Doğduğu Toprakların Yabancısı Bir Adam: Nuri Said

Nuri Said, Arap milliyetçilerinin, emperyalizm karşıtlarının ve Irak vatandaşlarının İngiliz yanlısı olarak yaftaladığı ve nefretle baktığı bir kişi olarak adını tarihe yazdırmıştı.
Nuri Said, Arap milliyetçilerinin, emperyalizm karşıtlarının ve Irak vatandaşlarının İngiliz yanlısı olarak yaftaladığı ve nefretle baktığı bir kişi olarak adını tarihe yazdırmıştı.

Birtakım emellere ve çıkarlara paralel olarak, coğrafyanın ve bölgede yaşayan toplulukların sunduğu gerçeklikler hesaba katılmadan kurulan Irak devleti, 14 Temmuz 1958 günü, kurulduğu günden beri maruz kaldığı askerî darbelerden bir yenisiyle daha karşı karşıyaydı. Ancak 1958 darbesi, diğerlerinden farklı olarak monarşiyi yıkmış ve beraberinde cumhuriyeti getirmişti. Darbe sonucunda Kral Faysal ve Prens Abdülillah idam edilmiş, darbeden hemen sonraki 15 Temmuz günü ise Irak’tan kaçmaya çalışan Başbakan Nuri Said yakalanarak öldürülmüştü. Irak’ın kurulduğu 1921 yılından itibaren pek çok kez yürüttüğü başbakanlık görevinin yanında bir dizi başka üst düzey görevler de üstlenen Nuri Said, geçen 37 yıl boyunca izlediği politikalar nedeniyle Arap milliyetçilerinin, emperyalizm karşıtlarının ve bilhassa Irak vatandaşlarının İngiliz yanlısı olarak yaftaladığı ve nefretle baktığı bir kişi olarak adını tarihe yazdırmıştı.


Krallığın kurulduğu günlerden bu yana sayısız defa başbakanlık görevine gelip giden siyasetçi Nuri Said ve Prens Abdülillah’ın kontrolündeki İkinci Faysal, bölgede yaşanan tüm gelişim ve değişimlere meydan okuyan politikalar izliyordu.
Krallığın kurulduğu günlerden bu yana sayısız defa başbakanlık görevine gelip giden siyasetçi Nuri Said ve Prens Abdülillah’ın kontrolündeki İkinci Faysal, bölgede yaşanan tüm gelişim ve değişimlere meydan okuyan politikalar izliyordu.

Nuri Said, 1888 yılında o zamanlar Osmanlı hakimiyetinde bulunan Bağdat’ta Sünni bir ailede dünyaya geldi. Henüz erken yaşta askerî okulda eğitim görmek için İstanbul’a gitti. Eğitimini tamamlamasının ardından Osmanlı ordusuna subay olarak katılan Nuri Said, 1911’de İtalyan işgaline karşı Trablusgarp’a gönderilen subaylar arasında yer aldı.

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı saflarında savaşırken İngiliz ordusu tarafından esir alınan Nuri Said için hayatının kırılma noktalarından biri şüphesiz ki bu olaydı.

Esir bulunduğu sürede Arap milliyetçiliği fikrini benimseyen Said, çok geçmeden 1916 yılında İngiltere’nin destekleriyle Osmanlı’ya karşı girişilen Arap isyanının başında bulunan Haşimi ailesinin üçüncü oğlu Faysal’ın ordusuna katıldı. Nuri Said, bu tarihten Faysal’ın ölümüne kadar geçen sürede onun en güvendiği adamlardan biri olmayı başardı. Nitekim I. Dünya Savaşı’nın sonlanmasıyla birlikte paylaşılan topraklarda Faysal Şam merkezli Suriye Krallığı’nı kurduğunda Nuri Said yanı başındaki kişilerden biriydi. Her ne kadar aynı yıl içinde Fransızların bölgeyi işgaliyle devlet aylarla ifade edilecek kısalıkta bir ömre sahip olmuş olsa da Faysal’a sonrasında İngilizler tarafından sunulan Irak Krallığı, Nuri Said için de yeni kapıların açıldığı anlamına geliyordu.

