Fas Günlükleri 2: Fes-Kazablanka-Marakeş

Fas Günlükleri
Fas Günlükleri

Fes

22 Mayıs Çarşamba sabahı Şafşavan’dan Fes’e doğru yola çıktık. Kuzey gezisi sona erip artık güneye doğru inmenin vakti gelmişti. Yolda ilerledikçe değişen bitki örtüsü bunun en büyük habercisiydi. Yeşillik topraklar yavaş yavaş yerini kurak arazilere bırakıyordu.


Şafşavan-Fes arası navigasyonda 3,5 saat gösteriyor fakat yolun büyük kısmı dağlık bölgeden geçtiği için bu aslında doğru değil. Yol en az 4,5 saat sürüyor. Fas’ta katettiğimiz yollar arasında beni en çok yoran da burası oldu zaten. Öğlen iki gibi Fes’e varıp eski şehrin 4 km dışındaki otelimize yerleştik. Biraz dinlenip ikindi vakti hemen kendimizi dışarı attık. Bu tür yoğun ve hızlı rotalı gezilerde biraz yorulmayı göze almak lazım.

  • Fes, Kazablanka ve Rabat’tan sonra Fas’ın üçüncü en büyük şehri. Fakat Fes’i esas öne çıkaran nokta ise, en doğuda yer alan şehirlerden biri olması hasebiyle ülkenin en eski ve ilk İslâmlaşan şehri olması.

Şehri gezmeye, 11. yüzyılda yapılmış ve günümüzde eski şehrin simgesi haline gelmiş Babu’l-Culud (Bab Bou Jeloud) Kapısı’ndan girerek başlıyoruz. Bu kapı 12. yüzyılda inşa edilmiş ve o gün bugündür eski şehrin ana giriş kapısı olarak kullanılıyor. Kapının açıldığı sokak, şehri adeta ortadan ikiye yararak sizi en önemli tarihî eserlere götürüyor. Şöyle bir rota oluşturdum. Hem linkini hem görselini paylaşıyorum: https://maps.app.goo.gl/bcTRfQ...

Kapıdan girdikten sonra ilk durağımız Ebu İnaniye Medresesi oldu. Banisi Merînî sultanlarından Ebû İnân Fâris’ten adını alan ve 1351 yılında inşa edilen bu medrese, Mağrib mimarisinin en muhteşem örneklerinden biri. Yukarıda paylaştığım Babu’l-Culud Kapısı’ndan görünen minare bu medresenin minaresi. Ebu İnan aynı adla başka bir medrese de Meknes’te yaptırmış.

Ebu İnaniye Medresesi’nden çıkıp yolumuza devam ediyoruz. Fes’in diğer şehirlerden ayrılan bir özelliğinden burada bahsetmeliyim.

Eski şehrin dokuz bin sokaktan oluştuğu söylenir.

Sokak dediğime bakmayın, iki kişinin zar zor yan yana yürüyebildiği daracık koridorlar aslında. Şahsen şehrin bu labirent biçimi ve sokakların darlığı, hatta çoğunun binaların altına yapılmış olması açıkçası beni zorlayan bir husus oldu. Özellikle de klostrofobisi olanlar için ciddi tedirginliklere sebep olabilir. Şehrin bu yapısından ötürü tarihî eserlerin azameti dışarıdan tam olarak idrak edilemiyor veya yerlerini tespit etmek kolay olmuyor. Çarşıların daracık sokaklarında birden karşınıza Karaviyyin Külliyesi çıkıyor, biraz daha ilerleyince kendinizi Ticani Mescidi’nde bulabiliyorsunuz. Yapıların kapısından içeri girince ancak nereye geldiğinizi fark edebiliyorsunuz. Diğer şehirlerde ise tarihî yapılar geniş meydanlarda yer alıyor. Şehrin kalabalıklığını da göz önünde bulundurunca Fes bu açıdan istisnai bir yere sahip. Güvenlik açısından da arka sokaklardan uzak durmanızı, çarşıyı ve kalabalık sokakları takip etmenizi tavsiye ederim. Başıma gelen bir olayı anlatayım: Navigasyon bir ara bizi ara sokaklara soktu. Tenha bir sokaktan geçerken bir anda üç genç önümüzü kesip nereye gittiğimizi sordular. Ben de falan yere gidiyoruz deyince navigasyonun gösterdiği yolun doğru olmadığını kendilerinin çok daha kısa bir yol tarif edeceklerini söyleyip bir anda bizi peşlerine taktılar. Bir iki sokak geçerek bizi farklı bir yoldan aynı güzergâha çıkardılar. Adetleri olduğu üzere para istediler ve verdiğim parayı beğenmediler. Az kalsın bir gerginlik çıkıyordu da sokağa bir anda başka insanlar girince söylene söylene uzaklaştılar. Bu tür olaylar yaşamanız muhtemel.

