Kuyudaki deli ya da sarkaçdaki dahi: Edgar Allan Poe

Edgar Allan Poe
Edgar Allan Poe

‘Madem hayatım film, sonundan da korkmayayım’ diyerek on sekizine yeni basmış taze bir delikanlı olarak resti çeker ve üvey ailesinden ayrılır. Gider ‘katil’ Amerikan ordusuna nefer yazılır.

1

Karşınızda polisiye edebiyatının kurucu metinlerinin büyük yazarı: Edgar Allan Poe. (Burada alkış gelir) Bir sürü kısa hikayesi ve yine bir sürü şiiriyle tanıdığımız Amerikalı bir abimiz o.

Hatta ‘Amerikan edebiyatı’ denilen şeyden çıkan nadir dehalardan biri. Korkunç mükemmel hikayeler yazan bir çilekeş. Çok yazan ayrıca yazma üzerine de düşünen bir şair/öykücü. Hasta bir entelektüel. Hastalığını da entelektüelliğini de eserlerine fazlasıyla boca etmiş bir yazı ustası. Bir dahi!

2

Tiyatrocu bir ana-babanın çocuğu olarak 19 Ocak 1809’da Boston’da doğmuş Poe. Babası David Poe, biraz serseri bir herif. Evi terk edip gitmiş. Nereye kimse bilmiyor. Anası Elizabeth’i üç küçük çocukla bir başlarına bırakarak üstelik.

24 yaşındayken tüberkülozdan ölüyor anne. Poe, bir gölge olarak hatırlayacak annesini yıllar sonra. Renkten renge, kılıktan kılığa girerek şairimizin bütün öykülerinde kendisini gösterecek.


Acıyla ilk tanışması budur meşhur yazarımızın. Sonrası gelecek elbet. Anası Elizabeth, dişini tırnağına takarak üç çocuğa bakmaya uğraşır. Ama oyuncu takımı bunlar sonuçta, sıkıya gelemiyor ve yorgun bedeni yatağa düşüyor. 24 yaşındayken tüberkülozdan ölüyor anne. Poe, bir gölge olarak hatırlayacak annesini yıllar sonra. Renkten renge, kılıktan kılığa girerek şairimizin bütün öykülerinde kendisini gösterecek.

3

Anne ölünce çocuk düşer nasılsa. Anne ölüyor ve küçük çocuğu zengince olan Allan ailesi evlatlık ediniyor. Adındaki ‘Allan’ın hikayesi de bu işte. Kendi çocukları olmayan Allan ailesi, küçük Poe’yi evlat gibi sahipleniyor. Neşeli ama yoksul bir çocukluk geçiriyor böylece, tabi dışarıdan görüldüğü kadarıyla. Annesinin hastalığı ve hasta yatağındaki solgun yüzü zihninden hiç çıkmıyor tabi. 15 yaşındaydı ve bir arkadaşının annesi olan bayan Stanard’dan gördüğü şefkatle ‘anne’ imajını ona yükledi. Fakat kısa süre sonra bu kadın da ölür. Sonra yanlarına evlatlık olarak gittiği Allan ailesinin annesi Frances Allan da hastalığın pençesine düşecektir.

4

‘Tanıdığım bütün kadınlar öldü’ temalı bir filmin konusu olacakken bir güneş ışığıyla tanışır kahramanımız bu sıra: Sarah Elmira Royster. Güzel kızmış. Üniversiteye gitmeden hemen önce nişanlanır bu ablayla. Üniversitede kumar borçları, alkolizm falan derken nişan bozulur. Ama nişanın bozulma sebebi şudur gerçekte: (adeta bir kurmaca) üvey babası John Allan, Elmira’nın ailesiyle görüşüp nişanı bozar. Elmira da vefasız olsa gerek, gider aynı yıl başkasıyla nişanlanır. Pis kadın. Üvey babasıyla aralarındaki, o büyüdükçe büyüyen gerilim böylece had safhaya varır. Üniversiteyi bırakmak zorunda kalır Poe.

Yaşını yükseltip, adını değiştirerek ufak bir evrakta sahtecilikle orduya girer.
Yaşını yükseltip, adını değiştirerek ufak bir evrakta sahtecilikle orduya girer.

