Benî Hilâl’in göçü

Göç hareketi sadece bir nüfus değişimi değil, aynı zamanda bölgenin siyasî dengelerini değiştiren ve Arap kültürünün yayılmasını sağlayan bir olay olarak kayda geçmiştir.
Göç hareketi sadece bir nüfus değişimi değil, aynı zamanda bölgenin siyasî dengelerini değiştiren ve Arap kültürünün yayılmasını sağlayan bir olay olarak kayda geçmiştir.

Benî Hilâl adı verilen kabileler topluluğunun Arap Yarımadası’ndan Kuzey Afrika’ya ve Mağrib’e göçü, hem tarihsel hem kültürel hem de edebî düzeyde İslâm dünyasında derin izler bırakmıştı.

Benî Hilâl kabilesi, Arap Yarımadası’nın Necid bölgesinde yaşamış bedevî topluluklardan biri olmuştu. Ortak nisbeleri Hilâl b. Âmir’e dayanmış ve farklı boylardan oluşan geniş bir topluluğu bünyesinde barındırmıştı. Kabile, İslâm’ın ilk yıllarında Müslümanlarla çatışmış, ardından Huneyn Savaşı sonrasında İslâm’ı kabul etmişti. Daha sonra fetih hareketlerine katılarak Şam, Irak ve İran’a kadar ilerlemişti. Ancak en önemli tarihî hareketliliğini 11. yüzyılda, Kuzey Afrika’ya gerçekleştirdiği büyük göç sırasında yaşamıştı.

Bu büyük göçün arka planında hem doğal hem siyasî sebepler etkili olmuştu.

Benî Hilâl'den bir grup insanın çizimi.
Benî Hilâl'den bir grup insanın çizimi.
  • 11. yüzyıl ortalarında, Mısır’da yaşanan şiddetli kıtlık ve kuraklık, Arap Yarımadası’nda yaşayan kabileleri zor durumda bırakmıştı. Özellikle Necid bölgesinde baş gösteren açlık ve ekonomik sıkıntı, Benî Hilâl kabilesinin ileri gelenlerinden Câziye Hatun’u harekete geçirmişti.

Câziye, kabile reisi olan kardeşi Hasan b. Sirhân’a bir elçi göndererek yaşanan sıkıntıları haber vermiş ve göç önerisinde bulunmuştu. Hasan b. Sirhân, bu teklifi değerlendirmiş ve daha büyük bir felâkete sürüklenmemek için Kuzey Afrika’ya göç etmeye karar vermişti.

Bu karar, yalnızca ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda Fâtımî Devleti’nin siyasî politikalarının da etkisiyle şekillenmişti. Fâtımî Halifesi Müstansır-Billâh, o dönemde Tunus’ta hüküm süren Zirîler’in isyanını bastırmak için, bölgeyi karıştıracak ve onları zayıflatacak güçlü Arap kabilelerine ihtiyaç duymuştu. Bu amaçla Benî Hilâl ve Benî Süleym kabilelerine Kuzey Afrika’ya göç izni verilmiş, hatta bu göç teşvik edilmişti. Böylece 1050’li yıllarda başlayan göç hareketi, "İfrîkiye" olarak bilinen bölgeyi derinden sarsmıştı.

Benî Hilâl’in göç rotası.
Benî Hilâl’in göç rotası.
  • Benî Hilâl’in göçü sırasında bölgedeki Berberî kabilelerle şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. Sanhâce ve Zenâte gibi yerli halk, Arap akınları karşısında topraklarını terk etmek zorunda kalmıştı. Şehir merkezlerine ve dağlık bölgelere çekilen yerli kabileler, Benî Hilâl’in yerleşmesiyle bölgedeki demografik ve kültürel yapının hızla Araplaşmasına zemin hazırlamıştı. Böylece Kuzey Afrika, tarihinin en büyük kültürel dönüşümlerinden birini yaşamıştı.
Benî Hilâl’in Mağrib’e göçü, bölgedeki demografik ve kültürel yapının hızla Araplaşmasına zemin hazırlamıştı.
Benî Hilâl’in Mağrib’e göçü, bölgedeki demografik ve kültürel yapının hızla Araplaşmasına zemin hazırlamıştı.

