İsrail’in yerleşimci barbarlığı ve Batı’nın iştahlıdesteği

Türkiye’nin Arap coğrafyası için ya da Filistinli Araplar için kendini tehlikeye attığını söyleyenler hâdiseleri başka bir açıdan görmek zorundadır. Filistinli Arapların karşına Uygur Türklerini koyarak sorumluluk almaktan kaçınmanın coğrafyaya sırtını dönmekten başka bir mânâsı yoktur. Coğrafyanın yerli unsurlarını da yanlarına almaya çalışıyorlar.
Türkiye’nin Arap coğrafyası için ya da Filistinli Araplar için kendini tehlikeye attığını söyleyenler hâdiseleri başka bir açıdan görmek zorundadır. Filistinli Arapların karşına Uygur Türklerini koyarak sorumluluk almaktan kaçınmanın coğrafyaya sırtını dönmekten başka bir mânâsı yoktur. Coğrafyanın yerli unsurlarını da yanlarına almaya çalışıyorlar.

Öncü bir kuvvet olarak İsrail, İslam coğrafyasında Haçlı Seferleri ile yapılamayanı yapıyor. O zaman askerlerin hâkimiyeti vardı ve bu bir işgaldi. Fakat şimdi coğrafyayı yerleşime açıyorlar. İsrail, Batılı olmayan ulusları coğrafyadan temizlediği için Batı’dan destek görüyor. Filistinliler de Kızılderililer gibidir. Onlar da direndikleri için Batı’nın gözünde nefrete müstahaktır.

Marc Ferro, “Sömürgecilik Tarihi” adlı kitabında Aime Cesaire’ın “20. yüzyıl koyu Hristiyan burjuvazisinin Hitler’de affedemediği şey, suçun kendisi, insana karşı işlenen suç, insânî değerlerin çiğnenmesi değil; beyaz adama karşı işlenen suçtur” şeklindeki ifadelerine yer vermiştir.

Ferro’nun kitabının orijinal başlığında “colonialism” sözcüğü kullanılmış ama tercümede sömürgecilik kelimesi tercih edilmiş. Hâlbuki sömürgecilik, “exploitation” kavramı ile örtüşmektedir ve bu kelimeyi karşılayabilir. Sorun kitabın başlığı ile sınırlı değil, bölümlerde de “colonialism”’i karşılamak üzere sömürgecilik kavramı tercih edilmiş. Bu, tercüme eserlerin büyük çoğunluğu için geçerli bir durumdur. Telif eserlerde de sömürgecilik kavramı yaygın bir kullanma sahip. Hâlbuki kolonyalizm ve sömürgecilik kavramları birbirinden farklı anlamları işaret etmektedir.

Yerleşimcilik, şiddete ve teröre devamlılık kazandırır

Yabancı bir toprağın işgali, işlenmesi ve dışarıdan gelenlerin oraya yerleşmesi anlamına gelen kolonyalizm ile istismar farklı durumlara işaret eder. Sömürgecilik her iki kavramı karşılayacak şekilde kullanıldığı için anlam karmaşasının ve belirsizliğin ortaya çıkması tabiî bir durumdur. Bunun bilinçli bir tercihin sonucu olup olmadığı konusunda zihin açıcı bir tartışmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sömürgecilik kavramı kolonyalizm tarihinin hakikatlerini görünmez kılmaktadır. İstismar, dünya çapında bir meseledir.

  • İstismar anlamına gelen sömürgecilik kavramı toprakların işgal edilmesi, yerli halkların yok edilmesi, ülkelerin ve kıtaların nüfus yapısının değişmesi gibi gerçekleri ifade etmekte yetersiz kalmaktadır. Bugün herhangi bir kimse Aime Cesaire’ın cümlelerini tekrar etse ya antisemitizm ile suçlanır ya da Hitler’e kalkan olmakla itham edilir. Dolayısıyla Aime Cesaire ya da başka bir aydının benzer cümleleri önemini yitirir.

Çünkü kolonyalist dönemlerin çok özel tarihi, sömürü kavramına dâhil edilerek bir düzey eşitlemesi yapılmıştır. Sömürüde ülke, kıta, millet, din farklılıkları ortadan kalkar ve sınıf ya da ideolojik bir gerçeklik alanı oluşur. Oysa “yerleşimcilik” anlamını da içeren kolonyalizm, “şiddet ve terör”e devamlılık kazandırmakla da istisnaîdir.

ABD ve Filistin’de benzer yöntemler

Yaklaşık yüz yıldır Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden, Rusya’dan ve dünyanın farklı bölgelerinden Yahudiler Filistin’e yerleşmektedir. Filistin, Osmanlı’nın toprağıydı. Burası Osmanlı ülkesinin bir parçasıydı. Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olduk ve Osmanlı ülkesinin bir parçası olan Filistin’de İngiliz manda yönetimi kuruldu. Bu, kolonyalizmin yenilenmiş bir hâliydi.

Osmanlı ülkesinin bir vilayeti olan Suriye parçalandı. Parçaların bir kısmına İngilizler bir kısmına da Fransızlar yerleşti. Her ikisi de manda yönetimi altında koloniler oluşturdular. İngilizler, Yahudi yerleşimcileri taşıyarak Kuzey Amerika’daki on üç koloninin bir benzerini Filistin’de kurdu.

