edebiyat metinleri, yemek kitapları gibi kaynaklardan yola çıkarak canlı bir anlatımla yeme içmenin salt beslenmek anlamına gelmediğini gözler önüne seriyor. Çileklerin İsyanı okurlara, sofranın ekonomiye, politikaya, toplumsal ilişkilere ve bir toplumun entelektüel, felsefi ve dini paradigmalarına dair pek çok ipucu barındırdığını, yani sofranın aslında “dünya”yı anlattığını gösteren lezzetli bir şölen sunuyor.

  • Yemek ve sofra kültürü üzerinden bir kültür tarihi okuması yapan Montanari, tarihi belgeler, edebiyat metinleri, yemek kitapları gibi kaynaklardan yola çıkarak canlı bir anlatımla yeme içmenin salt beslenmek anlamına gelmediğini gözler önüne seriyor.


Eğer siz de benim gibi dilini beğendiğiniz yazarların diğer kitaplarını da okuma listenize almayı seviyorsanız Montanari’nin Türkçede olan Kıtlık ve Bolluk:Avrupa’da Yemeğin Tarihi adlı ufuk açıcı araştırma kitabını kitaplığınıza ekleyebilirsiniz ve bu alandaki bilginizi kitapta karşılaşacağınız müthiş örneklerle geliştirebilirsiniz.

Günümüz Türkçesiyle Refet - Fatma Aliye

Fatma Aliye, tüm İslam coğrafyasının ilk kadın romancısı, felsefecisi, mütercimi ve kendisi için ilk monografi yazılan şahsiyeti olarak da bilinmekte ve eserlerinde kadın haklarından, kadın-erkek eşitliğinden ilk kez bahseden romancımız olma özelliğini taşımaktadır.

Kendi yazınını ıstırabına gömülerek inşa eden bir muharrir olan Fatma Aliye, 1889’da “Bir Kadın” imzasıyla çevirdiği, George Ohnet’den Meram romanıyla edebiyat dünyasına ilk adımını atar. Çok geçmeden sırasıyla Muhadarat, Refet, Levayih-i Hayat, Udi ve Enin romanları kendi adıyla yayımlanır. İş Bankası Yayınları’ndan yakın zamanda çıkmış olan Refet romanı ise, Türk edebiyatında yer alan ilk kadın öğretmen başkarakterdir.

Refet, Türk edebiyatından okuyacağınız en iyi kitaplar listenize gireceğini umuyorum.
Refet, Türk edebiyatından okuyacağınız en iyi kitaplar listenize gireceğini umuyorum.

Türk klasikleri arasına girmesi gereken bu eserde çocukluğundan genç kadınlığına dek elindeki tek sermayesi aklı olan yoksul bir kız olan Refet’in öğretmen okulundan mezun olarak tek başına ayakları üzerinde durma hikâyesini Fatma Aliye’nin kaleminden okuyacaksınız. Refet’in, yalnızca dönemindeki değil dönemini de aşan farklı kadınlıkları, sınıflar arası kadın dayanışmasını ve kadınların gündelik yaşamlarını oldukça yalın bir biçimde anlatışıyla Türk edebiyatından okuyacağınız en iyi kitaplar listenize gireceğini umuyorum.

Gönül - Natsume Soseki

Haruki Murakami’nin modern Japon romancılığının sembol ismi olarak bahsettiği Natsume Soseki’nin Gönül adlı eseri geçtiğimiz haftalarda Maya Kitap tarafından yayımlandı. Eserlerinde hicivli dilini kendi deyimiyle olağanüstücülük çerçevesinde sergilemiş olan Soseki, aynı zamanda benim gibi Japon edebiyatı tutkunlarının severek okuduğuna inandığım Kenzabura Oe ve Yukio Mishima gibi yazarların da öncülüdür.

Gönül, aynı isimle 1955 yılında Kon Ichikawa ve 1973 yılında Kaneto Shindo tarafından filme uyarlandı.
Gönül, aynı isimle 1955 yılında Kon Ichikawa ve 1973 yılında Kaneto Shindo tarafından filme uyarlandı.

Eser, genç bir üniversite öğrencisi ile kendisine “hocam” diye hitap ettiği gizemli, ihtiyar bir adam arasındaki tipik bir Japon tarzı dostluğu anlatan bir kitap olma özelliğinde. Genç öğrencinin geriye yönelik olarak hatırat formatında ele aldığı hikâye, öğrencinin “hoca”sını tanıma aşamaları, çeşitli konularda tartışmaları ve gencin “hoca”sının geçmişindeki sırrı öğrenme çabaları etrafında yol alırken, arka planda jenerasyon arasındaki farklar ve değişen Japon toplumunun analizini okumak pek mümkün.

Japon edebiyatı severlerin yanı sıra Japon edebiyatına yeni giriş yapacaklar için de uygun bir seçim olduğunu düşündüğüm bu kitapta iki isimsiz karakter arasında gelişen incelikli ve dokunaklı dostluğun hikâyesini bulacaksınız. Japon edebiyatı severler için de bir not ekleyeyim: Gönül, aynı isimle 1955 yılında Kon Ichikawa ve 1973 yılında Kaneto Shindo tarafından filme uyarlandı. Kitabı okuduktan sonra izlemenizde fayda olacaktır.