Sağın ne zaman büyük romancıları olacak?

Sağın, selim camianın bir  Orhan Pamuk’u ne zaman olacak, ya da olacak mı?
Sağın, selim camianın bir Orhan Pamuk’u ne zaman olacak, ya da olacak mı?

Selim düşünce, Orhan Pamuk’un ömrünü adadığı yazmaya ve romana ömrünü adayabilme gücüne sahip olabilecek mi? Roman yazamamaya; yazsa da “trivial” yani değersiz olarak addedilecek romanlar yazmaya ne zaman bir son verecek? “Kitsch”ten ne zaman kurtulacak? Sağ, hikâye alanında aktörler çıkarabildi; ama romana ne zaman uzanacak?

Lucács’ın tezleri doğrultusunda hele de romanın Fransa’da ve Rusya’da burjuva sınıfının sorunlarının bir dışavurumu, kendini ifade biçimi olarak oluştuğu tezi bizlere yabancı değil. Osmanlı’nın “hasta adam” olduğu, bir uygarlığın da sonu anlamına gelen bu terkiple, Tanzimat’tan, Servet-i Fünun’dan Cumhuriyet dönemine kadar bizde olmayan bir sınıfın sorunlarının anlatıldığı edebi türü, bize uymasa da çakma bulmadan, kendi toplumsal sınıfımıza oturtmadan, ne yazık ki körü körüne sözde aydın, sözde elit, sözde zengin, sözde burjuva sınıfı oluşturmak pahasına kültürümüze ve edebiyatımıza adapte edebildik. Bu sınıf farklılığı, toplumsal dokumuza uymayan insan iklimi, iliğimize denk düşmediği için de okuduğumuz metinleri sağlıklı bir algılamayla idrak edememe durumuyla karşı karşıya kaldık. Alafranga züppeler, bizim derdimizle dertlenmeyen çakma aydınlar, Batı mukallitleri.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan neyi doğru yaptılar?
Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan neyi doğru yaptılar?

Üzerinde gezindikleri topraklarda sırıtan, yerli olmayan, bir apse gibi orada oracıkta duran mukallit aydın tipleri. Bunları edebiyatımızdan atana kadarcanımız çıktı. Çoğu sosyologlara göre modern dönemimiz II. Meşrutiyet’e denk geliyorsa, bu dönemlerde sanayileşme ve endüstrileşme hamlelerimiz silkelenip güçlenmeye başlıyorsa buna bağlı olarak toplumumuzda bir kentsoylu sınıf mantar gibi yerden bitti de, öyle mi Batı’dan aldığımız ve birebir ruhumuza aktardığımız tipolojileri anlamaya başladık?

Bizde yarım asır sonra acaba burjuva sınıfı oluştu da mı bu Batılı tipler biraz daha gözümüze hoş göründü? Halit Ziya’nın gayretlerini görmezden gelemesem de, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan neyi doğru yaptılar? Tür dışarıdan alınsa da bize ait yerli romanın serpilmesi ve gelişmesi, kanıyla, dokusuyla, canlılığıyla bizden olması ne zamana denk düşecekti?

Bizim ruhumuza ve aslımıza eklemlenmesi için bir üç çeyrek asır mı geçmesi gerekiyordu? Bu bayağı uzun bir süreydi. O arada topraklarımıza uygun dertleri, sıkıntıları, kederi, büyük çaresizliğimizi, inşirahımızı Batı’dan aldığımız ve bize ait olmayan bu türle aktarabileceğimizi mi öğrendik? Buna vaktimiz mi oldu? Türkiye’de sol uzun süre sanatta hele de romanda, hikâyede, şiirde kısacası kültürel alanlarda ipi sırtladı. Zihnini neredeyse yaktı. Batı’dan alınan romanın bize transplantasyonuna kafa yordu. Çok iyi ürünler çıkardı. Türkiye’de sağın sıkı bir romancısının olduğu şu an söylenebilir mi?

  • Selim düşünce, Türkiye’de roman alanında muhkem bir romancı yetiştirebildi mi? Neden yetiştiremiyor? Türkiye’nin Batı’dan adapte ettiği sentetik tiplerin olduğu dönemlerdeki amatörlük durumunu küçümsemiyorum, özür dilerim öyle anlaşılırsa; ama hidayet romanı geleneğiyle sağdaki bu “kitsch” sanat sanki uzun süre sürüp gitti.
Selim düşünce, Türkiye’de roman alanında muhkem bir romancı yetiştirebildi mi? Neden yetiştiremiyor?
Selim düşünce, Türkiye’de roman alanında muhkem bir romancı yetiştirebildi mi? Neden yetiştiremiyor?

“Kitsch”i bu türü küçültmek için kullanmıyorum. Fildişi kulesinde estet olmak için değil, “belletr” olmak değil, bu alanda kafa patlatan yazar olmak için de değil; sadece kuru bir mesaj ve basit bir dille kolayımıza geldiği için, bizi yormadığı için kitlelere hidayet romanlarıyla uzun süre hitap edildi. Bunları yok mu sayacağız? Elbette hayır. Bunlar da edebiyat tarihinde yerlerini aldılar mı? Elbette. Faydası oldu mu bu tür romanların? Elbette oldu. Büyük kitleler bu edebiyatı okudu mu? Elbette okudu. Hayatları ve ideolojileri bu romanlarla değişenler oldu mu? Elbette oldu. Hidayet romanları yazmayı misyon edinenler, romanın estetiğini dert edindiler mi? Yoksa sadece mesaj mı onlar için gerekliydi? Başı açık ve beyaz Türk olan o kızın metnin sonunda şehadet getirmesi ve hidayete ermesi yeterli miydi bizim için?

“Geniş kitleye yayılmak için niçin metni muğlaklaştırayım, niçin edebi sanatlarla öreyim, neden edebiyatı karman çorman edip onu kendime dert edineyim” diye mi düşündüler acaba? Selim düşünce, Orhan Pamuk’un ömrünü adadığı yazmaya ve romana ömrünü adayabilme gücüne sahip olabilecek mi? Roman yazamamaya; yazsa da “trivial” yani değersiz olarak addedilecek romanlar yazmaya ne zaman bir son verecek? “Kitsch”ten ne zaman kurtulacak? Sağ, hikâye alanında aktörler çıkarabildi; ama romana ne zaman uzanacak? Mesaj illa gerekliyse, verilmesi de gerekiyorsa İran sinemasında olduğu gibi onu süslemeyi, estetize etmeyi, işlemeyi ne zaman becerecek? Sağın, selim camianın bir Orhan Pamuk’u ne zaman olacak, ya da olacak mı?