Müslümanların hoşgörü seferi Mekke’nin Fethi

Mekke'nin Fethi
Mekke'nin Fethi

İnsanoğlunun yeryüzündeki ilk durağı, şehirlerin annesi, Allah’ın evi Kâbe’yi vadileri arasında saklayan Mekke Müslümanlarca fethedilince sadece Ebrehe’nin ordusundan değil, şirk kanunlarından ve putlardan da kurtulmuştu. İşte bu mukaddes şehrin fetih süreci...

Hicretin 6. yılı sonlarında Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Umre yapmak üzere yanında sahabesi olduğu halde Mekke'ye hareket etti. Ne var ki, karşı tarafın müsaade etmemesi üzerine İslam Devleti ile Mekke Devleti arasında Hudeybiye'de saldırmazlık ve barış antlaşması yapıldı.

Antlaşmanın bir maddesine göre Benû Bekr kabilesi Kureyş'le, yani Mekke Devleti'yle, Huza'a kabilesi de İslam Devleti'yle müttefik olmuşlardı. Sonradan bu 2 kabile arasında bir anlaşmazlıktan dolayı savaş çıkmış, Mekke Devleti de Hudeybiye Antlaşması'na muhalefet ederek müttefiki olan Benû Bekr'e gizlice yardım etmişti.

Bunun üzerine Huza'a'dan Amr b. Salim Medine'ye giderek durumu Resûlullah'a (s.a.s.) anlatıp yardım istedi. Resûlullah (s.a.s.) Amr'a üstü kapalı bir şekilde “Yardım edildin yâ Amr ibn Salim!" şeklinde siyasî ve hiç kimsenin anlamadığı bir cevap verdi.

Korkuya kapılan Mekke Devleti lideri Ebû Süfyân, antlaşmayı yenilemek ve devleti emniyete almak üzere Medine'ye gitti. Fakat başta kayınpederi Hz. Muhammed (s.a.s.) olmak üzere kimseden yüz bulamayıp geri döndü.

Mekke Devleti'nin bu ihanetine karşı Resûlullah (s.a.s.) ordunun hazırlanmasını emretti. Nereye sefer yapılacağını kimse bilmiyordu. Resûlullah (s.a.s.) Mekke için hazırlık yaptığını aile efradına dahi söylememişti. En yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir bile ancak harekete 1-2 gün kala öğrenebildi.

Bu sırada Hâtıb b. Ebi Balta'a adında bir sahabe Kureyş'e Resûlullah'ın hareketini bildirmek maksadıyla bir mektup yazarak Mekke'ye gitmekte olan ihtiyar bir kadına teslim etti. Kadın mektubu saçları arasına gizleyerek yola çıktı. Bir müddet sonra Cebrail gelerek durumu Hz. Peygamber'e haber verdi. Resûlullah derhal Hz. Ali ve Hz. Zübeyr'i kadının peşinden gönderip mektubun ele geçirilmesini sağladı. Kadın, mektupta ne yazılı olduğunu bilmiyordu.

Resûlullah (s.a.s.), Hâtıb'ı çağırtarak bu hareketinin sebebini sordu. Hâtıb şöyle dedi:

“Hiç kimsem olmadığından Mekke'de kalan ailemin kendisini korumasını istedim ve bunun için mektup yazdım."

Hâtıb'ın bu hareketine karşı onu öldürmek isteyen Hz. Ömer'e Resûlullah müsaade etmedi; çünkü Bedir gazilerindendi. Sonra onun hakkında şu âyet nazil oldu:

“Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanları) gizli sevgiyle dostlar edinmeyin. Halbuki onlar Hakk'dan size geleni inkâr etmişlerdi. Peygamberi de, sizi de Rabbiniz olan Allah'a imân ediyorsunuz diye (yurtlarınızdan) çıkarıyorlardı. Eğer siz benim yolumda cihâd etmek ve rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara hâlâ sevgi beslersiniz? Hâlbuki ben sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim. İçinizden kim bunu yaparsa muhakkak ki yolun ta ortasından sapmış olur. Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin küfre sapmanızı içten arzu etmişlerdir. Ne akrabalarınız, ne evlâtlarınız (ahiret azabına karşı) size asla fayda veremez. Kıyamet gününde (Allah onlarla) aranızı ayıracaktır. Allah ne yaparsanız hakkıyla görendir." (Mümtehine, 1-3.)

Hicrî 8. senenin 10 Ramazan'ında, Resûlullah (s.a.s.) 10 bin kişilik ordusuyla Mekke'ye hareket etti. Mekke Devleti her tarafa casuslar gönderdiği halde İslam ordusunun nereye gitmek istediğini öğrenememişti. Müslümanların geldiğini haber alan Mekke Devleti'nin lideri tüm uğraşlarına rağmen bir şey yapamadı ve Peygamber Efendimiz ordusuyla Mekke'ye girdi.

