Otuz kuşun zorlu hakikat yolculuğuna remz: Doğu edebiyatlarının arka planı Mantık-Ut Tayr

Simurg
Simurg

Geleneksel edebiyatta önemli bir yer tutan Simurg, Mantık-ut Tayr, Hüdhüd figürleri bilhassa “sembolik dil” ya da “gizli dil” kullanımlarına bir işarettir. Bu “gizli dil”e iki sebeple başvurulur: Öncelikle böylelikle marifetin bu anlayışa karşı olanlardan gizlenmesi sağlanır. İkinci olarak da anlatılan yüksek hakikatleri anlama ve taşıma noktasında kabiliyeti olmayan, yani ehil kimselerin akıl ve idrak yanlışlıklarına düşmemesi sağlanmaya çalışılır.

Hakkında tarihsel bakımdan tevsik edilebilecek çok az bilgi bulunan, genelde menkıbeler yoluyla kendisiyle ilgili bilgilere ulaşabildiğimiz ünlü Feridüddin Attar’ın Türkçeye ilkin Gülşehri tarafından çevrilmiş (elbette bu çevirinin dili 1300’lü yılların Türkçesidir) tasavvufi süluk sürecini ve kavramlarını sembolize eden Mantık-ut Tayr (Kuşların Dili) gerek içerdiği sembolizm, gerek sağlam kurgusu ve sade diliyle gayet okunaklı, anlaşılır bir şaheserdir.

Klasik tasavvuf literatüründe ve geleneksel edebiyatımızda sık sık başvurulan birçok remzi kullanan bu metnin asıl hikâyesini Attar, Ritter’e göre, Ahmed Gazali’nin hem Arapça hem Farsça yazmış olduğu Risaletü’ttayr adlı eserinden alır.


Klasik tasavvuf literatüründe ve geleneksel edebiyatımızda sık sık başvurulan birçok remzi kullanan bu metnin asıl hikâyesini Attar, Ritter’e göre, Ahmed Gazali’nin hem Arapça hem Farsça yazmış olduğu Risaletü’ttayr adlı eserinden alır. Ki, Kur’an-ı Azimüşşan’da geçen (en-Neml 27/16) “mantıku’t-tayr” terkibini Attar’dan önce İbn Sina, Hakani ve Ahmed Gazali’nin de kullandığını biliyoruz. Terkipte geçen mantık “konuşma, söyleme, lisan-ı hâl ile ifade etme” anlamlarına gelirken “kuş” anlamına gelen tayr ise Attar’ın sembolizasyonunda saliklerin her birini temsil eder.

Mantık-ut Tayr'ın sembolik hikayesi

Mantık-ut Tayr’da anlatılan sembolik hikâye özetle şöyledir: Kuşlar kendi aralarında toplanıp hiçbir ülkenin padişahsız olmadığını, padişahsız bir ülkede nizam kurulamayacağını belirtirler. Kendi padişahlarını görmeyi murat ettikleri açıktır. Nerededir kuşların padişahı? Gören olmuş mudur onu acaba? Arasalar bulabilirler mi o şanı yüce padişahı?

Aralarında bulunan ve mürşidi temsil eden, Kur’an’da geçtiği şekliyle Hz. Süleyman’ın yakını ve postacısı olan “Hüdhüd” bu konuda onlara yol göstereceğini söyler. Hüdhüd’ün öncülüğünde toplanırlar. Fakat padişahı bulmalarını sağlayacak yolun uzak ve sıkıntılı olduğu anlaşılınca Bülbül, Papağan, Tavus, Kaz, Keklik, Hümâ, Doğan, Balıkçıl, Baykuş ve diğer birçok cinsten kuş birer mazeret ileri sürüp bu zorlu olduğu besbelli yolculuktan vazgeçmek ister. Hüdhüd hepsine cevap vererek onları ikna eder. Sonunda bütün kuşlar Hüdhüd’ün kılavuzluğunda yola çıkarlar. Yolculuk esnasında bitkin ve yorgun düşen binlerce kuş Hüdhüd’den şüphelerinin giderilmesini ister. Hüdhüd her birinin soru ve itirazlarına cevaplar verir; önlerinde “talep, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, fakru fena” denilen yedi vadinin bulunduğunu, bunları geçince padişahları olan “Simurg”a ulaşacaklarını anlatır. Hüdhüd’ün bu anlatımlarında hikâye içre hikâye anlatımlarına sık sık başvurulur; ana hikâyenin çerçevelediği üslup, kısalı uzunlu aktarılan diğer hikâyelerle zenginleşir. Attar’ın anlattığı ve kendi yorumlarını da ifade ettiği bu hikâyelerin bir kısmına daha sonra Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’sinde de rast geleceğizdir.

