İrancıların yeni ağlama duvarı

“Hayır, Amerika’ya Hayır!” diye bağırıyor, ellerinde “Siz bizim konuğumuzu öldürdünüz, sizin elçiliğiniz için burada yer yok” yazılı pankartlar taşıyorlardı. Ne var ki Süleymanî kendilerinin konuğu değil komutanıydı. Buraya istirahate değil icraata gelmişti. İşgalin öncesinden itibaren Amerikan ordusuyla birlikte davranan Şii milislerin gizli ve gerçek emir-komutası kendisindeydi ve Irak’ı Sünnilerden arındıran sistematik katliamların ve tehcirin kumandanı oydu.
“Hayır, Amerika’ya Hayır!” diye bağırıyor, ellerinde “Siz bizim konuğumuzu öldürdünüz, sizin elçiliğiniz için burada yer yok” yazılı pankartlar taşıyorlardı. Ne var ki Süleymanî kendilerinin konuğu değil komutanıydı. Buraya istirahate değil icraata gelmişti. İşgalin öncesinden itibaren Amerikan ordusuyla birlikte davranan Şii milislerin gizli ve gerçek emir-komutası kendisindeydi ve Irak’ı Sünnilerden arındıran sistematik katliamların ve tehcirin kumandanı oydu.

Suikast mahalli çoktan ziyaretgâha dönüşmüş durumda zâten. Bir tür açık hava türbesi şeklinde, füzenin düştüğü yer kırmızı şeritlerle çevrilip maktullerin en seçkinleri olan Kasım Süleymanî ile onun Irak’taki yaveri Ebu Mehdi El-Mühendis’in fotoğrafları etrafında mumlar yakılıyor. Oldukça Batılı ve Hıristiyanî bir hava hâkim. Dekor özenle tasarlanmış, bu belli. Gözü yaşlı kalabalık da tiyatronun olmazsa olmaz figüranları.

Aylardan Muharrem değil ama bir Kerbela merasimidir almış başını gidiyor İran’da ve tüm arka bahçelerinde. Kirman’da, Tahran’da, Bağdat’ta, Şam’da, Lübnan’da, San’a’da, Kerkük ve Gazze’de hatta. Açık ki bu salt bir anma veya mâtem değil, tehditkâr bir gövde gösterisi. Suikastın fâiline de değil aslında, etraftaki konu komşuya. Şunca zamandır faile misilleme yapamayış zilletini izzetli görünen gösterilerle telafi peşinde Şia ve Fars zekâsı.

Konuğumuzu öldürdünüz

Suikast mahalli çoktan ziyaretgâha dönüşmüş durumda zâten. Bir tür açık hava türbesi şeklinde, füzenin düştüğü yer kırmızı şeritlerle çevrilip maktullerin en seçkinleri olan Kasım Süleymanî ile onun Irak’taki yaveri Ebu Mehdi El-Mühendis’in fotoğrafları etrafında mumlar yakılıyor. Oldukça Batılı ve Hıristiyanî bir hava hâkim. Asfalttaki şarapnel delikleri onarılmamış ve füzelerin kâğıt gibi buruşturduğu iki araba da dairevi bir platformun üstüne yerleştirilip üzerleri mâtem havasına uygun biçimde siyah bir kefenle örtülmüş. Dekor özenle tasarlanmış bu belli. Gözü yaşlı kalabalık da tiyatronun olmazsa olmaz figüranları.

Kasım Süleymanî ile onun Irak’taki yaveri Ebu Mehdi El-Mühendis’in fotoğrafları etrafında mumlar yakılıyor.
Kasım Süleymanî ile onun Irak’taki yaveri Ebu Mehdi El-Mühendis’in fotoğrafları etrafında mumlar yakılıyor.

Havaalanı yolu, Mühendis’in başında olduğu ‘Haşdi Şabi’ denen İrancı teröristler ve partizanlarca kapatılmış durumda. Nitekim bununla da yetinmeyip havalimanını da bastılar. Sonra da 2019’dan beri muhaliflerin gösteri düzenlediği Tahrir Meydanı’nı onlara nispet yaparcasına doldurdular. On binlerce kişi, İran’ın kapsamlı vekâlet savaşında hâlâ ne kadar güçlü bir insan stokunu elinde tuttuğunun istatistikî bir kanıtı oldu.

