Korona ile Esed rejimi arasında kalmak

Şu yaşanan drama bütün dünya seyirci. İsrail’in önde gelen hamisi olan Esed rejimini ayakta tutma pahasına yaşanıyor şu dram. Söylenecek çok şey var belki, ama elden gelen pek fazla değil. Suriyeliler olarak şu an aciz durumdayız, hayal kırıklığı yaşıyoruz ve de endişeliyiz. Elimizde sadece bir umut penceresi kaldı. O da sizlersiniz, Türkiye bizim umut penceremiz.
Şu yaşanan drama bütün dünya seyirci. İsrail’in önde gelen hamisi olan Esed rejimini ayakta tutma pahasına yaşanıyor şu dram. Söylenecek çok şey var belki, ama elden gelen pek fazla değil. Suriyeliler olarak şu an aciz durumdayız, hayal kırıklığı yaşıyoruz ve de endişeliyiz. Elimizde sadece bir umut penceresi kaldı. O da sizlersiniz, Türkiye bizim umut penceremiz.

Bugün korona kriziyle birlikte Suriyeli aielenin yaşadığı şartlar daha da ağırlaştı. Mevcut kriz nedeniyle işini kaybedenlerin sayısı o kadar çok ki, şurada saymaya kalksak altından kalkamayız. Hadi yeme içme mevzusunu geçtik. Suriyeliler yaşanan zorluklardan sabır sanatının inceliklerini derlemiş insanlar. Hayata tutunma konusunda inatçı olmayı, azla yetinmeyi çoktan öğrendiler. Fakat şu kira ve faturalar konusu yok mu; en ağırı, beli en ziyade bükeni işte bu.

Korona salgını henüz ortada yokken dünyanın dört bir yanındaki uzmanların yaptıkları açıklama ve analizler, 2020 yılının büyük bir ekonomik krize gebe olduğunu ifade ediyordu. İki yıldan bu yana sessiz ve sakin bir şekilde bu cenderenin içine doğru yuvarlanıyorduk, kimse korona salgınının çıkıp süreci hızlandıracağını hayal bile edemiyordu. Derken dünya kimseye torpil geçmeyen bir karantina iklimine girdi, işler durdu ve hepimiz evlerimizde esir kaldık.

Savaşlar, salgınlar ve ekonomik krizlerin en ağır etkilerini her zaman sıradan insanlar, günlük ekmeğini zar zor kazanan fakirler ve zayıflar hisseder. Şüphesiz Suriyelilerin çoğunluğu da bu grubun içinde yer alır. Malını mülkünü kaybedip uzun bir savaşın hâlen mağduruyken bir de buna salgının eklenmesi Suriyeliler açısından mevcut vaziyeti daha da katmerli kılar.

Nitekim Lübnan’da hiçbir gelir kapısı olmayan, hiçbir hayır kurumundan yardım da alamayan Suriyeli mültecinin, kirasını ödeyemediği için oturduğu evden kapı dışarı edilmesi neticesinde yaşadığı zorluklara dayanamayıp kendini yakması, bütün dünyanın ve bilhassa Arap coğrafyasının tanık olduğu en net fotoğraf olarak orta yerde duruyor.

Kriz Dönemlerinde İntihar Artar

Sosyal güvenlik sisteminin bütün vatandaşları şefkatle kucakladığı ülkelerde bile kriz dönemlerinde intiharların arttığı bilinen bir gerçektir. 2008 ekonomik krizini izleyen iki yıl içerisinde Avrupa ve Amerika’da işini kaybettiği ve borçlarını ödeyemez duruma düştüğü için intihar rakamlarının arttığını, on binlerce insanın canına kıydığını istatistikler söylüyor.

Suriyelilerin dramı korona salgınıyla başlamış değil. Aklın alamayacağı şartlarda yıllardır süren bir hadise. İdlib gibi henüz virüs salgınının başlamamış olduğu, Esed rejiminden âzâde yerlerde bile dramın en koyusu, en kasvetlisi zaten mevcut. Her gün iç yakan hikâyeler duyuyoruz. İşsizlikten, yokluktan kırılan insanlara hastalıktan, salgından kırılanlar eklendikçe vaziyet daha da ağırlaşıyor.

Malını mülkünü ve işini; yani hayata tutunduğu pek çok şeyi yitiren Suriyelilerin dramı Esed rejiminin vahşetiyle başladı. Katliamlar, bomba yağdırmalar ve tutuklamalar ne yaşlı ve kadın, ne de çoluk çocuk dinledi, herkesi silindir gibi ezdi geçti. Suriyeliler kendi topraklarından göç etmek zorunda kalırken dünya olan biteni müthiş bir sessizlikle izliyor, uluslararası toplum Esed’in sırtını sıvazlamaya devam ediyordu.

