Şeffaflık boşluğunda renklerin yitişi

Güzel, belirli kalıpları en mükemmel şekliyle taşıyana ancak bir ödül olarak verilebilen suni bir gerçektir.
Güzel, belirli kalıpları en mükemmel şekliyle taşıyana ancak bir ödül olarak verilebilen suni bir gerçektir.

“Güzel” dendiğinde şeffaflık boşluğunda yaşayanların aklına hep tek bir tip gelmektedir. Böyle bir durumda ise karakterden söz etmek pek komik olacaktır. İşte bu yüzden şeffaflığın karşısında renk vardır. Renk bir tercihtir, özeldir, özneldir, aynılığın aksine başkalıktır; aynı evren gibi zıtlık ile gelen uyumdur.

İnsan renklerden yoksun yaşayamayacak tabiatta yaratılmıştır. Nasıl ki kâinat hiçbir boşluk bırakılmaksızın renk cümbüşü ile bezenmişse, insan tabiatı da aynı şekilde fiziki ve psikolojik açıdan renklerle donatılmıştır. Hafızamızı biraz yoklayalım, pembe günlere dönelim; çocukluğumuzdan beri bize iyi gelen, daha sıklıkla tercih ettiğimiz renkler olmuştur. O rengi giydiğimizde gününüzün daha verimli, enerjik geçtiğini hissetmişizdir, çünkü duygusal olarak pozitif enerji yaymıştır o renk bize gün boyu. Hoşlandığımız renk ile döşeli bir odada kendimizi güvende, huzurlu hissederiz örneğin. Motivasyonumuz artmış, rahatlamışızdır aslında hiç fark etmeden.

“Genel geçer doğa formülleri arasında en iyi görülebilen ve kavranabilen, göz organını anlamlaştıran ve böylece göz duyusuna hitap eden en temel doğa olgusudur.”

Bu noktada Goethe’nin Renk Öğretisi’nde renk için yaptığı ufak bir tanımını söylesek yeridir. “Genel geçer doğa formülleri arasında en iyi görülebilen ve kavranabilen, göz organını anlamlaştıran ve böylece göz duyusuna hitap eden en temel doğa olgusudur.”Birren Jhon Out’ un tespitlerinden hareketle ise “İnsanın tümü ruhu ve bedeniyle zihni ve duygularıyla evrenin küçük bir modelidir ve renk bu küçük evrenin her yanını kapsar.” da denilebilir. Günlük hayatta bu renklerin uyumu, zıtlığı çeşitli etkilere yol açarken, kullanılış biçimi, zamana-mekâna-duygusal duruma göre karşılaşılan durumlarda renklerin anlamlarının da değişkenlik gösterdiğini çok net görebiliriz.

Goethe'nin renk çemberi
Goethe'nin renk çemberi

Kandinsky de renklerle renklerin insan üzerinde bıraktığı anlamları ve izleri açıklamaya çalışmıştır. O renklerin oluşturduğu duyguların özdeşleştirildiği nesneyle bağlantılı olduğunu ifade eder ve kırmızının alevin oluşturduğu duyguya benzer bir duygu meydana getireceğini, sıcak bir kırmızının heyecanı ve bir başka kırmızınınsa akan kanla özdeşleştirildiğinde acı ve tiksinme duygusunu açığa çıkaracağını vurgular. Yani, biz istesek de istemesek de renkler ruhumuza değer, psikolojimiz üzerinde manidar anlamlar bırakır. Ve bu anlamlar bizim içerisinde bulunduğumuz şartlara göre değişim gösterebilir. Öyleyse şunu düşünelim; kendi rengini yitiren, piyasaya sunulan ürünlerin, güzellik formlarının keskin biçimlerine bürünen insanın şahsiyetinin vaziyeti ne olur? Şahsiyet artık şeffaflığa dönüşmüştür. Şeffaflık ise şahsiyetin yittiği noktadır. “Şeyler, tekilliklerini terk edip sadece fiyatlarıyla ifade edildiklerinde şeffaflaşır. Her şeyi her şeyle karşılaştırılabilir kılan para, şeylerin birbiriyle eş bir ölçüye vurulamazlığının, tekilliğinin her türünü ortadan kaldırır. Şeffaflık toplumu aynının cehennemidir.”

Artık güzel, belirli kalıpları en mükemmel şekliyle taşıyana ancak bir ödül olarak verilebilen suni bir gerçektir. Ve bu ödülü yalnızca görünür olan, beğenilen, şeffaflaşan yani yok olan kişiler verir. Örneğin “tek bir dokunuşla beğenmek” gibi. Beğenilmek arzusudur zaten kişiyi yok eden, karakteri eriten şey. Bağımlılıktır adeta. Güzel olmak, dikkatleri üzerine çekmek için kendi renkleri ile oynar beğenilme bağımlısı olan kişi. Çeşitli renklendirme, filtreleme, photoshop programları insanın daha “kendisini bile” kabullenmediğini gösterir. Estetik operasyonlar sonucunda “kazanılan” güzellikten bahsetmiyoruz, dikkat çekeriz; estetik yaptıracak gelire sahip olmayan fakat benimsediği güzellik kalıbına bir tıkla

ulaşabilenlerin, estetiğin de estetiğini gerçekleştirip bunu sergilemesinden bahsediyoruz. “Güzel” dendiğinde şeffaflık boşluğunda yaşayanların aklına hep tek bir tip gelmektedir. Böyle bir durumda ise karakterden söz etmek pek komik olacaktır. İşte bu yüzden şeffaflığın karşısında renk vardır.

  • Renk bir tercihtir, özeldir, özneldir, aynılığın aksine başkalıktır; aynı evren gibi zıtlık ile gelen uyumdur. İnsan tercih edebildiği sürece kendine iyi gelecektir.

İnandığımızı benimsemek, benimsediğimize inanmak gibi bir giriftliktir. Ve renk, çağın girdiği aynılık burgacında “ben buradayım” demenin bir başka yoludur. Kaldı ki insan aslında hiç konuşmadan tercih ettiği renklerle dahi kendisi hakkında ipucu verebilir. Örneğin soğuk renkleri tercih

edenlerin, benimseyenlerin daha içe dönük, sessiz, olgun insanlar oldukları; sıcak renkleri tercih edenlerin ise dışa dönük, hareketli, enerjik ve çocuk ruhlu oldukları araştırmacılar tarafından ortaya konulmuştur.

 İnsan aslında hiç konuşmadan tercih ettiği renklerle dahi kendisi hakkında ipucu verebilir.
İnsan aslında hiç konuşmadan tercih ettiği renklerle dahi kendisi hakkında ipucu verebilir.

Günümüzde sanal ortamda renk tonlarıyla oynanmış bir “ben” oluşmaktayken, bedenen ve ruhen sahip olunan renkleri hayatın içerisinde ortaya çıkarabilmektir marifet. Değişim mutlak ve gerek, yürüyebilmek, devam edebilmek için. Fakat karşılaşılan farklılıklara şeffaflık furyasıyla cevap verildiğinde yola devam edebilmenin aksine, yok olmaktan başka bir neticeye varılamaz. Çünkü şeffaflık bir açıdan da boşluk, hiç olmak demektir.

  • Kaynaklar : Ezgi Tokdil, İdil, 2016, cilt 5, s. 550. Suzan Orçan, Türk Masallarında Renk İmgesi, 2011