Belgrad’da Osmanlı’nın son nöbetçileri

1521’den 1878’e kadar 367 yıl kesintisiz olarak Türk toprağı olarak varlığını sürdüren Belgrad'da, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze 4 yapı kalmış durumda: Şehrin minareli tek camisi Bayraklı Camii, Kalemegdan içerisindeki Damat Ali Paşa Türbesi, Kalemegdan içerisindeki Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi ve Şeyh Mustafa Paşa Türbesi.
Mekân-zaman-insan birlikteliğinin temayüz ettiği medeniyet anlayışında, ötekinin de varlık dairesinin ve düzeninin içinde olduğunun kabulü, kendini en etkin şekilde şehirleşmede gösterir. Mekân insana, insan zamana dair bir olduğu algısını koruduğunda, gördüğümüz dokunduğumuz her nesne ve adımladığımız her sokak kimliği de meydana getirir aslında. Dolayısıyla bir şehre de sokaklara da aidiyetlik kimliğini veren süreç, bazen sosyolojinin kendisi bazen bir sokak isimlendirmesi bazen ise bir yapının tezahür etmesinde ortaya çıkar.
Batı modernizminin tanımlamasında insan-mekân-zaman birlikteliğinin kontrol edilmesi ve dönüştürülmesi, en mutlak ve somut şekilde mimarî yapıların taşıdığı hafızaların silinmesi ve yeni mimarî stratejilerle yeni hafızaların, kimliklerin ve bilinçlerin inşa edilmesi doğrultusunda gelişim gösterdi.
Balkan coğrafyasında Batı modernizminin maruz bıraktığı tanımlama sürecinin en önemli kurbanı ise hiç şüphesiz bölgenin siyasî, kültürel, ekonomik ve tarihî merkezlerinden biri olan Belgrad oldu.

- Kanuni Sultan Süleyman’ın 1521’te şehri Osmanlı topraklarına kattıktan sonra Belgrad’ı ya da Türkçe karşılığı ile “Beyaz Şehri” imparatorluğun başkenti yapma isteği, bu güzel Balkan şehrinin Türk tarihi içerisindeki önemini yavaş yavaş kazandırmaya başlamış.
1521’den 1878’e kadar 367 yıl kesintisiz olarak Türk toprağı olarak varlığını sürdüren Belgrad, Osmanlı İmparatorluğu için Sırbistan’ın en önemli dört kale şehrinin başında geliyor. Tuna Nehri’nin en estetik ve stratejik bölgesine konumlanan Belgrad Kalesi (günümüzde Türkçeden Sırpçaya miras kalmış adı ile Kalemegdan olarak bilinir yani Kale Meydanı), sahip olduğu konumun da önemi ile anlaşılacağı üzere Kladovo (Fethül İslam), Şabats (Böğürdelen), Semendire Kaleleri ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu için batıya doğru fetih hareketlerinde en önemli stratejik noktaları oluşturmuş.

Kanuni Sultan Süleyman’ın gönlünden en derûn şekliyle bağlı olduğu Beyaz Şehir Belgrad, Zigetvar’ın fethinde vefat eden Sultan Süleyman’ın vefatının İmparatorluğa bildirildiği yer olarak tarihte önemli bir yer edinmiş. Fetih boyunca ordunun moralinin ayakta kalması adına Sultan Süleyman’ın vefatının ordudan saklanması sonucu İmparatorluğun ve ordunun fetih sonrasında Belgrad’a döndüklerinde Belgrad Kalesi’ne girerken hafızların Kur’ân-ı Kerîm okumaya başlaması ile Sultan Süleyman’ın öldüğünü öğrenmiş olan ordunun gözyaşlarına boğulması, Sultan Süleyman’ın kalbinin incisi olan Belgrad ile de vedalaşmasına sahne olmuş.
1521-1878 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde olan Belgrad’da birçok Osmanlı eseri ile şehir ihya edilmiş.
- Ancak ilk Sırp isyanları ve isyanlar sonucu özerkliklerin elde edilmesi ile şehirdeki Türklerin baskı yoluyla şehirden çıkartılması, hem Belgrad’ın Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda ciddi bir yıkıma uğraması hem de Sosyalist Yugoslavya yönetiminin brütalist şehir imarı için geniş bir planlama sonucu çoğu eseri ortadan kaldırması ile bugün Osmanlı’dan günümüze 4 yapı-eser kalmış durumda: Şehrin minareli tek camisi Bayraklı Camii, Kalemegdan içerisindeki Damat Ali Paşa Türbesi, Kalemegdan içerisindeki Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi ve Şeyh Mustafa Paşa Türbesi.

