Drina Köprüsü neden hâlâ bizimdir? Ivo Andric

Köprü orada her şeye tanık olan somut bir şekilde karşınızda beliren hikâyelerin değişmeyen başrol oyuncusu olarak sizi selamlıyor sürekli.
Köprü orada her şeye tanık olan somut bir şekilde karşınızda beliren hikâyelerin değişmeyen başrol oyuncusu olarak sizi selamlıyor sürekli.

Köprü orada her şeye tanık olan, somut bir şekilde karşınızda beliren hikâyelerin değişmeyen başrol oyuncusu olarak sizi selamlıyor sürekli. Bırakmıyor orayı. Vişegradlar için bir sembol çünkü bu köprü. Doğu ile Batı’yı, İstanbul ile Avrupa’yı birbirine bağlayan kalın bir düğüm.

Kim Yazdı?

Nasıl yazmasın ki? Üç milletin tarihine ortaklık eden bir köprüye, böyle muazzam bir yapıta kim kayıtsız kalabilirdi?
Nasıl yazmasın ki? Üç milletin tarihine ortaklık eden bir köprüye, böyle muazzam bir yapıta kim kayıtsız kalabilirdi?

Klasikleri okumaya ortaokul yıllarından başladım. Okul kütüphanesinin ve gazetelerin verdiği kitaplar dışında nitelikli bir eser geçmiyordu elinize. Dostoyevski, Balzac, Çehov, Tolstoy’u saymıyorum tabii. Onlar kültürel iktidarını hakkıyla kurabilmiş eserler elbette. Kült eseri, cephe gerisindeki savaşı ne bileyim ben, ne bulursam okuyorum. Vadideki Zambak’ı annem de benle okuyunca, “böyle ahlaksızlığın romanı mı olur” demişti, sadece bunu hatırlıyorum. Bir köşede kalmış kalite kitaplara sonraları geçtim elbet, kazıya kazıya. Bosna’yı o yıllarda marşlardan tanıyordum ben. Ailemden filan. Herkes de bilmez, ilgilenmezdi tabi savaşla. İvo Andriç’ten haberim yok elbette.

Drina Köprüsü'nü az çok biliyorum ama ne bileyim yazara verilen ödülün aslında köprüye verildiğini. Köprünün romanıyla Osmanlı dönemi Vişegrad’ını bütün dünyaya tanıtan kişinin İvo Andriç’in ta kendisi olduğunu. Osmanlı’ya 19 vezir vermiş Travnik’te doğuyor, ilkokul eğitimi için Vişegrad’a gönderiliyor Andriç ve teyzesinin yanında lise çağına kadar Vişegrad’da yaşıyor. Köprüde anlatılan bütün hikâyeyi, burada dinlendiği belirtiliyor İvo Andriç’in.

Neden Yazdı?

Bosna’dan gelen bir devşirme olan Sokullu, doğduğu yere ölümsüz bir eser bırakmak istemiş ve 1571’de Mimar Sinan’a “Ağlayan Nehir” adı ile anılan Drina Nehri üzerinde 11 gözlü bir köprü yaptırmış.

Nasıl yazmasın ki? Üç milletin tarihine ortaklık eden bir köprüye, böyle muazzam bir yapıta kim kayıtsız kalabilirdi? Hem Sırplar, hem Boşnaklar, hem de Türkler için önemli bir sembol olan köprü; Sokullu’nun Vişegrad’da yaptırmış olduğu köprüdür işte; Drina… Muhteşem bir büyü, eşsiz bir şarkı gibi. Bosna’dan gelen bir devşirme olan Sokullu, doğduğu yere ölümsüz bir eser bırakmak istemiş ve 1571’de Mimar Sinan’a “Ağlayan Nehir” adı ile anılan Drina Nehri üzerinde 11 gözlü bir köprü yaptırmış.

Köprü Bosna’yı Sırbistan’a oradan da Osmanlı’ya bağlayan önemli bir geçit halini almış sonraları. Tüm hikâyeye ev sahipliği yapmış anlayacağınız. 1950 yılına kadar geçen tarihi olaylar, gelenekler, görenekler, Türkiye’nin Misak-ı Milli sınır ötesine uzanan o güçlü etkisine tanık oldum İvo Andriç’in kalemiyle. Türk egemenliği demenin Muhammed dininin birleştirdiği yıkılmaz, parçalanmaz büyük bir topluluk olduğunu İvo Andriç sesinden duydum. Slav kültürüne eklenen mitsel öykülerle zengin bir ortamdan bahsediyoruz. Soruyu tersten okursak; köprü olmasaydı, hikayeyi Osmanlı başlatmasaydı, İvo Andriç, İvo Andriç olamayacaktı ki.

Ne Yazdı?