İnaniye Medresesi’nden çıkıp çarşıda on dakika kadar seyre devam edince Marangozlar Meydanı (Souk Najjarine), Marangozlar Çarşısı ve Müzesi (Nejjarine Museum of Wooden Arts & Crafts) geliyor. Funduk Al-Najjarin diye de bilinir. Giriş kapısının hemen yanında tarihî Marangozlar Çeşmesi (Najjarin Fountain) yer alıyor. Marangozlar Çarşısı’nın Merînîler döneminden (12-14. yüzyıllar) kalma olduğu söyleniyor. Müzesi ise başta otel olarak 1711 yılında Sultan İsmail Şerif tarafından inşa edilmiş. 1940’lardaki Fransız sömürgesine kadar kervansaray olarak kullanılmış, Fransızlar da burayı bir süre polis karakolu olarak kullanmışlar. 1990-96 yılları arasında ise restore edilerek Marangozlar Müzesi olarak ziyarete açılmış. İçerisinde harika bir ahşap mimari örneği bulabilir, marangozluğa dair envai çeşit alet ve ürün görebilirsiniz.

Sonraki durağımız, II. İdris Türbesi. Tam adı Ebü’l-Kasım İdrîs b. İdrîs b. Abdillâh b. el-Hasen olan II. İdris, İdrîsîler hânedanının kurucusu İdrîs b. Abdullah’ın (I. İdrîs) oğlu.

  • İdrîsîlerin esas özelliği, Fas’ta hüküm süren (789-985) ilk İslâm hânedanı oluşları. Bunu da Fes şehrinde yapıyorlar. Fes ve diğer pek çok şehrin banisidirler ve genel olarak Fas’ın İslâmlaşmasında ve Fes’in bir ilim merkezine dönüşmesinde rolleri büyüktür. Endülüs Camii onların döneminden kalmadır. Karaviyyin Külliyesi’nin temelleri de bu dönemde atılmış.

Sıradaki durağımız Karaviyyin Külliyesi. Fes’te en çok görmek istediğim yerlerden biriydi. Cami ve medrese aynı yapı içerisinde bulunuyor. Temeli İdrîsîler döneminde atılmış fakat tamamlanması Fâtımîler hâkimiyetine denk geliyor. Fas’taki ilk camilerden biri olması hasebiyle Fas’ın genelindeki camilere mimari açıdan asırlardır öncülük ve örneklik ediyor. Hatta dünyanın ilk üniversitesi olduğu bile iddia ediliyor. 1956’dan beri de modern bir üniversite olarak İslâmî eğitim vermeye devam ediyor. Yeşil kubbeleri, ahşap mukarnasları ve işlemeli mermeriyle göz kamaştıran bu muazzam yapı, Fes’in tam ortasında, çarşının da en kalabalık mevkilerinden birinde yer alıyor. İnsanlarla omuz omuza yürüdüğünüz çarşının dar sokaklarından bir anda külliyenin beyaz işlemeli mermerlerle kaplı avlusuna çıkınca tarifsiz bir huzur kaplıyor insanın içini. Buraya mutlaka bir namaz vaktini denk getirmenizi tavsiye ederim ki zaten sadece namaz vakitlerinde açık. Bu, Fas’taki neredeyse bütün tarihî camiler için geçerli. Belki tarihî olmayanlar için de böyledir, bilemiyorum.

İkindi namazını Karaviyyin Camii’nde eda edip hemen kuzeyindeki Attarin Medresesi’ne geçiyoruz. Klasik Mağrib mimarisine uygun olarak dikdörtgen planlı bir avlu ve revakların altındaki sınıflardan oluşan bu medrese, Merinîler döneminde 1323’te inşa edilmiş. Adını ise civarındaki attarlar çarşısından aldığı söyleniyor. Mukarnaslar, hat yazıları, çiniler, mermer sütunlar ve mazoik karolarla tam bir mimari görsel sunan bu medrese her ne kadar geçen yedi asra rağmen ihtişamını muhafaza etse de ne yazık ki ciddi bir restorasyona ihtiyaç duyuyor. Bu durum Ebu İnaniye Medresesi için de geçerli. Restore edilen bir medresenin nasıl bir güzelliğe dönüştüğüne Marakeş’te Bin Yusuf Medresesi’nde şahitlik edeceğiz.


