Altın para olur mu?

Altın para olur mu?
Altın para olur mu?

Altının para olması konusunun Gerçek Hayat dergimizin kapaktan çıktığını öğrendikten sonra Kemal Bey’in nezaket göstererek, dilersem konuyla ilgili görüşlerimi (muhalif de olsa) bu sayıda yazabileceğimi söylemesi üzerine ‘Altın Para’ konusunu ele almakta fayda mülahaza ettim. Altın, hayalleri süsleyen bir metal olmakla insanların çoğunun çok miktarda sahip olmayı istediği bir meta olmuştur. Bir tasarruf enstrümanı olmanın ötesinde bir gösteriş vesilesi, bir değer ifadesi ve hatta “kalbi altın gibi” sözüyle iyiliğe atıf vesilesi de olmuş.

İnsanlık, Lidyalılardan bu yana mal alış verişi için takas usulü yerine malların değerini tayin eden para birimlerini kullanmış. Başlangıçta paralar, altın ve gümüş gibi madenler idiler. Her devlet kendi -hatta monarkıadına parasını bastırır, her türlü ticarette bu altın veya gümüş olarak basılan paralar kullanılırdı. Zamanla altın ve gümüş gibi madeni paraların kullanımı konusunda belli şikâyetler geldi.

Bu şikâyetleri iki grup altında toplayabiliriz: Pratik ve teorik…

Pratik şikâyetler; madenî paraların taşınmasının zorluğuna yönelik şikâyetlerdi. Madenî paralar yerine onlara karşılık gelen ama onlardan daha hafif ve kullanışlı kâğıt paraların kullanılmasına yönelik talepler çok eski devirlerden beri geliyordu. Kâğıt paraların ilk defa Moğolların Çin’den öğrendikleri bu yeniliği (başarısız şekilde de olsa) uluslararası ticarete uyarlamalarıyla başlayan yolculuğu, 17. yüzyılda Londra bankalarının altın karşılığında verdikleri notlarla -yani banknotlarla- devam etti ve bugün de merkez bankaları tarafından basılan kâğıt paralar, yaşayan herkesin cüzdanına doğru ilerleyerek yolculuklarını sürdürüyor. Yani altının para olduğu yüzyıllar geride kaldı. Bir dönem gümüşle yarışa çıksa da altın bir numaradaki yerini her zaman korudu. Yarışmalarda bile altın madalya en büyük ödül olmayı sürdürdü.

Eskiye dönme yanlışı

Öncelikle son sözü başta ifade etmek isterim: Altın para veya altına endeksli olarak para birimi üretmek olamayacak ve zâten olmaması da gereken bir tekliftir. Para denen temsilî değer dünya ekonomisinde yaygın olarak kullanılırken doların hegemonyasından kurtulmak, değişik iktisâdî etkilerden yola çıkarak ekonomiyi okumak, değeri temsil etme aracı olan paraya alternatif ararken çözümü farklı noktalara götürüp eskiye geri dönmek yanlış bir yöntem.

Altın paranın tarihi kanlı bir tarihtir. Yağmaların, insan katliamlarının tarihi. İspanyol kâşiflerinin, Aztek ve İnka gibi medeniyetlerin vahşice yok edilmesi neticesinde elde ettikleri altınlar ile kurdukları sözde medeniyetin üzücü bir tarihidir.

Günümüz dünyasının altına bakış açısı belirli yönleriyle değişse de altın, hâlen Amerikan FED, Avrupa merkez bankası EUCB ve diğer tüm bankalar tarafından belirli miktarda rezerv değer olarak kullanılmakta ve fakat dünyadaki toplam para miktarı ile kıyaslanmayacak düzeyde az bir miktarı temsil etmekte. İşte burada, kâğıt paraların ortaya çıkışındaki bu pratik sebepleri incelerken, bankaların rolünü de irdelemek gerekiyor. Zîra banknotları basan ilk bankalar, banknotlara karşılık gelen ve esasında kendilerine değil banknot sahiplerine ait olan altınları kredi vererek, olmayan paralar üzerinden büyük kârlar elde ettiler.

İnsanlığı altın çarmıha germek

Bu gibi pratik sebepler haricinde, bir de sınırlı rezervi olan paraların kullanımına yönelik teorik eleştirileri irdelemek gerekiyor; zîra bu eleştiriler pratik eleştirilere nazaran daha köklü ve günceldir. Altın veya gümüş paralar, sınırlı olarak basılabilecek paralardır, çünkü bunların tabiatta ve devlet kasasındaki adetleri sınırlıdır. Bu, özellikle borç alanlar için dezavantajlı bir durumdur. Zîra böyle para birimlerinde borçluların borçlarını eritme şansları yoktur. Mesela bir esnaf geçen sene 300 bin TL borç almışsa, cirosunu fiyat arttırarak büyütmek suretiyle borcunu göreceli olarak küçültebilir, ancak paranın altın veya sınırlı bir maden olduğu bir ortamda böyle bir şey bir mümkün değildir. Esnafın ürünlerine olan talep, tedavüldeki altın miktarıyla sınırlı olduğundan ürünlerin fiyatı arttırılamaz, zira fiyat arttığı takdirde satılan ürünlerin adedi mutlaka azalır.

