Bunca Gayret Niye?

Demek oluyor ki gayret dediğimiz eda, kişinin bizzat kendisinden çok, kendi dışındaki şeylerle fazlasıyla alâkadar olmasından neşet eden bir meyil. Kendisini, ne kendisinin, ne de başkasının tanrısı bellemesin diye içerisindeki çukurları, o çukurlarda birikmiş curufatı; hasedi, kıskançlığı, kini, nefreti, binbir türlü zaafiyeti, kısaca onu iddiasından vuracak hususiyetleri ve zaafiyetleri görmesin diye kişinin kendisinden başka her şeye teveccühü...
Demek oluyor ki gayret dediğimiz eda, kişinin bizzat kendisinden çok, kendi dışındaki şeylerle fazlasıyla alâkadar olmasından neşet eden bir meyil. Kendisini, ne kendisinin, ne de başkasının tanrısı bellemesin diye içerisindeki çukurları, o çukurlarda birikmiş curufatı; hasedi, kıskançlığı, kini, nefreti, binbir türlü zaafiyeti, kısaca onu iddiasından vuracak hususiyetleri ve zaafiyetleri görmesin diye kişinin kendisinden başka her şeye teveccühü...

Tembelliğin zıddı zannederiz gayreti ve her daim tasvip ederiz. Ama gayretin hakikati her durumda müspet midir? Tembelliğin zıddı bir kıymet yüklediğimiz gayret, her durumda bizi müspete mi taşır? Daha ötesi, insanın hayırlı neticeler doğuran amellerine dair gayretleri, her daim kendi hayrına mıdır? İnsan kendi hayrına ne neviden gayretler sarfettiğinin ne kadar farkındadır? Başka bir ifadeyle gayretlerimiz bizi nereye taşımakta? Dünyaya mı yoksa ötesine mi? İster hayır maksadıyla olsun, ister şer, gayretimizi makbul kılan şey, istikameti veya neticesinde hasıl olanların mahiyeti, başka bir ifadeyle zahirdeki tezahürleri değil, kendi batınımızdaki sebebi aslileridir.

Belli bir maksada matuf cehd. Gayret, bu. Herhangi bir didinme faaliyetinden farklı olarak gayrette bir hedef vardır ve kişi adeta o hedefe kilitlenmiştir.

Şimdiye kadarki hayatımız süresince onca çalışıp-çabalamamıza rağmen, üstelik bir de o emeli hakkettiğimize inandığımız hâlde, herhangi bir şekilde onu elde edemediğimizde, o gayeye ulaşamadığımızda içimiz burkuk bir hâlde sığındığımız bir liman vardır: gayret. Biz elimizden geleni yapmışızdır ama kısmet işte. Şu şöyle şöyle, bu da böyle böyle olsaydı nasıl da başaracaktık! Nasıl da gıptayla işaret edilecektik. Ama şimdi mahrumuzdur bu zafer hazzından. Gayretimizin boşa gitmesi de cabası.

Onca çalışma, bunca yorulma, didinme, geceli-gündüzlü çabalama boşa gitti yazık ki. Ama şüphesiz elimizden geleni ardımıza koymamışızdır biz.
Onca çalışma, bunca yorulma, didinme, geceli-gündüzlü çabalama boşa gitti yazık ki. Ama şüphesiz elimizden geleni ardımıza koymamışızdır biz.

Onca çalışma, bunca yorulma, didinme, geceli-gündüzlü çabalama boşa gitti yazık ki. Ama şüphesiz elimizden geleni ardımıza koymamışızdır biz. Gene de netice böyle işte.

Bu düşünme tarzına hem kendimizde, hem de başkalarında ne çok rastlamışızdır. Galiba gayretin bu manâdaki istimâlinde, kendi yetersizliğini inkâr yetmiyormuş gibi, bir de kendi beceriksizliğinin mesuliyetini Yaradan’a yükleme kurnazlığını da muhtevi bir maksatla ‘kader’ yerine felek kelimesini tercih edişe benzer bir suiistimal saklı: “Ben elimden gelen hiçbir gayreti esirgemedim ama gene de olmadı işte. Mes’ul ben değilim.” yani.

