Allâmetü’ş-Şâm: Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî

Suriyeli âlim ve Şâzeliyye şeyhi Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî.
Suriyeli âlim ve Şâzeliyye şeyhi Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî.

Hayatını ilme ve Muhammedî ahlakın neşrine vakfeden Suriyeli Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî, nahiv, belâgat, mantık, edebiyat, fıkıh, fıkıh usulü, kelâm, hadis usulü, ferâiz ve tecvide dair birçok kitap okuyup icâzet aldı. Aklî ve naklî ilimlerdeki maharetinin yanı sıra Şâzelî Tarikatı’nda kâmil bir mürşid olarak nefislerin tezkiyesi ve terbiyesi konularına yoğunlaştı. Ardında onlarca mürid ve eser bırakan Şazeliyye şeyhi Ya'kûbî, 9 Aralık 1985 senesinin cuma gecesinde ahirete irtihal etti.


Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî, 1 Temmuz 1925 yılında Şam’da ilim ve irfan ile maruf olan bir ailede dünyaya geldi. Hz. Hasan’ın soyundan gelen İdrîsîler’in kurucusu I. İdrîs’e dayanan bu aile, “buyûtâtü’l-ilm” olarak isimlendirilen, ilmin nesilden nesle aktarıldığı ailelerden sayılmaktadır.

Şeyh İbrâhîm ilk eğitimini babası olan büyük veli Şeyh İsmâîl el-Ya’kûbî’den aldı. Henüz küçük yaşlarında iken babasıyla birlikte Şam Muhaddisi Bedreddin el-Hasenî’nin derslerine katıldı. Amcası Muhammed Şerîf el-Ya’kûbî ve dayısı Muhammed Arabî el-Ya’kûbî’nin Emeviyye Camii’ndeki derslerine devam etti.

Genç yaşında babasının murâkebesi altında Şâzeliyye, Kâdiriyye ve Halvetiyye tarikatlarına intisap etti.
Gençlik yıllarında Şeyh İbrâhîm.
Gençlik yıllarında Şeyh İbrâhîm.

Komşuları olan Şâzelî şeyhi Muhammed el-Hâşimî’nin Emevî, Berîdî ve Nûreddin eş-Şehîd Camileriyle Şâmiyye Medresesi’ndeki zikir ve ilim meclislerine devam etti. Uzun müddet derslerine iştirak ettiği Muhammed el-Hâşimî’den 1960 yılında aklî ve naklî ilimlerle Şâzeliyye evrâdı için umumi icâzet aldı. Babası da defaatle kendisine umûmî ve husûsî icâzet verdi.

Bunun yanı sıra dönemin meşhur âlimleri olan; Ali ed-Dakr, Hâşim el-Hatîb, Muhammed Şâkir el-Hımsî, Muhammed Mekkî el-Kettânî, Muhammed Arabî el-Azzûzî, Ahmed b. Muhammed b. Yellis et-Tilimsânî, Muhammed Sâlih el-Ferfûr, Abdülmecîd et-Tarâbîşî, Abdülvehhâb Debs, Muhammed Ebü’l-Hayr el-Meydânî, Muhammed Sâdık Ulvân ve Ebü’l-Yüsr Âbidîn gibi pek çok zâttan nahiv, belâgat, mantık, edebiyat, fıkıh, fıkıh usulü, kelâm, hadis usulü, ferâiz ve tecvide dair birçok kitap okuyup icâzet aldı.

  • Bu hocaları içerisinde Muhammed Arabî el-Azzûzî ile olan mektuplaşması âlimler arasındaki hürmet ve muhabbete, bir hocanın talebesine karşı duyduğu derin şefkate güzel bir örnek teşkil etmekle beraber Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî’nin ilmî üstünlüğüne ve tasavvûfî yönüne de işaret etmektedir.