Fes eski şehirdeki son mimari durağımız Ahmed Ticâni Camii ve Türbesi. Tam adı Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Muhtâr b. Sâlim et-Ticânî olan bu zat, Ticâniyye tarikatının kurucusu kabul ediliyor. Ticâniyye de esasında Halvetiyye tarikatının bir kolu. Berberî Ticâne kabilesine mensubiyetinden dolayı Ticânî nispetini almış. Aslen Cezayirli. Soyunun Hz. Hasan’a ulaştığı söyleniyor. Uzun yıllar Cezayir’de şeyhlik yaptıktan sonra Fas’a yerleşiyor ve 1815’teki vefatına kadar burada yaşıyor. Caminin kendisi ve ortasında bulunan türbesi hâlâ aktif bir ziyaretgâh ve ibadethane.


Hava kararmaya başladı ve artık yorulduk. Gezmemiz gereken her yeri gezmenin verdiği tatmin duygusuyla son durağımıza yöneliyoruz: İlk yazımın girişinde bahsettiğim deri tabakhanesi (Tennaries). Şehirde üç büyük tarihî deri tabakhanesi var. Biz önce Dar Tabakhanesi’ne, sonra en kuzeydeki ve en büyüğü olduğu söylenen Chouara Tannery’e gittik. Bu geleneksel havuzların kuruluşu aslında şehrin kuruluşuna, yani İdrîsîler dönemine dayanıyor. Mahiyetine tam vakıf olmadığım çeşitli yöntemlerle terbiyelenen deriler bu havuzlarda çeşitli renklerle renklendiriliyorlar. Özellikle güneşin henüz tepeye çıkmadığı sabah vakitlerinde her havuzda birer işçi çalışıp öğleden sonra paydos ediyorlarmış. Biz akşam üstü gittiğimizde çalışan birkaç kişiye denk geldik sadece. Buralar birer kompleks olarak iş görüyor. Tabakhanenin etrafına kurulan deri dükkânları hem el işi deri ürünleri satıyor hem de tabakhaneyi yukarıdan izlemek isteyenler için birer balkon vazifesi görüyor. Çantadan kemere her türlü deri ürününü burada bulabilirsiniz. Öte yandan son derece ağır bir koku eşliğinde tüm bu deneyimi yaşıyorsunuz. Sağ olsun dükkân sahibi abi eşimle bana birer dal taze nane verdi de onu koklayarak kokuyu bastırmaya çalıştık. Chouara görseli gölgeli olduğu için Dar Tabakhanesi’nin görselini paylaşıyorum.

Yaklaşık 15.000 adım attıktan sonra akşam yemeğimizi yiyip istirahat etmek üzere otelimize geçiyoruz. Yarın sabah Kazablanka’ya oradan da Marakeş’e geçeceğiz.


Kazablanka

23 Mayıs Perşembe sabahı Fes’ten Kazablanka’ya doğru yola çıktık. 3,5 saat süren yolculuk sonunda hedefimiz öğle namazını II. Hasan Camii’nde kılmaktı. Hedeflediğimiz vakitte de vardık.

  • Faslıların Daru’l-Beyda (Beyaz Ev) dedikleri Kazablanka, Fas’ın en büyük ve kalabalık şehri. İspanyolcadan gelen Kazablanka (Casablanca) adı da Beyaz Ev anlamına gelir. Şehrin beyaz mimarisinden ötürü bu isim verilmiş.

Bizim açımızdan Fas’ta en az ziyaret durağımız olan şehir burasıydı. Yol üstü uğradık diyebilirim. Görülmeyi hak eden eski şehir (Habus) ve V. Muhammed Meydanı da geniş vakitte gezilebilir. Biz sadece II. Hasan Camii’ni ziyaret edip Marakeş’e doğru yolumuza devam ettik, zira gezimizin son üç gecesini orada geçirecektik.

Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî’den sonra dünyanın en büyük camisi kabul edilen II. Hasan Camii’ni, Fas Kralı II. Hasan yaptırmış.

1986’da inşaatı başlayan camiyi Fransız mimar Michel Pinseau tasarlamış ve okyanus doldurularak inşa edilmiş. Pinseau Endülüs ve Mağrib mimarisini mezcederek muhteşem bir eser çıkarmış ortaya. 1993’te tamamlanan caminin 210 metrelik minaresi şu an dünyadaki en uzun minare konumunda. İçinde 80.000, avlusunda 120.000, toplamda 200.000 kişinin aynı anda namaz kılabildiği söyleniyor. İç kısmının büyük bir bölümü müze olarak hizmet veriyor, ön tarafta namaz kılınıyor. Gerçekten devasa bir yapı. Bizdeki muazzam selatin camiler yanında minyatür kalır desem yeridir. Daha pek çok özelliği var, uzunca müstakil olarak anlatılabilir. Fas gezisinde mutlaka görülmesi bir yer deyip geçelim.

