Yenilgi

“Babam seyretmiş maçı. Gelsin tanışalım diyor, artık aile kurabilirmişsin.”
“Babam seyretmiş maçı. Gelsin tanışalım diyor, artık aile kurabilirmişsin.”

Elbette daha önce de yenildiği çok olmuştu ama hiçböyle değil. Hiç böyle çaresiz hiç böyle şuursuz hiçböyle dermansız olmamıştı.

4. hakem oyuncu değişikliği tabelasını kaldırdığında bakmamıştı bile. Kimsenin hareketlenmediğini görünce fark etti 10 numarayı…

Bir an durakladı sonra o anda takımı için yapabileceği tek iyi şeyin hızlıca kenara koşmak olduğunu anladı. Maçın bitmesine dakikalar kala oyundan alındığı çok olmuştu ama böyle değil. Seyirciye alkışlatılmak üzere kenara gelmeye alışıktı o. Oysa bu kez hoca işaret ediyordu adeta, “bunun yüzünden yenildik” diyordu 3-1 mağlup devam eden bir maçın bitmesine 8 dakika kala onu oyundan alarak…

Saha kenarına koşarken tribüne bakmamaya çalıştı. Güneş yüzüne vurmuş kameralar ona zoom yapmış yanağından süzülenlerin ter mi gözyaşı mı olduğu anlaşılamıyordu.

Elbette daha önce de yenildiği çok olmuştu ama hiç böyle değil. Hiç böyle çaresiz hiç böyle şuursuz hiç böyle dermansız olmamıştı, sahada takımın yenildiği maçlarda bile. Üstelik bu bir milli maçtı ve temsil ettikleri koca bir ülkeydi… Saha kenarına koşarken tribüne bakmamaya çalıştı. Güneş yüzüne vurmuş kameralar ona zoom yapmış yanağından süzülenlerin ter mi gözyaşı mı olduğu anlaşılamıyordu. Ama yüzünde onu çok yakından tanıyanların sadece bir kez gördükleri ifade vardı; yenilgiyi kabul…

Ailesinin çektiği acılara rağmen onun hayat eğrisi hep yukarı doğru idi. Konu komşu “Allah kardeşinin kısmetlerini de ona vermiş” derlerdi, erken kaybettiği kardeşine atıf yaparak. Cenazeden birkaç gün sonra büyük annesinin kadınlarla konuşurken söylediği sözler hiç çıkmadı aklından. Çaykara ağzı ile konuşuyordu büyükanne “Ben duşundum peyuği eldi. Dedum olsun oteki pakar anasina. Sora dediler oyle değil, dedum eyvah…” Yüzündeki ifade demiştim ya oyundan çıkarken gördüğümüz, işte o ifadeyi bir de o gün o cümleleri duyup duymamazlıktan geldiğinde görmüşlerdi yüzünde… Hep iyi bir öğrenci çok iyi bir futbolcu oldu çocukluğundan beri. Okul bahçesinde top oynarken yoldan geçip gören adamlar ellerinde Pazar fileleri olsa da durup onu seyrederlerdi.

“Çok iyi futbolcu ama torpili yok, elinden tutacak adam yok babası sağ olsaydı…” derdi mahalleli. Babasını da çok erken kaybetmişti. Ama kimsenin elinden tutmasına gerek kalmadı. Daha yatılı okulda fark edildi. Ve her sene daha da büyüdü şöhreti… Babasının yokluğunu en çok ilk profesyonel sözleşmeye imza attığı gün hissetti. Attığı imza ile gurur duyacak bir “can” aradı yüreği… Annesi zaten istemezdi futbolcu olmasını. “Okusun adam olsun” geleneğinin hâkim olduğu zamanları tabi… “Şımarır” dediler ama şımarmadı.

  • Oldu tabi ufak tefek sapmaları, ama annesinin “Allah’ım çok verip azdırma oğlumu” duasını unutmadı yalan yok. Gelmiş geçmiş değilse de hâlihazırda ülkenin en iyi futbolcusu oldu. Yurt dışından gelen tekliflere de “hayır” dedi…

Soyunma odasını, takım otobüsüne binişini otele gelişini bile hatırlayamayacak kadar dalgındı. Arkadaşları gibi telefondan müzik dinleme alışkanlığı da yoktu, telefona bakacak hali de… Odada uzanıp tavana bakarken saatin kaç olduğunu merak etti. Boşaltmadığı çantasının dibindeki telefona uzandı. Cevapsız çağrıyı gördü. Kız arkadaşıydı. Epeyi bir zamandır görüşüyor olmalarına rağmen kızın babası Nuh deyip Peygamber demiyordu evlilikleri için.

Cevapsız çağrıyı gördü. Kız arkadaşıydı. Futbolcu olduğunu öğrenince “kesinlikle olmaz” deyip kestirip atmış tanışmayı bile kabul etmemişti.

Futbolcu olduğunu öğrenince “kesinlikle olmaz” deyip kestirip atmış tanışmayı bile kabul etmemişti. Arayıp aramamakta kararsız kaldı. Onunla bile konuşacak, ondan bile moral bulacak hali yoktu. Merak etmesin diye mesaj yazdı “iyiyim canım merak etme.” Daha telefonu yatağın başındaki komidinin üzerine koymadan mesaj geldi: “Babam seyretmiş maçı. Gelsin tanışalım diyor, artık aile kurabilirmişsin.”