Korona’nın bile kurtaramadığı hayatlar

Mart ayında Delhi’de yapılan yasal bir kongreye 8 bin Müslüman katıldı. Ülkedeki en büyük Müslüman cemaatlerde biri olan Tebliğ Cemaati tarafından yapılan kongre, Hindular tarafından ‘ülkeye koronayı getiren cihad eylemi’ olarak lanse edilince de yeni bir insan avı başlatıldı. Polis, kongreye katılanları ihbar edenlere para ödülü vereceğini açıkladı. Irkçı Hindular ise, Müslümanların koronayı cihad silahı olarak kullandığını iddia ederek saldırılar başlattı. Hatta Müslümanlar için ‘Korona hastası kılığında canlı bombalar’ suçlaması yapıldı.
Mart ayında Delhi’de yapılan yasal bir kongreye 8 bin Müslüman katıldı. Ülkedeki en büyük Müslüman cemaatlerde biri olan Tebliğ Cemaati tarafından yapılan kongre, Hindular tarafından ‘ülkeye koronayı getiren cihad eylemi’ olarak lanse edilince de yeni bir insan avı başlatıldı. Polis, kongreye katılanları ihbar edenlere para ödülü vereceğini açıkladı. Irkçı Hindular ise, Müslümanların koronayı cihad silahı olarak kullandığını iddia ederek saldırılar başlattı. Hatta Müslümanlar için ‘Korona hastası kılığında canlı bombalar’ suçlaması yapıldı.

Eğer olayları medyadan, özellikle de Türk medyasından takip ediyorsanız gerçekten tam da böyle oldu: Dünyada koronavirüsten başka bir zalim kalmadı. En büyük ve hatta tek düşmanımız ‘o’ oldu.

Bu yazı 20 Nisan 2020 tarihinde, Gerçek Hayat dergisinin 1017. sayısında yayınlanmıştır.


Koronavirüs dünyanın gündemine girdikten sonra bir anda tüm dertler ikinci plana düştü. Savaşlar durdu, katliam haberleri kesildi, dünya ortak bir düşmana karşı birleşen tek bir ‘millete’ dönüştü. Peki, gerçekten öyle mi oldu?

  • ■ Hindistan’daki Müslümanlar da bizimle birlikte balkonlardan şarkı mı söyledi?
  • ■ Suriyeli kadınlar sosyal medyadan ekmek tarifleri mi paylaştı?
  • ■ Yemenli çocuklar camlara gökkuşağı resimleri mi yapıştırdı?

Birlik-beraberlik masalları anlatılırken, koronanın bile kurtaramadığı hayatlar kararmaya devam ediyor.
Birlik-beraberlik masalları anlatılırken, koronanın bile kurtaramadığı hayatlar kararmaya devam ediyor.

Kendine bültenlerde yer bulamayan haberlere göre, öyle olmadı. Tüm bu birlik-beraberlik masalları anlatılırken, koronanın bile kurtaramadığı hayatlar kararmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz aralık ayında Çin’de ortaya çıkan, Şubat ayında dünyaya yayılmaya başlayan koronavirüs, Mart ayında Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilince ortak bir düşmana dönüştü. ‘İnsanlık düşmanı’ virüs, o tarihten sonra dünyadaki tüm düşmanlıkları unutturdu. Aynı felaketle karşı karşıya olan insanlar, kinlerini ve nefretlerini bir kenara bırakıp ırk, din, dil farkı gözetmeden birbirine -mecazen de olsa- sarıldı.

  • ■ Balkonlardan şarkılar söylendi.
  • ■ Avrupa sokaklarında ezanlar yankılandı.
  • ■ Düşman ülkeler birbirlerine maskeler ikram etti.
  • ■ İlaç şirketleri “insanlığı kurtarmak(!)” için bütün işlerini bırakıp aşı geliştirmeye yöneldi.
  • ■ Güneş, renkli çayırları bir başka ısıttı.
  • ■ Kurtlar öksüz kuzuları emzirdi.
  • ■ Kuşlar evlerinden çıkamayan insanlar için özlemle cıvıldadı…

Peki, gerçekten öyle mi oldu? Eğer hâdiseleri medyadan, özellikle de Türk medyasından takip ediyorsanız gerçekten tam da böyle oldu. Dünyada koronavirüsten başka bir zalim kalmadı. En büyük ve hatta tek düşmanımız ‘o’ oldu.

