Dünyanın Amerika'yla imtihanı

Amerika'nın manevî gücü de, bu manevî gücün omurgasını oluşturan kültürü de, hayatı anlamlandıran bir değer üretmez, aksine hayatı anlamsızlaştıran, ruhsuzlaştıran, insanı insanın ve insanlığın sorunlarına karşı duyarsızlaştıran ve hayattan kaçıran nihilizm biçimlerini meşrûlaştıran amaçları, hız, haz ve ayartı gibi soyut gibi gözüken ama gerçekte somut olarak insanın hayattan kaçmasını ve egosuna kul köle olmasını sağlayan pragmayı, maddî çıkarı önceleyen maddî temelli bir  “mânevî güç”tür. Yüksek kültürlerdeki manevî gücün karikatürü yani.
Amerika'nın manevî gücü de, bu manevî gücün omurgasını oluşturan kültürü de, hayatı anlamlandıran bir değer üretmez, aksine hayatı anlamsızlaştıran, ruhsuzlaştıran, insanı insanın ve insanlığın sorunlarına karşı duyarsızlaştıran ve hayattan kaçıran nihilizm biçimlerini meşrûlaştıran amaçları, hız, haz ve ayartı gibi soyut gibi gözüken ama gerçekte somut olarak insanın hayattan kaçmasını ve egosuna kul köle olmasını sağlayan pragmayı, maddî çıkarı önceleyen maddî temelli bir “mânevî güç”tür. Yüksek kültürlerdeki manevî gücün karikatürü yani.

Bir zamanlar “Amerikan rüyası” diye bir masal vardı: Onyıllarca anlatıldı, insanlığın beyni yıkandı. ABD, her yere, “özgürlük getireceğiz”, diyerek giriyor ama girdiği her yeri cehenneme çeviriyor sonunda! Irak, Suriye, Somali, Afganistan, Latin Amerika ülkeleri bunun ürpertici örnekleri. ABD'nin hegemonya kurma stratejisi: İstikrarlı istikrarsızlık oluşturmak. Dünya, ABD'den kurtulmadıkça günyüzü göremeyecek!

Batı uygarlığının temsilcisi, Amerika. Avrupa kurucu, Amerika koruyucu. Avrupa, iki dünya savaşından sonra tarihten çekildi. Tarihi Avrupa veya Avrupalılar yapmıyor artık. Batı uygarlığının Amerika'dan önceki yeri Avrupa olduğu için, en köklü, en kalıcı olan boyutu, düşünce sisteminin kökleri Avrupa'da bulunduğu için, Avrupa'da nefes alıp veriyor, geliştiriliyor Batı düşüncesi hâlâ!

Amerikan ruhu olmadı, ruhsuz rüyası oldu!

Neden böyle, sorusunun cevabı -kısaca- şöyle olabilir: Batı düşüncesinin oluşum tarihi, mücadelesi, inişi, çıkışı, şekillenişi, dolayısıyla hafızası / kökleri Avrupa'da olduğu için, Avrupa, Batı uygarlığını kuran temel düşünce birikimiyle hem sürekli olarak hesaplaşıyor, hem de bu düşünce birikimini geliştiriyor.

  • Amerika, Batı uygarlığını temsil ediyor olsa da, bu düşünceyi bütün derinliğine idrak edebilmesi zor. Sadece işine geldiği kadarıyla, adapte edebileceği ölçüde Avrupa düşüncesini alıyor ve dönüştürüyor Amerika. Kurumlarıyla ve gücüyle, yaşayan, dahası Avrupa’dan aldıklarını geliştiren Amerika olduğu için, Batı uygarlığını Amerika temsil ediyor, taşıyor.

Ama bu temsilcilik vasfı, iyice içselleştirilmiş bir uygarlık kavrayışına dayanmadığı için, bilakis, pragmaya -çıkara, gelip geçici olana- dayandığı için büyük kriz anlarında un ufak olabilir bir anda.

Dünyaya, Amerika çekidüzen veriyor şu anda.

Fakat Amerika'nın içerden çatırdaması ve iç savaşın eşiğine sürüklenmesi, dünya üzerindeki hegemonya konumunu kaybetmesi kaçınılmaz.

Hiçbir şey kendine ait değil çünkü. Her şey yapay. Her şey sahte. Bir kendi, bir tarihi, bir hafızası, bir derûnî sesi, dolayısıyla ruhu yok Amerika'nın.

Kaldı ki, Amerikan ruhu olmadı hiçbir zaman. Amerikan rüyası oldu.

