En güzel kelimelerin gönlün mihrabına ulaşması

Bağlanmaktır. Dağlanmaktır. Razı olmak ve şükretmektir Vedud Allah’a. Şükürler olsun buluşturana.
Bağlanmaktır. Dağlanmaktır. Razı olmak ve şükretmektir Vedud Allah’a. Şükürler olsun buluşturana.

Vardır öyle askerleri kalbin. Gül büyüten askerleri. Savaşmazlar. Gül büyütürler içerde. Kimse görmez onları. Ehlince bilinen bu askerlerin inkârı mümkün değildir. Hasretle büyürler, özlemekle. Görmekle, incelikle açılır o gül; günü gelmişse.

İki kişinin buluşmasıdır. Mesela pastanede. Bostancı’da. Beylerbeyi’nde. Belki de Kandilli’de. Sarıyer’de miydi? Yaşları az veya çok. Yaşları büyük veya küçük. Böyle mi demeliydim? Ama ne önemi var şimdi bunların. Yaşları yirmi, otuz veya kırk olur. Daha fazla da olabilir. Bundan kime ne. Çünkü yürekleri sımsıcak. Oturup bekleyemeyecek kadar sıcak her şey.

Yakıyor bekleyişin ateşi, bekleyeni de gelecek olanı da. O an, buluşma ânı, gelmiştir ama yine de ansızın bir geliş olur bekleyen için. Gelir ve oturur karşısına. Gülümserler.


Yakıyor bekleyişin ateşi, bekleyeni de gelecek olanı da. O an, buluşma ânı, gelmiştir ama yine de ansızın bir geliş olur bekleyen için. Gelir ve oturur karşısına. Gülümserler. Sesler biraz titrek. Titreyen seslerden biri en az yirmi beş yıl evvel işitilmiştir. Bir Yunus dörtlüğüyle veya bir Karakoç mısrasıyla. İşitip dinleyenin kalbinde bir şeyler olmuştur. Adı konmamış bir kıpırdanış. Şimdi ise iki kalp de kıpır kıpır. Bir şeyde karar kılmak için iştiyaklılar. İştiyak ateşinin tutuşturmak üzere olduğu iki kalbin arasındaki masada bazı kitaplar… Dua Çiçeği mesela. Mesela bir Mübadilin Hatıraları. Böyle değişik kitaplar. Diğerleri hediye paketinin içinde bekleşiyor. Herkes bekliyor. Oturan da beklemişti. Gelen de beklemişti yürürken bütün ikircikli adımlarıyla. Bekledikleri ân…

Geldi hiç görülmeyen. Geldi ve çok güzel. Latif. Letafeti daha da zorlaştırıyor konuşmayı. Kelimeler iyice aksayarak düşmeye başlıyor masaya. Masada topallayan kelimeler… Mahcup bir aksaklık, güzel bir topallamak derdi buna has bir şair.

Olsaydı o pastanede. Görürdü çünkü. Çünkü tam şiir. Şiirini yazardı bekleyişin, saf tereddüdün ve buluşmanın şiirini. Gerekli bir buluşmaydı. Ertelenmemeliydi. Kaderdi. Kaderiydi ikisinin de. Kuşatılmışlardı. Kalplerindeki o güç tarafından. Kaderin güzel şeyleri evvela orda tecelli eder. O güzel ve kavi takdirdi onları kuşatan. Kuşatılmaktır. Kalbin askerlerince. Vardır öyle askerleri kalbin. Gül büyüten askerleri. Savaşmazlar. Gül büyütürler içerde. Kimse görmez onları. Ehlince bilinen bu askerlerin inkârı mümkün değildir. Hasretle büyürler, özlemekle. Görmekle, incelikle açılır o gül; günü gelmişse.

Sahi ilk nerdeydi o açılış? Bezm-i elestte mi dedi birisi?
Sahi ilk nerdeydi o açılış? Bezm-i elestte mi dedi birisi?