Marakeş

Öğle namazından sonra Marakeş’e yola çıktık. 3 saat süren bir rahat bir yolculuk oldu. Okyanus kıyısından güneye ve iç kesime doğru indiğimizi bitki örtüsünün değişiminde hemen fark ettik. Verimli ve yeşil arazilerin yerini bol palmiyeli çorak araziler almaya başladı. Hava sıcaklığı da kayda değer oranda arttı. Marakeş, Fas’ta en çok merak ettiğim yerdi. Zaten varır varmaz kalabalıktan ülkenin en turistik mekânına geldiğinizi anlamamanız imkânsız. Akşam üstü eski şehirde tuttuğumuz otelimize yerleştik. Fas’ta her şehirde “Riad” denen geleneksel Fas konaklarında kalabilirsiniz. Bir bahçe veya iç avlu etrafına inşa edilen bu kare yapılı evler genelde eski şehirlerde yer alıyor. Fakat normal otellere göre fiyatları biraz pahalı. Bu yüzden biz tasarruf açısından diğer şehirlerde riadda kalmayıp son durağımız Marakeş’te bir riad ayarladık.

Marakeş’in meşhur Câmiu’l-Fenâ (Jemaa el-Fnaa) Meydanı’nı gerek sosyal medyada gördüğüm fotoğraf ve videolardan gerekse buraya gelen arkadaşlarımın anlattıklarından ötürü çok merak ediyordum. Gün batımına yakın hemen kendimizi bu meydana attık. Fas’ın nispeten sakin diğer şehirlerden sonra bu meydanın canlılığı insanı bir anlık şoka uğratıyor. 10-15 saniye kadar durup manasız bakışlarla etrafı seyrettiğimi hatırlıyorum. Bir tarafta yılan ve maymun oynatıcıları, öte tarafta gruplar halinde müzik çalan ve etraflarına kümelenip onları seyreden turistler; bir tarafta fayton kabinleri üzerine kurdukları tezgâhlarda türlü türlü et ve deniz mahsulü pişiren mini restoranlar ve sıkma meyve sucuları, öte tarafta turistlere harıl harıl pazarlık yapan ve onlara bir şeyler satmaya çalışan seyyar satıcılar… Bu temâşâ halim çok süre sürdü tabii, çünkü bu meydanda bir satıcı yahut oynatıcı tarafından müdahele edilmeden vakit geçirmeniz imkânsız. Yeri gelmişken bir uyarıda bulunayım: Meydandaki ilginç sahnelerin fotoğrafını veya videosunu çekmeye yeltendiğiniz an yanınızda biri bitip hemen sizden para isteyecektir. Ve genelde verdiğiniz parayı beğenmeyip agresif tavırlar sergileyebiliyorlar. Geleneksel kıyafetlerle müzik çalan bir grubu izliyorduk. Gayet de kalabalık bir seyirci kitlesi vardı. Eşim bir ara telefonunu çıkarıp kayda almak istedi fakat o anda karşıdan bir adam can havliyle yanımıza koştu ve para istedi. Ve bu adam müzisyen ekibine dahil değildi. Tezgâh bu şekilde kuruluyor; birileri çalıyor, söylüyor, yılan veya maymun oynatıyor, birileri de kendilerini belli etmeden etraftaki insanları gözleyip fotoğraf veya video çeken gördü mü hemen yanına yaklaşıyorlar. Ekip halinde çalışıyorlar yani. Gün içinde uzun süre araba kullandığım çok yorgundum. Bu yüzden geri otele dönüp istirahate çekildik. Ertesi sabah Marakeş’i gezmeye başlayacağız.

24 Mayıs Cuma sabahı erkenden otelimizden çıkarak gezmeye başlıyoruz. Marakeş’e iki tam gün ayırmak lazım. Bu yüzden biz üç gecelik otel rezervasyonu yaptık. Birinci gün tarihî ve turistik yerleri, ikinci günü ise -gezinin son günü olduğu için- hem biraz dinlenme hem de manevi açıdan deşarj olmak için kabristan ziyaretlerine ayırdık. Eski şehrin kuzeyinden güneyine doğru bir rota belirledim. Birinci günün rotasını paylaşıyorum: https://maps.app.goo.gl/51BRki...

