Neşe Kutlutaş: Compañero Rosita Perulu komünist bir gerillanın gerçek hikayesi

Compañero Rosita Perulu komünist bir Gerillanın gerçek hikayesi
Compañero Rosita Perulu komünist bir Gerillanın gerçek hikayesi

“Bu kitap, hakikatin ışığını bütün ruhuyla görmek isteyen; hakikati arayan, merhamet ve iyiliği hiç çekinmeden sakınmadan alabildiğine dağıtarak çoğaltan ve bunlardan hiç vazgeçmeyen bütün iyi insanlara adandı.” Bu ithaftaki en büyük ilham kaynağım da bazı dostlarımızla birlikte en başta Rosa’ydı. Şu anda da doğru bildiği yolda aynı kararlılık ve iyilik haliyle devam ediyor hayatına.

Tabi hikâyeyi ana hatlarıyla da olsa bilen herkesin aklındaki o soruyla başlayacağım: Rosa’yla ilk ne zaman, nasıl tanıştınız?

Tanışmamıza sevgili kardeşim Hakan Albayrak vesile oldu. Türkiye’ye geldiğinde Hakan ve eşi Emira uzunca bir süre evlerinde misafir ettiler Rosa ve kızını. Aynı semtte oturduk çok uzun bir süre. Üç yıl önceydi, bizdeydik ve sohbet ediyorduk, sohbet esnasında hayatını yazmam gerektiğini söyledi. Şaşırdım ve heyecanlandım.

Çünkü biz kendisinin yazmasını istiyorduk. Israr etti. O gece geç saatlere kadar o anlattı, ben not aldım. Ve bu bir süre daha devam etti. Zaten yıllardır konuştuğumuz şeylerdi bunlar. “Compañero Rosita” adına da romanı ilk yazmaya başladığımız gün birlikte karar verdik. Çünkü dava arkadaşları için “compañero” yani yoldaş olan Rosa, aynı zamanda babasının küçük kızı “Rosita” idi her zaman.

Bir kıtadan başka bir kıtaya, bir dinden başka bir dine, bir hayattan başka bir hayata uzanan enteresan bir hikâye Rosita’nın hikâyesi. Neydi yaşadığı ilk büyük kırılma?

Rosa arayışlarına başlamadan önce de şuurlu bir çocuktu bence; şuurlu, dikkatli, sorgulayan, diğerkâm ve merhametli bir çocuk. Eğer bir kırılmadan bahsedeceksek, o kırılma ta çocukluğunda filizlenen bir mana arayışıyla başladı diyebiliriz. Çevresinde şahit olduğu onca yoksulluk, adaletsizlik ve bütün bunlara şahit olurken sahip olduğu hakikaten yüksek farkındalık ve merhamet, Allah’ın türlü şekillerde ona yol göstermesiyle neticelendi her zaman.

Fıtratı her zaman İslam üzere olan bir insandan bahsediyoruz burada. Ve böyle bir insan için şu an geldiği yer hiç şaşırtıcı olmasa gerek.


Adalet peşinde koştuğu için girdiği ve ömrünün on yılına mal olan hapishane hayatındaki sorgulamalarıyla, gördüğü rüyalar ve Peru’nun şifacı ve bilge kadınları “Mamaçalar”la olan derin bağıyla bu mana arayışı devam etti; ta ki aradığı ve hiç beklemediği bir anda bulduğu o büyük hakikate teslim oluncaya kadar. Fıtratı her zaman İslam üzere olan bir insandan bahsediyoruz burada. Ve böyle bir insan için şu an geldiği yer hiç şaşırtıcı olmasa gerek.

Rosa’nın değişen hikâyesinde değişmeyen şeyi gözleyebildiniz mi?

Elbette, hikâyesindeki değişmeyen yegâne şey Rosa’nın iyi olma ve iyilik yapmaktan hiç vazgeçmeme hali. Bu çok önemli. Çocuk, genç kız, evli bir kadın, anne, komünist gerilla ve Müslüman kimliklerini taşıdığı her aşamada iyi olmayı tercih etti ve iyilik yapmaktan hiç vazgeçmedi. Hikâyeye biraz yukarıdan bakınca aslında onda değişen tek şey zaten İslam üzere olan fıtratını şehadet ve taçlandırmasıydı, başka bir şey değil.