Bu örnekler yalnızca esnaf üzerinden değil çiftçi ve sanayiciler üzerinde de verilebilir. Nitekim ABD’deki altın sisteminin değişmesi için en çok uğraşanlar da çiftçiler ve küçük sanayiciler olmuşlardır. Altın meselesi özellikle 1893 Buhranı sonrasında yapılan 1896 genel seçimlerinde gündeme gelmiştir. Çiftçi, işçi ve KOBİ’lerin adayı olarak tanımlayabileceğimiz William Jennings Bryan, seçim kampanyasında altın yanında gümüş paraların da tedavüle sokulmasını savunan ‘’Bimetallism’’ (Çift Metalcilik) ideolojisini savunmuştur. Ona göre fiyatların düşerek ekonominin gerilemesinin önlenmesi için para arzının altınla kısıtlanmaması gerekir. Hatta meşhur konuşmasında haykırır: İnsanlığı altın çarmıha geremeyeceksiniz!

Başkanlık yarışını doğrudan etkiledi

Ancak Bryan’ın bu haykırışı, devrin büyük iş adamı ve bankacılarını rahatsız eder. Bu kesimler net borç veren konumunda oldukları için para arzının altınla kısıtlanması, verdikleri borcun faizinin güvence altında olması demektir. Onlar için ülkede resesyon ve resesyon kaynaklı deflasyon, verdikleri borcun daha da değerlenerek onlara geri ödenmesi mânâsına gelmektedir. Bundan dolayı halkçı bir politikacının çıkıp altına dayalı para sistemini eleştirmesi hoşlarına gitmez. Hemen Bryan’ın rakibi olan William Mckinley’ye destek çıkılır.

William Mckinley, ABD’nin o zamana kadar gördüğü en yoğun ve pahalı başkanlık kampanyası neticesinde 1896 seçimlerini kazanır. Mckinley’nin başkanlığının iki önemli sonucu olur: Birincisi, altına dayalı para sisteminin yürürlükte kalmasıdır. İkincisi ise ABD’nin İspanya ile savaşa girip Küba, Porto Riko ve Filipinleri periferisi dâhiline almak suretiyle emperyalist bir devlet olarak İngiltere, Fransa ve Almanya’nın karşısında yerini almasıdır.

Biz şimdilik birinciye odaklanalım. ABD 1971’e kadar altına dayalı para sistemini kullanmayı sürdürmüştür. Bu sistem özellikle John Maynard Keynes tarafından, Büyük Buhran’dan sonra piyasaların toparlanamamasının sebeplerinden addedilmiştir. 1970’li yıllara gelindiğinde artık Amerika’nın bu sistemi kullanmaya mecali kalmamıştır. Çünkü ikiz açıklar da denen bütçe ve cârî açıklar yüzünden sürekli altın rezervi kaybetmektedir. Bu altına dayalı para sisteminde para arzının küçülmesi, dolayısıyla ekonominin yavaşlaması demektir. En sonunda Richard Nixon, bu sistemi terk etmiştir. Nixon, başkanlığı sırasında çıkan çeşitli skandallar dolayısıyla ABD’nin hayırla yâd edilen başkanlarından biri değildir. Ancak bugün Nixon’ın altına dayalı para sisteminden çıkışını, Merkez Bankaları’nın enflasyon kadar istihdam ve ekonomik büyümeyi de hesaba katarak para politikası tayin etmesi gerektiğine inanan ekonomistler içten içe bir Vakay-ı Hayriye olarak görürler.

Altın, para olmanın ötesinde bir metadır ve aslolan altın dâhil tüm üretim ve hizmetleri temsil edecek bir değeri ortaya koyabilmektir.
Altın, para olmanın ötesinde bir metadır ve aslolan altın dâhil tüm üretim ve hizmetleri temsil edecek bir değeri ortaya koyabilmektir.

Greenspan ve Hanke aksi görüşte

Dolar altına bağlı olsaydı, ABD Merkez Bankası ne 2008 Krizi’nde, ne de pandemide para basarak iktisadi gerilemeyi durdurabilirdi. Ancak Merkez Bankalarının para basma özgürlüğünden rahatsız olan ekonomistler de var. Neoliberal iktisatçılar içindeki bir grup, ABD’nin tekrar altın standardına geçmesi gerektiğini düşünüyor. Bu grubun içinde 1987 ve 2006 yılları arasında ABD Merkez Bankası başkanlığı yapan ve 2008 Krizi’nden önce yaptığı şok faiz artışlarıyla Konut Krizi’ni tetiklemekle suçlanan Alan Greenspan ve Neoliberal İktisadi politikaların ABD’deki ilk uygulayıcısı olan Ronald Reagan’ın danışmanlarından olan ve Türkiye’deki gerçek enflasyonu %124 olarak hesaplayarak Türkiye hükümetini dürüst olmamakla suçlayan Steve Hanke de var. Bu iktisatçıların altına dayalı para sisteminin yeniden tesis edilmesi ile ilgili önerileri ABD’de itibar görmüyor.

