Hiçkimse burada olduğumu bilmesin

Gaspar Antillo imzalı bir Şili film: Hiçkimse Burada Olduğumu Bilmiyor
Gaspar Antillo imzalı bir Şili film: Hiçkimse Burada Olduğumu Bilmiyor

Hiçkimse Burada Olduğumu Bilmiyor Gaspar Antillo imzalı bir Şili filmi. Film bir çocuk şarkıcısı hüviyetiyle şöhretin ve zenginliğin merdivenlerini tırmanmanın henüz başındayken yaşadığı travma yüzünden hayatı zindana dönen bir insanın dramına odaklanır. Bir göl kenarında amcasıyla birlikte bir çiftlikte çalışan, kimseleri görmek istemeyen, günboyu üzerine düşen bütün görevleri eksiksiz yerine getirdiği hâlde gene de ‘şimdi ve burada’ değil, hayal dünyasında yaşamayı tercih eden yaralı bir ruhun ibretengiz macerası...

Bir popçu düşünün. Ünlü bir yarışma programına katılır; kazanır ve birden... bummm! Tıpkı herkesin hayalindeki gibi patlar. Üstelik çocukken.

Rüya gibi bir hayat onu bekliyordur, değil mi? Hayır, Guillermo Garrido’nun hayatı birden kâbusa döner; bitimsiz bir karabasana hatta. Hayali tam zıddı olsa bile hakikatte her büyük ikramiye kazananlar nasıl bir felâkete sürükleniyorsa bu hikâyede de öyle: Şişmanlık şöhrete engeldir. Ve daha nelere ve nelere.

  • Yarışmayı kazandığı için başına talih kuşu konduğuna inanılan çocuk, geri kalan hayatı boyunca o yarışmaya hazırlanma sürecinin, yarışmayı kazanma evresinin ve sonra da bir çocuk şarkıcı hüviyetiyle sahne almasının etkisinden bir türlü kurtulamaz.

Hiçkimse Burada Olduğumu Bilmiyor (Nobody Knows I'm Here) adlı filmde biz bu etkiden kurtulamamışlığı, dönemin görüntü teknolojisiyle çekilmiş yarışma sürecine dair görüntüler ile Memo lâkaplı Guillermo’nun şimdiki hâli arasındaki gel-gitler üzerinden temaşa ederiz. Şimdilerde orta yaşlarını süren eski çocuk şarkıcı, hâlâ hayli şişman, insanlardan el-etek çekmiş, bir çiftlikte amcasıyla beraber münzevi bir ömür sürmekte ve o eski şaşaalı günlerinin hatıralarını kendi hayal dünyasında tekrar tekrar yaşamaktadır.

Müzik Ruhun Zehri

O artık devasa bir yetişkin bedeninde hapis kalmış bir çocuk ruhundan ibarettir; incinmiş, ürkmüş, yapayalnız, kimsesiz, şefkatsiz, merhametsiz, korunmasız bir çocuk ruhu.
O artık devasa bir yetişkin bedeninde hapis kalmış bir çocuk ruhundan ibarettir; incinmiş, ürkmüş, yapayalnız, kimsesiz, şefkatsiz, merhametsiz, korunmasız bir çocuk ruhu.

Tekrar, tekrar... Gösterişsiz bir deseni alelâde bir kumaşa biteviye işler gibi. Tekrar ve tekrar... O artık devasa bir yetişkin bedeninde hapis kalmış bir çocuk ruhundan ibarettir; incinmiş, ürkmüş, yapayalnız, kimsesiz, şefkatsiz, merhametsiz, korunmasız bir çocuk ruhu. Zalimlerden kaçıp bu ıssıza sığınması, zulümden kaçmasına yetecek midir?

Müzik onun ruhunun gıdası değil, zehridir.

Bereket amcası bu devasa yetişkin bedeninin içine hapsolmuş çocuğu dışlamaz; hatta onunla çocuklaşır. Birlikte oyun oynar, yer-içer ve eğlenir; birlikte çocuklara lâyık bir hayat yaşarlar. Gerçi şehirden uzakta, göl kenarındaki bu çiftlikteki işleri itinayla yürütür ama gene de ilk fırsatta çocukluk etmekten geri durmaz: Oyunlarıyla, ilgileriyle, düşünceleriyle, davranışlarıyla ve konuşmalarıyla bu çocuk mizaç, sahiden de bir çocuktan mı ibarettir yoksa onun derinliklerinde başka bir çeşit insan mı uyanmayı beklemektedir?

  • Büyümesine müsaade edilmemiş bu mizacın, herkeslerden uzak bu çiftlikteki işlerinin yanında bazı meşgaleleri de vardır. Kitap okumak meselâ. Ama bu uğraşları amcasına göre saçma-sapan şeylerdir. Çağıl-çağıl akan derenin kenarına oturup kendinden geçmek varken bir kişinin yazdığı zırvaları okumak da neyin nesidir?

Akşamları da, gün boyu onca koşuşturmanın ardından odasında bisiklet sürerek zayıflamaya çalışır; sanki bir işe yarayacakmış gibi. Sadece kilosunun değil, her bir şeyin derinlerde farkındadır yani.