Romanımın ithaf kısmı şöyle:

“Bu kitap, hakikatin ışığını bütün ruhuyla görmek isteyen; hakikati arayan, merhamet ve iyiliği hiç çekinmeden sakınmadan alabildiğine dağıtarak çoğaltan ve bunlardan hiç vazgeçmeyen bütün iyi insanlara adandı.”

Bu ithaftaki en büyük ilham kaynağım da bazı dostlarımızla birlikte en başta Rosa’ydı. Şu anda da doğru bildiği, inandığı yolda aynı kararlılık ve iyilik haliyle devam ediyor hayatına. Hem de Türkiye’ye geldikten sonra karşılaştığı kimi kötülük ve musibetlere rağmen.

Fırtınalı bir hayatın sahibi Rosa’nın hikâyesine başka kadınlar da eşlik ediyor aslında. Dünyanın karşısında bir kadın. Ve onu bir kadın yazıyor. Burada bir şey var mı?

“Dünyanın karşısında bir kadın” tespitiniz doğru ancak, bu hikâyeyi yazanın tevafuken bir kadın olması çok da önemli değil. Zulmün tahammül edilemez boyutlara ulaştığı bir zaman diliminde yaşayan herkes için mücadele kaçınılmaz oluyor. Benim işimi kolaylaştıran şey Rosa ile “hermana” yani kız kardeş olmamızdı. Ortaya bir roman çıktı ama bunun öncesinde yıllarca dertleştik biz. Sohbet ettik. Bu roman çok kıymetli bir dostluğun neticesi. Bir dostun ricası. Asla bir roman yazmak olarak bakmadım ki... Rosa benden istedi ve yazdım. O olmuş demeseydi roman olarak basılmayacaktı.

Romanı okuyan genç, yaşlı, kadın ya da erkek herkesin Rosa’nın hayatından alabileceği bir hisse vardır diye inanıyorum.
Romanı okuyan genç, yaşlı, kadın ya da erkek herkesin Rosa’nın hayatından alabileceği bir hisse vardır diye inanıyorum.

Neşe Kutlutaş’ı ve kalemini biliyoruz zaten. Fakat ilk kez bir romanla karşımızdasınız.

Bu, basılan ilk romanım evet ve Rosa’nın “inanılmaz” denecek hikâyesini yazmak şahane bir tecrübeydi. Bu onuru bana bahşettiği için Allah’a ne kadar şükretsem az. Dünyanın her bir köşesinde benzer acıların yaşandığını ama ilanihaye giden asıl unsurun iyilikle kötülüğün savaşı olduğunu ve bizim tam da bu savaşta aidiyetimiz ne olursa olsun doğrunun ve iyinin yanında olabileceğimizi anlatan bir hayat hikâyesi bu çünkü. Ve romanı okuyan genç, yaşlı, kadın ya da erkek herkesin Rosa’nın hayatından alabileceği bir hisse vardır diye inanıyorum.

  • İkinci romanım da yolda inşallah. Söylemek ne kadar doğru bilmem ama bu romana başlayalı çok oldu. Biz Kafkasya’dan muhacir olarak gelen büyük bir aileyiz ve ailemin 1917 İhtilali, savaş, göç bağlamında anlatılmaya değer onurlu bir hikâyesi var.

Rahmetli dedem ve babaannemin ön planda olduğu bu hikâyeyi yazmaya yıllar önce başladım. Aile büyüklerimden dinlediklerim ve kendi şahit olduklarımdan yola çıkarak da dilim döndüğünce yazmaya devam ediyorum. Fakat ikinci romanımdan önce yine Kafkasya’dan göç eden insanların benim için son derece etkileyici olan hikâyelerini topladığım bir kitabım daha var. Adı “Kayıp Topraklar”. Kitabın ilk baskısı bundan 15 yıl önce çıkmıştı. İkinci baskısı ise Compañero Rosita’yı da basan Vadi Yayınevi’nden, değerli editörümüz Sibel Cantemir’in olağanüstü titiz çalışmasıyla yakında çıkıyor inşallah.

Rosa’nın olağanüstü hikâyesini anlattınız. Okuyan herkeste farklı bir aksi olacak elbette. Fakat bizzat tanışmış olmanızdan hareket ederek soruyorum; Rosa, Neşe Kutlutaş’a ne söyledi?

Rosa tanıdığım insanlar arasında en ilham verici olanlardan birisi; imanı ve hiç bitmeyen sabrı hakikaten ilham verici. Onunla sohbet ettiğimizde imanım tazeleniyor diyebilirim.