Önce ayartan, sonra kendisine köle yapan, özgürlük iddiasıyla yola çıkıp insanı kölesi hâline getiren özgürlük simülasyonları... Sığ, sahte, yüzeysel özgürlük biçimleri... Ruhsuz bir insan, ruhsuz bir dünya, ruhsuz bir makina olarak Amerika insanlığın kanını emerek yaşayan bir canavar, bir Frankenstein makinası, kâbusa dönüşecek acıklı bir rüya olarak tarihe geçecek, tarih olacak...

O yüzden Amerika’nın içerden karışması ve tarihe karışması hiç de uzak bir ihtimal değil.

Amerika'nın kaderi, dünyanın alacağı şekli belirleyecek.

Amerika’nın kaderini ne şekillendirecek, peki?

Her şeyden önce Amerika'nın içyapısı, Amerika’yı Amerika yapan dinamikler.

Dışarıdan bir saldırıyla değil içerden bir saldırıyla, büyük bir kaosla çatırdayacak Amerika.

Amerika, kapitalizmin kalesi. Yahudi gücünün merkezi, merkez üssü. Amerika’nın gücü, her şeyden önce, maddî bir güç. Ama “manevî gücü” de incelenmeye değer. Aslında Amerika'nın kadîm dünya medeniyetlerinde, dinlerinde görüldüğü gibi bir manevî gücü yok. Kendine özgü bir nitelik arzediyor Amerika’nın “manevî gücü”. “Manevî güç”ten kastım, Amerikan kültürü, Amerika'yı ayakta tutan maddî güce kaynaklık eden, o maddî gücü ve daha önemlisi de küre ölçeğinde Amerikan hegemonyasını üreten, sistemi.

Amerikan hegemonyasının üçlü sacayağı

Amerika, varlığını ve dünya üzerindeki hegemonyasını bu üçayaktan oluşan sisteme ve bu sistemi hem yeniden üretebilmesine, hem de bir yandan içerdeki zaaflarını ürettiği sistemle bastırabilmesine, öte yandan da kurmaca olarak ürettiği Amerikan rüyasını, hayat tarzını, kültürünü bütün dünyaya pazarlayarak Amerika’yı bir tapınma nesnesine dönüştürme becerisine borçlu.

Bu üçayaklı sistem; ekonomik sistem, hukuk sistemi ve kültür sistemi.

  • Amerikan rüyası, Amerika’yı refah toplumu yapan ekonomik sistemine dayanıyor. Yol ve bu yolu katetmeyi sağlayan otomobil. Amerikan rüyasının dayandığı iki nesne bunlar. Yol ve otomobil, özgürlüğün sembolü ve bireyselliğin aynı zamanda.

Yol ve otomobil, bir başka düzlemde kaçışın, hayattan kaçışın ifadesi ve imkân kaynağı.

Yol ve otomobil, kişinin hayatını sadece kendisinin inşa edebileceğinin, kendi ayakları üzerinde doğrularak yaşayabileceğinin ifadesi bir başka açıdan da.

Yol ve otomobil, sahip olmanın, müdahale etmenin, sonsuz ufka açılmanın, hayata bizzat bireyin kendisinin çeki düzen vereceğinin göstergesi. Tanrısız bir dünyanın ve dünyasız bir tanrının, Amerikan tipi'nin sembolü.

Yol ve otomobil, ekonominin belirleyiciliğini gösterir. Refah toplumunu. Bireysel hazları. Bireysel hızın koordinatlarını.

  • Çok güçlü bir ekonomik sistemi var Amerika’nın. Amerika’yı ayakta tutan üçlü sacayağından birincisi işte bu güçlü ekonomik sistemi.

İkincisi, güçlü hukuk sistemi.

Hukuk sistemi, insanı korumaz aslında, sistemi korur. Sistemi koruduğu ölçüde insanı da korumuş olur. Hukuk sistemi insan için değil, sistem için vardır. Sistem, insanın önüne geçmiştir Amerika’da da, Avrupa’da da. İslâm medeniyetinde, hayatın her alanının temel varoluş ilkesi, önce insan, sonra nizam ilkesidir. Batı uygarlığında ise tam tersidir: Önce nizam, sonra insan esastır Batı'da. Başka türlü bir dünya inşa edilemeyeceği yüzlerce yıllık kanlı tecrübeyle görülmüştür Batı'da. Modernlik, yeni demektir. Nevzuhur yani. Modernliğin temel mottosu, o yüzden her şeyi silbaştan kurmaktır, inşa etmektir. Yoktan var etmektir, tabiri caizse.

