“Ben size hesap vermeye geldim”

“Doğan yavru gözlerini hayata açtı. Evin selamlığına gelen erkek ziyaretçilerin en önemlisi ise, elbette ki, mahallenin imamıydı. …Yavruyu kucağına aldı. Üzerine dualar okudu, üfledi; uzun ömürlü olması için, hayırlı bir insan olması için, kısmetli olması için, mutlu bir alın yazısı için… Sonra bu yavrunun kulağına, göbek adı olan Ali’yi fısıldadı.”
“Doğan yavru gözlerini hayata açtı. Evin selamlığına gelen erkek ziyaretçilerin en önemlisi ise, elbette ki, mahallenin imamıydı. …Yavruyu kucağına aldı. Üzerine dualar okudu, üfledi; uzun ömürlü olması için, hayırlı bir insan olması için, kısmetli olması için, mutlu bir alın yazısı için… Sonra bu yavrunun kulağına, göbek adı olan Ali’yi fısıldadı.”

Menderes ve arkadaşları, 1945 yılında Meclis’te tartışılan ve onaylanan Birleşmiş Milletler Antlaşması sonrası, açıkça CHP’nin tek parti rejimine savaş açtı. Dönemin Vatan gazetesi, çok partili hayata geçmek isteyen demokratların merkezi haline geldi. Menderes de bu gazetede yazılar yazdı. Fakat aykırı hiçbir sese tahammülü olmayan CHP, çok partili sistemi isteyenlerin kellesini istedi. Özellikle Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile Menderes arasında sert tartışmalar yaşandı. O zaman da bugünkü zihniyetinden çok uzak olmayan CHP, 21 Eylül 1945’te Menderes’i partiden ihraç etti.

Adnan Menderes Celal Bayar ile birlikte
Adnan Menderes Celal Bayar ile birlikte

İbrahim Ethem Bey’den olma, Tevhide Hanım’dan doğma ‘Ali’, 1899 yılında Aydın’da dünyaya geldi. Şevket Süreyya Aydemir’in yukarıdaki tasvirine göre doğduğunda kulağına Ali ismi okunsa da, ailesi tarafından daha sonra Adnan adı verildi. Soyadı kanunu kabul edildiği sene aile önce Ertekin soyadını aldı fakat sonraki yıllarda bu soyadını değiştirdi. 35 yaşına kadar Adnan Bey, sonrasında bir süre Ali Adnan Ertekin olarak anıldı. 17 Eylül 1961’de idam edildiğinde boynuna asılan ‘Hüküm Özeti’nde ise sadece Adnan Menderes yazıyordu.

Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Menderes’in Dramı’ kitabı ile Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Benim Gözümde Menderes’ kitaplarında hayatının ilk yılları konusunda detay ve üslup farkları olsa da, Adnan Menderes’in Tatar kökenleri olan Aydınlı toprak ağası bir aileden geldiği biliniyor. Tatarlık ve toprak ağalığı ise, anne tarafından dedesi Hacı Ali Paşa’ya dayanıyor.

“Onun Ölebileceğini Hiç Düşünmemiştim”

Menderes, 14 Mayıs 1950’de yapılan Türkiye genel seçimlerinde, Demokrat Parti ile demokrasi tarihimize bir daha silinmeyecek bir zaferin damgasını vurdu.
Menderes, 14 Mayıs 1950’de yapılan Türkiye genel seçimlerinde, Demokrat Parti ile demokrasi tarihimize bir daha silinmeyecek bir zaferin damgasını vurdu.

Büyük bir dramla sona eren Adnan’ın hayatı, bu sonun tamamladığı bir hüzün ve acıyla başlamıştı. Anne ve babasını çok erken yaşta kaybetti. O kadar ki, yakın çevresine ‘onlara dair hatırasında en küçük bir izin bile olmadığını’ söylemişti. Öksüz ve yetim geçen bebeklik ve çocukluğunda anne sıcaklığını, kendisinden 2 yaş büyük ablası Hatice Melike de bulmuştu. Ama yarım yamalak yaşadığı o mutluluk da uzun sürmedi.