Altın para neden mümkün değildir?

Belirli bir tasnif ile altın paranın neden mümkün olmadığı konusunu özetlemek gerekirse;

1. Öncelikle altın üretilen bir madendir. Üretildiği yer, cevherin durumu, kullanılan teknoloji, rezerv miktarı, imalat maliyeti ve tabi ona duyulan talep gibi çeşitli etkenlerin neticesinde bir değer ifade eder. Birçok maden altın içermesine rağmen verimsizlik nedeni ile kapatılmıştır.

2. Dünya altın rezervleri Avusturalya, Rusya, Çin, ABD, Özbekistan gibi çeşitli ülkelere dağılmıştır. Bu ülkelerin devlet ile özel sektörünün kontrol ve yönlendirmesi altındadır. Altın talebiniz arttığında bu ülkelere muhtaç hâle geleceksiniz demektir. (Enerji bağımlılığımıza ek olarak altına da bağımlı olacağız demektir).

3. Altın fiyatları ve üretimi arz ve talep doğrultusunda belirlendiği için çok değişkenlik arz eder. En fazla talep, mücevher sanayisinden gelir (%55). Kişisel tasarruflardan talep ise bunun yarısından da azdır (%25). Diğer kullanımları ise merkez bankaları (%11) ve teknolojik ürünler (% 8) takip eder. Hiç bir ülke parasının mücevhere dönüşmesini istemez.

4. Fiyat istikrarı ise yine arz ve talebe göre değişiklik arz eder. Mesela 20 altın, 2012 de 1660 $/ons fiyatına çıkmış, sonra 2018’de 1268 $/ onsa inmiş, şimdi ise 2000 $/ ons seviyesinde dolaşmaktadır ve önümüzdeki Dünya İktisadi Belirsizlik Dönemi’nde fiyat düşüşü beklenmemektedir. (Altını sabit ve güvenilir değer olarak görenler genellikle sürecin dinamiklerine vakıf değillerdir.)

5. Tüm yukarıda ifade edilen sebeplerin ötesinde altın, para olmanın ötesinde bir metadır ve aslolan altın dâhil tüm üretim ve hizmetleri temsil edecek bir değeri ortaya koyabilmektir. Önemli olan para değil üretilen mal ve hizmetlerdir. İstikrarın veya istikrarsızlığın kaynağı da para ve üretim arasındaki dengeyi kurabilmektir. Dünyada üretilen mal ile hizmetin dengi olabilecek bir altın miktarı ve rezervi de yoktur. (Dünyada üretilen toplam altın yaklaşık 170 milyar dolar seviyesindedir, ama dünyanın toplam hasılası 80 trilyon dolar seviyesindedir)

6. Üretimi güçlü olan ülkeler her daim paralarını güçlü tutacaklardır. Askerî gücü olanlar bu değeri koruyacaktır ve uluslararası siyasî gücü olanların para birimleri yaygın olarak kullanılacaktır. Bu 3 temel etkene sahip olamamak, zaaflara ve hatta krizlere yol açacaktır. Altın dâhil hiç bir şey bu kaostan çıkmaya yetmeyecektir. Devletler üretim, para ve borç dengesini tam oturtamayınca krizler baş gösterir. Seçimli iktidar değişimleri bu dengeleri sağlamada zorlukla karşılaşıp kısa vadeli kârlar için denge bozucu faaliyetlere (aşırı borçlanma, para basma vs.) girerler ve halk kısa vadeli memnuniyetler karşılığı tatmin olsa da sonradan büyük krizlerle fakirleşir.

Bu konunun çok daha fazla detayları vardır ama kısa bir özet olarak ifade etmek gerekirse, para merkezli düşünce yerine insan merkezli bir düşünceye ihtiyaç vardır.

Aslolan yüksek teknoloji içeren üretim gücünü, etkin hizmet sektörleri ile bütünleştirmek ve bunları askerî güçle kollayarak uluslararası siyasî ilişkilerle yaymaktır. Bunu sağlayacak olanlar, bilgi ve becerileri gelişmiş insanlar ile onların kurup yönettiği âdil ve ahlâklı devlet sistemidir. İnsanı, ilmi ve ahlâkı merkeze almak esastır. Gerisi, gelişime ve istikrara etkisi olmayan detaylardır.

Vesselam…