Nesillerdir Kâbe'nin bekçiliğini yapan bir aileden gelen Hz. Muhammed'in dedesi Abdulmuttalib, Kabe'nin kapısını açarken görülüyor. Kabe ve çevresine ait büyük resim ise 'Mukaddes Yolculuk' sergisinde de gördüğümüz, Endonezyalı Masrul Hendrik'e ait bir çalışma. (The Ultimate Journey, Al Saud, Faisal bin Abdallah, 2006.)
İslam ordusu Mekke'ye giriyor
Hz. Peygamber (s.a.s.), ordusunu gerektiği şekilde tanzim etmiş, komutanlarını ona göre seçmişti. Bölükler halinde girdiler Mekke'ye. Müşriklerin Müslümanlara yasakladıkları, şehirlerin annesi (Ummu'l- Kurâ), insanoğlunun yeryüzündeki ilk durağı ve Allah'ın evi Kâbe'yi vadileri arasında saklayan şehir fetholundu! Allah'ın peygamberi, İslam ordusunun komutanı, İslam Devleti'nin başkanı Hz. Muhammed (s.a.s.) yeşil bir cübbe giymiş, askerleriyle Mekke'ye giriyordu.

Bütün olup bitenleri, düne kadar müşrik devletin başkanı olan Ebû Süfyân sadece seyrediyor; teslim oluyordu İslam'a. Kendisine şehre giriş izni verilip Mekke'ye giren Ebû Süfyân, kavmine ancak Peygamber Efendimiz'in (s.a.s.) şu emrini duyurabiliyordu:

“Ey Kureyş! Bu gelen Muhammed'dir. Ve ona karşı koyma imkânınız yoktur! Onun emrine göre Ebû Süfyân'ın evine giren, evine kapanıp kapısını kapatan ve Kâbe'nin yanına, Harem'e sığınan, hayatından emin olacaktır!"

Bu sırada Resûlullah (s.a.s.) Zu-Tuvâ'ya gelmişti. Bir yandan Mekke'ye, diğer yandan da kaçışan insanlara bakıyordu. Bir zamanlar ona ve sahabesine her türlü işkenceyi yapan insanlar bir an önce evlerine ya da Harem'e girebilmek için birbirlerini ezip koşuyorlardı. İslam ordusu ise vakarla şehri teslim alıyordu. Resûlullah manzarayı uzun uzun seyretti ve Rabbi'nin kendisine verdiği fethe şükretmek için başını eğdi, önüne baktı.

İnsanın en tehlikeli anıydı bu: Yaptığı bir işi, kendisinin başardığı zehâbına kapılmak. O öyle yapmadı. Tevazunun en güzeliyle başını eğdi ve “Yâ Rabbi, bütün bunları yapan sensin!" dedi.

İslam ordusu Mekke'ye girince Resûlullah komutanlarına kesin olarak şu emri verdi:
“Size karşı koymadıkları müddetçe hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz! Ancak İslamdan çıkıp kâfirlerin safına geçenleri, şekli ve cinsi ne olursa olsun alay ederek İslamla mücadele edenleri ve Müslümanlara işkence yapanları Kâbe'nin örtüsü altında dahi görseniz çıkarıp öldürünüz!"

Mekkeli müşrikler Kâbe'nin etrafına 360 adet put koymuşlardı. Hem Kâbe'ye 'Allah'ın evi' diyorlar, hem de put ve büstlerle donatıyorlardı. Bilâl ezanı bitirdikten sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) Haceru'l-Esved'i 'istilâm' ederek (Kâbe'yi selamlayarak) tavafa başladı.

Ardından Kâbe'nin kapısından Mekkelilere yaptığı etkileyici konuşmasını şu soruyla noktaladı: “Size ne yapmamı bekliyorsunuz?"

Mekkelilerin utançtan başları önlerine düştü. Ona yaptıkları bunca işkenceden sonra ne bekleyebilirlerdi ki? Allah'ın yarattığı o en güzel insan şöyle dedi: “Gidin, serbestsiniz!"

Mekke fethedildikten sonra bazı kimseler Müslüman olup Medine'ye hicret etmek istediklerini söylediler. Fakat o, Mekke'nin fethinden sonra hicret olmadığını bildirdi. Çünkü ancak zamanında yapılan hicret ibadetti. Keza Mucâlid adlı biri Müslüman olduktan sonra kardeşi tarafından hicret etmek üzere Hz. Peygamber'e getirilmiş fakat Resûlullah Mekke'nin fethinden sonra hicret olmadığını, ancak Müslümanlığına dair biatini kabul ettiğini söylemiştir.

Fethin hediyeleri Mekke'nin fethinden sonra barış ortamı sağlanmış ve adım adım şunlar gerçekleştirilmiştir:

1. Hz. Peygamber (s.a.s.), müşriklerin elleriyle kirlenmiş olan Kâbe'yi hem putlar ve resimlerinden temizledi, hem de yıkayarak üzerinde Cahiliyeye ait hiçbir alamet bırakmadı.
2. Mekke'yi fethetmesine ve bütün Mekkeliler elinde esir olmasına rağmen hiç kimseyi Müslüman olmaya zorlamadı. Mekkelilerden isteyen Müslüman oldu, istemeyen olmadı.
3. Hz. Peygamber (s.a.s.), Osman b. Talha Müslüman olmadığı halde Kâbe'nin anahtarını kendisine iade ederek Hz. İbrahim zamanından beri devam eden kuralı korudu; bu samimiyeti üzerine Osman b. Talha Müslüman oldu.
4. Saldırı olmadığı müddetçe hiçbir Mekkelinin öldürülmesine müsaade edilmedi.
5. Hz. Peygamber Mekke'de 15 gün kaldı ve namazları 2 rekât olarak kıldı. Cemaatle namaz kıldırınca da Mekkeli Müslümanlara namazı tamamlamalarını emretti.