Eşeğin gözünden başka sığınacak yer kaldı mı?

Kendisinden başka sığınılacak yer kalmayan eşeğin gözü ise Chagall’ın “I and The Village” isimli, Paris’te tamamladığı eserinde yer alıyor.
Kendisinden başka sığınılacak yer kalmayan eşeğin gözü ise Chagall’ın “I and The Village” isimli, Paris’te tamamladığı eserinde yer alıyor.

Modern resme ilgi duyanlar, Chagall ismini hemen hatırlayacaktır. Peki bu Chagall’daki eşek ne ola ki? Bu nasıl bir hayvan ki onun gözünden başka sığınılacak bir yer kalmamış koskoca dünyada. Bu soruların yanıtlarını verebilmek için, Cemal Süreya’nın modern resme ve hassaten Chagall’a bakışını anlamamız gerekiyor.

Siz bu yazıyı okuyanlar, başlığı ilgi çeksin diye seçtiğim zehabına kapılmadan söyleyeyim: Bu başlık, Cemal Süreya’nın 11 Beyit’indeki “Sığınacak yer kalmadı/ Chagall’daki eşeğin gözünden başka.” dizelerinden mülhemdir.

Modern resme ilgi duyanlar, Chagall ismini hemen hatırlayacaktır. Peki bu Chagall’daki eşek ne ola ki? Bu nasıl bir hayvan ki onun gözünden başka sığınılacak bir yer kalmamış koskoca dünyada. Bu soruların yanıtlarını verebilmek için, Cemal Süreya’nın modern resme ve hassaten Chagall’a bakışını anlamamız gerekiyor.

Cemal Süreya’nın ilk şiirlerinden beri modern resme olan ilgisi, dikkatli okuyucunun gözünden kaçmıyor. Mesela, ilk kitabı Üvercinka’da yer alan Aslan Heykelleri şiirindeki “Ya bu başını alıp gidiş boynundaki/ Modigliani oğlu Modigliani” dizelerinde, kadın portrelerinde boyunları çok uzun çizen Modigliani’ye atıfta bulunmuştur.

Kendisinden başka sığınılacak yer kalmayan eşeğin gözü ise Chagall’ın “I and The Village” isimli, Paris’te tamamladığı eserinde yer alıyor. Eser 1911 tarihli ve bu tarihin Chagall resminde de ayrı bir yeri var.

Modigliani’deki bu bilinçli deformasyon, Cemal Süreya’ya kadınlarla yaşadığı maceralar için ilham verir. Fransızca’ya gerilimlerle yüklü yeni bir hava getirdiğini her fırsatta belirttiği şair Apollinaire de aynı zamanda ressamdır. Cemal Süreya, onun Kübist Ressamlar adlı eserini “yeni estetiğin İncil’i” olarak tanımlar. Burada söylememiz gereken en önemli nokta, Cemal Süreya’nın bütün bu ressamlara Chagall’dan başlayarak varmış olduğudur. Edip Cansever’le ilk olarak Chagall’a baktıkları, sonra da Klee’ye geçtiklerini yine Süreya’nın kendisi ifade eder.

“Ya bu başını alıp gidiş boynundaki/ Modigliani oğlu Modigliani”
“Ya bu başını alıp gidiş boynundaki/ Modigliani oğlu Modigliani”

Peki Chagall, Cemal Süreya’yı ne yönleriyle etkilemiş? Yazmam Daha Aşk Şiiri isimli şiirini Chagall etkisinde yazdığını ifade eden cümlelerinin devamı şöyledir: “Ressamlar kadar şairlerin de çok öğreneceği var ondan. Ben kendi payıma, kimsede Chagall’daki kadar adamı çarpan, bozan, alıp götüren şiirsel çağrışımlar görmedim. En şiirli anlatımlarla olağanüstüyü, görünmeyeni, yoku somutlayıvermek, bir ona vergi, hakçası ressamlarda.” Zaten Chagall’ın resimlerindeki bu imgelem, kendi yaşadığı dönemin sanatçıları tarafından da fark edilmiş, Paris’e gittikten sonra şair lakabıyla anılmıştır. Cemal Süreya da ondaki bu şiirselliğin farkına varanlardan. Rimbaud’un varabileceği noktaya onda vardığını ileri sürecek kadar üst bir konumdadır Chagall Cemal Süreya için. Şiirlerini yazarken de objelerin ve renklerin Chagall’da kazandığı anlamdan faydalanmıştır. Mesela yukarıda zikrettiğimiz şiirin finalini oluşturan “Bir kadın gömleği üstümde/ Günün maviliği ondan/ Gecenin horozu ondan” dizelerinde Chagall etkisi hissedilir. Chagall’ın resimlerinde de kadın gömleği giyen erkekler ve horozlar vardır.