Bugün şehrin kalbi olarak tanımlanan Cumhuriyet Meydanı’ndan Kalemegdan’a doğru bir panoramik yürüyüş gerçekleştirdiğinizde mevcut dört Osmanlı eserini de görmeniz mümkün. Ancak sokakları adımlarken artık var olmayan Osmanlı eserlerinin hüznünü de en derinden hissetmeniz kaçınılmaz oluyor.
1. Şeyh Mustafa Paşa Türbesi
12. yüzyılda Şam merkezli kurulan ve Sa’deddin el‑Cebâvî’ye dayanan bir tasavvuf kolu olan Sa’diyye Tarikatı’nın Balkanlara gelişi, İskenderiyeli Süleyman Âcizî Baba’nın önce 1699–1700 yıllarında Yakova’ya, daha sonra 1732–1733 yıllarında Prizren’de “Büyük Tekke”yi açması ile başlamıştır.
- Şeyh Mustafa Paşa Türbesi, Sa’diyye Tarikatı’nın Vranja, Leskofça, Niş ve Belgrad’a doğru genişlemeye başlamasıyla birlikte 1783-1784 yılları arasında Belgrad’daki Sa'diyye Tarikatı şeyhi Şeyh Mustafa Bagdağdanî için, Belgrad’da bulunan Kaymakam Hüsnü Efendi tarafında inşa edilmiş.

Arşivlere bakıldığında, türbenin temelde şu an Belgrad’ın meşhur Öğrenci Meydanı’nın alt sokağında eskiden var olduğu bilinen Mevlevî Tekkesi’nin haziresinde olduğu biliniyor. Türbe içerisinde, Şeyh Mustafa Bağdağdanî ile birlikte Orsanlı Mehmed Baba ve Hatençeli Hacı Ömer Baba’nın da kabirler bulunuyor.
İç mekânında Kur’ân-ı Kerîm’den ayetlerin güzel bir hat sanatı ile yer aldığı türbe, 1804 yılında başlayan ilk Sırp isyanı ile birlikte 9 yıl boyunda Geçici Hükümet Binası olarak kullanılmış. Ayrıca Sırp kültürünün en önemli aydınları arasında gösterilen Dositey Obradoviç’in de tekke içerisinde yaşadığı ve türbeye yakın bir noktada hayatını kaybettiği biliniyor.
Uzun süre atıl kalmasının ardından 2013 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimleri sonucu TİKA tarafından tekrardan restore edilerek koruma altına alınan Şeyh Mustafa Paşa Türbesi, 2015 yılında Müze Gecesi kapsamında da yerel ziyaretçilere de kapılarını açmıştır.

- Türbenin günümüzde sorumlusu TİKA olarak bilinse de ekseriyetle kapalı olan türbenin temizliğini Boşnak, Roman ve Sırp aileler gönüllü olarak dönemsel olarak gerçekleştirmektedir.
Ortaya konan bu birliktelik 18. yüzyılda inşa edilen yapının aslına bağlı kalarak tüm insanlığı kapsayıcı bir özelliğini ve bugün Belgrad’da ayakta kalan Osmanlı kimliğini en etkin şekilde temsil eden yapı olarak varlığını sürdürüyor.
2. Bayraklı Camii
Sırbistan kaynaklarına göre 66, Türkiye kaynaklarına göre 76 caminin var olduğu Belgrad şehrinin bugün beş vakit namaz için açık ve minareli tek camisi olan Bayraklı Camii,

bir metropolün toplumu dişlileri arasına alıp öğüttüğü ve insanı kendini tanımaktan uzaklaştırdığı bir atmosferde ağaçlar altında adeta ziyaretçilerine insanlığın kendi benliğine, özüne açılan bir kapı misali varlığını sürdürmeye devam ediyor.
1687-1689 yıllarında Sultan 2. Süleyman tarafından inşa edilen caminin “Bayraklı” olarak adlandırılması bugün bile Belgradlı Sırp toplumunun hafızalarında tazeliğini koruyor.
- Belgrad’a modern saat mekanizmalarının gelmesi sonucu saat mekanizmasını Hicrî takvim esasına göre namaz vakitlerinin belirlenmesi için ayarlayan muvakkitin, ayarlamayı tamamladıktan sonra minareye bugün Balkan coğrafyasındaki İslâm toplumlarını temsil eden ve Rumeli Beylerbeyi bayrağı olarak da bilinen bayrağı asması sonucu, şehirde namaz vaktinin girdiği tespit ediliyor ve öncelikle Bayraklı Camii olmak üzere şehirdeki diğer camilerde de ezan okunmaya başlanıyordu.