5

‘Madem hayatım film, sonundan da korkmayayım’ diyerek on sekizine yeni basmış taze bir delikanlı olarak resti çeker ve üvey ailesinden ayrılır. Gider ‘katil’ Amerikan ordusuna nefer yazılır. Yaşını yükseltip, adını değiştirerek ufak bir evrakta sahtecilikle orduya girer. İlk şiir kitabını bu ara bastırır. Ama hiç satmaz. İki yıl dayanır Amerikan ordusuna. Ayrılır ve üvey ailesini görmeye gider.

  • Fakat şu fani dünyada sevip sevebileceği birkaç kadından biri olan üvey annesi ölmüştür. ‘Bari kabrine gidip iki tas su dökeyim’ diyerek kabristana gider. 20 yaşındadır ve aynı trajediyi üçüncü kez yaşamaktadır.

6

Ama bu lanetli öykücü/şairin trajedisi burada bitmeyecektir. Bu aralar ikinci kitabını çıkarır. Basılması için askeri okuldan arkadaşları aralarında para toplarlar. Ertesi yıl halası ve abisinin yanına taşıyan Poe, askeriyeden tamamen ayrılır. Ama o gittikten kısa süre sonra abisi Henry, ağır alkolizmin sonucunda ölür. Bu ölümden sonra artık sadece yazarak geçimini sağlamaya çalışır Poe.

Gittiği yere ölüm götürüyor gibi gözükse de bu kez yazarak hayatını kazanmayı başarır. Editörlük ve diğer bazı şeyler…

7

Baudelaire’in ‘çağımızın en güçlü yazarıdır’ dediği Poe’nun ‘kurmaca olsa bu kadar olur’ tadındaki hikayesindeki acılar burada sona ermiyor elbette. Halası Maria Clemm’in yanına gider ve uzun süre aynı çatı altında yaşadığı kuzeni Virgina’yı görür. Virgina henüz çocuktur daha. Poe’nun neredeyse bütün öykülerindeki hastalıklı kadın meselesinin kaynağı da budur herhalde. Virgina’yla evlenmek ister. Kız henüz 13 yaşındadır. Yine küçük bir evrakta sahtecilik olayı düzenler ve kızın yaşını büyük gösterterek evliliği sağlar. Yeni kız ölene kadar mutludur.

8

Hayatı boyunca hep yaptığı gibi yine yerini terk eder ve yollara düşer. New York’a taşınır bu kez. Yeni ödüller, yeni eserler, yeni dergiler derken artık önemli bir yazardır. 1847’de karısı Virgina ölür bu kez. Zor hayat ve bitmeyen ölümler, bir yıl sonra intihara kalkışmasıyla sonuçlanır. Hayatı tamamen alt üst olmuştur ve devamlı delilik nöbetleri geçirmeye başlar. Aklının yerine geldiği zamanlarda oturup şahane şeyler yazmaya devam eder. Nöbetleri gittikçe artan Poe, bir nöbet sonrası bilincini kaybetmiş ve gözlerini hastanede açmıştır. Sonra nöbetler ve acılar içinde 7 Ekim 1948 yılında hayata veda eder.

Poe'nun babası ve annesi
Poe'nun babası ve annesi

9

Öldüğünde bu kadar meşhur değildi tabi. Sonradan anlaşılır eserleri ve yazı dehası. Kısa yaşamına pek çok eser sığdırabilmiş üretken bir yazardı Poe. Polisiye, korku ve bilimkurgu alanında pek çok esere imza attı. Öyküleri kadar şiirleriyle de adından söz ettirmeyi bildi.

Amerikan edebiyatındaki romantizmin kendi sesini bulmasındaki en önemli etkendi. Korkunç trajedisine rağmen olağanüstü bir hayal gücü vardı ve bunu bütün imkanlarıyla eserlerine yansıtabilmişti. Sadece üç sayfalık bir öyküde 3 saatlik bir filmin sizi götüremeyeceği yerlere götürmeyi başaracak kadar iyi bir yazardı üstelik. Ama herkes gibi o da öldü.