“Hayır, Amerika’ya Hayır!” diye bağırıyor, ellerinde “Siz bizim konuğumuzu öldürdünüz, sizin elçiliğiniz için burada yer yok” yazılı pankartlar taşıyorlardı. Ne var ki Süleymanî kendilerinin konuğu değil komutanıydı. Buraya istirahate değil icraata gelmişti. İşgalin öncesinden itibaren Amerikan ordusuyla birlikte davranan Şii milislerin gizli ve gerçek emir-komutası kendisindeydi ve Irak’ı Sünnilerden arındıran sistematik katliamların ve tehcirin kumandanı oydu. Buradaki kalabalık, bir ölünün peşinden ağlamıyor, yeni komutanlarına biat tazeliyordu.

Amerika’yı bölgeden çıkarmak

Lübnan diğer büyük sahneydi. İran’ın ideolojik ve örgütsel gücünün sembolü olan Hizbullah, ülkedeki pek çok meydan ve caddeye Kasım Süleymanî’nin adını verdi bile. Ne de olsa ülke babasının malı ve kimseye sormasına gerek yok. Kentlerin en görünür binalarında, tepelerinde Süleymanî ve Mühendis’in yanı sıra Suriye’de öldürülen eski askerî liderleri Muğniye’nin resimlerinin basılı olduğu dev bayrakları dalgalandırıyorlar. Havalimanına giden yol boyunca reklam panolarında Süleymanî’nin envai çeşit fotoğrafını görmek de mümkün.

Sarı flamalar altında toplanan militanlar Hizbullah ahdini tekrarlarken elebaşları Nasrallah da televizyondan her zamanki hamasî nutuklarından birini irat etti. “Amerika’yı bölgeden çıkarmak”tan dem vurduğu konuşması alışılageldik meydan okumalar ve lafazanlıktan ibaretti. Suriye’de düşen maskelerini yeniden takınarak antiemperyalist söylemleri sömürebilecekleri günlere dönmenin hevesini saklamakta güçlük çektikleri ortada. Gelgelim ‘savaşı bu kadar arzuluyorsanız bir senedir niye Amerika’nın bölgedeki onca tavuğundan birine kişt demediniz’ sorusunu bu demagojilerle geçiştirme telaşı da saklanılır gibi değil.

 İran’ın ideolojik ve örgütsel gücünün sembolü olan Hizbullah, ülkedeki pek çok meydan ve caddeye Kasım Süleymanî’nin adını verdi bile. Ne de olsa ülke babasının malı ve kimseye sormasına gerek yok.
İran’ın ideolojik ve örgütsel gücünün sembolü olan Hizbullah, ülkedeki pek çok meydan ve caddeye Kasım Süleymanî’nin adını verdi bile. Ne de olsa ülke babasının malı ve kimseye sormasına gerek yok.

Yemen de Perslerin kadimden beri üslenmeyi önemsedikleri köprübaşlarından biri. Oradan enerji nakil hatlarını kontrol etme ve Hicaz’ı işgal rüyalarını gerçekleştirme planları yapıyorlar. Başkenti ellerinde tutmalarına bakılırsa hiç de hayal âleminde değiller. Süleymanî afişleriyle donatılmış Başkent San’a’da İran büyükelçiliği önünde Fars yetkililer ile Husiler bir araya geldi ve “Bugün bu tören, iki ülke ile Yemen ve İran halkı arasındaki derin bağları gösteriyor” dediler. Radyolarında günlerce Süleymanî üstüne bıktırıcı propagandalar yaptılar.

Tehditler, Tehditler

Merkez üs İran, elbette ki en şaşalı törenlerin düzenlendiği yer oldu. Şia’nın son mitolojik kahramanının doğum yeri Kirman’daki türbesi kadın-erkek ziyaretçi akınına uğradı. Erkekler mezar taşlarını öpüp alınlarını koydu, kadınlar taşlara sürttükleri ellerini hürmetle öptüler.

