Issız adada bir yumurta

Sosyal bilimlerin hiçbirinde bir tavuğu yumurtlamaya ikna etmek konusunda bir yöntem geliştirilmemişti...
Sosyal bilimlerin hiçbirinde bir tavuğu yumurtlamaya ikna etmek konusunda bir yöntem geliştirilmemişti...

Yazar bir gün eline boş bir kağıt aldı.

Kağıda ıssız bir ada, ismi Niyazi olan kaygılı bir adam, beyaz bir tavuk ve bir yıldız tornavida yazdı.

Issız ada karikatürlerdeki gibi komik bir adaydı.

Ötekiler adanın üstünde öylece duruyorlardı. Yazar oraya nasıl geldikleriyle hiç ilgilenmedi.

Gelmişler ve orada mahsur kalmışlardı.

Bu; dünyadaki her insanın, her tavuğun ve tornavidanın başına gelebilecek bir şeydi.

Ama mevzu da bu değildi.

Mevzu bundan sonra ne olacağıydı.

Issız bir adadaydılar ve küresel hamburgerciler yeryüzünde herhalde bir tek oraya şube açmamıştı.

Niyazi biraz sonra acıkacaktı.

Tavuk, insanların yemediği birtakım manasız şeylerle karnını rahatlıkla doyurabiliyordu.

Tornavida ise zaten acıkmıyordu.

Demek ki başı belada olan sadece Niyazi’ydi.

Bir şekilde karnını doyurması gerekiyordu.

Tornavidayı yiyemezdi.

Tavuk ise sadece birkaç günü kurtarmaya yeterdi.

Oysa bu ıssız adada birkaç günden fazla kalacağı kesin görünüyordu.

Yani tavuğu yemek sorunu çözmüyordu.

Ama durum tümüyle ümitsiz de sayılmazdı.

Tavuk her gün bir yumurta yumurtlarsa, Niyazi de en azından hayatını sürdürebilirdi.

Bunun için tavuğu bir şekilde yumurtlamaya ikna etmesi gerekiyordu.

Ama nasıl? Bilgi dağarcığını alfabetik sırayla taradı Niyazi.

Hayır, sosyal bilimlerin hiçbirinde bir tavuğu yumurtlamaya ikna etmek konusunda bir yöntem geliştirilmemişti.

Sosyal bilimlerin tuzu kuruydu tabii.

Issız adaya düşen Niyazi’ydi.

Yöntemi onun bulması gerekiyordu.

Tavukla konuşmaya karar verdi.

Onu rahatlatması gerekiyordu.

Çünkü normal bir tavuğun yapacağı en doğal şey; bir tenhada dizini kırıp oturmak, sonra da çıkardığı bütün o garip seslerin hakkını verecek büyüklükte bir yumurta yumurtlamaktı.

Niyazi’nin bütün yapması gerekense tavuğun psikolojisini “normal”e döndürmek ve orada tutmaktı.

Yani bunalıma girmesini önlemekti.

Bunun yolu onunla konuşmaktan geçiyordu.

Ama neyi? Hangi konuyu? Tavukla ne hakkında konuşabileceğini uzun uzun düşündü Niyazi.

Sonra güldü bu gayretine.

Sanki tavuk neden bahsettiğini anlayacak mıydı? Herhangi bir şeyden bahsetmesi yeterliydi.

Tavuğun istediği, birilerinin kendisiyle ilgilendiğini ve bu ıssız adada yalnız olmadığını bilmekti sadece.

Başladı konuşmaya Niyazi: -Bak sevgili tavuk, dünya dediğin durmadan dönen çılgın bir topaçtan başka bir şey değil... Onun bu dönme ısrarı hepimizi bir parça sersemletiyor.

Bir türlü kafamızı toparlayıp neye ihtiyacımız olduğuna karar veremiyoruz.

Dünyadaki insan sayısı, maddi servetlerin toplamına biraz fazla geliyor.

Bu durum problemlere yol açıyor.

Aslında herkesin kendi çapında bir serveti olsa problem kalmayacak... Konuşma böyle saatlerce sürüp gitti.

Tavuk çok etkilendi Niyazi’den.

Gagasıyla birkaç çalı çırpı toplayıp yere serdi, üstüne oturdu ve o garip sesleri çıkararak ıkınmaya başladı.

Biraz sonra da altın bir yumurta yumurtladı.

Demek ki söylenenleri anlamıştı.

Niyazi açlıktan öldü, tavuk da yalnızlıktan.

Yumurta baki kaldı.

Yazar da tornavidayı alarak hikayenin gevşeyen vidalarını sıktı.