Daha 1 ay önce dünyanın dört bir yanında devam eden çatışmaların haberleri bir anda kesildi. Bombalar atılmaz, silahlar patlamaz oldu. ‘Mazlum halklar’ sanki tarih kitaplarındaki istatistiklere dönüştü. İnsanlık ‘artık hiçbir şey eskisi olmayacak’ torbasını meşrebince doldurmaya başladı. Fakat hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması için, önce her şeyin değişmesi gerektiğini unuttuk.

Eğer Kimse Duymadıysa, Hiçbir Şey Olmamıştır

Oysa dünyanın hiçbir sıcak bölgesinde çatışmalar durmadı. Dahası, koronavirüs bu çatışmalara farklı bir boyut kattı. 1 ay öncesine göre tek fark, artık bu çatışmalar medyada yeterince yer işgal etmez oldu. Günlük vak’a ve ölü sayıları, aşı çalışmalarındaki gelişmeler, karantina günlükleri dururken haber bültenleri ve gazeteler devam eden çatışmalara yer ayırmaktan imtina etti.

  • Belki de virüs gibi büyük bir tehdit varken ‘insan’ gibi küçük tehditleri haber yapmak önemsiz göründü. Ama çatışma bölgelerinden gelen haberler, dünyada halen en büyük tehdidin nefret, kin, kibir ve ihtiras olduğunu gösteriyor.

Afganistan’dan Haberler ‘İyi’

‘İyi’ haber ise, geçtiğimiz ay, yani pandemi ilan edildikten sonra ülkedeki çatışmalarda sadece 253 güvenlik görevlisi ve 91 sivil öldürüldü.
‘İyi’ haber ise, geçtiğimiz ay, yani pandemi ilan edildikten sonra ülkedeki çatışmalarda sadece 253 güvenlik görevlisi ve 91 sivil öldürüldü.

Örneğin Afganistan. Bu günlerde unuttuğumuz Asya’nın ortasındaki bu ülke için önce ‘kötü’ haberi verelim: Afganistan’da bu haber yayına hazırlanana kadar 25 kişi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Ülkede toplam 784 vak’a bulunuyor. ‘İyi’ haber ise, geçtiğimiz ay, yani pandemi ilan edildikten sonra ülkedeki çatışmalarda sadece 253 güvenlik görevlisi ve 91 sivil öldürüldü. (Bu sayı Ocak ayında, yani daha dünya karantinaya girmeden önceki rakamların iki katı.)

Suriye Diye Bir Ülke Vardı!

9 yıllık iç çatışma ve savaşta 1 milyondan fazla sivilin katledildiği, 10 milyona yakın sivilin yerinden edildiği ülke, bir anda dünya gündeminden düştü.
9 yıllık iç çatışma ve savaşta 1 milyondan fazla sivilin katledildiği, 10 milyona yakın sivilin yerinden edildiği ülke, bir anda dünya gündeminden düştü.

Daha 1 ay önce tüm dünyanın gözü Suriye’deydi. 9 yıllık iç çatışma ve savaşta 1 milyondan fazla sivilin katledildiği, 10 milyona yakın sivilin yerinden edildiği ülke, bir anda dünya gündeminden düştü. Bu düşüşte, ülkeden gelen korona virüs istatistiklerinin de etkisi büyük oldu. 22 milyonluk nüfusundan bugün sadece 12-13 milyon kişinin yaşadığı ülkede sadece 33 koronavirüs vak’ası kaydedildi. Ülkede virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 2!

Suriye’deki savaş ve katliamlar ise hız kesmeden devam ediyor.

Ülke genelinde bu yılın ocak ayında 262, şubatta 275 sivil katledildi. Geçtiğimiz yıl ocak ayında bu sayı sadece 188 olarak kaydedilmişti.