İvo Andriç belgesel roman olarak yazdığı eserini tarafsız bir sağduyuyla kaleme alıyor. Kolay değil hassas bir bölge, iç içe girmiş binlerce hikâye var. Köprünün yapılmaya başlamasından 1950’li yıllara uzanan 350 yıllık bir hikâye bu. Doğup büyüdüğü topraklardaki tarihi olaylar, efsaneler, masallar, söylentiler, ananeler sarih bir anlatımla sunuluyor okuyucuya. Köprüde hissediyorsunuz, orada kendinizi buluveriyorsunuz. Balkan savaşlarının çıkmasıyla Vişegrad’a 15 km olan Türk sınırı, 1000km geriye düşüyor Sırbistan galibiyetiyle. Osmanlı bölgeden çekildikten sonra himayesiz kalan koca bir halkı okuyorsunuz. 1992 - 1995 savaşından sonra değişen dengeleri ve bununla beraber azalan Müslüman nüfusa hayıflanıyorsunuz. Yahya Kemal geliyor akıllara ne demişti Üsküp için; “Üsküp ki Şar Dağının devamıydı Bursa’nın.” Yazının başlığına bakıp ne diyor bu demeyin diye alıntılıyorum Yahya Kemal’i. Osmanlı’nın hüküm sürdüğü yılları ve halkı okuyunca anlıyorsunuz nasıl da aynı nasıl da devamlı olduğumuzu.

Nasıl Yazdı?

Drina Köprüsü
Drina Köprüsü

Köprü orada her şeye tanık olan somut bir şekilde karşınızda beliren hikâyelerin değişmeyen başrol oyuncusu olarak sizi selamlıyor sürekli. Her şey yaşanıyor, savaşlar oluyor, acılar, sevinçler köprü her şeye tanık oluyor. Bırakmıyor orayı. Vişegradlar için bir sembol çünkü bu köprü. Neredeyse dört yılda tamamlanan köprü zamanın seyri içinde bölgenin kaderini değiştirmiş, Balkanlar’ın ortasında yeni bir güzergâh. Doğu ile Batı’yı, İstanbul ile Avrupa’yı birbirine bağlayan kalın bir düğüm. Bir zamanlar sessiz ve sakin, uzak ve küçük bir kasaba olan Vişegrad’ın kaderini değiştiriyor köprü. Bütün bu birikimler hikâyeleşiyor Andriç’in o usta, epik anlatımıyla. Şimdi Bosna Hersek içindeki Sırp Cumhuriyeti sınırlarında yer alan kasaba, köprü ve roman sayesinde tanınır oluyor böylelikle.

Ne Zaman Yazdı?

  • Kitap Temmuz 1942 - Aralık 1943 tarihleri arasında yazılıyor ve ilk defa 1945’te yayımlanıyor. 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alıyor. İvo Andriç’in aldığı bu ödül Drina Köprüsüne verilmiş gibi kabul ediliyor.

Yapıldığı günden bugüne Vişegrad; Sırbistan isyanlarına, bölgedeki kolera salgınlarına, Bosna Hersek’in Avusturyalılar tarafından işgaline, demiryollarının yapımına, 1912 Balkan Savaşları’na, 1914’de Avusturya veliahtı Ferdinand’ın Sırp bir genç tarafından öldürülmesi sonucu yaşanan karmaşaya, Avusturya - Sırbistan savaşına şahit olmuş bir bölge. Aslında bu tanıklıkların yaşadığı zaman diliminde yazıldı bu eser de diyebiliriz.

Ivo Andriç, Belgrad’da yazıyor Drina Köprüsü’nü. 2. Dünya savaşında Alman işgaline maruz kalan Belgrad yani.
Ivo Andriç, Belgrad’da yazıyor Drina Köprüsü’nü. 2. Dünya savaşında Alman işgaline maruz kalan Belgrad yani.

Nerede Yazdı?

Ivo Andriç, Belgrad’da yazıyor Drina Köprüsü’nü. 2. Dünya savaşında Alman işgaline maruz kalan Belgrad yani. Roman, Yugoslavya’da 15 kez basılıyor ve başta Almanca, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca olmak üzere hemen hemen bütün dünya dillerine çevriliyor. Türkiye’de de güzel okuyucularla buluşuyor kitap.

İvo Andriç, Vişegrad’daki Müslüman nüfustan bahsetse de sonrasında Bölgedeki Müslüman nüfusa karşı yapılan katliamların izine Vişegrad ve kuzeyinde yer alan Srebrenitsa’dan haberdarız maalesef. Bir zamanlar Vişegrad nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturan Müslüman Boşnaklardan geriye çok az aile kaldığı bilinse de; Boşnaklar arasında 90’ların o sert havasının şimdilerde esmediği söyleniyor. Hikâyeyi çokça ölümlerin içinden yazıyor yani Andriç.

Son Söz

Osmanlı’nın yükseliş döneminden sonra hayli yatırım yaptığı Balkanlar ve en gözde yer elbette Bosna. Mimar Sinan tarafından yapılan tarihten günümüze çok defa zarar gören Drina’nın son restorasyon çalışmalarına Bosna-Hersek ve Türkiye destek oluyor. Tıpkı şimdilerde çekilen Aliya dizisi gibi. Sınırlar çizilse de kâğıtlarda kalmaya böyle mahkûm işte. Hem ne demişti Yahya Kemal..