Dürüst bir sahtekar: William Faulkner

William Faulkner
William Faulkner

Ona göre iyi bir yazarın yazarlığını hiçbir şey etkileyemezdi. “Yazarın ekonomik özgürlüğe ihtiyacı yoktu. Çünkü asıl ihtiyacı olan şeyler masrafsız olanlardır.

1

Berbat bir çocukluk, kötü bir gençlik ve sarsak bir ömür sürdü. Umursadığı bir şey vardıysa o da bu dünyanın ve bu dünyanın içinde saygıya değer her şeyin umursanmaması gerektiğiydi sadece.

Bu dünyada olan biten ve belki de olup bitebilecek olan tüm kötülüklere bizzat şahitlik etti. Bir kısmının içinde, bir kısmının yanındaydı. Batakhanelerde ve kumarhanelerde, pavyonlarda ve orduda neler olup bittiğini şahit ve katılımcı olarak izledi. Shakespeare okumadı diye o da Freud’u okumadı. Ama okumalıydı.

2

Anlaşılmayı da asla önemsemedi. Okuyucuyu ve yayıncıyı da… Romancılığı bile önemsemedi. Anlamı erken yaşlarda kaybedip, anlamı erken yaşlarda aramaya başlayan ama ömrünün ortalarında arayışına da inanmayan çağından geçen tüm yazarları gibi tipik bir Amerikalıydı. Diğerlerinden farkı gerçek olmasıydı. Bir söyleşide; “Bazı okurlar, yazılarınızı iki-üç kez okuyunca bile anlamadıklarını söylüyorlar, ne diyeceksiniz” diye sorulunca, cevabı basitti: “Dört kez okusunlar.”

Anlamı erken yaşlarda kaybedip, anlamı erken yaşlarda aramaya başlayan ama ömrünün ortalarında arayışına da inanmayan çağından geçen tüm yazarları gibi tipik bir Amerikalıydı.

3

Ona göre iyi bir yazarın yazarlığını hiçbir şey etkileyemezdi. “Yazarın ekonomik özgürlüğe ihtiyacı yoktu. Çünkü asıl ihtiyacı olan şeyler masrafsız olanlardır. Ancak iyi yazamayanlar, zamanı ve ekonomik özgürlüğü olmadığıyla ilgili bahanelere sığınır. Para karşılığı yazılmış iyi bir şeye rastlamadım bugüne kadar” der ve ekler: “İyi sanat hırsızlar, içki kaçakçıları ya da at hırsızları arasından da çıkabilir.” Ve şunu da: “İyi romancı, ahlak dışı biridir.”

4

Haklıydı: Amerikan başkanı Eisenhower’ın küresel kültürel sömürüsünün baş aktörlerinden biri olmayı üç ay boyunca kabul edebilmişti. Amerikan kültürünü, dünyanın başka ülkelerine yaymak gizli göreviyle toplanan ‘People-to-People’ın John Steinbeck’le beraber görev yapan sömürge plancılarından biriydi nihayetinde. Eylül 1897’de Güney Amerika’da gözlerini dünyaya açtığında zengin bir ailesi vardı. Daha sonraları hiçbir şey yolunda gitmeyince kendisi gibi yazar olmayı istediği dedesinin adı verildi ona. İhtiyar Albay diye anılan, kitapları olan bir iç savaş gazisiydi dedesi.

5

İlkokula başladığında ‘başarılı bir öğrenci’dir ve başarısından dolayı direkt ikinci sınıfa bile geçirilir. İlkokulda iyidir, ortaokulda kötü, lisede ise berbat bir öğrencidir. İkmale kalır. Bitiremez. Öncesinde ara da verir okula. Önce bir bankada çalışır. Bu sıralar âşıktır ve ilk şiirleri de gelir haliyle. Açığa çıkmayı bekleyen bir yeteneği olduğu elbette fark edilir. Fakat sevdiği kadın başkasıyla evlenir o da bir silah fabrikasında çalışmaya girer, 1918’de. Ardından dünya savaşır.

''Para karşılığı yazılmış iyi bir şeye rastlamadım bugüne kadar” der.
''Para karşılığı yazılmış iyi bir şeye rastlamadım bugüne kadar” der.

6

  • Savaş devam ederken başarısızlıklarla geçen sivil hayatından uzaklaşmak ve tüm yaşıtları gibi kendisini ispatlamak için orduya başvurur. Boyunun kısalığı sebebiyle Amerikan ordusuna kabul edilmez. O da Kanada ordusuna başvurur. Kabul edilmesi, eğitimleri derken o eline silah alamadan savaş bitmiştir bile. Geri döndüğünde ‘büyük muharebelere girip çıkmış bir savaşçı’ gibi hikâyeler anlatacaktır çevresindekilere.

7

Kasabasına geri döndüğünde ‘savaş gazisi’ olarak rahat bir hayat yaşar. Gazilere tanınan haklardan faydalanarak liseyi bitirmemiş olmasına rağmen üniversiteye kabul edilir. Şiir konusunda hala ısrarcıdır ve ilk şiirleri bu dönemde yayınlanır. Fakat üniversite macerası uzun sürmez. Bırakır ve başta marangozluk, boyacılık, bulaşıkçılık olmak üzere kitap satmak dâhil bir sürü işe girer çıkar. Şairdir ve iyi şiirleri vardır kendince.

8

1924’te büyük beklentilerle ilk şiir kitabını çıkarmayı başarır. Fakat hiçbir şey beklediği gibi değildir. Gelmesini beklediği tepkiler gelmez. Ve o da 21 yaşındayken çok iyi şiirler yazdığını düşünen biri olarak 23 yaşında şiiri bırakmaya karar verir. Ve asıl işine, yani romana yönelir. 1926’da ilk romanı Soldier’s Pay yayınlanır. Yazdıkları yine ses getirmez. 1929’da tam da buhran günlerinde ilk aşkı, eşinden boşanıp geri gelmiştir ve Faulkner vakit kaybetmeden onunla evlenir. Aynı yıl ilk büyük başyapıtı Ses ve Öfke yayınlanır. Ve artık yazar, ortaya çıkmıştır.

9

Ses ve Öfke’den sonra 1931’e kadar beş kitap daha yayınlamış olmasına rağmen ne tam istediği gibi adından söz ettirebilmiştir ne de para kazanabilmiştir.

O da sadece ve sadece para kazanmak amacıyla ‘düşünebileceğim en korkunç öykü’ diye tanımladığı Kutsal Sığınak’ı yayınlar. Beklediği şöhreti bulmuştur. Artık tanınan bir yazardır. Fakat ekonomik sıkıntılarına çare olmamıştır bu da. O da Hollywood’a senaryo yazmaya yönelir. Yazar ve parasını kazanır.

10

1936’da aşırı içki ve esrar nedeniyle gözetim altına alınır. Sanatoryumda kalır, sonra çıkar ama alkolizm peşini asla bırakmaz. 1949’da Nobelciler, ödülü ona verirler. Tarihe geçecek, kendisi bile başlı başına bir sanat eseri olan muhteşem bir konuşma yapar.

Dedesi gibi yazar olmak isteyen çocuk, nihayetinde istediği yere gelmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın görevlisi olarak ölümüne kadar dünyanın farklı yerlerinde konferanslar verir. Fakat ölüm onu 1962’de doğduğu Mississippi’de bir kalp kriziyle yakalar. Geride Ses ve Öfke ve gerçekten iyi birkaç söyleşisi kalır.