Solyaris

Solaris'e (Solyaris) diyerek kazanmanın mutluluğu ile filmi izlemeye başladık.
Solaris'e (Solyaris) diyerek kazanmanın mutluluğu ile filmi izlemeye başladık.

"Solyaris" filminin aydınlattığı odada göz göze gelmiştik çocukla. İçeride ağlamakta ve nerdeyse gırtlağı yırtılan çocuğumuzun sesi eşliğinde işte karşımızda çocuğumuzla dehşet ve ürperti içinde birbirimize bakıyorduk.

Günden güne çocuğu yatırmak zorlaşıyor. Çocuk büyüdükçe ve etrafı keşfi, nesnelere ilgisi arttıkça onu yatırmak artık zül hâline geliyor. Bir buçuk yaşına gelmiş dayanmış bir çocuk milenyum çağında artık televizyonla bile yetinmiyor. Cep telefonları, i-padler gündelik hayatına çok erken bir şekilde giriveriyor. Bu teknolojik aparatlarda dünyanın eğlenceli anları dururken çocuk ister istemez uykunun can sıkıcı kucağına teslim olmak istemiyor. Neyse, işte bin bir çileyle yatırdık Nazan'ı.

Karımla soluğumuz kesilmiş, şaşkın ifadelerle, birbirimize bakıyor, başımızı karşımızda duran çocuğumuza çeviriyorduk. "Solyaris" filminin aydınlattığı odada göz göze gelmiştik çocukla.

Bizler de karıkoca olarak hem günün stresini atmak, hem de yorgun geçirdiğimiz günü güzel bir filmle taçlandırmak istedik. Sanırım filmlerimizde ortak bir karara varamadık. Ben Tarkovsky'nin Solaris'ini izleyelim dedim. Hatun ise Bergman'ın Persona'sını izleyelim dedi. Yazı tura attık. Ben kazandım. Solaris'e "Solyaris" diyerek kazanmanın mutluluğu ile filmi izlemeye başladık. Daha on dakika geçmeden bir buçuk yaşında çocuğumuzun neredeyse boyunun iki katı kendi yatağından nasıl da çıkıp odaya geldiğine şaşırdık.

Filme kendimizi iyiden iyiye kaptırabilmek için lambaları kapamıştık. Karanlıkta sadece televizyon ışığının aydınlattığı odada çocuğumuzun kapıyı açmış bize baktığını görünce doğrusunu söylemek gerekirse ödümüz koptu. Kim olsa korkardı, çünkü o küçüklükte bir çocuğun yatağından çıkabilmesi için bayağı tırmanıcı olması gerekirdi. Böyle bir şey bugüne dek olmamıştı. Hayret nidaları ve sevgi sözcüklerimizle, ışığı açan karımın ışıktan rahatsız olan gözlerini kısmasıyla kendisi için tahsis edilmiş oyuncaklara koşması bir oldu Nazan'ın. Daha yeni ışığı açmış karım, Nazan oyuncaklarına koşup onlarla oynadığını görünce, onu kendi hâline bırakmayı karar verdi. Uyku sersemliğiyle kendi bedenine müdahale edilse sonsuz ağlamaların olduğu bir iklime girilirdi. Bunu biliyorduk. Onu oyuncaklarıyla ve hayal gücüyle baş başa bıraktık. Filme de kaldığımız yerden devam ettik.

Filme kendimizi iyiden iyiye kaptırabilmek için lambaları kapamıştık.
Filme kendimizi iyiden iyiye kaptırabilmek için lambaları kapamıştık.

Ta ki içerden işte yanı başımızda gözlerimizle gördüğümüz, nefes alışını bile nerdeyse hissettiğimiz çocuğumuzun ağlamasın duyana dek. Çocuk bir türlü çıkıp gelemiyordu. Her zaman olduğu gibi bizim gidip onu yatağından almamızı bekliyordu. Ağlaması gitgide artıyordu. Karımla soluğumuz kesilmiş, şaşkın ifadelerle, birbirimize bakıyor, başımızı karşımızda duran çocuğumuza çeviriyorduk.

"Solyaris" filminin aydınlattığı odada göz göze gelmiştik çocukla. İçeride ağlamakta ve nerdeyse gırtlağı yırtılan çocuğumuzun sesi eşliğinde işte karşımızda çocuğumuzla dehşet ve ürperti içinde birbirimize bakıyorduk. Elinde kırmızı bir oyuncak araba, gözlerimizden gözlerini çekmeyerek, aracı bir sağa bir sola ilerletip geri çekerek bizlere odaklanmıştı.