Mantık Al-Tayr, Feridüddin Attar, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, İş Bankası, 2006
Mantık Al-Tayr, Feridüddin Attar, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, İş Bankası, 2006

İtirazlarının ve merak ettiklerinin cevaplanmasının ardından tekrar yola koyulan kuşlardan sadece otuzu hasta ve yorgun durumda bu vadileri aşıp yüce bir dergâhın önüne ulaşır. Burada bir postacı gelip onların simurgu sorduğunu anlayınca önlerine birer kağıt parçası koyarak okumalarını söyler. Kağıtları okuyan kuşlar kağıtta yaptıkları bütün işlerin yazılı olduğunu görünce şaşırırlar. Bu sırada Simurg da tecelli eder. Fakat gördükleri Simurg kendilerinden başka bir varlık değildir. (Zaten Simurg’un Farsça’daki anlamı “otuz kuş” demektir.) Simurg’da kendilerini, kendilerinde Simurg’u gören kuşların hayretleri artar. Bu arada bir ses duyulur:

“Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz; daha fazla veya daha eksik gelseydiniz yine o kadar görünürdünüz; burası bir aynadır”. Neticede hepsi Simurg’da fani olur, artık ne yol, ne yolcu, ne de kılavuz vardır.

Hüdhüd ile diğer kuşlar arasındaki ‘amaç-liyakat-sadakat’ bütünlüğünün ‘yol-mürşidmürid’ bütünlüğüyle sembolize edilmesi dikkat çekicidir elbette. Mürşid, kendi öz nitelikleri sayesinde değil, tutulacak yolun zorluklarını aşmada yardımcı olan nitelikleri sayesinde mürşiddir; müridlere üstünlüğü de bundan fazlası değildir.

“Mürşitsiz varılmaz dost illerine”

Anlaşıldığı üzere Attar’ın Mantık-ut Tayr’da anlattığı sembolik hikâye “vahdet-i vücud” anlayışı üzerine kuruludur. Vahdet-i vücud anlayışını bu hikâye ile remzederek anlatmaktadır Attar. Mantık-ut Tayr’da kuşların geçtiği yedi vadi, tasavvufun esası kabul edilen tarikat, marifet ve hakikat merhalelerinin cüzlerini simgeler. Mantık-ut Tayr, tıpkı Hüdhüd’ün kuşlara rehberlik etmesi gibi, sembolize edilen bu vadilerin aşılması esnasında da saliklere Hakk’a vasıl olmak ve O’nun varlığında yok olup bekaya ermek için bir mürşidin rehberlik ve terbiyesinden geçmenin şart olduğunu vurgular.

Mantık-ut Tayr’da kuşların geçtiği yedi vadi, tasavvufun esası kabul edilen tarikat, marifet ve hakikat merhalelerinin cüzlerini simgeler.
Mantık-ut Tayr’da kuşların geçtiği yedi vadi, tasavvufun esası kabul edilen tarikat, marifet ve hakikat merhalelerinin cüzlerini simgeler.

Hüdhüd ile diğer kuşlar arasındaki amaç-liyakat-sadakat bütünlüğünün yol-mürşid-mürid bütünlüğüyle sembolize edilmesi de dikkat çekicidir elbette. Mürşid, kendi öz nitelikleri sayesinde değil, tutulacak yolun zorluklarını aşmada yardımcı olan nitelikleri sayesinde mürşiddir; müridlere üstünlüğü de bundan fazlası değildir haddi zatında.

Tutulan yoldur Hüdhüd ve diğer kuşların hep birlikte Simurg’u “keşf”etmesini sağlayan. Kuşlar kafilesi, hep birlikte geçtikleri yolun sonunda Simurg olduklarının “keşf”ine varırlar, yoksa Hüdhüd hikâyenin biçimlenmesinin gereği, daha önceden Simurg’a aşina olmuş değildir vesselam.