Belgrad’ın 1717-1739 yılları arasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edilmesi sonucu 22 yıl boyunca Cizvit tarikatına bağlı bir Katolik kilisesi olarak kullanılan yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun şehri geri alması sonucu tekrarda cami hüviyetine kavuşturuldu. Şehrin ilk Sırp isyanlarının etkisinin genişlemeye başlaması sonucu Sırp toplumunun elde ettiği özerklik anayasaları ile birlikte 1868 yılında Özerk Prens Miloş Obrenoviç tarafından Bayraklı Camii tekrardan düzenlenerek şehirdeki Müslümanların özgürce ibadetlerini yerine getirdiği bir yapı olarak koruma altına alınmış.
1935 yılında Yugosla Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin arasındaki yakın ilişkiler nedeniyle Belgrad Anıtlarını Koruma Kararnamesi çıkartılarak resmî olarak modern dönemde ilk kez kültürel bir miras olarak Sırp devleti tarafından kabul edilen Bayraklı Camii, 1983 yılında Mimar Miryana Lukiç tarafından büyük bir cami kompleksi olarak genişletilmek istenmiştir. Ancak mevcut dönemde Sosyalist Yugoslavya’nın lideri Tito’nun ölümü sonucu ülkede yükselen milliyetçi siyasî hareket, bu projeyi engellemiştir. 2004 yılında Kosova’da gerçekleşen sosyolojik gerilimler neticesinde Sırp toplumunun Kosova’daki tarihî yapılarının zarar görmesine karşılık Bayraklı Camii’de 2004 yılında yakılmak istenmiş ancak başarısız olunmuştur.

Günümüzde cami avlusu içerisinde 2.500 metrekarelik bir alanda ek bir hizmet binası bulunmaktadır. Binada Sırbistan Cumhuriyeti’nin resmî olarak tanıdığı ortaöğretim düzeyinde medrese, Belgrad Müftülüğü'nün merkezi, derslikler ve amfi bulunmaktadır.
Bayraklı Camii, bugün Belgrad’ın Türk semti olarak bilinen ve Dört Yol isminin günümüze evrilerek oluştuğu Dorçol semtinde bulunuyor ve Belgrad gibi bir metropol içerisinde dünyanın dört bir noktasından gelen tüm Müslümanların kalplerinin huzur bulduğu saklı bir güzellik olarak varlığını sürdürüyor.
3. Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi
1565-1579 yılları arasında üç Osmanlı sultanına sadrazam olarak hizmet etmiş ve Sırp, Boşnak kaynaklarının tartışmalı ismi olan Sokollu Mehmed Paşa, günümüzde hiç şüphesiz Sırp toplumu içinde Türk tarihi ile ortak bir kesişim noktası olarak gurur kaynağı olarak görülüyor. Sokollu Mehmed Paşa’nın Balkan coğrafyasında doğduğu köye yaptırdığı ve İvo Andriç’e Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıran Drina Köprüsü dışında yaptırdığı diğer bir önemli eser ise bugün Kalemegdan içerisinde bulunan Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi.
Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi, Belgrad’ın günümüze ulaşan en eski çeşmesidir.

Çeşmesinin iki yapılış amacı bulunuyor: Birincisi, aşağı ve yukarı şehir olarak iki kısımda oluşan Belgrad Kalesi’nin yukarı şehir kısmına aşağı şehir kısmından su temin etmek, ikincisi ise Belgrad’a olan sevgisi için şehri başkent yapmak isteyen Kanuni Sultan Süleyman’ın, sadrazam ve paşaların engellemesi sonucu (çünkü şehrin günümüzde Yeni Belgrad olarak bilinen ve Belgrad Kalesi’nin çok yakınında bulunan Sava-Tuna Nehirlerinin kesiştiği kısım, o dönemde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alıyordu) başkent yapmaktan vazgeçmesi ile birlikte şehre olan sevgisini somutlaştırmak için inşa ettirdiği ve günümüzdeki Süleymaniye Camii’nin bir replikası olan Sultan Süleyman Camii’ne su temini sağlamak.
- Sultan Süleyman Camii günümüze ulaşamasa da çeşmesinin iki yüzeyi, 2015-2017 yılları arasında TİKA’nın yoğun çalışmaları sonucu ortaya çıkarılarak onarıldı.