17 Ocak 1961 tarihinde yazılan mektupta Muhammed Arabî el-Azzûzî şunları demektedir:

“Sevgili, mübarek, salih, şerefli ve âlim evladım İbrâhim el-Ya'kûbî... Cenâb-ı Hak bize geçmişte lütfuyla muâmele ettiği gibi gelecekte de lütufkâr davransın. Zâhirî ve bâtınî nimetlerini üzerimize yağdırıp bizim için dünya ve ahiret hayırlarını toplasın. Ariflerin futûhâtıyla bize ve size fetihler ihsan etsin... Âmin.

Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi, hoşnutluk ve bağışlaması üzerinize olsun. Size, anne-babanız, eş ve dostlarınıza Mevlâ Teâla'dan sağlık ve afiyet diliyorum.

Kıymetli efendim; nurunuzu izlemeye, marifetinizin kemâlini ve Rabbinizle olan güçlü bağınızı gösteren sözlerinizi dinlemeye pek hasretim. Ancak benim yaşımdaki kimseler için dayanılmaz olan bir soğuk aramıza girdi. Zâtınıza gelince, size uygulanmakta olan kısıtlamalar hanemde buluşma şerefine ermemize engel oluyor. Cenab-ı Hak'tan gelecek baharda sizinle müşerref olmak için bize ömür bahşetmesini diliyorum.

Kıymetli kardeşim; mektubumu taşıyan kişi benim vefalı ve kadim evlatlarımdandır. Takvalı ve salih olup Allah'ın isimlerine, dua ve niyaza dayanan birisidir. Küçüklüğünden bu yana rûhânî ilme yapışmış biraz da yol kat etmiştir. Bu genç, zât-ı âlînizi işitmiş ve gönlü muhabbetinizle tutuşup sizinle bir araya gelmeyi istemiştir. Benimle sizin aranızdaki soy, ilim ve rûhânî ilişkiyi öğrenince zâtınıza bir mektup yazarak sağlık sıhhatinizi sorup kendisini, işini ve durumunu izah etmemi rica etti. Onun, zât-ı âlînizden bir isteği vardır. Aramızdaki nesep hakkı adına Cenâb-ı Allah'ın size bahşetmiş olduğu şeylerden bir kısmını ona sakınmadan öğretmenizi, onun elinden tutmanızı rica ediyoruz. Allah da iki dünyada sizin elinizden tutsun, size fetihler ihsan etsin ve sizi fetihlere vesile kılsın. Âmin.

Aziz kardeşim, eğer Zebîdî'nin Şerhu'l-Kâmûs adlı eserinin eski baskısına dair bir nüsha elinize geçerse velev ki 200 lira ya da daha fazla olsun benim için satın almanızı ısrarla rica ediyorum. Ne kadar aldığınızı bize haber verin ki bedelini size gönderelim. Zâtınızla buluşma şerefine erene kadar da onu yanınızda saklayın. Aynı şekilde Nesâî ve Ebû Dâvûd’un süneni, Tirmizî’nin câmii eserlerinin nüshalarını da bizim için satın alın. Eğer çarşıda Taberânî'nin Hindistan'da basılan Mu'cemu'l-Evsat ve'l-Kebîr eserlerini bulursan onları da bizim için satın al. Aynî'nin Buhârî üstüne yazdığı şerhin nüshası ve Aclûnî'nin Keşfu'l-Hafâ'sı eline düşerse yine bize haber ver.

Allah'tan senin varlığını bizim için dâim kılmasını, uzun ömrünle Müslümanlara fayda vermesini ve bizleri zât-ı âlînizle sağlık ve afiyet içerisinde bir araya getirmesini niyaz ediyorum. Sevginizde Sadık Manevi Babanız Muhammed el-Arabî el-Azzûzî 30 Recep 1380 / 17 Ocak 1961”

Muhammed Arabî el-Azzûzî’nin Şeyh İbrâhîm’e yazdığı 1961 tarihli mektubun aslı.
Muhammed Arabî el-Azzûzî’nin Şeyh İbrâhîm’e yazdığı 1961 tarihli mektubun aslı.


