Bir Türk’ün Libya Başbakanlığı sürecinde yaşananlar

Sadullah Koloğlu.
Sadullah Koloğlu.

Sadullah Koloğlu'nun Libya Başbakanı olarak ataması, reformları ve Batı'nın baskısı altında geçen liderlik yolculuğu...

Sultan Vahdeddin tahta çıktığında “Halifelik kılıcı”nı teamüller gereği Şeyhülislam Musa Kazım’ın giydirmesi gerekiyordu.

Öte taraftan İstanbul’da çok özel bir misafir bulunuyordu: Ahmed eş-Şerîf es-Senûsî…

Padişah, böylesi anlamlı ve sembolik bir görevi yapmaya layık yegâne kişinin Ahmed Senûsî olduğuna karar vererek bu görevi kendisine tevdi etti.

Ahmed Senûsî, sonrasında Millî Mücadele’ye de destek verecek ve hatta Halifeliğin kaldırılması tartışmaları sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından halifelik makamına getirilmek istenecek isimler arasındaydı.

Şeyh Ahmed Şerîf Senûsî.
Şeyh Ahmed Şerîf Senûsî.

Trablusgarplılar, şimdiki ismiyle Libyalılar, Türklerin kendilerine en yakın bulduğu Müslüman halkların başında geliyordu.

Bu teveccüh bugün de devam etmektedir. Libya ile Türkiye devleti arasında askerî, ticarî ve kültürel güçlü bağ korunmaktadır. Hatırlanacağı üzere TBMM’de çıkan son “Libya Tezkeresi”hayli gürültü koparmıştı.

Hakeza, Libya halkı ve idarecileri de Türklere büyük bir güven ve teveccüh göstermektedir.

Öyle ki Libya Krallığı kurulduğunda Kral İdris (Senûsî) Başbakanlık görevine bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti bürokratı Sadullah Koloğlu’nu getirecekti.

Sadullah Koloğlu’nun Libya sergüzeştine geçmeden evvel bu atamanın nedenlerini anlayabilmemiz için zaman şeridini hızla geriye sarmamız gerekiyor…

Her şey Endülüs’ün düşüşü ile başladı

Tanca Valisi Târık bin Ziyâd’ın 711 senesinde ilk adımını attığı “Andalucia” (Endülüs), tarihte eşine az rastlanır ihtişama sahip bir devletti.

Müslümanların “Atlantis”i olarak tanımlanabilecek Endülüs İslâm Devleti; İbn Hazm, İbn Tufeyl, İbnül Arabi, İbn Haldun ve İbn Rüşt gibi sayısız âlim ve bilgenin yetiştiği bereketli bir coğrafyaydı.

Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların güven içerisinde yaşadığı Endülüs’ün yıkılması, 1492 Benî Gırnata Emirliği'nin kaybedilmesiyle tamamlandı.

Endülüs’ün kaybedilmesi ile artık Afrika’nın kapıları başta İspanyollar olmak üzere Batılı Devletlere sonuna kadar açılmıştı.

İspanyollar süratle Tanca ve Septe’ye saldırdı ve 1501 yılında da Cezayir kıyılarını işgal etmeye başladı.

1509 yılına gelindiğinde ise bu kez Tunus kıyıları İspanyol işgali gerçeği ile yüzleşecekti.

Nihayet 1510 yılında meşhur İspanyol komutan Don Pedro Navarro, Trablus’a çıkartma yaparak Kuzey Afrika sahillerini büyük oranda hâkimiyeti altına almayı başardı. Trablus halkının güçlü direnişi Batılıların bölgede büyük bir katliam yapmasına neden oldu ve bu durum İstanbul’daki Osmanlı Sarayında da dikkatle takip ediliyordu.

1513 yılında Türk donanması bölge halkının yardım talepleri üzerine Oruç Reis komutasında harekete geçti. Evvela Cezayir, ardından da Tunus kıyıları işgalden kurtarılmaya başlandı. 1518 yılında Oruç Reis’in şehit olmasıyla yerine kardeşi Hızır Reis komutayı devraldı.

  • Bölgede yaşanan üç gelişme Trablus’un kaderini değiştirecekti: Garp Ocaklarının kurulması, Barbaros Hayreddin Paşa’nın komutayı devralması ve 1521 yılında Osmanlı’nın Rodos’u fethederek Haçlı Şövalyelerini sürmesi.
Libya haritası.
Libya haritası.

Osmanlı’nın Rodos’tan kovaladığı Saint Jean Şövalyeleri Trablus’u yeni merkez olarak seçti ve bölge halkına vicdana sığmayan işkenceler yapmaya başladı. Trabluslu liderleri bir çare bulmak için toplantı yaptı ve Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemeye karar verdi.

Sultan Süleyman bu çağrıya cevap verdi ve Hadım Murad Paşa’yı vazifelendirerek Libya’daki Saint Jean Şövalyelerini yok etmek üzere görevlendirdi. Murad Paşa’nın seferi bölgeyi işgalden kurtarmışsa da Turgut Reis’in 30 yıl sonra yapacağı başka bir sefer bölgedeki tüm İspanyol tehdidini ortadan kaldıracaktı.

