Doğu'nun günümüze ulaşmayan eserleri

Müslümanlar, çevrelerinde yaşamış olan medeniyetlerin yaptığı ve geliştirdiği konulardan çeşitli çeviriler yaparak yararlanmışlardır fakat hem çeviri hem de telif yazma eserlerin büyük bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.​
Müslümanlar, çevrelerinde yaşamış olan medeniyetlerin yaptığı ve geliştirdiği konulardan çeşitli çeviriler yaparak yararlanmışlardır fakat hem çeviri hem de telif yazma eserlerin büyük bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.​

Doğu medeniyetlerine ait edebiyat, tarih, tasavvuf, fıkıh, hadis, felsefe, cebr ve benzeri konularda yazılan yazma eserlerin oldukça önemli bir bölümü sel, savaş, istila, yargın, yağma gibi felaketlerden dolayı günümüze ulaşamadı.

Günümüzdeki basım imkanlarının aksine eski dönemlerde kitaplar binbir zahmetle oluşturuluyor, sadece istinsah edilmek sûretiyle çoğaltılabiliyordu. Herhangi bir kitabın zaten elde bulunan tek ya da az sayıdaki nüshaları da kimi zaman yaşanan yangın, sel, yağmalanma gibi felaketler veya bozulma neticesinde yok oluyordu. Dolayısıyla kitaplar sadece isimleriyle günümüze ulaşıyordu. Dünya tarihi göz önüne alındığında sıklıkla karşılaşılan bu mesele İslâm dünyası kitapları için de söz konusu olmuştu. Sadece telif eserler değil, bu durum tercüme eserler için de geçerli olabiliyordu. İbnü’l-Mukaffa’nın (ö. 759) Sâsânî devlet ve toplum teşkilâtıyla Fars âdet ve âdâbından bahseden Pehlevîce Âyennâmec’in çevirisi olan Kitâbü’l-Âyîn günümüze ulaşmamıştı. Amr b. Hâris’in (ö. 765) Mısır tarihine dair yazdığı eserinden sadece kaynaklar bahsediyordu. Tebeu’t-tâbiînin ileri gelenlerinden Abdullah b. Mübârek’in (ö. 797) hadis ricâlinden bahseden, biyografik bir eser olduğu tahmin edilen Kitâbü’t-Târîh’i ile adından, hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif eden bir eser olduğu anlaşılan es-Sünen fi’l-fıkh’ı, ayrıca kendisine atfedilen ve kırk hadis türünün ilk örneği olan el-Erbaʿûn ile Kitâbü’l-İstiʾzân ve Kitâbü’l-Menâsik adlı eserleri de günümüze ulaşmamıştı.

Abbâsîler döneminin tanınmış mûsikişinas ve mugannîlerinden İbn Câmi’ (ö. 808), Hârûnürreşîd’in isteği üzerine İbrâhim el-Mevsılî ve Füleyh b. Ebü’l-Avrâ ile birlikte el-Miʾetü’s-savti’l-muhtâre adıyla yüz şarkı sözünü toplayan bir antoloji kaleme almış, ancak bu eser günümüze ulaşmayı başaramamıştı. Tarihçi el-Vâkıdî’nin (ö. 823) eserlerinin neredeyse hiçbiri günümüze ulaşmamıştı. Arap kabileleri hakkında kaleme aldığı eserleriyle tanınan tarihçi Allân el-Verrâk’ın (ö. 833’ten sonra) bazı Arap kabilelerinin faziletlerine ve neseplerine dair Kitâbü Fezâʾili Kinâne, Kitâbü Nesebi’n-Nemr b. Kâsıt, Kitâbü Nesebi Taglib b. Vâʾil, Kitâbü Fezâʾili Rebîʿa ve Kitâbü’l-Münâfere adlarıyla beş risâle kaleme aldığı kaydedilmişse de bunlar da günümüze ulaşmamıştı.

İslâm dünyasında cebir ilminin kurucusu kabul edilen matematikçi, astronom ve coğrafyacı Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’nin (ö. 847’den sonra) astrolojik kaidelerle tarih arasında belirli bir ilişki kurmaya çalıştığı Kitâbü’t-Târîh isimli eseri de ismini bilip kendisine sahip olamadığımız eserlerden bir diğeriydi. Şâfiî fakihi, hadis ve kelâm âlimi Kerâbîsî’nin (ö. 862) hacmi yaklaşık 200 cüzü bulan çeşitli eserler kaleme aldığı belirtilmişse de bunlardan da herhangi bir iz yoktu.