Muhammed el-Azzûzî’nin öğrencisi İbrâhîm’e karşı duyduğu derin muhabbet ve tazimin gözler önüne serildiği bu mektup, hoca-talebe ilişkisi başta olmak üzere insanî münasebetlerdeki nebevî metodun mücessem bir hali olarak pek çok ibreti içermektedir. Bununla birlikte mektubun son satırlarında, Şeyh İbrâhîm’in kitaplara olan yoğun ilgi ve alakası ön plana çıkmaktadır. Bundan ötürü hocası bazı kitapların nüshasını temin etmesi için kendisinden ricada bulunmuştur.

  • Güçlü bir şair olan ve en az 25 bin beyti ezbere bildiği nakledilen Şeyh İbrâhîm “En İyi Arkadaş Kitap” adlı kasidesinde kitaplara dair şu satırları nazmetmiştir:

“Kitap ki daima dosttur insana en iyi

Hem ilmi verir hem en güzel ibretleri

İyisine azmet ey kardeşim düşme bîtap

Bil ki sahip olunan en güzel servettir kitap

Göz gezdir göreceksin en güzel hadis ve haberleri

Dallarında tefekkür et topla çiçekleri

Bahçe ve ağaçlarından ay karanlığında et sohbet

Basiretle aydınlansın karanlık düşünceden zulmet

Arkadaştır yolculukta dostudur karanlığın

En muteber delildir aklında delikanlının”

Ya‘kûbî birçok ilim dalında geniş bilgi sahibi, özellikle Mâlikî ve Hanefî fıkhı ile fıkıh usulünde uzmandı.
Ya‘kûbî birçok ilim dalında geniş bilgi sahibi, özellikle Mâlikî ve Hanefî fıkhı ile fıkıh usulünde uzmandı.

Şeyh İbrâhîm birçok ilim dalında geniş bilgi sahibi, özellikle Mâlikî ve Hanefî fıkhı ile fıkıh usulünde uzmandı. Öyle ki, dönemin meşhur fakihlerinden Şeyh Abdulvehhab Debs, onun hakkında şöyle demiştir:

“Hanefî mezhebine dair bir hükmü sormak isteyip beni bulamazsanız Emevî Camii’deki Mâlikî mihrabının imamı Şeyh İbrahim el-Ya’kûbi’ye sorun.”

İbn Âbidîn’in Reddü’l-Muhtâr’ını neredeyse ezberlediği, et-Telvîh, el-Muvâfakāt, el-Müstasfâ ve Mirʾâtü’l-Usûl’ün hâşiyelerini, Arap dili ve edebiyatı, mantık ve felsefeye dair birçok temel metni okuttuğu kaydedilir. Suriye Müftüsü ünvanlı Şeyh Muhammed Ebu’l-Yüsr Âbidîn, onun derin kavrayış ve üstün zekasıyla meseleleri çözmedeki kabiliyetini görünce, “Fıkıh ve usûlde halifem Şeyh İbrahim el-Ya’kûbî’dir.” demiştir.

Aklî ve naklî ilimlerdeki maharetinin yanı sıra Şâzelî Tarikatı’nda kâmil bir mürşid olarak nefislerin tezkiyesi ve terbiyesine yoğunlaşmaktaydı.

Gençlik yıllarında Emevî Camii’nde derslere katılan İbrâhîm el-Ya’kûbî, ilerleyen yaşlarında abidevî caminin imamlığı vazifesini üstlendi.
Gençlik yıllarında Emevî Camii’nde derslere katılan İbrâhîm el-Ya’kûbî, ilerleyen yaşlarında abidevî caminin imamlığı vazifesini üstlendi.
  • Büyük bir ciddiyet içerisinde irşad vazifesini yürüten Şeyh İbrâhîm, yalnızca ilim ehli olan kişileri mürid olarak kabul etmekteydi. Bundan ötürü yalnızca elli kadar müntesibi vardı.