Mesela bir pastanede. Bostancı’da. Sarıyer’de. Sahi ilk nerdeydi o açılış? Bezm-i elestte mi dedi birisi? Her gerçekleşen şey gibi elbet bu koku da oradan, ötelerden… O ilk nazardan, o ilk açılıştan. Her şeyin yerinin belli olduğu varoluşun fetih ânından. Varlığın yokluğu kesin olarak yendiği, hep yenmiş olduğu, hâkim olduğu o zamansızlık ânından. Artık hiç gitmez kokusu. Gönülde açan gülün kokusu. Ölümsüzlüğe ulaştırır bu yolun erkânınca yürüyeni. Ölümsüzleştirir.

  • Sahi ilk nerdeydi o açılış? Bezm-i elestte mi dedi birisi? Her gerçekleşen şey gibi elbet bu koku da oradan, ötelerden… O ilk nazardan, o ilk açılıştan. Her şeyin yerinin belli olduğu varoluşun fetih ânından...


Ölümsüzlüktür. Sevdiği ölmüştür. Seneler önce. Onu anlatır masada. Anlatmak değil o, yaşamak. Yaşamak titreyerek. Sesi ve içi. Dinler karşısındaki. Karşısında değil yüreğinde. Anlatır. Ölmemiştir aslında. Onda yaşıyor. Sonra sevdiğinin hastanedeki yatağında aynı hastalığa yakalanıp ölen bir başka tanıdığını anlatıyor. Yıkılmış bir daha, çok kere, yıllar boyunca. İlaçlar kaldıramamış onu ayağa. Uyuşturmuşlar. Oysa biliyor şimdi daha sarih; sevginin gönle düşürdüğü bir ferahlıkla… Ölmedi ilk sevdiği, göç etti. Ruhu havalanıp gitti. Bu konuşan gelendir. Çok güzel olandır. Hayalden bile öte olandır. Gelip masaya oturan ve anlatmaya başlayandır. Bilendir artık. Yürekten biliyor, candan biliyor. Biliyor karşısındakine bakarken. Bakarken ve içi içine akarken. Biliyor baş edemediği acılarda kendisine ortak olandır bu. Biliyor.

Bilmektir. İçerden ve içtekini. Gözlerdeki ifadeyi. İçerden kopup geleni. Geleni ve söylenmeyeni. Söyleneni ama kesinlikle içerdeki fırtınaya ve güzelliğe denk gelmeyeni. Dünya sınırlar; insan sınırlar. İnsanın dışı içine sınırdır; engeldir biraz. Bu da kaderdir. Kalbi koruyan kaledir beden/zahir. Dış, için muhafızıdır. Elbiseleri ve kuralları vardır. Askerdir biraz. Katılık kalbe zıttır ama o iki kalbi tek başına koysan masaya, masada kalır ikisi de. Bekliyorlar; beklemek şarttır. Güzelce bekliyorlar.

Beklemektir, birbirini her yerde her zaman, kollamaktır.
Beklemektir, birbirini her yerde her zaman, kollamaktır.

Beklemektir, birbirini her yerde her zaman, kollamaktır. Korumaktır, sarmaktır, örtmektir, yol vermektir, öne geçirmektir. Arkadaki görülmez çünkü. Yukarı çıkarmaktır hep üstte olanı; kalbin en üstüne… En müstesna yerine. Beslemektir, en güzel besinlerle, en ilahî besinlerle. Gönlün mihrabında. Susmaktır; en güzel kelimeler ulaşıncaya kadar. Sonra konuşmaktır. Dinlemektir, kıyamete değin. Silkelediğin hurmalardan yedirmektir. Tok olmaktır cemal ile. Armağandır; dünyadaki en kıymetli bağıştır, ilahî bağıştır. Bağlanmaktır. Dağlanmaktır. Razı olmak ve şükretmektir Vedud Allah’a. Şükürler olsun buluşturana. Buluşturup kaynaştırana. Haberdar edene. İzin verene. Kaynaşmaktır, kaynamaktır. Ateşten ateşe, gülşenden gülşene göç etmektir. Kalpten kalbe. Varıp onda kaybolmaktır; gayb olmaktır, sır olmaktır, sırdır. Huuu…