Sekiz yaşında geldiğinde hayattaki en değerli varlığı olan ablasını da, anne ve babası gibi veremden kaybetti.

Bütün fotoğraflarına yansıyan o hüzünlü bakış da muhtemelen o günden sonra yüzüne oturmuştu. İkinci kez öksüz kalan Adnan, yaşadığı çöküntü için yıllar sonra “Melike’yi çok küçük olmasına rağmen anne gibi seviyordum. Onun ölebileceğini hiç düşünmemiştim” diyebilmişti.

Koleji Bırakıp Cepheye Gitti

Adnan için bu tarihten sonra İzmir günleri başladı. 19 yaşında yedek subay olarak yaptığı askerlik günlerine kadar, hayatında büyük yeri olan babaannesi Fatma Fitnat Hanım’la birlikte yaşadı. Liseyi farklı mekteplerde okudu. Son olarak Amerikan Koleji’ne devam ederken, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle cepheye çağırıldı. Koleji yarım bırakıp 17 yaşında savaşa gitti. Geri döndüğünde liseyi bitirip bitirmediği ise, bugünün “komplocu paranoyakları” gibi devrin diploma takıntılılarının zaman zaman gündemine gelmiştir.

  • Bazı tesadüfler rastlantı değildir
  • 1913 yılında Amerikan Kolejine devam eden genç Adnan, okulda öğretmenlik yapan rahiplerin öğrencileri Hıristiyanlaştırmaya çalıştığını ve misyonerlik yaptıklarını fark edince, iki arkadaşıyla birlikte soluğu İttihat ve Terakki Partisi’nin İzmir Mesul Kâtibi Celal Bey’in yanında alır. Maruz kaldıkları misyonerlik faaliyetlerini heyecanla Celal Bey’e anlatarak, devletin bu duruma müdahale etmesini ister. 14 yaşında bir gencin bu derece bilinçli ve medenî cesarete sahip olması Celal Bey’in çok hoşuna gider. Bu hâdiseyi ‘Başvekilim Adnan Menderes’ kitabında anlatan Celal Bey, Adnan Menderes’in Başbakan olmasından 1 hafta sonraki oylamada Cumhurbaşkanı seçilecek olan Celal Bayar’dır.

İstiklal Madalyası'na Layık Görüldü

1916-18 arasında askerliğini yapan Adnan Bey, terhis olduktan sonra Aydın’a dönerek bir süre çiftliği idare etti. Onun yokluğunda köylülerin işlediği toprakları, yine o köylülere bağışladı.

  • Kalan geniş araziyle kısa süre ilgilendikten sonra Milli Mücadele’ye katıldı ve çiftliklerinin de olduğu bölgede ‘Ay-Yıldız’ isminde bir düzensiz birlik kurarak İtalyan ve Yunanlılara karşı mücadele verdi.

Düzenli ordu kurulunca da, 1920’de yeniden askere alındı. 1923’teki terhisine kadar Kurmay Yaverliği de dâhil pek çok görevde bulundu, Büyük Taarruz’a katıldı. Başarılarından dolayı 1931’de İstiklal Madalyasına layık görüldü.

Eşi Politikaya Girmesini Hiç İstemedi

Adnan Bey, 2 Eylül 1928’de Karşıyaka’da İzmirli Evliyazâde ailesinden Fatma Berrin Hanım’la evlendi. İki köklü aileden gelen gencin tanışması da görücü usulü gerçekleşti. Çiftin bu evlilikten Yüksel, Mutlu ve Aydın isminde üç oğlu oldu. Berrin Hanım, Menderes’in politikaya atılmasına en başından beri karşı çıktı. Yakın bir akrabası ‘İzmir Suikast Davası’nda yargılanıp, Mustafa Kemal tarafından idama mahkûm edildiği için, Berrin Hanım, Adnan Bey’in siyasete girmemesi konusunda sonuna kadar diretti.