Kendisinde bulunan nezaket ve zarafetten ötürü insanları cezbediyor ve gönüllerine hitap ediyordu. Son derece mütevazı ve yumuşak dilliydi. Tatlı sohbetleriyle insanları irşad eder, sorularından dolayı sıkılmayıp açık ve detaylı bir şekilde cevap verirdi. Bununla birlikte yalnız kalmayı severdi. “İlim ve ilim arayışı olmasaydı, kimseyle görüşmezdim.” derken de onun bu hali zahir olmaktadır.

En sevdiği vakitler; ilmin tadını çıkardığı dersler ve Cenab-ı Hakk'ı anmak için geçirdiği zikir anıydı. Yalnız kaldığında çokça zikir çeker, riyazet ve inziva ile meşgul olurdu. Hiçbir durumdan ötürü asla "öf" demezdi. Öyle ki, mumu üflerken dahi "öf" demek yerine "Yâ Latîf" diyerek söndürürdü.

Emevî Camii'nin Mâlikî ve Hanefî fakihi olmasının yanı sıra letafet ve zarafet dolu irşadından ötürü “Fakîhu'n-Nefs” olarak da anıldı. Etrafındakileri hali ve sözleri ile irşad edip eğitirdi. Ona göre;

“Tasavvuf, ilminle amel etmendir. Tasavvuf, güzel ahlaktır. Seni ahlakta geçen, tasavvufta da geçer.”

İlim deryası olarak anılan Şeyh İbrâhîm; Hikem-i Atâiyye, el-Envâr fî Şemâili’n-Nebiyyi’l-Muhtâr ve Kavâidu’t-Tasavvuf gibi pek çok eseri tahkik etmiştir. Bununla birlikte; en-Nûru’l-Fâiz fî İlmi’l-Mîrâsi ve’l-Ferâiz, Manzûme fi’l-Âdâbi’l-bahs ve’l-Münâzarâ, Şifâü’t-Tebârîh ve’l-Edvâ fî Hükmi’t-Teşrîh ve Nakli’l-A’zâ, Risâletü’l-Ferâidi’l-Hisân fî Akâidi’l-Îmân, el-Kevkebü’l-Vaddâ fî Akîdeti Ehli’s-Sünneti’l-Ğarrâ, el-Akîdetü’l-İslâmiyye, Kabes mine’s-Siyeri’n-Nebeviyye, el-Câmi li-Şevâhidi Ulûmi’l-Arabiyye, Miyârü’l-Efkâr ve Mîzânü’l-Ukûl ve’l-Enzâr ve Şerhu Bulûği’l-Merâm gibi pek çok müstakil eser de telif etmiştir.

Allâmenin Şam Babü’s-Sağîr Mezarlığı’ndaki mezar kitabesi.
Allâmenin Şam Babü’s-Sağîr Mezarlığı’ndaki mezar kitabesi.

Hayatını ilme ve Muhammedî ahlakın neşrine vakfeden Şeyh İbrâhîm el-Ya’kûbî, 9 Aralık 1985 (26 Rebiülevvel 1406) senesinin cuma gecesinde ahirete irtihal etti.

Cenaze namazını, Emevî Camii’nde geride bıraktığı tek halifesi olan oğlu Şeyh Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Ya’kûbî kıldırdı. Mahşerî bir kalabalık eşliğinde Babü’s-Sağîr Mezarlığı’na defnedildi.

Oğlu Muhammed Ebu’l-Hüdâ, babasının mezar taşına yazılan şu beyitleri nazmederek tarih düşmüştür:

“Ey kabir nasıl aldın bir kutb-u âbidi

Nasıl defnettin bir imâm-ı zâhidi

Bilmez misin ki o takva kameridir

Velâyetin hazinesi hidâyet güneşidir

Şam ehlinin şeyhi bir şerîât denizi

Yürüdü en yüce mertebeye bir cuma gecesi

Ben de tarih düşüyorum buna

Erişti İbrâhîm ebedî bir şâna” (90+75+1202+39= 1406)