1921 yılında Irak tahtına oturan Faysal, en güvendiği adamlarından Nuri Said’e de Irak ordusunu ve kolluk kuvvetini kurmada önemli görevler verdi. Nuri Said ise bu görevleri asker ve polisin içine kendi adamlarını yerleştirme fırsatı olarak gördü ve bu sayede ilerleyen dönemde daha da güçlendireceği siyasî nüfuzu için sağlam bir zemin hazırlamış oldu.

  • Nuri Said 1930’da başbakan olduğunda ise artık sadece Kral Faysal’ın güvenilir bir adamı değil, İngilizlerin Irak’a uzanan koluydu. Nitekim Arabistanlı Lawrence olarak da bilinen ve Osmanlı’ya karşı düzenlenen Arap Ayaklanması’nda da önemli roller üstlenen İngiliz diplomat Thomas Edward Lawrence ile kurduğu yakın ilişkiler de bunun bir göstergesiydi.
Emir Faysal, iki yıl sonra Irak’ı birlikte yönetmeye başlayacağı çekirdek kadroyla birlikte Paris Barış Konferansı'nda (1919-1920); (soldan sağa) geleceğin Irakı'nın Savunma Bakanı Rüstem Haydar, geleceğin Irakı’nın başbakanı Nuri Said, Emir Faysal, Fransız komutan Kaptan Rosario Pisani (Faysal’ın tam arkasında), Arabistanlı Lawrence, Kaptan Tahsin Kadri ve Faysal’ın ismi bilinmeyen siyahî kölesi.
Emir Faysal, iki yıl sonra Irak’ı birlikte yönetmeye başlayacağı çekirdek kadroyla birlikte Paris Barış Konferansı'nda (1919-1920); (soldan sağa) geleceğin Irakı'nın Savunma Bakanı Rüstem Haydar, geleceğin Irakı’nın başbakanı Nuri Said, Emir Faysal, Fransız komutan Kaptan Rosario Pisani (Faysal’ın tam arkasında), Arabistanlı Lawrence, Kaptan Tahsin Kadri ve Faysal’ın ismi bilinmeyen siyahî kölesi.

Bununla birlikte Said’in başbakan olmasının hemen ardından imzaladığı Anglo-Irak Antlaşması da bir diğer dikkat çeken nokta oldu. 1930 yılında imzalanan antlaşma, her ne kadar Irak’a görünüşte bağımsızlığa giden yolu açsa da antlaşmanın İngiltere’ye Irak’ı bir üs olarak kullanma hakkını tanıması ve Irak petrolleri üzerindeki İngiliz kontrolüne meşruiyet kazandırması Irak’ın İngiltere’ye bağımlılığını devam ettirmesine sebep oldu.

1932 yılına gelindiğinde Nuri Said, görev süresince yaptıkları nedeniyle gözden düştü ve Kral Faysal tarafından başbakanlık görevinden alındı. Ancak 1933’te Kral Faysal’ın İsviçre’deki ani ölümü, askeriye üzerindeki gücünü hala elinde tutan ve koyu bir İngiliz yanlısı olan Nuri Said’in Irak siyasetine girişine olanak sağladı. Nuri Said İngiltere için bölgede bulunabilecek en uygun iş birlikçilerdendi ve nitekim Kral Gazi b. Faysal’a yapılan baskılar sonucu Dışişleri Bakanlığı görevine atandı.

Ancak bunun bir sonucu olarak Nuri Said’in İngilizlerle bulunan yakın bağları onu halkın özellikle de Arap milliyetçilerinin gözünde bir nefret objesi haline getirdi.

1936 yılında ise Irak tarihinin ilk darbesi olan Bekir Sıdkı darbesi gerçekleştiğinde Nuri Said İngiliz Büyükelçiliği’ne sığınarak Mısır’a kaçırıldı. Daha sonra ise Irak’ın İngiltere büyükelçisi olarak atandı. Ancak Nuri Said bu dönemde boş durmayarak Irak siyasetine dönüş için birçok gizli görüşme yaptı. 1937 yılında darbeci General Bekir Sıdkı’nın öldürülmesiyle hızlanan çalışmalar, 1938 yılının sonunda meyvesini verdi ve Nuri Said yeniden başbakanlık koltuğuna oturdu. Nuri Said’in koltuğa oturmasından kısa bir süre sonra ise Kral Gazi b. Faysal, 4 Nisan 1939 günü kendi sürdüğü spor arabayla kaza yapması sonucu vefat etti. Ancak birçoklarına göre bu sadece bir kaza değildi ve Nuri Said’in bu ölümde parmağının olmasından şüpheleniliyordu.