İdama Giden Süreç, Mustafa Kemal'le Tanışmasıyla Başladı

Adnan ve Berrin Menderes
Adnan ve Berrin Menderes

Fakat Berrin Hanım eşine sözünü dinletemedi ve Türk siyasi tarihine değiştirecek ilk adım 9 Eylül 1930’da geldi. Adnan Bey, yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasının İl Başkanlığı ile ilk kez aktif siyasî hayata adım attı. İlk adımı kısa kaldı çünkü devrin büyük demokrasi anlayışı, 2 ay sonra, 17 Kasım’da yeni partinin ‘kendini kapatması’ talimatı vermişti. İlginç bir tesadüfle, partinin kapatıldığı gün, Mustafa Kemal büyük bir yurt gezisine çıkmış ve ‘memleketteki muhalif damarların nabzını tutmaya’ karar vermişti.

Adnan Bey, daha önce de CHP’den teklif almış ama ‘il ve ilçe başkanları saltanatı’ olduğu için partiye katılmamıştı. SCF kapatılınca, belirli şartlarla CHP’ye katıldı. 1931’deki gezi sırasında da, CHP’nin Aydın sorumlusu olarak Mustafa Kemal’le tanıştı. Mustafa Kemal’in ‘şayan-ı dikkat bir genç’ dediği ve zekâsından çok etkilendiği Adnan Bey, aynı yıl yapılan genel seçimlerde, sadece çiftlik işleriyle meşgul olmak istediği ve adaylığını koymadığı halde Mustafa Kemal’in talimatıyla CHP Aydın milletvekili yapıldı. Menderes, 1931’den 1945 yılına kadar, her dört yılda bir yapılan seçimlerde (1935-1939-1943), yine Aydın’dan Milletvekili seçildi. 1945’te ise İnönü tarafından partiden ihraç edildi.

Demokrasi İsteyene CHP'de Yer Yok

İnönü ve Menderes
İnönü ve Menderes

Menderes ve arkadaşları, 1945 yılında Meclis’te tartışılan ve onaylanan Birleşmiş Milletler Antlaşması sonrası, açıkça CHP’nin tek parti rejimine savaş açtı. Dönemin Vatan gazetesi, çok partili hayata geçmek isteyen demokratların merkezi haline geldi. Menderes de bu gazetede yazılar yazdı. Fakat aykırı hiçbir sese tahammülü olmayan CHP, çok partili sistemi isteyen, Vatan gazetesinde yazanların kellesini istedi. Özellikle Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile Menderes arasında sert tartışmalar yaşandı. O zaman da bugünkü zihniyetinden çok uzak olmayan CHP, 21 Eylül 1945’te Menderes’i partiden ihraç etti.

Menderes ve arkadaşları ise, demokrasi mücadelesinden vazgeçmeyerek 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurup tek parti diktasına savaş açtı.

  • 21 Temmuz 1946 seçimlerinden 4 gün önce Aydın’da yaptığı hayatının ilk siyasi mitinginde “Ben size hesap vermeye geldim” diyerek Türkiye’nin bundan sonraki yol haritasını da çizen Menderes, ülkedeki ‘hesap sorucu’ların daha uzun yıllar değişmeyeceğini acı şekilde öğrenecekti.

1946 seçimleri, o hesap sorucuların “hürriyet ilahının üzerine bir şal örtmek gerektiği” sözlerine uygun olarak despotizm gölgesinde yapıldı ve Türkiye’nin gerçek demokrasiyle tanışması 4 yıl daha gecikti.

Büyük Zaferlerin Bedeli De Büyük Olur

9 Eylül 1930’da Adnan Bey, yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasının Il Başkanlığı ile ilk kez aktif siyasî hayata adım attı.
9 Eylül 1930’da Adnan Bey, yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasının Il Başkanlığı ile ilk kez aktif siyasî hayata adım attı.

Menderes, 14 Mayıs 1950’de yapılan Türkiye genel seçimlerinde, Demokrat Parti ile demokrasi tarihimize bir daha silinmeyecek bir zaferin damgasını vurdu. Ve bu zaferin bedelini, kendisini oradan demokratik yollarla indiremeyeceğini anlayan mason İnönü’nün silahlı güçleri tarafından yapılan darbe ve 17 Eylül 1961’de kurulan darağacında verdiği canı ile ödedi. Mason olmayan Adnan Menderes suçluydu ve suçu da memlekete hizmetti!