Elden giden, elde kalan

cns
cns

Kardeşlerim! Bu din düşmanlarına, bu yalancı cühelaya, bu aşağılık müşriklere, busapıklara ve bunun dışında kalan iyi niyetli gariban cahillere karşı darbe yapmayıbaşaramazsak gün yüzü görmeyi unutun. Tam da şimdi kurtuluşu yalnızca İslam’da bilipcesaretimizi toplayamazsak asla felaha eremeyeceğiz. Tam da şimdi Kur’an’a, doğrudanKur’an’a dönmezsek, Kur’an’ı göremeyelim diye çekilmiş binlerce perdeyi yırtmak içinhamle yapmazsak Hakk’la, hakikatle bütün bağımızı kaybedeceğiz.

15 Temmuz gecesinden bu yana uluslararası istihbarat servislerinden Gezicilerin arasına yuvalanmış zehir saçan provokatörlere, iyi niyetli paranoyaklardan BBC’ye, paralel ajanlardan İsmet Özel’e kadar sayısız insandan ve merkezden tuhaf sinyaller alıyoruz.

Bu birbiriyle alakasız görünen enstrümanların çıkardığı seslerden anlamlı bir cümle kurmaya çalıştığımızda karşımıza çıkan yargı şu: Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Öteki taraftan, ben bu yazıyı yazarken darbe ihtimalinin henüz tam olarak bertaraf edilmediğini düşünen geniş kitleler hâlâ sokakta. Onların ne dediğini tefsir etmeye gerek yok sanıyorum. En başından söyleyeyim, kişisel olarak ben öyle tuhaf bir nefret ve çalkantı içindeyim ki söyleyeceklerimin, söylediklerimin aklıselimden uzak olmasından korkuyorum.

Bozuk itikat, yanlış inanç bu kadar Anadolu çocuğunu sapık bir vaizin elinde nasıl vatansız zavallılar, oyuncaklar haline getirebiliyor, gördük.

Elyesa Koytak, yeni çıkan şiir kitabımla ilgili benimle söyleşi yaparken bir soru sormuştu. Neden şiirlerimin altına ay ay tarih attığımla ilgili. Ona şunu söylemiştim: Arkadaşlarımın utanmasını istiyorum; çünkü, 2000’li yılların başından itibaren yazdığım o şiirlerde, yazılarda çaresizlikten, öfkeden ve elimizden bir şey gelmiyor oluşundan sadece küfredebiliyordum. Adına cemaat denilen bu sapkınlığa, adına Hocaefendi dedikleri hilkat garibesine sadece küfredebiliyordum. O tarihleri attım ki hem Allah ömür verdikçe hatırlayayım hem de sonraki yıllarda en yakınımızda olduğu halde sesimizi bile isteye duymayan arkadaşlarım, dostlarım o günleri hatırlasın ve utansın. Utanmaları varsa.

Alah'ım aklımı koru

Şimdi ne söylemek lazım? Menfaati öyle gerektirdiği için göz göre göre, bile bile, isteye isteye sesini çıkarmamış bir güruhuz. Düşünmemiz gerektiğinde düşünmemiş, söylememiz gerektiğinde söylememiş, elimizden bir şey geldiğinde oralı olmamış insanlarız. Karmakarışık duygular içindeyim. Özellikle yakın çevremle ve içinde yaşadığım, bir parçası olduğum sosyolojiyle ilgili kendimi yatıştıramıyorum. Benim bu cemaatle ilgili pozisyonum şu veya ben bu kalkışmayla ilgili şunu söyledim, bunu yaptım demeyi hatta bunu düşünmeyi bile en ağır hakaret sayarım, ayrı. Bunu kenara bırakıp söyleyeceğimi kısaca söylemeyi deneyeyim.

  • Bu işlerin arkasından ne gelir ben bilmem. Uluslararası bir tezgah Türkiye’yi, devleti ve silahlı kuvvetleri daha da zayıflatmak veya yıpratmak için daha derinlikli senaryolar mı hazırlamaktadır?

Irak ve Suriye’den sonra Kürdistan’ın üçüncü dilimi için savaş mı çıkacaktır? Birleşik Devletler veya NATO yeni bir Irak, Suriye, Pakistan veya Libya senaryosu mu kurgulamaktadır? Amerika, Fethullah Gülen’den kurtulmakta mıdır? Bunları ben bilmem. Bu mevzularda da ne komplocu felaket tellalları gibi şeytani bir mükemmel planın saniye saniye işlediğine inanırım, ne de safdil goygoycular gibi “E yok artık! Haşa! Amerika Allah mı?” diye makara yaparım. Ne döndüğünü de, ne türden hazırlıklar yapıldığını da bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ama. Bir cisim yaklaşıyor. Bunun için de gece gündüz, yürürken veya oturarak, neredeyse uykuda bile dua ediyorum. Allah’ım kalplerimizi birleştir. Allah’ım sen bizim Mevla’mızsın, bizi kafirler kavmine karşı muzaffer et. Bizi ağır imtihanlarla imtihan etme. Bir de tabii hani Cumalarda hutbenin sonuna imam ekliyor ya, Vatanımızı ve milletimizi her türlü tehlikeden koru.