27 Şubat’ta Rus ve Esed güçlerinin 34 askerimizi şehit etmesinin ardından Türkiye’nin yumruğunu masaya vurması, İdlib bölgesinde ülkede çatışmaları azaltsa da, Mart ayında 103 sivil çatışmalarda öldü. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün açıkladığı bu sayılara her gün yenileri eklenmeye devam ediyor. Bunların haber bültenlerinde yer bulamamasının tek nedeni ise, ölümlerin virüsten değil ‘insandan’ kaynaklanması.

Hindu Terörü,Virüsü Aratıyor!

Müslümanlara karşı büyük bir kin besleyen Hindistan yönetimi, ülkedeki 200 milyon Müslüman’ı vatandaşlık yasasının dışında tutmuş, bunu protesto eden Müslümanlara karşı başlatılan kanlı eylemleri de desteklemişti. Ülkede sadece Şubat ayında 53 Müslüman yaşadığı evlerde, camilerde ya da sokak ortasında öldürüldü. Katliamlara güvenlik güçleri de destek verdi. Irkçı devlet başkanı Modi ise Twitter üzerinden barış mesajları vermekle yetindi.

Gerçek Hayat’ın da geniş yer verdiği Hindistan olayları, koronavirüsün ortaya çıkmasıyla bir anda gündemden düştü. Oysa yerel kaynaklardan gelen kısıtlı haberler, durumun eskisinden de kötü olduğunu gösteriyor.

1 milyardan fazla nüfusa sahip ülkede bugüne kadar virüs kaynaklı 12 bin vak’a ve 405 ölüm kaydedildi. Fakat bu rakam ülkedeki demokratik grupların hiçbirine inandırıcı gelmiyor. Yerel kaynaklar, hastanelerin Müslüman hastaları kabul etmediğini, Müslüman bölgelere gıda ve temel ihtiyaç malzemesi gönderilmediğini, dahası göndermeye çalışanların da engellendiğini kaydediyor.

8 Bin Müslüman İçin İnsan Avı Başladı

Ülkede sadece Şubat ayında 53 Müslüman yaşadığı evlerde, camilerde ya da sokak ortasında öldürüldü.
Ülkede sadece Şubat ayında 53 Müslüman yaşadığı evlerde, camilerde ya da sokak ortasında öldürüldü.

Mart ayında Delhi’de yapılan yasal bir kongreye 8 bin Müslüman katıldı. Ülkedeki en büyük Müslüman cemaatlerden biri olan Tebliğ Cemaati tarafından yapılan kongre, Hindular tarafından ‘ülkeye koronayı getiren cihad eylemi’ olarak lanse edilince de yeni bir insan avı başlatıldı. Polis, kongreye katılanları ihbar edenlere para ödülü vereceğini açıkladı. Irkçı Hindular ise, Müslümanların koronayı cihad silahı olarak kullandığını iddia ederek saldırılar başlattı. Hatta Müslümanlar için ‘Korona hastası kılığında canlı bombalar’ suçlaması yapıldı.

Türkiye’de bir kesim tarafından umrecilere yapılan ‘hedef gösterme’ faaliyeti, Hindistan’da da Tebliğ Cemaatine karşı yapılıyor. “CoronaJihad”, “CoronaTerrorism” ve “CoronaBombsTablighi” gibi hashtag'ler, Hindistan sosyal medyasında trend oldu. Ana akım Hint medyası, defalarca Tebliğ Cemaati üyelerinin ‘koronavirüs süper dağıtıcıları’ olduğu haberleri yayınladı.

  • Korona ile mücadele edemeyen Hindistan, hem hedef şaşırtarak virüsü gündeminden düşürme hem de Müslüman avını yaygınlaştırma yoluna gitti.

Yemen'de Sadece 1 Korona Vak'ası Görülmesinin Sırrı

Suudi Arabistan-BAE koalisyonu ile İran destekli Şii milisler arasında çatışmaların yaşandığı Yemen’de, 2015’ten bu yana 100 binden fazla insan hayatını kaybetti. Sadece geçtiğimiz yıl 12 bin insan çatışmalarda öldürüldü.

2 gün içinde 241 ateşkes ihlali kaydedildi.
2 gün içinde 241 ateşkes ihlali kaydedildi.