Doğu devletlerinin dış dünya ile etkileşim kurması onun medeniyet havzasında yerini almasını kolaylaştırmıştır. Müslümanların bölgelere yayılması hem çevrede yaşamış olan medeniyetlerin önde gelen şahsiyetlerini tanımalarına yol açmış hem de bu şahısların yapmış oldukları sanat eserlerini inceleme fırsatı sunmuştur.
Doğu devletlerinin dış dünya ile etkileşim kurması onun medeniyet havzasında yerini almasını kolaylaştırmıştır. Müslümanların bölgelere yayılması hem çevrede yaşamış olan medeniyetlerin önde gelen şahsiyetlerini tanımalarına yol açmış hem de bu şahısların yapmış oldukları sanat eserlerini inceleme fırsatı sunmuştur.

İlk İslâm filozofu ve Meşşâî okulunun kurucusu el-Kindînin (ö. 866 [?]) günümüze ulaşmayan çok sayıda eseri olmuştu. IX. yüzyılın önde gelen Müslüman astronom ve astrologlarından Ebû Ma‘şer el-Belhî’nin (ö. 886) hükümdarlarla devletlerin hayat ve talihleriyle ilgili olduğu bilinen Kitâbü’s-Sehmeyn ve aʿmâri’l-mülûk ve’d-düvel isimli eserinden sadece kaynaklar bahsediyordu.

Endülüslü astronom, filozof ve şair Abbâs b. Firnâs’ın (ö. 887) da hiçbir eseri günümüze gelememişti. Hadis hafızı Ahmed b. Seleme’nin (ö. 899) Müslim’in Sahîh’ine benzer bir müstahreci olduğu bilinmekte ise de Sahîh adı da verilen bu eser günümüze ulaşmayı başaramamıştı. Muhaddis ve Şâfiî fakihi Abdân el-Mervezî’nin (ö. 906) yüz cüzden meydana gelen ve ashabın hayatı ile rivayetlerini tanıtan temel kaynaklardan Kitâbü’l-Maʿrife adlı, İbn Hacer’in el-İsâbe’de sık sık atıfta bulunduğu eseri de tarih hendeğini aşıp günümüze varamamıştı.

Kaynaklarda muhaddis İbn Hürrem’in (ö. 913) et-Târîhu’l-kebîr adıyla, aynen Buhârî’nin et-Târîhu’l-kebîr’i tarzında alfabetik olarak tertip ettiği bir eser kaleme aldığı belirtilmişse de pek çok hadis ve haberi ihtiva ettiği kaydedilen bu eser de günümüze ulaşmamıştı. Ebû Bekr er-Râzî’nin (ö. 925) de çok sayıda eseri sadece ismiyle günümüze varmıştı.

Devletlerin, Doğu'ya düzenledikleri seferler sırasında Doğu medeniyetinin hem maddi zenginlikleri hem de el yazmaları gibi kültürel zenginlikleri yağmalandı.
Devletlerin, Doğu'ya düzenledikleri seferler sırasında Doğu medeniyetinin hem maddi zenginlikleri hem de el yazmaları gibi kültürel zenginlikleri yağmalandı.

Günümüze kısmen ulaşan kitaplar da vardı. Yezîd b. Muhammed el-Ezdî’nin (ö. 945-46) Musul’un tarihi hakkında yazılmış ilk eser olup mahallî tarih yazıcılığının güzel örneklerinden birini teşkil eden Târîhu’l-Mevsıl’ın sadece II. cildi günümüze intikal etmişti. Aynı ismin Musul’a gelip yerleşen çeşitli kabilelerin kollarından, neseplerinden, onlarla ilgili haber ve rivayetlerden ve İslâmî devirde yetişen âlim ve fakihlerden bahseden el-Kabâʾil ve’l-hıtat isimli eseri ise günümüze hiç ulaşmamıştı. Taberî’nin tarihinde bahsetmediği Müslüman İspanya ve Kuzey Afrika tarihini de ihtiva etmesi bakımından önemli bir eser olan Endülüslü tarihçi Arîb b. Sa‘d’ın (ö. 979-80) Muhtasar min Târîhi’t-Taberî isimli eseri de günümüze ulaşmamıştı.

Tasavvufun temel kaynaklarından olan et-Taʿarruf adlı eseriyle tanınan mutasavvıf, fıkıh ve hadis âlimi Kelâbâzî’nin (ö. 990) kaynaklarda adı geçen el-Erbaʿûn fi’l-hadîs, Emâlî fi’l-hadîs, Faslü’l-hitâb, el-Eşfâʿ ve’l-evtâr, Muʿaddilü’s-salât gibi eserleri de ismine sadece kaynaklarda rastladığımız kitaplar olarak kalmıştı.

