Kavramlar kelimeler ve acayip hakikatler: Duvar

İnsan özge bir candır, elinde imkan, ama kalbinde akan kandır, dilinde isyan.
İnsan özge bir candır, elinde imkan, ama kalbinde akan kandır, dilinde isyan.

İnsan kendini bilip de dünyayı görünce demiştir ki ta içinden, “yap.” Ki bilinir şair sözüdür; Önce yap sonra açıklarsın.O halde; insan elinden ne iş gelirse onu yapsındır. Ama yapmaya engel çoktur, engeli insan inşa eder, insanın önüne koyar, yetmez sağına soluna koyar, yetmez üstüne altına koyar, böyle olunca olur küp, insan küpün içinde tıkılı kalır, ama akil ona der; önce duvarları gör ve tanı ki aşabilesin.

  • Yeniden yapamam
  • Zaten hayırsızım
  • Bileklerim çok ince
  • Duvarlarsa çok kalın
  • 1994

Duvar diyorum duvar anlıyorsunuz demiş midir bir yazar günün birinde, kim bilir, ne kadar bilir, bildiği ne işe yarar, kim bilir? Ama şu toparlacık dünyada söylenmemiş söz kalmamışsa, bu da söylenmiştir elbet, ki o kadar da mühim değildir zaten, duvar denince duvar anlaşıldığının sitayişi. Ancak ve fakat duvar denince duvar anlaşılıyor olması mühimdir. Zira duvar denince duvar anlaşılması, kalbi ılık bir sıvı pompalamaktan öte anlamlar ifade eden her kişi için sızıdır aslında. Nasıl bir sızı. Derin bir sızı. Daha nasıl bir sızı? Katı bir sızı. Derin ve katı bir sızı, aslında katî bir sızı. O halde duvar nedir-den başlar hikaye, ki bittiğinde duvarlarımız yıkılsın, feraha çıkalım. Bismillah.

İnsan özge bir candır, elinde imkan, ama kalbinde akan kandır, dilinde isyan.

İnsan ötelere gider, kendine çarpar geri döner.

İnsan yakında kalır, kendinden fırlayıp uzaklaşır.

İnsan durduğu yerde durur, insan durduğu yerde duramaz.

İnsan özler, ama kavuştuğunda öyle bir sıkar ki, canan da boğulur can da.

İnsan gariptir. Dünyaya sürülmüştür. Dünyayı kendi tarlası sanıp durmadan sürmüştür. O dağdan bu denize vurmuştur. Yaylalarda serilmiş, ovalarda yuvarlanmıştır. Göğe bakmış, toprağa bulanmıştır. Durmuş bazen durduğu yerde kafa yormuştur.

Ne edeyim de gideyim, ne edilse de kalınsa?

Ne güdeyim de bileyim, ne bilinse de olunsa?

Kafa yorulunca iyi çalışır olmuştur, yorulan kafa ışıldar, gönül de yorulsun hem, yorulan gönül umursar.

İnsan kendini bilip de dünyayı görünce demiştir ki ta içinden, “yap.” Ki bilinir şair sözüdür; Önce yap sonra açıklarsın. O halde; insan elinden ne iş gelirse onu yapsındır. Ama yapmaya engel çoktur, engeli insan inşa eder, insanın önüne koyar, yetmez sağına soluna koyar, yetmez üstüne altına koyar, böyle olunca olur küp, insan küpün içinde tıkılı kalır, ama akil ona der; önce duvarları gör ve tanı ki aşabilesin.

Altı duvar arasındaki insanın ilk duvarı, yapılamazlık duvarıdır. İnsan bir kuş olur, uçmak ister çünkü kalp hem kapakçıklıdır hem kanatlıdır. Derler insana orda dur, burda kanat çırpılmaz. Bu yapılamazlık duvarıdır, insana ötekilerin koyduğudur, birdir.

Durur insan durduğu yerde, bakar, görür bakınca, gelir üstüne duvarlar.
Durur insan durduğu yerde, bakar, görür bakınca, gelir üstüne duvarlar.

Durur insan durduğu yerde, bakar, görür bakınca, gelir üstüne duvarlar. Oysa duvar hareket etmez ama insan sıkılır gönlü tarafından bolca, hele ki biraz da gönlü bolsa, o zaman ifade eder derdini, der; duvarlar üstüme üstüme geliyor. Gönlü duvara çarpan, gönlüm gitti çarptı demez de, gönlüme geldi gönlümün ufkundaki her şey, beni daralttı der. Bu da yapılamazlık duvarıdır, insana kendinin koyduğudur, ikidir.

İnsan baktığı yerde kendini görür, onu tanır, onu tarif eder, onu isimlendirir. Der ki, ben kıymetliyim de daha kıymetli olayım, peki bunu nasıl yapayım, bir kariyer inşa etmeli, onu sağından solundan süslemeli, koluna baston, saçına çiçek takmalı, cebine mendil, ufkuna güneş sıkıştırmalı, ki baksın görsün alem, takdir edip beğensin, önüne imkan yığsın, geleceğe köprü kılsın. Oysa insan baktığı duvarda kendi gölgesini görür, güneş yatık olduğundan gölgeyi dev sanır, biraz daha kabarır ki dev daha da devleşsin, görenler vay anasını desin. İnsan süklüm püklümdür duvar karşısında, gerçeğini kendi yapar kendi bozar, duvar aldanmasının aracıdır, bu gerçeklik duvarıdır, insana kendinin koyduğudur, üçtür.

Hayal dediğin aldatır, gerçek dediğin şarttır.

İnsanlar derler, diyeceklerini ederler, sonra ettiklerine bakar, iyi etmişim diye düşünürler. Çünkü insanlar her bir şeyi kendilerine katar, buna bahaneyi de kendileri bulurlar. Bunu da dünyaya yamarlar. Kafaya çivi edip çakarlar ki, hayatın gerçekleri vardır. Hayal dediğin aldatır, gerçek dediğin şarttır. Döne dolaşa hep bunu savunur, bu güdüyle zamanı savururlar. Gerçek dediğin yaşadığındır, yaşadığın hayatındır, hayat oysa zannedersin ki hep yaşamadıklarındır. O halde yaşamak istediğin hayata göre hayatına zulmeder insan, buna da hayatın gerçeği der. Bu da gerçeklik duvarıdır ki, insana ötekilerin koyduğudur, dörttür.

Beşinci duvar tabandadır, hem de tavandadır. Hem tabanda hem tavanda olan duvar, aslında bir duvardır ama iki yana yaslıdır. Düşersen, tabandadır, yükselirsen tavandadır. Tektir, ama iki görünüşlüdür. Aşarsan mavidir, düşersen kara. Diğer duvarlara çarpılır ama tabandaki ve tavandaki duvar aşılır. Tabandaki ve tavandaki duvar aşılırsa diğer dört duvar yıkılır. Akil der ki; bugün dünde kalmıştır, yarına sebep dün; gerçek çatılmıştır, hakikate dön. İnsan hakikate gövdesiyle dönmez, başıyla dönmez, gözleriyle dönmez. Göz, gördüğünü görür; baş, vurduğunu inletir; gövde, kendine devrilir. Hakikate sevgiyle dönülür. Sevgi de bir duvardır, insan görmeyi bilirse, sevgi yerden göğedir, tepeden tırnağadır, tabandan tavanadır. Bu duvarı aşarsan, dört duvar yıkılır, önün ve sağın ve arkan ve solun açılır. Biiznillah.