Ayrıca mavi, Chagall’da en önemli renklerden biridir. Cemal Süreya onun maviye yüklediği canlılıktan epey etkilenmiş olacak ki, ilk kitabındaki şiirlerde şöyle iki dizeye rastlanır: “Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar” ve “Daracık ıslığına buyur etmiş bütün mavilikleri” Mavi adeta yaşayan, en azından hayata tüm sıcaklığıyla katılabilen bir şeydir artık. Bunun daha sade bir halini ikinci kitabı Göçebe’deki “Resim” isimli ekfrastik şiirinde görüyoruz. “Bir mavi: Spartaküs” dizesi, özgürlüğü için Roma’ya karşı savaşan Gladyatör Spartaküs’ün bu eylemindeki canlılığını anlatmak için kullanılıyor desek hata etmiş olmayız sanıyorum.

Kendisinden başka sığınılacak yer kalmayan eşeğin gözü ise Chagall’ın “I and The Village” isimli, Paris’te tamamladığı eserinde yer alıyor. Eser 1911 tarihli ve bu tarihin Chagall resminde de ayrı bir yeri var. Andre Breton diyor ki: “Bu tarihten sonra Chagall’ın yapıtlarındaki mecaz, onun tek başına modern resim alanına zafer dolu girişini vurgulamaya yetmiştir.”

  • Bu eserin konstrüktif bir çerçeve içine eserin sağına yerleştirilen aydınlatılmış yeşil renkli profiline, diğer figürlerine, geometrik desenlerine ve renk seçimlerine baktığımız zaman da Breton’un bahsettiği mecaz belli ediyor kendini. Bu profil bizzat Chagall’ın kendisidir.

Bunu, eserdeki diğer öğelerden çıkarmamız daha kolay. Sağ üst kısımda resmedilmiş evler, tipik bir Rus köyünde rastlanılabilecek tarzda. Onların hemen altında elinde orak olan bir köylünün ve ona yol gösterir gibi el hareketleri yapan bir kadının bulunması da buranın bir köy olduğunu gösteriyor. Chagall da Hasidist bir Rus Yahudisi ve köylüsüdür. Resimden çıkardığımız bir diğer çıkardığımız fikir de bu köyde ters giden bir şeylerin olduğu. Kadının ve bazı evlerin ters resmedilmesi, bütün evlerin siyah bir zemin üzerine yerleştirilmesi ve köy evlerinin arasında resmedilen kilisenin içinden karanlık yüzlü bir adamın çıkmasından anlıyoruz bunu da.

Resimden çıkardığımız bir diğer çıkardığımız fikir de bu köyde ters giden bir şeylerin olduğu.
Resimden çıkardığımız bir diğer çıkardığımız fikir de bu köyde ters giden bir şeylerin olduğu.

Chagall’ın yaşadığı dönemde Çarlık Rusyası’nın ülke Yahudilerine Hristiyanlaşma politikası güttüğünü söylersek sanırım bu tercihler de anlam kazanacaktır. Zaten Chagall da bunla alakalı şunları söyler: “Ne zaman dünya parçalanmaya başladı, benim köyüm de parçalandı. Benim beyaz ay ışığı altında seviştiğim, sevgi ve arzuyla adeta üzerinde uçtuğum köyümün sokaklarında ne zaman bir insan çarmıha gerildi, o zaman o sokaktaki isimsiz terörden dolayı yürümeye korkar oldum… Bir kadın ve bir çocuk, bir anne ve bir oğlu, gençler ve yaşlılar pagan suçlular tarafından öldürülmeye başladı ve hayal kırıklığı ve ölüm her yere yayıldı. Bu köy benim senin ya da başkasının olabilir, bir kişi din için şehit olunca herkese yansır… Benim köyümün sokağında yaşanan üzücü, çılgın, acımasız şeyler ruhumda yaşanmış gibidir.” Eserde bu zulme yapılan göndermelerden biri de yeşil profilin boynundaki Haç kolyesidir. Ressam, boynuna Haç geçirecek derecede esir hissetmektedir kendini. Bütün bu bilgilerden sonra, profilin neden yeşil resmedildiği de anlam kazanır. Yeşil hem doğanın/saflığın hem de çürümenin/küflenmenin rengidir. Ressam zulüm görüyordur, saftır. Zulme karşı bir şey yapamıyor, çürüyordur.