Geleneksel edebiyatta önemli bir yer tutan Simurg, Mantık-ut Tayr, Hüdhüd figürleri bilhassa “sembolik dil” ya da “gizli dil” kullanımlarına bir işarettir. Bu “gizli dil”e iki sebeple başvurulur:

  • Öncelikle böylelikle marifetin bu anlayışa karşı olanlardan gizlenmesi sağlanır. İkinci olarak da anlatılan yüksek hakikatleri anlama ve taşıma noktasında kabiliyeti olmayan, yani ehil kimselerin akıl ve idrak yanlışlıklarına düşmemesi sağlanmaya çalışılır.

“Senai ruh idi, Attar ise onun iki gözü / Biz Senai ile Attar’dan sonra geldik” diyerek Feridüddin Attar’ı selamlayan Mevlana da Mantık-ut Tayr’a sık sık başvurur. Yeri gelmişken geleneksel kültürümüzde ruh ile kuş arasında bir yakınlaştırma olduğunu da vurgulamalı. Öyle ki günümüzde bile zaman zaman ölen birinin ardından “can kuşu uçtu” dendiğine şahit oluruz. Mantık-ut Tayr bir yerde ruhların dili olarak da okunabilir.

Kebikeç

Doğu edebiyatının arka planı

Doğu Mitolojisinin Edebiyata Etkisi, Helmutt Ritter, ed. Mehmet Kanar, Ayrıntı, 2011
Doğu Mitolojisinin Edebiyata Etkisi, Helmutt Ritter, ed. Mehmet Kanar, Ayrıntı, 2011

Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz İslam Bilim Tarihçisi Fuat Sezgin’in yetişmesinde büyük katkıları olduğunu bildiğimiz bir oryantalist Hellmut Ritter. Türkiye’de çağdaş Doğu dilleri ve bilimi araştırmalarını başlatan Hellmut Ritter’in klasik İran edebiyatı tarihi hakkında verdiği ders notlarını bir araya getiren, ancak bununla yetinmeyip bir yerde zımnen de olsa Doğu ile Batı edebiyatlarının karşılaştırılmasını da içeren kitabı Feridüddin Attar’ın Mantık-ut Tayr’ının vücut bulduğu kültürel iklimi anlama bakımından birebirdir. Eserinde Firdevsi’ye kadar İslam ve İslam öncesi Farsça ve Arapça edebiyatlarda öne çıkan anlatı ve şiirleri irdeleyen Ritter, böylelikle Mantık-ut Tayr’ın edebi özelliklerine sağlam bir arka plan tedarik ediyor.

Tasavvufi dil için gerekli sözlük

Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Süleyman Uludağ, Kabalcı
Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Süleyman Uludağ, Kabalcı

“Gizli dil”den bahsedildiğinde mutlaka “kod çözümü” de göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle düşüncelerini gizleme gereği hisseden, ehli olmayanların ifade edilen düşüncelere vakıf olmaması için mümkün mertebe ikili bir dil kullanmaya uğraşan mutasavvıfların süreç içinde kullandıkları terimlerin arttığını, bu terimlerin kapsamlarının genişleyerek köklü değişikliklere uğradıklarını, incelip karmaşıklaştıklarını düşünebiliriz. Prof. Süleyman Uludağ’ın klasik metinlerini tarayarak hazırladığı bu sözlük, tasavvuf literatürünü, tasavvufi düşünceleri, sembolleri ve edebi metinleri daha iyi anlayabilmemiz için kullanılışlı bir kılavuz addedilebilir.

Mantık-ut Tayr'ın tek ve tam şerhi

Şerh-i Mantıku’t-Tayr, Şem’i, yay. haz. Muhittin Turan, Kesit, 2015
Şerh-i Mantıku’t-Tayr, Şem’i, yay. haz. Muhittin Turan, Kesit, 2015

Bildiğimiz kadarıyla Feridüddin Attar’ın Mantık-ut Tayr’ına yapılmış tek ve tam şerh Şem’i’nin Şerh-i Mantıku’t-Tayr’ıdır. 16. yüzyıl Türk edebiyatının önde gelen şârihlerden biri olan Şem’î tarafından klasik şerh usulüne uygun olarak kaleme alınan bu eser, mısra şerhinin ön plana çıkması, ifade şekli, barındırdığı dil hususiyetleri bakımından dikkate değerdir. Şem’i’nin eseri, varolan üç nüshasının birlikte değerlendirilerek yayına hazırlanmış. Bu vesileyle klasik edebiyatımızda epey büyük etki yapmış Mantık-ut Tayr’ın klasik şerh usulüyle nasıl okunabileceğini de görmek mümkün olabiliyor.