Bu tarihten itibaren de çeşme, Belgrad Kültürel Varlıkları Koruma Kurumu’nun özel bakımı ve koruması altına alındı. TİKA’nın gerçekleştirdiği çalışmalar esnasında Belgrad Kalesi’nde tarihsel süreçte bulunmuş Roma İmparatorluğu’nun 2. yüzyıla ait kalıntılarına ve Belgrad Kalesi’nin ilk yerleşimcileri ve inşacıları olan Singi Kabilesi’ne ait ev kalıntılarına da ulaşıldı.
Sokollu Mehmed Paşa Çeşmesi, önemli ve estetik bir Osmanlı eseri olarak aşağı şehre ve Tuna’nın güzelliklerine açılan ve yine Sokollu eseri olan Defterdar Kapısı’nın yanında varlığını sürdürmeye devam ediyor.
4. Damat Ali Paşa Türbesi
Hepimizin ve hatta tüm dünyanın yakından tanıdığı ve bildiği Sultan Ahmed Camii’nin bânîsi Sultan Ahmed’in damadı Silahtar Damat Ali Paşa’nın tarihte yer edinmesini sağlayan en önemli başarısı, “Mora Fatihi” olarak bilinmesidir. Mora Fatihi unvanını almasını sağlayan başarısı sayesinde Silahtar Damat Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya siyasetindeki ilerlemesinin durduğunun simgesi olan Karlofça Antlaşması’nın imzalanması sonucu Belgrad’a görevli paşa olarak gönderildi.
Belgrad’a geldiği günden itibaren Damat Ali Paşa’nın tek bir hedefi vardı: “Yenilmez Türk” algısının sarsılmasına izin vermemek. Bunun için Sultan III. Ahmed’den hususî olarak karşı bir saldırı için izin isteyen Damat Ali Paşa’ya Sultan III. Ahmed tarafından gönderilen cevap kesindi:
“Kaybedeceğin bir savaşa sakın girme! Kaybedersen de sakın İstanbul’a geri dönme, infazın orada gerçekleştirilsin!”
Aldığı bu cevap sonrası kararından dönmeyen ve 80 bin kişilik bir ordu toplayan Damat Ali Paşa, bugün Sırbistan’ın Novi Sad ilinin sınırları içerisinde bulunan Petrovaradin’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 30 bin kişilik ordusuna mağlup oldu. Mağlubiyet sebepleri arasında ordu içerisindeki paşaların siyasî ve kişisel çıkarları ile anlaşamayıp bağımsız hareket etmeleri yer alsa da, bu durum Damat Ali Paşa’nın savaşta kafasından yaralanmasına ve Belgrad’a dönerken yolda şehit olmasına engel olamadı ve Payitaht tarafından Damat Ali Paşa bu yenilginin tek sorumlusu olarak kabul edildi. Neticede Sultan III. Ahmed’in damadı Silahtar Ali Paşa’ya uyarısı dikkate alındı ve Damat Ali Paşa’nın naaşı İstanbul’a gönderilmek yerine Belgrad’da defnedildi.

- Damat Ali Paşa Türbesi, günümüze değin ulaşmayan ve kale içerisinde geçmiş dönemlerde var olan Sultan II. Mahmud Camii’nin haziresine inşa edildi.
- Türbe, zaman içerisinde Belgrad’ın I. ve II. Dünya Savaşlarında bombalanması sonucu zarar görse de günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’ne devredildi ve türbenin kendisi ile bulunduğu alan Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul edildi.

Türbenin içerisinde ayrıca Belgrad Kalesi’nin iki komutanı Selim Paşa (1847) ve Hasan Paşa’nın (1850) da kabirleri bulunuyor.
Damat Ali Paşa’nın, Petrovaradin mağlubiyeti sonrası naaşının dahi İstanbul’a dönüşüne izin verilmemesi günümüzde Sırp toplumunun da kültürel hafızasında canlılığını koruyor. Kaderin bir cilvesi mi yoksa bir tevafuk mu bilinmez, Damat Ali Paşa Türbesi’nin etrafından adımlarınızı devam ettirdiğinizde Kalemegdan’ın İstanbul Kapılarına ulaşırsınız.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilen ve doğrudan İstanbul yoluna açılan kapılar olan İstanbul Kapılarından geçerken hem Şehit Damat Ali Paşa’nın karşı karşıya kaldığı duruma hüzünlenmemek elde değil. Adımlarınızı devam ettirdiğinizde ise Kılâi Hakaniye’nin (Böğürdelen Kalesi, Fethül İslam Kalesi, Semendire Kalesi, Belgrad Kalesi) anahtarlarının teslim edildiği noktadan geçip Belgrad şehrinin merkezine ulaşırken bir Türk şehrinin mazlumluğunu ve kimsesizliğini hissetmek ise unutulmamak için direnen bir tarihin derunî yapılarının önemini bir kez daha ortaya koyacaktır.