  • Tahran’da dünyanın pek çok yerinden sadakatlerini sunmak üzere gelmiş hareket lideri sıkıcı tekrarları dinlemeye razıydı. Kürsüye çıkan, mikrofonlara konuşan sarıklı veya apoletli idareciler, nükleer fizikçi Fahrizade suikastının da kayda değer bir intikamını alamamış olmanın ezikliğini abartılı intikam tehditleriyle telafi ettiler. Adalet Bakanı Reisî, “Çok şiddetli bir intikama tanık olacaklar. Bu suikastta ve suçta rolü olan hiç kimse için yeryüzünde güvenli hiçbir yer bulunmayacaktır” dedi ve Trump’ın da bundan muaf olmadığını söylemiş oldu.

Devrim muhafızları komutanı Selamî ise “Bugün, herhangi bir güçle karşılaşma konusunda hiçbir sorunumuz veya endişemiz yok. Düşmana son sözümüzü savaş alanında söyleyeceğiz” derken ABD’nin adını anmamaya özen gösterdi. Maktul generalin kızı, Lübnan Hizbullah’ına gelin gönderilen Zeyneb de İngilizce verdiği mülâkatta “General Süleymani'nin halktan bir ordusu var ve Trump'tan intikam alacak” şeklinde beyanda bulundu.

Hüda-Par adına

Ülkemizde de Süleymanî ağıtçılarının olmasına ve yıldönümü etkinlikleri tertiplemelerine ne demeli? İran’ın Ankara Büyükelçiliği’nin “Şehadetinin yıldönümünde direniş yolu şehidi Kasım Süleymani” başlığıyla duyurduğu online toplantıya Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez ile Hüda-Par GİK Üyesi Emin Güneş de katıldı.

  • Emin Güneş, “Hüda-Par adına programa katılıyor değilim” diyerek partisi adına ihtiyatlı bir dil kullansa da “Bana göre Kasım Süleymanî şehittir. Kasım Süleymani'yi İsrail ve Siyonizm’e gösterdiği tavırdan dolayı tutuyorum” demekten geri kalmadı. Bir insan İsrail ve Siyonizm’e tavır göstersin, sadece göstersin ama Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de Müslümanlara da gününü göstersin; Hizbullahçılar için bunda bir beis yoktur.

Bugün sadece kendisi adına katılsa da yarın şartlar değiştiğinde partisi tam kadro bu tür anmalarda boy göstermekten çekinmeyecektir. Çünkü hareket içinde İrancı-Şii damar hâlâ en güçlü konumdadır ve lider kadroların İran’da ikameti de bu durumu kalıcılaştırmaktadır. Türkiye’nin kendi hapishanesindeki kadroları İran’a armağan eden devlet aklını da burada alkışlamamak(!) mümkün değil tabii ki. İran’ın bölgedeki biteviye küstahlığının arkasında Sünnî ülkelerin bir türlü Sünnî veya ciddi olamayışları gerçeği yatıyor, bunu da belirtmeden geçemeyeceğiz.

Sahapsız memleket

Saadet Partisi ise daha dürüst bir tavırla, Hasan Bitmez’in başkan yardımcısı sıfatıyla programa katılmasına ses çıkarmadı. Bitmez, “Kendisiyle de hayattayken iki kez görüşme imkânımız oldu. İlkinde 2011, ikincisinde ise 2014 yılında Kasım Süleymanî ile Tahran'da görüştüm” demekte bir sakınca görmüyordu. İslam âlemini kana bulayan en kanlı çetelerin reisliğini 23 yıl boyunca yapmış biriyle, Türk ordusuyla doğrudan çatışmaları idare ettiği bir dönemde dahi görüşmekten ve bunu dillendirmekten çekinmemesi ibret vericidir. Erzurumluların dediği gibi: “Sahapsız memleket!”

Saadet Partisi için İrancı söylemler ve duruş hiç de yeni bir hâdise değil. Millî Görüş mefhumundan geriye ne millîlik ne de basiret kalmadığı için yapılacak tenkitlerin de faydası yok. 80’li, 90’lı yıllarda kısmen mâzur görülebilecek körkütük bir İrancılığın 2020’lerin dünyasında hüsnüzanla izahı imkânsız. Derinden derine bir Şiileşmenin olduğunu tahmin etmek ise suizan olmasa gerek.