Turgut Reis’in seferinden sonra Trablus, Garp Ocaklarına bağlanmadı ve müstakil bir ocak olarak kuruldu. Bu, daha ilk günden itibaren Türklerin Trablus’a verdikleri ehemmiyeti gösteriyordu.

Turgut Reis’in Trablus Ocağı kurulduğunda ilk icraatı, Saint Jean Şövalyelerinden kalan yapıları yıkarak kendi adını taşıyan camiyi inşa etmek oldu.

Bölgede bulunan Türk askerlerinin zaman içerisinde Arap halkıyla evlilik yoluyla birleşmeleri ile Trablus yönetimi üzerinde etkili olacak “Kuloğulları” dönemi baş gösterecekti. Zaman içerisinde “Dayılar” olarak tanımlanan Yeniçeri Ağaları Trablus’un yönetimini ele alarak İstanbul’dan özerk bir yönetim modelini hayata geçirecekti. Karamanlı Ahmed, 1711’de Dayı olduğunda bu sistemi değiştirerek Trablus’ta babadan oğula geçen bir yönetim anlayışını başlattı. Bu da bölgede “Karamanlılar” devrini başlatacaktı. İkinci Mehmed döneminde Karamanlılar dönemi biterken Sultan İkinci Abdülhamid döneminde ise Bingazi doğrudan İstanbul’a bağlanarak sıra dışı bir yönetim modeli benimsendi.

Osmanlı döneminde Libya.
Osmanlı döneminde Libya.

Aslında bu, Sultan Abdülhamid’in Hamidiye Alayları projesi ile alakalıydı.

  • İkinci Abdülhamid, Trabluslu Araplara ve Anadolulu Kürtlere ayrı bir ehemmiyet veriyordu. İlerleyen süreçte Ruslara karşı İstanbul’a bağlı ve güçlü Kürtler; hakeza İtalyanlara karşı Padişaha bağlı ve güçlü Trablusluların olması Osmanlı padişahının ilmek ilmek işlediği projesinin ana unsurlarıydı.
  • İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla bu planlar rafa kalktı. 27 Nisan 1909’da padişahın devrilmesi ile Trablus ilgisi bıçak kesildi.

1911 yılında hazırlıklarını tamamlayan İtalyanlar, Trablusgarp’ı resmen işgal etti.

Osmanlılar ise resmen olmasa da fiilen bu işgale Senûsî Tarikatı ile işbirliği halinde direndi. Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref, Mustafa Kemal ve Süleyman Askerî gibi isimler bölgeye giderek direnişe başladı.

Trablusgarp direnişi.
Trablusgarp direnişi.

Senûsîler, aslen Mekke’de kurulan bir dinî örgütlenme olsa da Afrika’da bilhassa Trablusgarp’ta güçlü bir yapıydı ve direnişte önemli bir rol oynadı.

Senûsî Lideri Şeyh Ahmed Şerîf Senûsî, 700 km’lik bir alanda İtalyanlara cehennemi yaşatacak olsa da Balkan Harbi ile Türk Subaylarının İstanbul’a dönmesi ile direniş önemli bir yara aldı. Öte taraftan sanılanın aksine Türk subaylar 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi'ne kadar bölgede Senûsîler ile beraber direnmeye devam etti.

Ahmed Şerîf Senûsî’nin İstanbul’a gitmesi üzerine Trablus’ta hâkimiyet Şeyh İdris Senûsî’ye geçti. Cihan Harbi sonrası direnişi sürdürme kararı alan Şeyh İdris Senûsî, 1912 yılında Türklerin bölgeden çekilmesi üzerine kuvvetlerini Mısır’a çeken Ömer Muhtar’ı vekili olarak atayarak yeni bir kurtuluş savaşının başlamasını sağladı.

Şeyh İdris Senûsî.
Şeyh İdris Senûsî.

Ömer Muhtar, tarihte eşine az rastlanır bir kahramanlık gösterse de İtalyan işgali engellenemedi; fakat İtalyanlar bu hâkimiyetini İkinci Dünya Savaşı ile kaybedecek ve bağımsız bir Libya Krallığı’nın önü açılacaktı.

Nihayet 24 Aralık 1951 yılında Libya Krallığı bağımsız bir devlet olarak kurulacaktı ve Şeyh İdris Senûsî, bu kez Kral İdris olarak Libya yönetimini ele alacaktı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de henüz 1949 yılından itibaren Libya’nın bağımsız bir devlet olarak tanınması için BM’de çaba göstermesi iki devletin ilişkileri açısından iyi bir başlangıç oluşturacaktı.

Ömer Muhtar.
Ömer Muhtar.

Libya’da bir Türk Başbakan

Sadullah Koloğlu, Sultan Abdülhamid döneminde bahsi geçen Libya’dan getirilen ve eğitimine önem verilen Arap çocuklarından birsiydi. Esasen “Kuloğulları” olarak bilinen Türk-Arap melezi bir ailenin çocuğuydu.