Filistin’de İsrail devletinin varlığını Yahudi ilahiyatının kavramlarıyla ya da ideolojik bakış açılarına göre yorumladığımızda Batı’nın kolonyalist tarihinin Türk ve İslam coğrafyasında devam ettiği görülmez.
Filistin’de İsrail devletinin varlığını Yahudi ilahiyatının kavramlarıyla ya da ideolojik bakış açılarına göre yorumladığımızda Batı’nın kolonyalist tarihinin Türk ve İslam coğrafyasında devam ettiği görülmez.

Fransızlar da aynı bölgenin kuzeyinde benzer bir yapı oluşturdu. Kuzey Amerika’nın yerleşimcilerle iskân edilme sürecinde de Fransa ve İngiltere karşıtlığı ve dayanışması vardı.

Filistin’de İsrail devletinin varlığını Yahudi ilahiyatının kavramlarıyla ya da ideolojik bakış açılarına göre yorumladığımızda Batı’nın kolonyalist tarihinin Türk ve İslam coğrafyasında devam ettiği görülmez. Benzer bir şekilde sömürgecilik ve işgal kavramları da İsrail’in varlığını yeterince izah etmez. İsrail, Avrupalı kolonilerin Kuzey Amerika’da genişlediği gibi coğrafyamızda genişlemek istiyor. Bu durum yeterince açıklığa kavuşmadığı için Türkiye’de belirli kesimler Uygur Türklerine ve Filistinlilere uygulanan vahşeti karşılaştırma hatasına düşüyor. Bu da ideolojik bir tutuma karşılık gelir. Filistin sorununu Arap ve İsrail bağlamlarına yerleştirdiğimizde de kolonyalist genişleme ve yayılma görünmez bir hâle bürünür.

İsrail, Haçlıların yapamadığını yapıyor

Batılı yerleşimciler, Amerika kıtasının kuzey ve güneyindeki yerli medeniyetlere asla merhamet göstermemişti. Hatta “yerliler” direniş gösterdikçe Avrupalıların nefreti arttı. Amerikalı Beyazların siyahîlere kıyasla yerlilere daha vahşice davrandığı bilinen bir gerçektir. Batı’nın Amerika’daki geçmişini entelektüel düzeyde yargılamanın muhakkak bir değeri vardır fakat bunun siyaset üzerinde bir tesiri olmamıştır.

Batılı yerleşimciler, Amerika kıtasının kuzey ve güneyindeki yerli medeniyetlere asla merhamet göstermemişti.
Batılı yerleşimciler, Amerika kıtasının kuzey ve güneyindeki yerli medeniyetlere asla merhamet göstermemişti.

Zîra Filistin meselesinde neredeyse bütün Batı dünyası İsrail’i destekliyor. Öncü bir kuvvet olarak İsrail, İslam coğrafyasında Haçlı Seferleri ile yapılamayanı yapıyor. O zaman askerlerin hâkimiyeti vardı ve bu bir işgaldi. Fakat şimdi coğrafyayı yerleşime açıyorlar. İsrail, Batılı olmayan ulusları coğrafyadan temizlediği için Batı’dan destek görüyor. Filistinliler de Kızılderililer gibidir. Onlar da direndikleri için Batı’nın gözünde nefrete müstahaktır. Konu Alman faşizmi ile alakalı olsaydı İsrail bir tepki görürdü.

Aime Cesaire “Suçun kendisi, insana karşı işlenen suç, insanî değerlerin çiğnenmesi, Batı için gündeme geldiğinde affedilmez bir suça dönüşmüştür” diyor. Türkiye’de akademik, entelektüel ve siyasî çevrelerde Filistin meselesinin Arap-İsrail bağlamına yerleştirilmesi bir gelenektir. Eğer birileri kolonyalist vahşete rağmen İsrail’i eleştirirse Yahudilerin tamamını kast etmediği gibi yumuşatıcı sözler söylemek zorunda kalır.

  • Yahudilerin “yerleşimci” şiddet ve terörü “yerlilerin” direnişi ile meşrulaştırılır. Kızılderililerin direnmemesi gerekir. Hâlbuki İsrail’in ve onu destekleyen Batı dünyasının İslam coğrafyasında takip ettikleri yerleşimci kolonyalizm siyasetinde devamlılık vardır ve bu düzenlidir. Bu da Aime Cesaire’ın cümlelerini farklı açılardan yorumlama gereğini zorunlu hâle getirir. Batı dünyasının açıkça İslam ve Müslüman düşmanlığından bahsetmeye başlamasını önemsemek gerekir. Bu durumu, Batılı devletlerin ve ulusların Yahudileri katletmesinden kaynaklanan ezik ruh hâli ile açıklamak ciddî bir yanılgıdır. Adamlar zafere yürüdüklerini düşünüyorlar.

Türkiye’nin Arap coğrafyası için ya da Filistinli Araplar için kendini tehlikeye attığını söyleyenler hâdiseleri başka bir açıdan görmek zorundadır. Filistinli Arapların karşına Uygur Türklerini koyarak sorumluluk almaktan kaçınmanın coğrafyaya sırtını dönmekten başka bir mânâsı yoktur. Coğrafyanın yerli unsurlarını da yanlarına almaya çalışıyorlar.