İçten Gelen Müteharrik

Herkes gayretsiz hiçbir muvaffakiyetin elde edilemeyeceğini handiyse bedahet berraklığıyla bilip kabullenir ama gene de onca çabası boşa gittiğinde pek çok kişi gayret ile muvaffakiyet arasında deterministçe bir sebep-netice illiyeti kurma gafletine düştüğünü görmemeyi tercih eder. Çünkü gayret etmiştir. Gayret de muvaffakiyeti beraberinde getirmek ‘mecburiyetindedir.’ Buradaki örtük kibri sadece işaretle iktifa edelim. Belki bir de bu hileyi sadece başkalarına mahsus addetmenin yanlışlığını işaret edelim: Başkalarında gördüğümüz bütün o insani zaafların misliyle fazlası bizde de mevcuttur. İç körlüğümüz, bu hususu teslimimize mâni.

Gayret tabirinin tarifinin içerisine bir ‘içten’lik saklıdır hâlbuki. Öteki maddi-manevi didinmelerden farklı bir tarzda gayret, müteharrik kuvvetini dışarıda aramaz, içeride bulur.
Gayret tabirinin tarifinin içerisine bir ‘içten’lik saklıdır hâlbuki. Öteki maddi-manevi didinmelerden farklı bir tarzda gayret, müteharrik kuvvetini dışarıda aramaz, içeride bulur.

Gayret tabirinin tarifinin içerisine bir ‘içten’lik saklıdır hâlbuki. Öteki maddi-manevi didinmelerden farklı bir tarzda gayret, müteharrik kuvvetini dışarıda aramaz, içeride bulur. Kişiyi gayrete sevkedecek hususlar zaten, vakti-saati geldiğinde fitilleri kendi elleriyle ateşlenmek üzere orada kendisini beklemekte.

Öyleyse insanın gayrete gelmesi ifadesi bir müşahede kusuruna dayanmakta. İnsan gayrete gelmez, ancak gayrete gidebilir. Öte yandan, bembeyaz bir patiskayla üstü örtülü bir şekilde kendi derununda onu bekleyen o şevk hazinesinden kişinin nasıl istifade edeceği kendisine kalmış. Pek çok kere bizzat şahitlik etmişizdir; maddeler âleminde her şey o imkânı işaret ederken ve yapılması icap edenlerin hepsi de bihakkın yerine getirildiği hâlde gene de o şey mümkün olmaz.

Gayretin Semeresi Kimedir?

Gayret tabirinin tarifinin içerisine bir ‘içten’lik saklıdır hâlbuki. Öteki maddi-manevi didinmelerden farklı bir tarzda gayret, müteharrik kuvvetini dışarıda aramaz, içeride bulur.

Şöyle misallendirebiliriz: Eğer gayretimiz neticesinde hasıl olanlardan bizim kadar başkaları da istifade ediyor diye makbuliyetimiz artsaydı hiçbirimiz fena addedilmeyi hakketmezdik.

Beri yandan insiyaken bilmekteyiz ki hayır işlemek, işleyeni de hayra garketmemekte.

İtirafa yanaşmadığımız husus: Başkasına hiçbir zarar vermediği durumlarda bile gayretimizin pekçoğu kendi ikbalimizi kavilemeye yaramakta. Başkalarında bulunup da bizde bulunmayan yahut da bulunmadığını, kimileyin de yeterince bulunmadığını varsaydığımız dünyalıkları elde etmek için sarfettiklerimiz, gayret imkânımızın çoğunu seferber ettiğimiz hususlar.

Tabiatı gereği gayret, bizi dünyaya veya dünyadakilere bağlayan bir hususiyet arzeder. Gayretin bu bizi aşağı çeken, aşağıdakine, yani dünyaya bağlamaya çalışan vechesini pek erken yaşta sezinlediğimiz hâlde, bu keşfin akabinde olanca azmimizi, gayretin bu dünyevileştirici mahiyetini görmezden gelmeye harcarız. Yapıp-ettiklerimiz üzerinden kendimizi payelendirmeyi itiyat hâline getirdiğimiz için de gayretlerimizin merkezinde mevkilendiririz.

Gayret: İsyana Direnmek

Tam bir zıddiyet manâsında söylemiyorum ama gene de gayretin karşı kutbunda yeralan hâlet, isyan.

Galiba şöyle ifade etsem meramımı biraz daha tebellür ettirebilirim: Geldiğimiz gibi gideceğimizi ihmal ederek, ihmal ne kelime, düpedüz inkâr ederek yaşamak mecburiyeti hissettiğimiz dünya hayatımızdaki birçok durumda biz, hem burada işler bulduğumuz kanunlar yüzünden, -hususen tabiatınkiler- hem de daha fenası, hemcinslerimiz tarafından maruz bırakıldığımız kanunsuzluklar neticesinde sık sık isyan eder hâle geliriz.

Üstelik şurasının da farkındayız: Bir cemiyette isyana hazır hâle gelen tek bir fert dahi, bir şöminede yanan bir çıranın öteki kuru odunlara kendi yangınını hemencecik aktarabilmesindeki gibi yakınındakilerin kalbinde ateşlenmeyi bekleyen isyan fitilini tutuşturmaya yetebilmekteyken gene de insan isyanı değil, intibakı tercih eder. Hepimizin bildiği gibi isyan, insanlık tarihinde ancak parmakla işaret edilebilecek bir kemmiyette. Şahsi tarihimizde de.

Bir cemiyette isyana hazır hâle gelen tek bir fert dahi, bir şöminede yanan bir çıranın öteki kuru odunlara kendi yangınını hemencecik aktarabilmesindeki gibi yakınındakilerin kalbinde ateşlenmeyi bekleyen isyan fitilini tutuşturmaya yetebilmekteyken gene de insan isyanı değil, intibakı tercih eder.
Bir cemiyette isyana hazır hâle gelen tek bir fert dahi, bir şöminede yanan bir çıranın öteki kuru odunlara kendi yangınını hemencecik aktarabilmesindeki gibi yakınındakilerin kalbinde ateşlenmeyi bekleyen isyan fitilini tutuşturmaya yetebilmekteyken gene de insan isyanı değil, intibakı tercih eder.

Neredeyse her ân her yerde birçok isyanların çıkması icap ederken hiç de öyle olmuyor ve insanlar o isyan iştiyaklarını, kendi içlerinde bir şekilde şahsen bastırabiliyor. Gayret dediğimiz meyl, işte bu isyanı bastırmanın pek kolay bir yolu.

Kendi Mahremiyetini Muhafaza

Gayret ile iç âlem ve içtenlik arasındaki irtibatı işaret gayesiyle bir kere daha ifade edelim: Gayret bir şeyi içten gelerek yapmak demek. Ve içtenlikle. Ama içe dönükten çok dışa yönelik bir şekilde.

Meseleyi bir miktar daha kuşatabilmek için gayretin başka bir manâsına daha bakmak mecburiyetindeyiz: İnsanın kendi mahremiyetini muhafaza gayesiyle ifrat seviyesinde gösterdiği hassasiyet. Başka bir ifadeyle izzeti nefsine halel getirecek hususlardan azami miktarda içtinap hassasiyeti. Biraz daha vülgarize edelim: Haremi ismetini muhafazayı yerli-yersiz kıskançlığa taşıma hâli...

  • Demek oluyor ki gayret dediğimiz eda, kişinin bizzat kendisinden çok, kendi dışındaki şeylerle fazlasıyla alâkadar olmasından neşet eden bir meyil. Kendisini, ne kendisinin, ne de başkasının tanrısı bellemesin diye içerisindeki çukurları, o çukurlarda birikmiş curufatı; hasedi, kıskançlığı, kini, nefreti, binbir türlü zaafiyeti, kısaca onu iddiasından vuracak hususiyetleri ve zaafiyetleri görmesin diye kişinin kendisinden başka her şeye teveccühü...

Bizi idraktan alıkoyan bir desise.

Aynı zamanda kişi kendisini her nasılsa öyle bilmesi, tanıması ve mümkünse de barışması için atması icap ettiği bütün sahici adımların adı da gayret.

Peki kişinin zahire iltifat etmeyip kendi zatına itibar gayreti onu hakikate yakınlaştırabilir mi?

Ne gezer. Çünkü bu tercih insanı ancak bilinmesi icab edeni tefrike hazır hâle getirebilir. Asıl keşif, zatı dahil bütün masivanın gayrına müteveccih gayretinin akabinde.