  • Türkiye’de kaymakamlık ve valilik gibi önemli devlet kademelerinde görev alan Koloğlu, İsmet İnönü’nün Başbakanlığa gelmesi ile emekliliğe sevk edildi. Görev yaptığı yerlerde “Arap Kaymakam” olarak bilinen ve halkın teveccüh gösterdiği Koloğlu, Libya’da da “Türk Başbakan” olarak anılacaktı.

Libya’da başbakanlık görevine gelmesi ise tamamen tesadüfler zincirine dayanıyordu.

Koloğlu, zorunlu emeklilik sonrası çok ciddi ekonomik problemler yaşamaya başladı ve bir umutla ata toprakları olan Libya’ya giderek kendisine herhangi bir miras kalıp kalmadığını öğrenmeye çalıştı.

Kral İdris, bir Türk bürokratının ülkede olduğunu öğrenince hemen yanına davet etti.

Sadullah Koloğlu.
Sadullah Koloğlu.

Koloğlu’nun akıcı şekilde Arapça, Türkçe ve İngilizce konuşup devlet işlerinde liyakat sahibi olduğunu anlayan Kral İdris, ona kendisi ile çalışmak isteyip istemediğini sordu. Kendisinin emekli bir devlet adamı olduğunu belirten Koloğlu, Ankara’dan gerekli izinlerin alınması durumunda bunu kabul edeceğini söyledi.

Kral İdris, gerekli talimatı verdi ve Libyalı yetkililer Ankara ile irtibata geçti. Türk Bakanlar Kurulu bu talebi memnuniyetle kabul etti.

Danışmanlık, belki de orta kademe bir devlet memuriyeti bekleyen Sadullah Koloğlu, bir anda Kral İdris tarafından Başbakan olarak atanmasını hiç beklemiyordu.

Ayrıca devlet yeni kurulduğu için eğitim ve sağlık bakanlıklarına da Sadullah Koloğlu getirildi.

Bu atama bölgede Libyalılardan gizli bir şekilde petrol çıkartmaya başlayan İngiliz ve Fransızları rahatsız etti. Türkler ve Libyalıların tarihî bağlarını iyi bilen Batılı güçler, Kral İdris üzerinde baskı kurmaya başladı.

Kral İdris, önceleri bu baskıyı reddetti ve Koloğlu’nun yetkilerini daha da artırarak cevap verdi; ama Libya’daki petrol rezervi Batılıların dahi beklediğinin çok üzerinde çıktı. Bu da Koloğlu gibi tehlikeli olabilecek bir figürün Libya siyasetinde bulunmasını Batılar için problem haline getirdi.

Sadullah Koloğlu, Libya’daki kıtlığın ve kötü koşulların önüne geçebilmek için yoğun çaba sarf ediyordu. Bunun için Mısır’a Libyalı öğrenciler göndermek istedi; ama İngilizler buna mani oldu. Bunun üzerine Koloğlu, Libyalı gençleri gizlice Mısır’a göndermeyi başaracaktı. Yıllar sonra Koloğlu hayatını kaybedince hesabında hiç para kalmadığını anlayan ailesi büyük bir şaşkınlık yaşayacaktı. Koloğlu, Libya’da edindiği tüm parayı ülke dışına gönderdiği Libyalı gençleri okutmak için tüketmişti.

Koloğlu’nun başarılı çalışmaları sonrası Kral İdris, bu kez Türkiye’de vazifeli başka Libya kökenli isimleri de ülkeye çağırmaya başladı. Bunlardan birisi Hıfzi Betin idi. Onu hemen arkasından Umran Yetişali ve Abdullah Busayri gibi isimler izledi. Bu isimler hem Libya kökenliydiler hem Türk bürokrasisi ve ordusunda önemli makamlara gelmiş isimlerdi. Libya’da da ordu komutanlığı, valilik ve hatta kral naipliği gibi vazifeler üstleneceklerdi.

Kral İdris’in davetiyle geri dönen isimlerin ortak özelliği ya “Kuloğlu” olmalarıydı yahut “1911 Direnişinde” görev almış olmalarıydı. Kral İdris bilhassa ordunun modernizasyonu için Türkiye’den dönen Libyalılara son derece büyük güven duyuyordu.

Türkiye’den dönen isimlerin tamamı Kral İdris tahttan devrildiği son güne kadar sadakatle bağlı kalacaktı.

Kral İdris de etrafında sayısız Fransız, İngiliz ve ABD’li teknokrat olmasına rağmen Türkiye’den gelen isimleri özellikle seçiyordu; ancak ilerleyen süreçte Batılı ülkelerin baskısına dayanamayarak Sadullah Koloğlu’nu görevden alacaktı.

Koloğlu’na rütebe-i tenzil olarak ömür boyu senatörlük vazifesi tevdi edildiyse bu görevi ifa edemeyecekti; çünkü hastalanmıştı. Sadullah Koloğlu, Türkiye’ye dönmeye hazırlandığı bir sırada, 28 Mayıs 1952, hayatını kaybetti.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım