Sen böyle güzelken bana söz düşmez

Süleyman Arif Emre
Süleyman Arif Emre

Edebiyatın bile yetersiz kalacağı anlar vardır zira. Herkes en az bir kez karşılaşmıştır onunla. Birlikte sadece susmak istediğin bir çift göz gibi… Gelmemesi için dua edip durduğun ama yine de gelip kapını çalan kara bir haber gibi… Edebiyatın bile yetersiz kalacağı anlar vardır çünkü. Test edilmiş bir aşkın zamanın surlarına dayanmış uzun güzelliği gibi…

Mümkün mü? Tarif edilemez olanı tarif etmek? Anlatılamaz olanı anlatmak? Söylenemez olanı söylemek? Gerçekten mümkün mü? Kabul, erbabı için Türkçenin imkânları büyük, Türkçenin imkânları geniş, Türkçenin imkânları ırmak…

Çobanoğlu’nun, “Acır bir şey içimde bu göğsüme ne kattın” dizesi gibi… Tenekeci’nin, “sen böyle güzelken bana söz düşmez / bakma, şiirler yazdığıma” dizeleri gibi…


Denenebilir. Anlatılması imkânsız olan anlatılabilir bile belki. Fakat aslında konu bu değil. Anlatmaya çalışmaya gerek duyulmayan “o an”a dikkat çekmek istiyoruz bu ay. Suskunluğun daha büyük söylemek olduğu “o an”a… Söyleyeceğin her şeyin, söylemeye çalıştığın şeye gölge düşürebileceği “o an”a ve binlerce o anlara… Eşsiz bir güzelliğin kıyısında sadece ve sadece ona bakmak, ona inanmak ve ona güvenmek dururken, hikâyeye kelimeleri bulaştırıp karşısında kalınan o büyük anlamı daraltmak yerinde değildir çünkü. Edebiyatın bile yetersiz kalacağı anlar vardır zira. Herkes en az bir kez karşılaşmıştır onunla. Birlikte sadece susmak istediğin bir çift göz gibi…

Gelmemesi için dua edip durduğun ama yine de gelip kapını çalan kara bir haber gibi… Edebiyatın bile yetersiz kalacağı anlar vardır çünkü. Yakalandığın o tek bir saniyede, bütün hayatının nasıl sona ereceğine karar verdiğin gibi… Güzel olanın aynı zamanda hem doğru hem de yararlı olduğunu gördüğün gibi… Test edilmiş bir aşkın zamanın surlarına dayanmış uzun güzelliği gibi… Çobanoğlu’nun, “Acır bir şey içimde bu göğsüme ne kattın” dizesi gibi… Tenekeci’nin, “sen böyle güzelken bana söz düşmez / bakma, şiirler yazdığıma” dizeleri gibi… Ne demiştik? “Edebiyat burada bize yardım edemez.”

İthaf

Şair’e...

Uzun bir hikâyenin çalışkan sayfalarından biriydi o. Türk siyasetinin en uzun ömürlü, en eskilerinden biriydi. Milli Selamet aşklarının ilk genel başkanıydı. Avukat, siyasetçi, bürokrat, devlet adamı gibi bir sürü kimliği vardı. Ama biz onu daha çok hafızamıza armağan ettiği şiirleriyle hatırlıyoruz. Ve elbette Farsçadan yaptığı çevirilerle… Bu anma da şaire bir vefadır işte.

Uzun bir hikâyenin çalışkan sayfalarından biriydi o.
Uzun bir hikâyenin çalışkan sayfalarından biriydi o.

Bu sayımızı, 1923 yılında başladığı dünya yolculuğunu 2019’un 21 Temmuz’unda sona erdirip asıl yurduna dönen şaire ithaf ediyoruz. Ömrünü Türkiye için çabalamakla geçiren ve Türkçeye katkılar sunan için…

Bu sayımız Süleyman Arif Emre için…

Onun sevgiliye yazdıklarıyla:

  • Leblerimle emrine âmâdedir cânım benim
  • Alda bir bûseyle öldür haydi cânânım benim
  • Lâl olur birden dilim bilmem neden görsem seni
  • Görmesem kalmaz karârım dinmez efgânım benim