Allah'ım imanımı koru

Güya bir şey söyleyecektim. Bu sefer lafı dolaştırmadan ‘şunu bilirim, bunu bilmem, ben zamanında şunu da demiştim’ demeden lafa gireyim. Müslümanlar olarak önce Türkiye’de, sonra bütün dünyada gerçek bir darbeyle yönetimi ele alamazsak biteriz. Sözünü ettiğim darbe, bir itikat darbesidir.

Şu anda belki de en çok ihtiyacımız olan şey, sakince düşünerek ne yapmamız gerektiğine karar vermek ve bu vereceğimiz kararla çıkacağımız yoldan ne olursa olsun dönmemek. Hep birlikte aynı ipe tutunamazsak belki de artık bir daha toparlanamayacağımız şekilde dağılacağız. Ayet-i Kerime’de “Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın” buyruluyor. Allah’ın ipi nedir, neden hep birlikte sarılmamız gerekiyor gibi soruları en ince ve en derin şekliyle cevaplayamazsak yola çıkamayız. Kendimize itiraf etmesek de, mecbur kaldığımızda kabaca tasdik edip geçsek de hepimiz kalbimizden biliyoruz ki Allah’ın ipi şeksiz, şüphesiz Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an ayetleridir. Bu ipin birazını tutup birazını bırakmak diye bir seçeneğimiz yok. Bazımız sarılalım da bazımız şimdilik başka şekilde mücadele etsin diye bir seçenek yok. Allah’ın ipine sarılacağız. Hep birlikte sarılacağız. Şeksiz, şüphesiz sarılacağız.

Sapık cemaat

Bu meseleyi her zaman konuşurduk. Özellikle şimdi konuşmamız, şimdi düşünmemiz gerektiğini söylüyorum. Sebebi şu: Başta Fethullah Gülen’i ve cemaatini, sonra neredeyse bütün memleketimizi felakete götüren mesele, itikat meselesidir.

Şimdi küfür kıyamet cemaate saydıranlara sorsan onlar da bunu tasdik edecek. Diyecekler ki, bu adam öyle sapıktı ki Peygamberimizle görüştüğünü iddia ediyor; o kadar manyaklaştı ki kendi kafasından bir din uydurmuş, insanlara namaz kılmamalarını hatta içki içmelerini, zina etmelerini dinin bir emri gibi dayatıyor.

Bu cemaat öyle sapık bir cemaat ki kendileri dışında kimsenin Müslüman bile olmadığını düşünüyor. Allah rızası için söyleyin; şeyhi, hocası, haşa Resulullah’la görüşmeyen kaç tane cemaat var? Allah rızası için söyleyin; dini sağından solundan çekiştirip duran, en az Fethullah Gülen kadar saçma sapan kehanetleriyle cemaatini büyülemeyen kaç tane topluluk var? Her yanımız kehanetlerle, uydurma kerametlerle, abuk subuk ritüellerle, ne yaptığını bilmeyen eciş bücüş topluluklarla, cemaatlerle çevrili. Bir Orta Çağ tımarhanesinde yaşıyor gibiyiz. Ve bu sapık cemaatlerin şeyhlerinin, hocalarının ne hikmetse tamamı vehbî ilim sahibidir. Önümüze düşüp bize güya yol gösteren önderlerimiz, dinde imamlarımız, hayatta rehberlerimiz, kıymeti kendinden menkul sahip oldukları ilmin kanıtı ve delili kendinde saklı olan meczuplardan nedense tek bir kesbî ilim sahibi şeyh efendi yoktur. Hepsine ne biliyorlarsa Allah bir gecede öğretmiştir. Hepsi Orta Çağ’daki karanlık, manyak Hıristiyan masallarında olduğu gibi göğün direklerini elleriyle tutar, kainatı çeker çevirir. Ve biz bu cahil cühela soytarı sürüsünü başımıza bomba olup yağmadan fark edemeyiz bir türlü. Güya fark edemeyiz.

Kendi kendimize düşünürken aklımızdan geçirmekten bile korksak da 15 Temmuz gecesi aslında bir tür depreme yakalandık.
Kendi kendimize düşünürken aklımızdan geçirmekten bile korksak da 15 Temmuz gecesi aslında bir tür depreme yakalandık.