Kira ve Faturalar Bel Büküyor

Bugün korona kriziyle birlikte Suriyeli ailenin yaşadığı şartlar daha da ağırlaştı. Mevcut kriz nedeniyle işini kaybedenlerin sayısı o kadar çok ki, şurada saymaya kalksak altından kalkamayız. Hadi yeme içme mevzusunu geçtik. Suriyeliler yaşanan zorluklardan sabır sanatının inceliklerini derlemiş insanlar. Hayata tutunma konusunda inatçı olmayı, azla yetinmeyi çoktan öğrendiler. Fakat şu kira ve faturalar konusu yok mu; en ağırı, beli en ziyade bükeni işte bu. Korona sonrası bütün işyerleri bir bir kapanırken evlerin kirası ve biriken faturalar kâbusa dönüştü, kimseleri uyku tutmaz oldu.

Günlük, haftalık veya aylık kazanç karşılığı terzi, aşçı veya sıradan bir işçi olarak çalışan Suriyeli babalar işlerini kaybetti. Zaten çoğunun elde avuçta pek bir şeyi yoktu, olanın da çabucak tükendi. Ve sonunda kira günü geldi çattı. Peşinden faturalar yağmur gibi yağmaya başladı. Buyurun bakalım, işin içinden kim, nasıl çıkacak?

Psikolojik Travma Boyutu Da Var

İşin bir de psikolojik boyutu var. Düşünün ki sokağa çıkma yasağı var, evinizden dışarı çıkamıyorsunuz. Kirada oturduğunuz ev, maddi imkânınız ile orantılı olarak güneş görmeyen, havasız, rutubetli bir yer. İşinizden olmuşsunuz, gelir kaynağınız da elinizden gitmiş. Bu ortamda aile içi geçimsizlik ve şiddetin nereye varacağını hayal edebiliyor musunuz?

Allah’a şükür, durumu nispeten iyi olan Suriyeliler zor şartlarda yaşayan kardeşleri için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Fakat bu iyiniyetli yardımlar çok yetersiz kalıyor. Zira yardım yapanların sayısı az, yardıma muhtaç olanların sayısı ise ziyadesiyle fazla. Gerek Türkiye’de yaşayanlar, gerekse İdlib ve civarındakiler gerçekten zor vaziyette.

İdlib'de Şartlar Çok Daha Ağır

İdlib’deki çadır kentlerde sokağa çıkma yasağını kim, nasıl uygulayacak? Asayişi temin noktasında bir otorite mevcut değil ki!
İdlib’deki çadır kentlerde sokağa çıkma yasağını kim, nasıl uygulayacak? Asayişi temin noktasında bir otorite mevcut değil ki!
İdlib civarındaki 4 milyon insan şu an tamamen Allah’ın lütfuyla ayakta. Yoksa bu salgın karşısında kendilerini koruyacak durumları yok. Dünyanın dört bir yanındaki insanların salgına karşı sığındığı sabun ve benzeri temizlik ürünleri, mikrop öldürücüler maddi olarak onların güç yetireceği şeyler değil.

Ayrıca İdlib’deki çadır kentlerde sokağa çıkma yasağını kim, nasıl uygulayacak? Asayişi temin noktasında bir otorite mevcut değil ki! Bir de sosyal mesafe konusu var. Dip dibe sıralanmış, incecik kumaştan mamul küçücük çadırların içine sığınmış kalabalıkları hangi güvenli mesafede, ne kadar süreyle tutabilirsin? Öyle bir mesafe imkânı zaten yok. Farzı muhal bulunsa bile sürdürülebilir olmayacağı kesin.

Rus ve Esed rejimine ait uçaklar tarafından hastaneler yerle bir edilmiş. Sağlık personeli ve tıbbî malzeme desen neredeyse hiç hükmünde. ABD ve Avrupa ülkelerini aciz bırakmış bir salgına karşı bu mahrumiyet ortamında neyle, nasıl direneceksin?

Türkiye Umut Penceremiz

Şu yaşanan drama bütün dünya seyirci. İsrail’in önde gelen hâmisi olan Esed rejimini ayakta tutma pahasına yaşanıyor şu dram. Söylenecek çok şey var belki, ama elden gelen pek fazla değil. Suriyeliler olarak şu an aciz durumdayız, hayal kırıklığı yaşıyoruz ve de endişeliyiz. Elimizde sadece bir umut penceresi kaldı. O da sizlersiniz, Türkiye bizim umut penceremiz.

Tek güvendiğimiz yer burası. Allahu Teâlâ “Şam ehli”ne kefildir ve bu emanet şu an sizin ellerinizde. Allah Resulü (sav) şöyle buyuruyor: “Dul bir kadına ve düşkün olanlara yardım için koşturan kimse Allah yolunda cihad etmiş, gecesini namazla gündüzünü oruçla geçirmiş biri gibidir.”

Yine buyurdu ki: “Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin.”

Belki de şu salgına karşı ilk savunma hattınız vereceğiniz sadaka olacak.

Ve yine buyurdu ki: “Sadaka malı eksiltmez.”

Hatta eksiltmek şöyle dursun, bereketlendirir, artırır bile. Bir gün bu acılar da bitecek, Suriyeliler olarak sağ salim evlerimize geri döneceğiz. Türkiyeli kardeşlerimizi şükran ve minnetle anacağız. Her zaman bizim yanımızda yer aldınız. Gelin, şu zor günleri de birlikte atlatalım. Şu zor günlerde kardeşine sahip çık ey Türkiye!