  • Merhum Kral Gazi’nin tek oğlunun bulunması ve onun da sadece 4 yaşında olması nedeniyle kralın ölümünün ardından yönetimin, Nuri Said ve Kral naibi Prens Abdülillah’ın eline geçecek olması bu şüpheleri makul bir zemine oturtuyordu. Bu nedenle Nuri Said hükümetine karşı var olan muhalif sesler daha da kuvvetlendi ve 1941 yılında zirveye ulaştı.
14 Temmuz 1958'de, Ürdün ile birleşme girişimleri sırasında Abdülkerim Kasım yönetimindeki askerî darbe Irak monarşisini yıktı. (Fotoğraf: Alamy)
14 Temmuz 1958'de, Ürdün ile birleşme girişimleri sırasında Abdülkerim Kasım yönetimindeki askerî darbe Irak monarşisini yıktı. (Fotoğraf: Alamy)

Kendilerine Altın Meydan adını veren bir grup milliyetçi subay, Raşid Ali Geylani önderliğinde yapılan askerî bir darbeyle yönetime el koydu. Darbenin ardından Nuri Said ve Prens Abdülillah, bir diğer Haşimi Krallığı olan Ürdün’e kaçtı ve burada Kral Abdullah’ın misafiri olarak ağırlandı.

Irak’taki milliyetçi hükümetten rahatsız olan İngiltere ise tepkisini çabuk ve sert bir şekilde göstererek ülkenin işgaline yeniden başladı. Cereyan eden savaş, II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürdü. Sonucundaysa tüm Irak işgal edildi ve Raşid Ali hükümeti yurt dışına kaçtı. İngiltere’nin kontrolü ele almasının hemen ardından Nuri Said ve Prens Abdülillah yeniden ülkeye döndü. Nuri Said işgal öncesinde olduğu gibi başbakanlık koltuğunu devraldı. 1945 yılından 1958 yılına kadar genellikle Nuri Said’in başbakanlık görevini üstlendiği 24 farklı hükümet kuruldu.

1958 yılı 14 Temmuz günü ise Hür Subaylar adındaki askerî bir grup, Irak tarihini kökünden değiştirecek darbeyi gerçekleştirerek ülkedeki monarşi yönetimini sonlandırıp cumhuriyeti getirildi.

Kadın kılığında ülkeyi terk etmeye çalışırken yakalanan Başbakan Nuri Said de diğer üst kadronun akıbetini paylaşmış ve kurşuna dizilerek öldürülmüş, cesedi Bağdat sokaklarında teşhir edilmişti.
Kadın kılığında ülkeyi terk etmeye çalışırken yakalanan Başbakan Nuri Said de diğer üst kadronun akıbetini paylaşmış ve kurşuna dizilerek öldürülmüş, cesedi Bağdat sokaklarında teşhir edilmişti.
  • Darbeden bir sonraki gün ise Nuri Said kadın kılığına girerek daha önce iki defa yapmış olduğu gibi ülkeden kaçmaya çalıştı ancak çekirge üçüncü defa zıplayamadı ve darbeci askerler tarafından yakalandı. Kurşuna dizilerek öldürülmesinin ardından gömülen Nuri Said’e halkın duyduğu kin ve öfke bununla dinmedi. Gözü dönmüş kalabalık Nuri Said’in cansız bedenini mezarından çıkardı, cesedi tanınmaz hale gelene kadar Bağdat sokaklarında araba arkasına bağlayarak yerlerde sürükledi ve ibret vesikası olarak bir direğe asıldı.

Doğduğu şehrin sokaklarında, kendi halkı tarafından acımasızca katledilen Nuri Said; ölümüyle insanlığın ilk zamanlarından itibaren kavganın göbeği olmuş bu coğrafyada, kavgadaki tarafını yanlış seçen herkesin muhtemel sonuna ilişkin dehşet verici bir örnek teşkil etti.