Açlığın ve savaşın pençesinde kıvranan ülkeden gelen haberler de, diğer çatışmalı bölgelerde olduğu gibi bir anda kesildi. Özellikle Suudi Arabistan hükümetinin 9 Nisan’da 2 haftalık ateşkes ilan etmesi, ülkede yaşanan dramın bir anda kesildiği izlenimi oluşturdu.

Suudi Dışişleri Bakanı, yaptığı açıklamada ‘askeri tırmanıştan uzaklaşıp Kovid-19 salgınına odaklanmayı amaçlıyoruz’ ifadelerini kullandı. Sonraki 48 saat ise, ateşkesin bugüne kadar verilen sözler kadar yalan olduğunu ortaya koydu. 2 gün içinde 241 ateşkes ihlali kaydedildi.

Bu ihlaller ve buna bağlı ölümler medyada eskisi kadar yer bulmadı. Medyanın asıl ilgilendiği korona kaynaklı ölümler ise Yemen’de bir türlü gerçekleşmedi. Çünkü Yemen’de bugüne kadar sadece 1 koronavirüs vak’ası kaydedildi. 10 Nisan’daki bu vak’anın da arkası gelmedi ve ülke hastalığı şimdilik 1 vak’a ile kontrol altına almayı başardı.

Bu mucizenin sırrı ise Husi militanlarının yayınladığı bir video ile ortaya çıktı. Korona ile mücadele için Suudi ve BAE koalisyonundan BM aracılığıyla 500 milyon dolar, doğrudan ise 25 milyon dolar alan hükümetin, virüsle mücadele için hiçbir girişimde bulunmadığı sırada, İran destekli Husi militanları bir video yayınladı.

  • Videoda, ülkede koronavirüse yakalandığı açıklanan kişilerin öldürüleceği ve cesetlerinin de yakılacağı açıklanıyor, böylelikle virüsün kontrol altına alınabileceği belirtiliyordu. Bu açıklama ülkede virüsün kontrol altına alınmasına yetti ve vak’a sayısı 1 kişi ile sınırlı kaldı. Ülkede Husi ve Suudi virüsü ise can almaya devam ediyor.

Filistin Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

İşgalci milisler karantina altındaki bölgelerde Filistinlilerin evlerini ve araçlarını yakmaya başladı.
İşgalci milisler karantina altındaki bölgelerde Filistinlilerin evlerini ve araçlarını yakmaya başladı.

Çatışmaların tarihi insanlık kadar eskiye dayanan Filistin’de ise durum eskisinden çok da farklı değil. Filistin’de yüz yıldır karantina altında yaşayan mazlumlara yardım göndermek isteyen Türkiye, İsrail tarafından engellendi. Ülkede kendi oluşturduğu insani dramı her zaman için şantaj malzemesi yapan İsrail, yine aynı oyunu oynadı ve Türkiye’nin kendisine de yardım malzemesi göndermesi karşılığında Filistin’e gidecek yardımlara izin verdi. Yeterli testin yapılamadığı ülkede şimdilik kayıtlı 308 vak’a ve 2 ölüm var. İsrail’de ise 12.500 vak’a ve 130 ölü kaydedildi.

Ancak Filistin, bir yandan koronavirüsle bir yandan da işgalci İsrail’in yeni oyunlarıyla mücadele ediyor. Gazze’de denize açılan 2 balıkçıyı vurup bölgedeki açlığı devam ettirmek isteyen İsrail, koronavirüse karşı dezenfekte çalışması yapan 4 Filistinli'yi de gözaltına alarak yeni bir insanlık suçuna daha imza attı. Bununla da yetinmeyen İsrail, Kudüs’te korona testi yapan Filistin’e ait kliniklerin tamamını kapattı.

İsrail yönetimi bunları yaparken, işgalci milisler de karantina altındaki bölgelerde Filistinlilerin evlerini ve araçlarını yakmaya başladı.

  • Aynı zamanda Beytüllahim, Ürdün vadisi, Al Mughir ve Ramallah’ta 4 yeni ‘yerleşim yeri’ için Filistinlilerin arazileri işgal edildi. İşgalciler, Filistinlilerin arazilerine gidememesini de fırsata çevirerek, Ürdün Vadisindeki büyük bir alanda tarım faaliyetine başladı.