Resmin sağ tarafından soluna geçerken bir renk değişimi gözümüze çarpıyor.
Resmin sağ tarafından soluna geçerken bir renk değişimi gözümüze çarpıyor.

Resmin sağ tarafından soluna geçerken bir renk değişimi gözümüze çarpıyor. Sağ tarafta siyah ve kırmızı gibi baskın renkler; sol tarafta pembe, beyaz ve mavi gibi açık renkler hakim. Bu keskin geçiş, yeşil profilin sol tarafta bulunan bir ineğe (Cemal Süreya’nın beyitinde eşek dediği figüre) bakıyor olmasından kaynaklanıyor. Soldaki bu ineğin yanak kısmında yine bir inek ve o ineği sağan bir kadın resmedilmiş. Arkası ise mavilik, aydınlık. Chagall, sağ tarafta köyünü/çocukluğunu resmettiğine göre bu ineğin de onun çocukluğuna ait bir figür olması ihtimali yüksektir. Haliyle çocukluğuna baktığı bölüm, daha aydınlık ve iç açıcıdır. Ayrıca Chagall anılarında küçükken çok sevdiği inekler mezbahaya kesilmeye gittiklerinde onları okşadığını, burunlarından öptüğünü ve kulaklarına onların etlerini yemeyeceğini fısıldamasına karşın, hayvanlar kesildikten sonra onları gökyüzünde düş aleminde olduklarını hayal ettiğini ve nihayetinde etlerini yemekte tereddüt etmediğini anlatmaktadır.

Bu resimde de inek, onun çocukluğunda ve düş aleminde yer alan bir figürdür.

Alt kısımda ise ineğe, bir parmağında Davut Yıldızı motifli bir yüzük bulunan eliyle ufak bir ağaç uzatmaktadır. Bu ağacın, Yahudilikte yaratılışı temsil eden Sefirot ağacı olarak da yorumlayanlar yok değil. Bir diğer dikkat çeken ayrıntı da, yeşil profilin boynunda takılı olan kolyenin aynısından ineğin boynunda da takılı oluşu. Bu da çocukluğun masumiyeti/iç açıcılığı var olmasına rağmen o baskıyı o zamanlara bakarken bile hissettiği düşüncesini uyandırıyor bizlerde.

Resimdeki en çarpıcı nokta ise yeşil profil ve ineğin bakışması. Yeşil profilin gözlerinde ve dudaklarında bembeyaz bir ışık var. Gözlerinin çevresi de güneş ışıklarını andıran çizgilerle çevrili. İşte bu gözüyle ineğin gözü arasında hayali bir çizgi var. Yani ışıldayan, güneşi andıran o gözlerle hayallerine bakıyor ve ineğin siyah gözleri ortasında bembeyaz bir ışık beliriyor. Sırf o gözlerle ona baktığı, o dudaklarla onunla konuştuğu için orada olan bir beyazlık. İneğin gözüne, yani çocukluğuna ve düş alemine sığınmış, daha doğrusu bir oraya sığınabilmiş bir beyazlık.

Siz başlığı bir cevap ararmış gibi oraya koyduğuma bakmayın. Benimki bombayı bırakıp kaçmaktan başka bir şey değil. Şimdi siz karar verin. Eşeğin gözünden başka sığınacak yer kaldı mı?

Not: Yazıda bahsedilen resmin yorumları için Huriye Altuner’in “Marc Chagall’ın Ben ve Köy Adlı Eserinin Akademik Eleştiri Yöntemiyle İncelenmesi” adlı makalesine başvurdum. Kendisine teşekkür ederim.