Karton kutunun altına konmuş bir bardak çay, bir fincan kahve, bir tabak baklava… İlk bakışta zararsız gibi görünse de bu sahnelerin her biri, bir Türk'ün gönüllü olarak düşeceği birer “lezzet tuzağı.” Çünkü bu topraklarda kimse taze çay kokusuna kayıtsız kalamaz; kahvenin üstündeki köpüğe, baklavanın çıtırtısına ya da dönerin sıcak ekmekle buluştuğu o ana direnemez. Her biri, kültürün içinde büyümüş, sofralarla şekillenmiş birer zafiyet alanı.
Düşmekten Korkulmaz, Keyif Alınır Bu tuzaklar öyle masumdur ki, yakalandığınızda suçluluk değil mutluluk hissedersiniz. Çünkü Türk kültüründe lezzet bir ihtiyaç değil, bir paylaşım biçimidir. Dostla içilen bir çay, komşuya sunulan kahve ya da yolda ayaküstü yenilen bir döner, hayatın küçük ama unutulmaz anlarını oluşturur. Belki de hepimizin düşeceği tuzak, aslında bu ülkenin en sıcak ortak paydasıdır: iyi bir yudum, tatlı bir lokma ve içten bir sohbet.