Yapılan savaşlar ve düzenlenen seferlerden sonra İslâm medeniyetinin kültürel mirası ciddi zarar görmüştür çünkü kütüphanelerin yakılıp yıkılması eserlerin günümüze ulaşmasının önündeki en önemli engellerden biridir.
Yapılan savaşlar ve düzenlenen seferlerden sonra İslâm medeniyetinin kültürel mirası ciddi zarar görmüştür çünkü kütüphanelerin yakılıp yıkılması eserlerin günümüze ulaşmasının önündeki en önemli engellerden biridir.

Günümüze ulaşamayan eserler sadece kitaplarla da sınırlı değildi. Matematik ve astronomi âlimi Hucendî’nin (ö. 1000[?]) Büveyhî hükümdarlarından Fahrüddevle adına yaptığı astronomi gözlemlerinden yararlanarak hazırlayıp yine ona ithaf ettiği Zîc de günümüze ulaşmamıştı. Meşhur filozof İbn Sînâ’nın (ö. 1037) yirmi iki, yirmi üç yaşlarında iken Buhara’da Hârizmli fakih Ebû Bekir el-Berkî’nin isteği üzerine felsefî literatüre bir şerh mahiyetinde kaleme aldığı yirmi cilt hacmindeki el-Hâsıl ve’l-Mahsûl adlı eseri de günümüze intikal etmemişti. Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ’nın (ö. 1066) el-ʿUdde fî usûli’l-fıkh ile el-Kifâye fî usûli’l-fıkh isimli iki eserine yaptığı muhtasarlar da günümüze gelmemişti. İbn Şeref’in (ö. 1067) beş büyük ciltten meydana geldiği rivayet edilen divanından hiç eser kalmamıştı. İmam Gazzâlî’nin (ö. 1111) de Şâfiîler İle Hanefîler arasındaki ihtilâfları konu edinen Meʾâhizü’l-hilâf’ı ile Bâtınîliğe karşı yazdığı reddiyelerin dördüncüsü olan, Tûs’ta iken Bâtınîler tarafından kendisine sorulan sorulara cevap olmak üzere kaleme aldığını el-Münkız mine’d-dalâl’de bildirdiği ed-Dercü’l-merkûm bi’l-cedâvil isimli eserleri, ayrıca yine kendisinin Lübâbü’n-nazar isimli eseri günümüze ulaşmamıştı. Mervli filozof ve matematik, astronomi, coğrafya âlimi olan el-Harakî’nin (ö. 1158) Merv’de yetişmiş ünlü âlim ve muhaddislere dair olan Târîhu Merv isimli eseri de günümüze ulaşmayan eserlerden bir diğeriydi.

Kuzey Afrikalı tarihçi İbn Şeddâd’ın (ö. 1186’dan sonra), asıl adı Kitâbü’l-Cemʿ ve’l-beyân fî ahbâri’l-Kayrevân ve men fîhâ ve fî sâʾiri bilâdi’l-Magrib mine’l-mülûk ve’l-aʿyân isimli tek eserinin isminden başka geriye kalan bir şey olmamıştı. Aynı şey çok sayıda eseri günümüze gelemeyen İbn Rüşd (ö. 1198) için de geçerliydi. Onun, kaynaklarda adı geçen ve iki cilt olduğu bildirilen Makâle fi’l-cemʿ beyne iʿtikâdi’l-Meşşâʾîn ve’l-mütekellimîn min ʿulemâʾi’l-İslâm fî keyfiyyeti vücûdi’l-ʿâlem fi’l-kıdem ve’l-hudûs bunlardan sadece biriydi. Muʿcemü’l-büldân ve Muʿcemü’l-üdebâʾ adlı eserleriyle tanınan coğrafyacı, tarihçi, edip ve seyyah Yâkūt el-Hamevî’nin günümüze ulaşmayan eserleri arasında el-Mebdeʾ ve’l-meʾâl fi’t-târîh, Muhtasaru Târîhi Bagdâd, Kitâbü’d-Düvel, Mecmûʿu kelâmi Ebî ʿAlî el-Fârisî, Kitâbü’l-Ebniye, Evzânü’l-esmâʾ ve’l-efʿâli’l-hâsıra li-kelâmi’l-ʿArab, er-Red ʿalâ İbn Cinnî (ʿinde kelâmihî fi’l-hemze ve’l-elif min kitâbi Sırri’s-sınâʿa), Ahbârü’l-Mütenebbî, ʿUnvânü Kitâbi’l-Egânî, Zarûretü’ş-şiʿr zikrediliyordu. İbnü’l-Arabî’nin (ö. 1240) de çok sayıda eseri günümüze ulaşmamıştı.