Süleymanî’nin tasfiyesine en çok vaveyla eden, onu yere göğe koyamayan Perinçek ve avenesinin anma programına davet edilmemiş oluşu İran adına açık bir nankörlük. Dün “Mollalar İran’a!” diyerek dindarlara etmediklerini bırakmayan kadroların İran’ın koçbaşı hâline gelmesi akıllara zarar bir çelişki olmanın ötesinde İran’ın satın alma gücü ve manipülasyon kudretinin göstergesi.

Akıl sağlığı için mahzurlu bu tablo karşısında tek esenlik verici hâlet ise anma programının İran’ın ve İrancıların başında paralanması oldu. Zoom üzerinden yapılan programa katılan Müslüman gençler, “Katil İran!”, “Katil Süleymanî!” sloganları atarak toplantıyı başarıyla sabote ettiler. Ömrünü Sünnîlerle savaşmaya adamış, çeyrek asırdır en fazla Müslüman kanı döken bir ismin şehitlik ve kahramanlık kavramlarıyla anılmasının önüne geçerek hak ettiği sıfatları haykırmaları ehl-i insafın yüreğine su serpti.

Animasyonlu intikam

Süleymanî hamuru daha çok su kaldırır. Körfezin sularında nükleer denizaltılar, semada da B-52 ağır bombardıman uçakları dolaşırken İran açık bir savaşa yeltenecek değil. Her işi olduğu gibi Süleymanî davasını da sansasyonel biçimde başlayıp yarım bırakan Trump’ın Beyaz Saray’dan gidip bunak Biden’ın koltuğa oturmasını bekleyecek. Kendisine Afganistan, Irak ve Suriye’nin kapılarını açan Obama’nın yardımcısından umutlu olmak elbette ki hakkı.

İntikam için amatör animasyonlarda uçan tuhaf bir kartaldan medet ummasına ne demeli? “Medet Ya Mehdi!”

Mütekabiliyet nerede?

Kasım Süleymani’yi anma vesilesiyle sosyal medyadan yapılan paylaşımlar, Türkiye’deki İran nüfuzunu göstermenin yanı sıra, iki ülke arasındaki ilişkilerde mütekabiliyet esasının ne boyutta olduğunu ortaya koyması açısından adeta ders niteliğinde. Hatırlayacaksınız, 2019 yılının Kasım ayında Türkiye PKK/YPG’ye karşı Barış Pınarı Harekatı yapıyordu. O günlerde Tebriz’de bir futbol maçı vardı. Azerbaycan Türklerinin futbol takımı Traktör Sazi, Farsların İstiklal takımını ağırlıyordu. O maçta Türkiye lehine slogan atıp asker selamı vermek suretiyle harekata destek veren 7 Azerbaycan Türk’ü İran polisi tarafından göz altına alınmıştı.

Oysa bakın, Türkiye’de manzara ne minvalde? İsmi lazım değil, ülkemizde benzeri maalesef çok olan İran yanlısı bir derneğin mensupları “Ümmetin Şehidi Kasım Süleymani” yazılı posterin karşısına dikilmiş, “Emir ve görüşlerinize hazırız komutanım!” diyerek tekmil veriyor; coğrafyamızda işlediği cinayetleri öve öve bitiremiyorlar.

  • İran polisi Barış Pınarı Harekatı’na destek veren Tebrizli kardeşlerimizi gözaltına alırken, Esed’in şebbihalarıyla birlikte Türk ordusuna kurşun sıkan Kasım Süleymani için Türkiye’de övgüler düzmek serbest. Üstelik bunu kameraya alıp cümle aleme duyuracak kadar da pervasızlar. Ne acı bir paradoks ama!

Milyonlarca Sünni Müslümanın kanını içen Kasım Süleymani için övgüler düzen derneğin sosyal medya hesabında “Bir Şii Sünni’yi, bir Sünni de bir Şii’yi mezhebinden dolayı tekfir ederse Yahudi’ye hizmet eder” diye de bir paylaşım mevcut. Bu demek oluyor ki, itikatlarına göre Sünni boğazlarken Yahudi’ye hizmet etmiş olmuyorsun. Yeter ki tekfir etme!

Coğrafyamızı yangın yerine çeviren şu ibretlik zihniyete bir bakın!

İran Türkiye lehine en ufak bir hareketi bile ezerken, biz içimizde cirit atan İran şebekelerini bön bön seyredip duruyoruz.

Mütekabiliyet nerede, mütekabiliyet!