Mehdi’yi arıyorum, telefonu açmıyor!

Yüzbaşı William Miller
Yüzbaşı William Miller

Bu beklemeye dair bir yazıdır. Bazen bir meczup bazen bir şarlatan, umut taciri biridareci veya işgüzar bir dost bekle diyor bekle. Beklemekten yorgun düşenleri aceleciliklesuçluyorlar.

Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık arasındaki Plattsburgh Savaşı’nda bir bomba patladı ve bir yüzbaşı aydınlanma yaşadı. Yüzbaşı William Miller sıyrık almadan kurtuluşunu ve Amerika’nın kesin zaferini, Ulu bir varlığın ABD’nin çıkarlarını gözetmesi olarak yorumladı.

Ona göre bu müthiş başarı insanların değil sadece sonsuz kudret sahibi yaratıcının işi olabilirdi. Askerlikten sonra çiftlik kurdu. Sen deki yaşadığı travmalardan, ben diyeyim aylaklıktan, ölüm ve ötesine dair derin düşüncelere daldı. Miller’ın vicdanı yokluğa da sonsuz azaba da razı olmadı. Teselliyi günahlarına kefaret edecek bir Mesih’e sarılmakta buldu.

Miller görüşlerini önce yakın çevresiyle ve din adamlarıyla paylaştı ama pek ciddiye alınmadı. Yıllar boyunca broşürler dağıttı, mektuplar yazdı. 1840 yılında Joshua Himes adında kurnaz bir yayıncının elinden tutmasıyla fikirleri tüm Amerika’ya yayıldı.

Kitabı Mukaddesi incelemeye koyuldu. Daniel’in 8. Bölümündeki ‘Kutsal varlık bana – 2300 akşam, sabah olacak, sonra kutsal yer yeniden düzene sokulacak- dedi’ cümlesinin Kurtarıcı’nın geliş saatini haber verdiğini keşfetti(!) İlk hesabına göre Mesih en geç 21 Mart 1844 günü gelecekti. Takipçilerince iç dünyasındaki gelgitlere, aklındaki sorulara cevap bulmak için kutsal kitabı incelediği iddia ediliyor. Hâlbuki vaazları ve yayınladığı manifestoların merkezi noktasını Kurtarıcı’nın dünyaya teşrif zamanı oluşturur. Size bu ruh hali eminim yabancı gelmeyecektir; Kitaba dönüş parolasının altında kendi teorilerini metne söyletme telaşı, kitabın tek/temel meselesinin o teoriden ibaret olduğunu ispat gayretkeşliği.

Miller görüşlerini önce yakın çevresiyle ve din adamlarıyla paylaştı ama pek ciddiye alınmadı. Yıllar boyunca broşürler dağıttı, mektuplar yazdı. 1840 yılında Joshua Himes adında kurnaz bir yayıncının elinden tutmasıyla fikirleri tüm Amerika’ya yayıldı. 1844’e kadar 5 milyon kampanya kitapçığı dağıtıldı. Miller’ın ünü ülkesini aştı, davetçileri Kanada’dan Avustralya’ya, Norveç’den Şili’ye kadar geniş bir alana ulaştı.

21 Mart 1844 günü Mesih gelmedi. Sonra ya o iş öyle değil erenler diyenler çıktı. Başka hesaplamalar yapıldı. Nisan ayı dendi, gelmedi. Mayıs, Ağustos, Eylül… Nihayetinde 22 Ekim’de dünya bildiğin dünyaydı ancak bekleyenlerin hayalleri paramparça olmuş, umutlarının üstünden adeta silindir geçmişti. Miller taraftarlarının büyük çoğunluğu dağıldı. Kalanlar kendi aralarında farklı kiliselere bölündü. Bunun göksel bir hadise olduğundan tut Mesih’in kapıdan bir bakıp çıktığına kadar farklı yorumlar yapıldı. Büyük hayal kırıklığından sonra başka bir Mesihçilik türü başrolü aldı; ‘Tanrıyı kıyamete zorlamak.’ Ay kana bulanmadıkça, nehirler ölüm kusmadıkça, dünya dibe batmadıkça bin yıllık altın çağı gelmeyecek görüşü hâkim oldu ve kutsal kase Babil’in Fahişesi’nin eline verildi.

Bu beklemekten yapılmış bir dinin hikâyesidir; ne tevekkülün ne sabrın ne de sebatın. Bizim coğrafyamız da bekleyiş bombardımanından korunmuş değil. Ne yana dönsek orada gaybi haberlerle, Hz. İsa’nın nüzulüyle, Mehdi’nin gelişiyle ilgili kitapçıklar, internet siteleri, televizyon programları. Arıza gaybi haberlerin güvenilirliği ve ulemanın görüşleri değil elbette, konunun ideoloji/mezhep/cemaat haline dönüştürülmesi. Kimilerince yeni bir dünyanın doğum sancısı, bilinmezin cezbesine kapılanların hidayet kapısı. Ama hayat aksini söylüyor, bu düpedüz ölüm marşı, çürüme dansı. Elan Mesihçi hareketler sömürü ve talanın bekçiliğini yapıyor. Ne gariptir ki hepsi Yeni Kudüs’ün çıkarlarını gözetiyor. Mehdicilik ise İslam dünyasını içerden kemirmek ve kana boyamakla meşgul.

Uzun bekleyişlerin nihayetinde hayal kırıklığı, hayal kırıklığından sonra acil bir yıkım var.
Uzun bekleyişlerin nihayetinde hayal kırıklığı, hayal kırıklığından sonra acil bir yıkım var.

Bu beklemeye dair bir yazıdır. Bazen bir meczup bazen bir şarlatan, umut taciri bir idareci veya işgüzar bir dost bekle diyor bekle. Beklemekten yorgun düşenleri acelecilikle suçluyorlar. İnanıyorum ki o beklenen an geldi mi bu o beklediğimiz zaman, kişi, yol, fiil değil diyecekler. Çıkışını müjdeledikleri, adına şiirler yazdıkları son peygamber apaçık delille geldiğinde O’nun bile inkâr edildiğini hatırla…

  • Cüsseli adamlar ağız birliği etmiş; hele şunu da bir atlatalım! Ne zaman bu sözü işitsem deveye hendek atlatmak deyimi aklıma tutunuyor. İki elimle yakasına yapışıyorum lafın. Bırak devenin kuyruğunda sinek gibi dolaşmayı diyorum ve bırak devenin hörgücüne gömdüğün yükünü.

Yine aynı adamlar ağız birliği etmiş; ‘bilmediğiniz şeyler var’ diyor. Bu söz eşi benzeri az bulunur bir İran halısıdır. Halının altına pisliğini süpürenler halının göz alıcılığından faydalanmaktadır.

Hele şunu da bir atlatalım ve bilmediğiniz şeyler var insanları çekilin kenara. Mutlu mesut, hesaplı kitaplı hareket edelim. Ne erteleyelim ne acele edelim. Çünkü uzun bekleyişlerin nihayetinde hayal kırıklığı, hayal kırıklığından sonra acil bir yıkım var.