Zindandaki Çocukluk

Koca bir hayat, gönlünce yaşanılası bir lütuf olmaktan çıkıp bir çocukluk zindanına nasıl evrilmiştir?
Koca bir hayat, gönlünce yaşanılası bir lütuf olmaktan çıkıp bir çocukluk zindanına nasıl evrilmiştir?

Hayatının henüz baharına bile adım atmamışken şöhreti yakalayan biri daha sonra neler neler yaşamıştır da insanlardan kaçan, kendinden utanan, her gün içten içe kendini aşağılayan yabanıl birine dönüşmüştür? Koca bir hayat, gönlünce yaşanılası bir lütuf olmaktan çıkıp bir çocukluk zindanına nasıl evrilmiştir?

Üstelik hayatın sillesini çocuklukta yediği hâlde ne diye oraya saplanmış ve oradan bir türlü çıkamamaktadır?

Artık hiçbir konuda fikrini beyan etmez; talebini ifade etmez. Her şeye ama her şeye razı gibidir. Çünkü yaşadıkları evin salonu, amcası yattıktan sonra birden sahne ışıklarına gömülü bir konser platformuna dönüşecektir. Guillermo orada gönlünce dans edip şarkı söyler; daha doğrusu bunu hayal eder. Zaten amcası yattıktan sonra kendi hayal dünyasında yaşamaya rahatça dönebilmek için gün boyu çiftliğin onca yükünü, bütün deri işleme işinin angaryalarını üstlenir. Vakti-saati gelince de kendi dünyasına geri döner. İnsan hayatın acılığına hayal kurmadan başka türlü nasıl tahammül edilebilir ki zaten!

  • Onu mutlu eden nadir şeylerden biri de boş evlere girmek. Memo niçin gizli gizli insanların mahremiyetlerini ihlâl etmekte? Kliptomanik bir kayma mıdır bu yoksa bu meyli kendi mahremiyet hissinin gelişmemişliğiyle mi ilintili? Malûm, çocukluk masumiyet, masumiyet ise biraz da mahremiyet mahrumluğu demek. Kendi mahremiyetinin gelişmemişliğinin bir nevi intikamını mı başkalarından çıkarmaktadır?

Amcasının dışındaki herkesten kaçar. Sığındığı bu tenhada yıllardır uğraşmasına rağmen hâlen daha yaralarını saramaz. O yüzden de insanlardan korkmaya devam eder. Başkalarının evine girdiği için bir gün başının belâya gireceğini ihtar eden amcasına verdiği cevap manidardır: “Ben bir ceylanım.” Bir zeplinin kendisini ceylanla özdeşleştirmesindeki gerçeklikten kopukluğun boyutunu varın siz tahayyül edin.

Kazanın Ardından Gelen Gerçekler

Kiloları ciddi bir meseledir. Ta en başından beri bir türlü kurtulamadığı, hatta büyüdükçe daha da içine gömüldüğü. Kilo, yemek, hayatta kalmak ve yaşamak... İlk ânda birbirine dost görünse de bu köşelerin yolları nadiren kesişir.

Bir gün amca bir kaza geçirir. Bir motoru tamir ederken parmağı kopar. Şehir, hastane ve insanlar; el-mecbur. Ama o amcasıyla hastaneye gitmeyi değil, geri dönmeyi tercih eder: yapayalnızlığı. Asliyetiyle hiç yaşamadığı şeyi. Belki o güne kadar insanlardan kaçmış, hep yalnız kalmıştır ama gene de yanıbaşında amcası vardır; kendinden gayrısı yani. Yapayalnızlık, bu incinmiş ruha nasıl tesir edecek, hangi kabuk bağlamış yaralarını ne şekilde deşecektir?

Amcanın yokluğunda Guillermo’nun rutini kökten değişir. O varken yapmak isteyip de yapamadıklarını, içerisinde saklı kalmış isteklerini ve dürtülerini günyüzüne çıkarmayı tecrübe eder ilkin: hayallerini ve hülyalarını tatmin.

Müsaadenizle bir adım daha atıp o can yakan soruyu soralım: Yakıcı gerçeklerle örülü hakiki hayat dururken çocukça hülyalara gömülü yaşamayı tercih etmek bir tek Guillermo’ya mı mahsustur? Yoksa biz de kendimize farkettirmeden, değişik miktarlarda bu tavrı sergilemekte miyiz?

Hiçkimse Burada Olduğumu Bilmiyor, bir yandan eğlence sektörünün parıltılı yalancı cennetinin ardındaki ruh sefaletini, merhametsizliği ve ikiyüzlülüğü ifşa ediyor, öbür yandan da bir insanın ruhunu kendi elleriyle benliğinin derinliklerine nasıl olup da insafsızca gömebildiğini, hayal ile hakikat arasındaki inceler incesi çizginin ne şekilde birbirinin hakkını ihlâl edebileceğini, hakikatin olanca yakıcılığına rağmen bir insanın kendisini hangi nefs hileleriyle fantazya dünyasının sahte albenilerine teslim edebildiğini, merhametsizce kendisini yok kılabileceğini ve bu kalp hayat algısını ne çeşit mihenk taşıyla test edebileceğini resmeden ibretengiz bir destan.