O yüzden yenilik, kutsanır. İlerleme, din katına yükseltilir Batı'da.

Buradan Amerika’daki sistemin üçüncü ayağına varmış oluyoruz: Kültür sistemi.

Kültür sistemi, popüler kültüre dayalıdır Amerikan dünyasında. Klasik Avrupa (yüksek) kültürü ile popüler Amerikan kültürü arasında niteliksel bir fark vardır. Kültür, insanın ürettiği, şekil verdiği, yapıp ettiği, ektiği biçtiği yeşerttiği şeydir. Popüler kültür ise insanı üreten, şekillendiren, yönlendiren şey.

Kültür, bilinç inşa eder. Popüler kültür algı, imaj, görüntü. Kültür, hakîkîdir. Popüler kültür, sahte, yapay. Kültür, derinliklidir, bir ruhu vardır kültürün. Popüler kültür, yüzeyseldir, ruhsuzdur, ayartır, estetize yöntemlerle baştan çıkarır kitleleri. Kültür, gerçeklerle yüzleştirir insanı. Popüler postmodern kültür ise gerçeklerden kaçırır, kurmacanın, görüntünün dünyasına hapseder kitleleri.

Üç tür popüler kültür vardır Amerika’da: Film kültürü, müzik kültürü ve dijital kültür. Üçünün de başkenti Los Angeles'tir.

Özetle Amerika'nın manevî gücü de, bu manevî gücün omurgasını oluşturan kültürü de, hayatı anlamlandıran bir değer üretmez, aksine hayatı anlamsızlaştıran, ruhsuzlaştıran, insanı insanın ve insanlığın sorunlarına karşı duyarsızlaştıran ve hayattan kaçıran nihilizm biçimlerini meşrûlaştıran amaçları, hız, haz ve ayartı gibi soyut gibi gözüken ama gerçekte somut olarak insanın hayattan kaçmasını ve egosuna kul köle olmasını sağlayan pragmayı, maddî çıkarı önceleyen maddî temelli bir “mânevî güç”tür. Yüksek kültürlerdeki manevî gücün karikatürü yani.

Maddî güç yıkar, manevî güç yapar...

Tarihi, maddî güce dayalı uygarlıklar yapmaz. Onların yaptığı şey, yakmak, yıkmak ve yağmalamak yalnızca. Roma uygarlığı, Firavunlar Mısır'ı, bunun en çarpıcı örnekleri.

  • Maddî güç, maddeyi, gücü, araçları kutsar; bir hegemonya üretebilir elbette. Ama sonuçta insanlığa kan kusturur maddî gücü kutsayan pagan uygarlıklar. Fakat âkıbetleri hüsrandır bunların! O yüzden Roma da, Firavunlar Mısır'ı da mezarlık şimdi.

Tarihi yapan medeniyetler, insanlığa anlam katan, değer katan, ruh sunan medeniyetlerdir.

Bu medeniyetler, fiilen / bedenen yok olsalar bile, ruhen yaşarlar. Başka bir ifadeyle, kendileri, tarihten bedenen silinse bile, ilkeleri, insanlığa armağan ettikleri değerler ve sundukları ruh, yaşar.

Osmanlı medeniyeti gibi meselâ! İnsanlar, dünyanın dört bir tarafında bunun için dua ediyorlar bize!

O yüzden şunu söylüyorum: Osmanlı medeniyeti bilfiil / bedenen çöktü bilkuvve / ruhen yaşıyor. Batı uygarlığı -özellikle de Amerika tecrübesinin gösterdiği üzere- bilfiil yaşıyor ama bilkuvve çöktü.

Bugün insanlığın sahip olduğu, insanca bir hayat sürdürülmesini mümkün kılacak bütün köklü ilkeler, değerler ve ruh, peygamberlerin öncülük ettiği vahiy medeniyetleriyle, bilge insanların temellerini muhkem bir şekilde attığı kadîm medeniyetleri tarafından geliştirilmiştir.

Tam bu noktada şöyle bir cümle kurabiliriz: Uygarlığın özü şiddettir; medeniyetin özü hikmet.

Hikmeti yakalayabilen medeniyetler, yeniden insanlığın önünü açabilecek yolculuklara öncülük edebilirler... Amerika, maddî gücü kutsayan pagan bir uygarlık. Fernand Braudel, Roma'nın kurduğu Pax Romana düzenini, “silahlı barış düzeni” diye tarif etmişti.

