Plastik bir hayata hüküm giymişiz

Her düşünce eğer işlenmişse bir nevi özgündür.
Her düşünce eğer işlenmişse bir nevi özgündür.

Göstergeler dünyasında yaşadığımız bu çağ, deformasyona uğratan yaklaşım ile hem insanı fıtratından uzaklaştırmakta, hem de tüm insanî vasıfları ortadan kaldırmaktadır. Vicdanî olanın yitimi, ahlâkî olanın kazınması insan zihninin bir değişim ve dönüşüme uğramasına sebep olmuştur.

Bir

Gündelik hayatın pratiklerini, bize sunulan imkânlar dâhilinde yaşamaya çalışıyor, özgünlükten eseri olmayan, yapay ve plastik bir hayatı üzerimize geçiriyoruz. Modern hayatın dikta edici yaşantısını, bize biçilen hazır kalıplar dâhilinde yaşamaya çalışıyoruz. Kısıtlı imkânlar dâhilinde sınırsızlığı elde etmeye çalışan biz insanlar, bu durumdan ancak bir bilinç ayaklanması ile uyanabilir, farkındalığın farkına bu bilinç ayaklanması ile dâhil olabiliriz. Kendi zamanımıza sahip olmak, belki de “vaktin oğlu” olarak yaşadığımız çağda kendimiz olarak devam etmek için özgünlüğümüzü elde etmeliyiz.

Modern hayatın dikta edici yaşantısını, bize biçilen hazır kalıplar dâhilinde yaşamaya çalışıyoruz.
Modern hayatın dikta edici yaşantısını, bize biçilen hazır kalıplar dâhilinde yaşamaya çalışıyoruz.

Özgürlük, meydanların ortasında elini havaya kaldırıp naralarla elde edilecek bir unsur değil, bilakis; kendi iç dünyasının kapılarını açmayı başaran ve kendi beşeriyetini insaniyete çevirenlerin işidir. Modern çağın bu gün artık bir mühür gibi üzerinde dolaşan ve insanları damgalayan unsurları, insana insanlıktan uzak sesleri sunuyor. Her insanın öncelikli olarak insanca yaşama hakkını elinden alan yapay dünyanın insanı insanlığından uzaklaştıran uygulamaları, yeni bir zihin durumunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Seküler yaşamı dikta eden modernite bir krize girerek cinnet hâlinde vitrinlerde yaşayıp nefes alan, bunun da hayatının gerekliliği olduğuna iman etmiş modern insanın ortaya çıkması bu çağ itibarıyla başlamıştır.

İki

Göstergeler dünyasında yaşadığımız bu çağ, deformasyona uğratan yaklaşım ile hem insanı fıtratından uzaklaştırmakta hem de tüm insanî vasıfları ortadan kaldırmaktadır. Vicdanî olanın yitimi, ahlâkî olanın kazınması insan zihninin bir değişim ve dönüşüme uğramasına sebep olmuştur. İnsanlar gittikçe tektipleşmekte, aynı düşünce ve hissiyata bürünerek acıların bile yöneliminin aynı olduğu duruma düşmüştür.

  • Bu benzerlik artık sosyolojik olarak toplumun konuşulmasını engellemektedir. Çünkü sosyoloji, farklılıklar arasındaki değişim ve dönüşümü kendisine odak noktası seçmiştir. Çağın tektipleştirici yaklaşımı farklılıkların yitimini ortaya çıkartmakta, bütün toplumu bir yığın hâline getirmektedir. Kapitalist mantaliteye uygun bir hareket olan bu biçim, sonunda yine kapitalist mantalitenin işine yaramaktadır.

Çünkü insana sunulan tüm sunulardan geri dönütün aynı olması beklenmektedir. Sunulanın tüketimini bekleyen kapitalist mantığa göre insan, tüketen bir oburdur ve öyle de kalması gerekmektedir. Kendisine ne sunuluyorsa sunulsun onu tüketmekle mükelleftir. Asli vazifesi tüketim olarak belirlenen insan, bu çağa bir ayaklanma ile karşı çıkmak istiyorsa, “tüketmeme hakkı” nı kullanarak bu tüketim endüstrisine karşı en büyük ve anlamlı isyanı başlatabilir.

Belki de “vaktin oğlu” olarak yaşadığımız çağda kendimiz olarak devam etmek için özgünlüğümüzü elde etmeliyiz.
Belki de “vaktin oğlu” olarak yaşadığımız çağda kendimiz olarak devam etmek için özgünlüğümüzü elde etmeliyiz.

Üç

Her insanın ilgi ve yönelimini, zevk ve düşünce anlayışını aynı kalıba sokmaya çalışan modern çağ düşüncesi, farklılıktan beslenerek bu günlere erişmiştir. Farklılığın özgünlükle olan yakınlığı insaniliğin gereğidir. Çünkü insan fıtratı da farklı farklı, çeşit çeşittir. Bu çeşitliliğin bir aradalığı onu toplum hâline getirir ve bu da toplumun ne kadar zengin bir içerikten beslendiğinin bir göstergesi olarak okunmaktadır.

İnsanlar gittikçe tektipleşmekte, aynı düşünce ve hissiyata bürünerek acıların bile yöneliminin aynı olduğu duruma düşmüştür.


Dünya üzerinde sayısız renk, ırk, dil ve kültür içerisinde kendi varlığını çağın öğütücülüğüne karşı korumaya çalışan bu zenginlik, dünyanın küresel bir köy olmasıyla tehdit altındadır. Tıpkı nesli tükenmeye başlayan kelaynaklar gibi. Birecik’te koruma altına alınan bu canlıların bu bakımdan insanlarla birçok benzerliği bulunmaktadır.

Dört

Düşünce tarihi tüm dünya uluslarının ortak mirası olduğu için her insanın bu mirastan payelenmeye de hakkı vardır. Bu yüzden her insan payına düşen bu mirastan faydalanarak aldığı payı büyüterek yerine geri koymanın erdemliliğini gösterebilmelidir. Düşünce mirasından faydalanan her bireyin alıp işlediği verileri kendi düşünce hanesinde yoğurarak farklı bakış açıları geliştirmesi ve bunu da yine insanlığın yararına sunması gerekmektedir. Her düşünce eğer işlenmişse bir nevi özgündür. Bu özgünlük her insanın kendi düşün hanesinin işleyişine göre değişim gösterebilmektedir.