Benî Hilâl göçü yalnızca siyasî ve demografik bir olay olarak kalmamış, aynı zamanda sözlü kültürde de derin izler bırakmıştı. Kabilenin Arap Yarımadası’ndan başlayıp Kuzey Afrika’ya kadar uzanan mücadeleleri, halk anlatıları ve destanlar yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılmıştı. İşte bu anlatıların en ünlüsü, “Sîretü Benî Hilâl” adı verilen destan olmuştu.

Sîretü Benî Hilâl, sözlü Arap halk edebiyatının en hacimli ve önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmişti.
Benî Hilâl adı verilen kabileler topluluğunun Arap Yarımadası’ndan Kuzey Afrika’ya ve Mağrib’e hicretlerini ve mücadelelerini anlatan göç destanı, sözlü Arap halk edebiyatının en önemli eserlerinden biri kabul edilmektedir.
Benî Hilâl adı verilen kabileler topluluğunun Arap Yarımadası’ndan Kuzey Afrika’ya ve Mağrib’e hicretlerini ve mücadelelerini anlatan göç destanı, sözlü Arap halk edebiyatının en önemli eserlerinden biri kabul edilmektedir.

Destan, kabile mensuplarının Yemen, Necid ve Kuzey Afrika’daki mücadelelerini, savaşlarını, kahramanlarını nesiller boyu anlatmıştı. Destanda kahramanlar nesli, babalar nesli ve oğullar nesli olmak üzere üç kuşak üzerinden olaylar aktarılmıştı. Atalar ve babalar nesli Hilâl b. Âmir ile başlamış, Sirhân, Rızk ve Gānim ile devam etmişti. Kahramanlar neslinde ise Hasan b. Sirhân, Ebû Zeyd b. Rızk ve Diyâb b. Gānim gibi karakterler ön plana çıkmıştı. Destan, onların oğullarının hikâyeleriyle son bulmuştu.

Sîretü Benî Hilâl destanının en önemli figürü Ebû Zeyd el-Hilâlî olmuştu. Ebû Zeyd’in annesi Hadrâ, hamile olduğu sırada ilginç bir rüya görmüş ve Allah’tan siyah da olsa yiğit bir erkek çocuk dilemişti. Sonrasında Ebû Zeyd siyah tenli doğmuş, bu durum kabilede tartışmalara neden olmuştu. Ancak büyüdükçe cesareti, zekâsı ve liderlik vasıflarıyla kabilesinin en değerli savaşçısı hâline gelmişti. Destanda, onun Kuzey Afrika’daki fetihleri, Berberî kabilelerle olan savaşları ve Fâtımîler ile ilişkileri ayrıntılı bir şekilde işlenmişti.

Hüseyin El-Uleymî'nin Benî Hilâl hakkında sözlü olarak aktarılan destansı şiirinin Arapça el yazması, 1849.
Hüseyin El-Uleymî'nin Benî Hilâl hakkında sözlü olarak aktarılan destansı şiirinin Arapça el yazması, 1849.

Göç sırasında Benî Hilâl kabileleri, Kuzey Afrika’ya yayılarak bölgedeki önemli şehirleri ve stratejik noktaları ele geçirmişti. Trablusgarp, Kayrevan, Konstantin ve Bicâye gibi merkezler kısa sürede Benî Hilâl’in kontrolüne geçmişti. Bu süreçte bölgedeki tarım ekonomisi zarar görmüş, şehirleşme gerilemiş ve bölgenin ekonomik yapısı büyük oranda çöküş yaşamıştı.