Hikmeti yakalayabilen medeniyetler, yeniden insanlığın önünü açabilecek yolculuklara öncülük edebilirler...
Hikmeti yakalayabilen medeniyetler, yeniden insanlığın önünü açabilecek yolculuklara öncülük edebilirler...

Pax Americana, silahlı da olsa barış düzeni kurmayı başaramadı bile! O yüzden dünyanın Amerika’yla imtihanı çok çetin geçiyor: Amerika, girdiği yeri cehenneme çeviriyor. Sadece barbarlık ve vahşet üretiyor: Irak'ta Ebu Gureyb Hapishanesi'nde köpeklerle saldırılarak birbirlerine tecavüz ettirilen, sonra üst üste yığılan cesetlerden oluşturulan o ürpertici zulüm ve katliam sahneleri özelde Amerikan, genelde Batı uygarlığının ne kadar barbarlaşabileceğini göstermeye yeter!

Devâsâ bir çöl: Amerika!

  • Amerika üzerinde düşünmek gerekiyor...
  • Amerika ne?
  • Kofluğun adı ve adresi...
  • Köksüzlüğün...
  • Tarihsizliğin...
  • Hafızasızlığın...
  • Ruhsuzluğun...
  • Sığlığın...
  • Devâsâ bir çöl Amerika!
  • O yüzden haydutlaşıyor...
  • O yüzden önüne gelen yeri işgal ediyor, yakıyor, yıkıyor, harabeye çeviriyor...
  • Çölleştiriyor dünyayı...

Bir zamanlar “Amerikan rüyası” diye bir masal vardı: Onyıllarca anlatıldı, insanlığın beyni yıkandı.

ABD, her yere, “özgürlük getireceğiz”, diyerek giriyor ama girdiği her yeri cehenneme çeviriyor sonunda!

Irak, Suriye, Somali, Afganistan, Latin Amerika ülkeleri bunun ürpertici örnekleri.

ABD'nin hegemonya kurma stratejisi: İstikrarlı istikrarsızlık oluşturmak.

Dünya, ABD'den kurtulmadıkça günyüzü göremeyecek!

Amerika'nın, dünyaya -tıpkı Osmanlı gibi- adalet, sulh ve selamet armağan edememesinin nedenleri burada gizli.

Ruhsuz çünkü. Ruhsuz ve köksüz!

Amerika'nın, dünyaya -tıpkı Osmanlı gibi- adalet, sulh ve selamet armağan edememesinin nedenleri burada gizli.
Amerika'nın, dünyaya -tıpkı Osmanlı gibi- adalet, sulh ve selamet armağan edememesinin nedenleri burada gizli.

Birinci sınıf düşüncesi, kültürü, sanatı, felsefesi yok Amerika'nın... Tarihi, hafızası, derinliği, müzikalitesi de yok.

Ayartıcı, tüketici, tüketeni de tüketen sığ popüler kültürü var sadece...

Köksüzlükten ve ruhsuzluktan devrilecek, çökecek, tarihten çekilecek Amerika...

ABD, çöküşünün dinamitlerini döşüyor...

“Amerika, aşırı şişmiş bir balon gibi... Bir iğne patlatmaya yetecek!” demişti cins adam Jean Baudrillard.

ABD, Bosna katliamından bu yana, çöküşünün dinamitlerini döşüyor... İşgal, katliam, kan ve gözyaşı, “Amerikan rüyası”nı, kâbusa dönüştürdü!

Türkiye'nin gelişi, ABD hegemonyasının sonunun başlangıcı olacak, en azından bölgemizde.

50 yıl içinde yeni bir dünya kurulacak, Türkiye, yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu rol oynayacak... Biz gelince onlar gidecek!

Türkiye'nin gelişi, ABD hegemonyasının sonunun başlangıcı olacak, en azından bölgemizde.
Türkiye'nin gelişi, ABD hegemonyasının sonunun başlangıcı olacak, en azından bölgemizde.

O yüzden iyi hazırlanmamız gerekiyor: Hem maddî, hem de daha çok da mânevî (fikir, sanat, eğitim, gençlik ve medyada) köklü, uzun soluklu atılımlar yapmamız şart.

İki cephede de çok iyi hazırlanırsak; etrafımızı kuşatan emperyalistlere, tuzaklarına karşı dikkatli olursak ve büyük hata yapmazsak, dünya tarihinin yapılmasında yeniden belirleyici, kilit roller oynayabiliriz -Allah'ın yardımıyla-, orta ve uzun vadede.

Sözün özü: Çanlar, Amerika için çalıyor!

Canlar, mazlumlar Türkiye için duaya duruyor!