Diğer yandan edebinden, ilminden, seciyesinden hakkı söylemesi beklenen kerli ferli alimlerimiz Kur’an’dan uzak bırakılmamız pahasına bu soytarıların dümen suyundan çıkmaz. Yol da Ehl-i Sünnet yolu ha! Rezilliğin, pespayeliğin, sahtekarlığın, münafıklığın iki kapak arasına alınmış hali olan, burada adını bile anmak istemediğim sürüyle rivayet kitabındaki karanlık haham uydurmalarını din diye yutturmaya devam ederler. Gayrimetluv vahiy diye başlar; keşif, keramet hatta kehanet diye bitirirler. Hiçbirimiz Kur’an’dan hüküm çıkaramayız. Hiçbirimizin ilmi Kur’an okumaya yetmez. Zaten Kur’an da rivayet kitapları ve Ehl-i Sünnet ulemamızın yüksek görüşleri olmadan bizi sadece sapkınlığa götürür. Biz sadece keşif keramet ehli, vehbî ilim sahibi bu sapık, cahil, sahtekar şeref yoksunu soytarıların arkasından gidersek kurtuluşa ereriz. Haşa! Sümme haşa!

Perdeyi yırtmak, kefeni yırtmak

Kardeşlerim! Bu din düşmanlarına, bu yalancı cühelaya, bu aşağılık müşriklere, bu sapıklara ve bunun dışında kalan iyi niyetli gariban cahillere karşı darbe yapmayı başaramazsak gün yüzü görmeyi unutun. Tam da şimdi kurtuluşu yalnızca İslam’da bilip cesaretimizi toplayamazsak asla felaha eremeyeceğiz. Tam da şimdi Kur’an’a, doğrudan Kur’an’a dönmezsek, Kur’an’ı göremeyelim diye çekilmiş binlerce perdeyi yırtmak için hamle yapmazsak Hakk’la, hakikatle bütün bağımızı kaybedeceğiz.

Korktuğum şeyi veya neden böyle deli bozuk konuştuğumu söyleyeyim. Kardeşlerim! Kendi kendimize düşünürken aklımızdan geçirmekten bile korksak da 15 Temmuz gecesi aslında bir tür depreme yakalandık. Serde şairlik var, müsaadenizle biraz edebiyat yapayım. Depreme yakalandık ve hemen toplu halde zikre, namaza, yakarışa durduk. İçimiz neden tam olarak rahat değil, ben size söyleyeyim. Depreme cünüp yakalanmış da şehadet getirmeye çalışan insanlar gibiyiz. Bir yanıyla hepimiz tertemiz, arınmış ve selim bir kalple Rabbimize iltica etmek istiyoruz, buna şüphe yok. Ancak bir yanıyla aynı kalpte pisliği, haramı, faizi, riyayı, rüşveti, kötülüğü, gıybeti, kibri, adiliği, pespayeliği taşıyabiliyoruz. Aynı kalpte bozuk bir itikadı taşıyabiliyoruz. Bir yandan dilimizde tekbirler, tesbihler, tehliller; öbür yandan aynı ezberci goygoylar. Gerçekten temizlenmezsek bir daha depreme yakalandığımızda çok geç olacak.

Son vatan toprağı

‘Ben demiştim’ ukalalığı yapmayacağım demiştim ama yapacağım. Ben demiştim! Hem de bütün zaman kipleriyle. Ben demiştim, dedim, demekteydim, diyordum, diyorum. Ve ben, biz bu meselelerde çıldırmış gibi insanları uyarmaya çalışırken arkadaşlarımız, dostlarımız dahil herkes baştan aşağı haklı olduğumuzu teslim de ediyordu.

Biz Türkler dünyada belki de millî kimliğiyle, vatanıyla dini bu kadar iç içe geçmiş birkaç milletten biriyiz. Belki de tek milletiz.

  • Görünen o ki, vatanımızı kaybedip Müslüman kalmamız veya dinimizi kaybedip vatanımızı korumamız çok zor. Belki de imkansız. Bozuk itikat, yanlış inanç bu kadar Anadolu çocuğunu sapık bir vaizin elinde nasıl vatansız zavallılar, oyuncaklar haline getirebiliyor, gördük.

Bunu şunun için tekrarlıyorum: Allah rızası için bu deprem, bu etimize değen felaket, bu cinnet bu sefer vesile olsun da bir hazine sandığının üstüne oturmuş gibi Allah kelamının üstüne oturanlara, zamane kahinlerine, papaz bozmalarına, çakma hahamlara, uydurma şeyhlere, sapık topluluklara, bu cahil manyaklara, bozuk itikat kalelerinin burçlarına bir darbe indirelim. Bunun ayrıntılarını inşallah sonraki yazılarda ve inşallah güzel günlerde uzun uzun konuşuruz.


Bilin ki Allah korusun vatanımız elden giderse istihbarat zaafından ya da hava savunma problemlerinden değil, sapık itikadımız yüzünden gidecek. Bilin ki, elimizde kalan vatan parçası Kur’an-ı Azimüşşan’dır.