  • Göç eden kabileler, Arap dilini ve kültürünü bölgede kalıcı hâle getirmişti. Bugün Kuzey Afrika’nın Arapça konuşan topluluklarının kökeni, büyük oranda bu göçe dayanıyordu.

Destanın en güçlü anlatıldığı coğrafyalar arasında Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas başta olmak üzere, Suriye, Filistin, Ürdün, Sudan, Çad ve Nijer gibi bölgeler de yer almıştı. 19. yüzyılın sonlarında Berlin Kraliyet Kütüphanesi’nde 189 farklı yazma nüshasının bulunması, Sîretü Benî Hilâl’in Arap halk kültüründeki yaygınlığını göstermişti. Destan, her bölgenin yerel ağız ve geleneklerine uyarlanmış, böylece yerel varyantlarıyla zenginleşmişti.

Bugün Kuzey Afrika’nın Arapça konuşan topluluklarının kökeni, büyük oranda Benî Hilâl göçüne dayanıyor.
Bugün Kuzey Afrika’nın Arapça konuşan topluluklarının kökeni, büyük oranda Benî Hilâl göçüne dayanıyor.

Sîretü Benî Hilâl sadece savaş ve kahramanlık anlatılarıyla sınırlı kalmamıştı. Destanda aşk hikâyeleri, kabile içi çekişmeler, ihanete uğrayan liderler ve kardeş kavgaları da önemli yer tutmuştu. Câziye Hatun’un akılcı tavrı, Hasan b. Sirhân’ın kabileyi bir arada tutma çabası, Ebû Zeyd’in siyahî olmasına rağmen büyük bir lider oluşu gibi temalar, dönemin toplumsal değerlerini yansıtmıştı. Kadın karakterlerin destandaki belirleyici rolleri de dikkat çekmişti. Özellikle Câziye Hatun, barışın ve kabile birliğinin simgesi olarak anlatılmıştı.

  • Benî Hilâl göçü ve Sîretü Benî Hilâl destanı, Arap tarih yazıcılığı ve halk edebiyatı açısından eşsiz bir örnek oluşturmuştu. 11. ve 12. yüzyıllarda başlayan bu anlatı geleneği, Orta Çağ boyunca halk hikâyecileri tarafından sözlü olarak yaşatılmıştı. Bazı bölgelerde destan kahvehane ve meydanlarda meddahlar tarafından anlatılmış, bazı bölgelerde ise düğün ve bayram gibi toplu etkinliklerde söylenmişti.
Günümüzde dahi özellikle Kuzey Afrika’nın kırsal bölgelerinde bu destanın izleri yaşamaya devam etmekte.
Günümüzde dahi özellikle Kuzey Afrika’nın kırsal bölgelerinde bu destanın izleri yaşamaya devam etmekte.
Sîretü Benî Hilâl anlatan bir meddah.
Sîretü Benî Hilâl anlatan bir meddah.

Kabileler arasındaki tarihî hafıza, soy ağacı anlatıları ve geleneksel kahramanlık hikâyeleri bu destanın parçalarını barındırmıştı. Modern edebiyat araştırmacıları ve halkbilimciler, destanı hem tarihî hem sosyokültürel bir belge olarak incelemişti. Destanın, Kuzey Afrika’nın Araplaşmasında, kültürel kimliğin şekillenmesinde ve bölgenin sözlü edebiyat geleneğinde belirleyici etkisi olduğu kabul edilmişti.

Benî Hilâl’in Kuzey Afrika’ya göçü, hem tarihsel hem kültürel hem de edebî düzeyde İslâm dünyasında derin izler bırakmıştı. Göç hareketi sadece bir nüfus değişimi değil, aynı zamanda bölgenin siyasî dengelerini değiştiren ve Arap kültürünün yayılmasını sağlayan bir olay olarak kayda geçmişti. Sîretü Benî Hilâl destanı ise bu tarihsel sürecin en güçlü sözlü anlatımı olarak, Arap edebiyatının yaşayan hafızası hâline gelmişti.