Yazma eserler, matbu eserlere oranla daha fazla zaman, tecrübe, birikim ve uzmanlaşma ister. Yazma eserleri matbu eserlerden ayıran tek özellik onların elle üretilmiş olmaları değildir, yazma eserlerin üretildiği dönemlerde eserin oluşturulması için sarf edilen yoğun emek, kâğıdın pahalı bir hammadde olması, süslemeler gibi faktörler yazma eserleri matbu eserlerden farklı ve daha değerli kılar. Ayrıca yazma eserlerin günümüze kadar ulaşabilmiş nüsha sayıları dönem koşullarından dolayı oldukça azdır.
Yazma eserler, matbu eserlere oranla daha fazla zaman, tecrübe, birikim ve uzmanlaşma ister. Yazma eserleri matbu eserlerden ayıran tek özellik onların elle üretilmiş olmaları değildir, yazma eserlerin üretildiği dönemlerde eserin oluşturulması için sarf edilen yoğun emek, kâğıdın pahalı bir hammadde olması, süslemeler gibi faktörler yazma eserleri matbu eserlerden farklı ve daha değerli kılar. Ayrıca yazma eserlerin günümüze kadar ulaşabilmiş nüsha sayıları dönem koşullarından dolayı oldukça azdır.

Biyografi yazarı Makkarî, Ebû Abdullah Muhammed b. İbrâhim el-Hadramî’nin İbn Hamîs’in (ö. 1309) şiirlerini toplayarak ed-Dürrü’n-nefîs fî şiʿri İbn Hamîs adıyla bir divan haline getirdiğini söylese de bu sadece ismiyle günümüze gelen bir eser olmaktan öteye geçememişti. el-Hikemü’l-ʿAtâʾiyye adlı eseriyle tanınan sûfî İbn Atâullah el-İskenderî’nin (ö. 1309) el-Murakkâ ile’l-Kudsi’l-ebkâ, Muhtasaru Tehzîbi’l-Müdevvene ve Usûlü mukaddemâti’l-vüsûl adlı eserleri ise günümüze ulaşmamıştı. Câmiʿu’t-tevârîh’iyle meşhur Reşîdüddîn Fazlullâh Hemedânî’nin (ö. 1318) Kitâb-ı Siyâset ü Tedbîr-i Mülk-i Hıtâʾiyân ile Suverü’l-ekâlîm adlı eserleri de aynı şekilde günümüze ulaşamayan eserler arasında yerini almıştı.

Çiştiyye tarikatının Sâbiriyye koluna mensup Hindistanlı mutasavvıf Abdülkuddûs Gengûhî’nin (ö. 1537) Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Fusûsü’l-hikem’ine yazdığı şerh de günümüzde mevcut değildi. Nâsırü’d-dîn ʿale’l-kavmi’l-kâfirîn adlı eseriyle maruf Endülüslü Hacerî (ö. 1641’den sonra) de bunlardan biriydi. Onun Sa‘dî sultanının elçisi sıfatıyla Fransa ve Hollanda’ya yaptığı seyahatler hakkında kaleme aldığı bir eser olan Rihletü’ş-Şihâb ilâ likâʾi’l-ahbâb isimli eseri günümüze intikal edememişti. Müntehabü’l-lübâb adlı eseriyle meşhur olan tarihçi ve devlet adamı Hâfî Hân’ın (ö. 1722’den sonra) Hindistan’daki küçük Müslüman sultanlıklar ve hânedanlarla ilgili yazdığı eser bugün Londra India Office Library’de bulunan küçük bir parçası hariç günümüze ulaşamamıştı.

Cezayirli âlim ve seyyah İbn Hammâdûş’un (ö. 1781), seyahatlerini hâtırat ve günlük şeklinde anlattığı Lisânü’l-makâl fi’n-nebeʾ ʿani’n-neseb ve’l-haseb ve’l-hâl isimli eserinin 1743 öncesi dönemini anlattığı kısmı ile yine aynı ismin Medine’de iken yazdığı tıbba dair dört ciltlik el-Cevherü’l-meknûn min bahri’l-kânûn’unun son cildi hariç diğerleri günümüze ulaşamayan sayısız eserden bir diğerin meydana getirmişti.