Rosa’da gözlemlediğim en önemli şey işte buydu, her yaptığı hareket için ve her an “acaba bu Allah’ın hoşuna gider mi” ya da “Allah bu olayda ne öğrenmemi murad ediyor” diyerek teyakkuzda ve capcanlı bir imana sahip olması.


İnanç ve iman arasındaki farkı bir kez daha görmeme sebep oldu Rosa. İnanç, alışkanlıkla üzerimizde olduğunu bile fark edemediğimiz alabildiğine statik bir şeyken, iman bir o kadar diri ve canlı bir şey. Her gün, her an tazelenen bir enerji kaynağı. Etrafımızda dönüp duran bunca inkâr, bunca nankörlük, ihanet, şaşaa ve kibre rağmen Rosa’da gözlemlediğim en önemli şey işte buydu, her yaptığı hareket için ve her an “acaba bu Allah’ın hoşuna gider mi” ya da “Allah bu olayda ne öğrenmemi murad ediyor” diyerek teyakkuzda ve capcanlı bir imana sahip olması. Başına gelen her musibette, mütevekkil bir kalple ve sessizce onun içinden bir hayır devşirme çabası.

Neşe Kutlutaş
Neşe Kutlutaş

Kendisine müşteri arayan sahtekâr din tüccarlarıyla muhatap olmaması da İslam’a yeni adım atan bir insan olarak Allah’la olan bağını, dolayısıyla imanını kuvvetlendirmede bir etken diyebiliriz. Hep söyleriz ya “Allah büyüktür” diye; Rosa’nın bunu söylemesini görmeden önce manasını tam olarak kavrayamamış olduğumu düşünürüm hep. O, “Allah büyüktür” dediğinde bunu ayne’l yakîn olarak anlamış oldum. Bana söylediği en önemli şey işte bu.

Rosa’nın mücadelesi şimdilerde ne durumda?

Türkiye’de kızıyla birlikte yaşıyor. Kızını yetiştirme şekli de oldukça kayda değer; beyaz atlı prenslerin, “güzelliği ile baş döndüren” prenseslerin olmadığı, hakikatin olabildiğince yalın aktarıldığı ve direnmeyi, onurlu bir insan ve Müslüman olarak hayatta kalmayı öğreten imrenilecek müthiş bir anne kız ilişkisi var aralarında. Ve Rosa bir gün ülkesine dönüp insani mücadelesine devam etmek istese de şimdilik “ikinci anavatanım” dediği Türkiye’de yorucu bir hayatla baş etmeye çalışıyor.

Bütün hikâyeyi yazdınız aslında ama ben sizde en çok yer eden kısmını merak ediyorum. Rosa’nın hikâyesinde size en çok düşen yer neresiydi?

Rosa’nın annesinin Müslüman olması için dua etmemi istediği, benimse kalbimde pek inanmadan dua edeceğime dair ona söz verdiğim ve inanmadan verdiğim bu sözün ardından o son gece yaşananlar, hikâyeden bana düşen en büyük tecrübelerden biri oldu.

Bütün hikâye baştan sona etkileyici ama o gece yaşananlar, Allah’ın büyüklüğünü, O’nun Müteal oluşunu bir kez ve bir kez daha büyüleyici bir şekilde göstermesi ve bunun Rosa sayesinde oluşu o güne kadar okuduğum ve bildiğim her şeyi; başıma gelen musibetleri, güzellikleri ve bütün bunlar olurken Allah’la olan bağımı tekrar gözden geçirmeme sebep oldu. Allah çok büyük ve eski bir dostumuzun değişiyle O, hepimizle tek tek ilgileniyor.

Okuyucularınızdan romanınızla ilgili geri dönüş yapanlar var mı?

Evet, oldukça çok geri dönüş aldık; az bilinen bir coğrafyaya ait, zaman, mekân ve insan hikâyesini büyük bir ilgiyle okuduklarını öğreniyorum, bu geri dönüşlerden ve romanı herkese tavsiye ettiklerini de… Merak edilen bir konuyu da bu sorunuz vesilesiyle açıklamış olayım; romanın sonundaki küçük kızın “gördüğü şey” ve kapının rahibeler tarafından açılamayışı tümüyle gerçek. O gece orada buna şahit olanlardan biriyim çünkü.