İlk durağımız Bin Yusuf Medresesi (Ben Youssef Madrasa). Sa’dî Sultanı Abdullah Galib tarafından 1564 yılında yaptırılmış. Eskiden bulunduğu yerde Murâbıt Sultanı Ali b. Yusuf’un kendi adıyla inşa ettirdiği bir cami olduğu için bu ismi almış. Açık ara Fas’ın en güzel tarihî eserlerinden biri. 130 sınıftan oluşan medrese, zamanında aynı anda 800 öğrenciye ev sahipliği yaparmış. Uzun yıllar İnaniyye Medresesi gibi bakımsız halde kaldıktan sonra 2017 yılında Fas Kralı VI. Hasan’ın Marakeş ziyareti sırasında verdiği emir ile beş senede harika bir restorasyondan geçerek 2022’de ziyarete açılmış. Medrese şu an Mağrib mimarisinin en muhteşem örneklerinden birini sunuyor.

Bin Yusuf Medresesi’nden sonra eski şehrin merkezine inerken Fas’ın en büyük çarşısı kabul edilen Semmarine Çarşısı’ndan geçiyoruz. Fas’a dair bütün geleneksel ürünleri burada bulabilirsiniz. Bizim bu rotayı takip edecek olursanız almayı düşündüğünüz tüm hediyelik yahut hatıraları buradan almanızı tavsiye ederim.

Semmarine Çarşısı, Câmiu’l-Fenâ Meydanı’nda son buluyor. Gündüz gözüyle meydanı bir kez daha görmüş oluyoruz. Fakat öğle vakti olduğu için meydan sakindi. Akşam güneşin batımına yakın kalabalıklaşıyor. Gece yarısına kadar curcuna devam ediyor. Meydandan güneydoğu istikametine yürümeye koyularak Bahia Sarayı’na geçiyoruz. Dönemin Fas sultanın baş vezirliğini yapan Si Musa tarafından inşa edilen bu saray, iki dönüm arazi üzerine kurulu ve 130 odadan oluşuyor. 1912’de Fransız işgalinden sonra Fransız generallerinin ikametgâhı olarak kullanılmış. 1956’da Fas’ın bağımsızlığı ilân etmesinden sonra V. Muhammed burayı tekrardan Fas kraliyetine tahsis etmiş. Günümüzde müze olarak kullanılıyor. Muhteşem bahçeleri ve avlularıyla mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Bahia Sarayı’ndan sonra hemen 350 metre ötedeki Badi Sarayı’na (Badi Palace) geçiyoruz. Arapçadaki eşsiz/mükemmel anlamına “بديع” kelimesinden adını alan bu saray, Sa’dî Sultanı Ahmed el-Mansur tarafından 1578’de yaptırılmış. Ölümüne kadar yönetim merkezi olarak kullanılan saray, sultan öldükten sonra terk edilmiş ve bugün ne yazık ki sadece kalıntıları ayakta. Devasa bir avluya sahip. Avlunun ortasın dört ayrı bölmeye ayırılıp dört ayrı bahçe şeklinde tasarlanmış. Sarayın o dönemdeki ihtişamı ve güzelliğini hayal etmeye çalıştığınızda zihninizin sınırları zorlanıyor. Ayrıca, Kütübiye Camii’nin 12. yüzyıldan kalma meşhur minberi de bu sarayın müze kısmında sergileniyor.

  • Sa’dî Hânedanı Fas tarihinde önemli bir yere sahip. 1510–1659 yılları arasında Fas’ın tamamına hükmeden bu aile, günümüze ulaşan önemli tarihî eserler bırakmış. Örneğin Marakeş’teki en önemli ve eski eserler onların döneminden kalma.

Kütübiye demişken, günün son durağı Kütübiye Camii. Başlarda el-Mescidü’l-Muvahhidî, el-Mescidü’l-Câmi gibi adlarla da anılan bu cami daha sonraları revaklarındaki kitapçı dükkânlarından veya yakınındaki kitapçılar çarşısından dolayı Mescidü’l-Kütübiyyîn veya Mescidü’l-Kütübiyye adının verildiği söylenir. 12. yüzyılda (1199) Muvahhidler tarafından Endülüs-Mağrib tarzıyla inşa edilmiş. Murâbıtların Fes’te inşa ettikleri Karaviyyin Camii’nin daha gelişmiş bir versiyonu olduğu söyleniyor. 77 metrelik minaresiyle Marekeş’in simgesi konumunda. Sadece namaz vakitlerinde açık olduğunu da belirteyim.

Akşam yemeğimizi yedikten sonra otelimizi dönüp istirahate çekiliyor. Yarın (Cumartesi) Marakeş’teki son günümüz.

Cuma günü aslında gezmemiz gereken başlıca yerleri gezmiş olmanın rahatlığıyla cumartesi gününe uyandık. Bu son günümüzde rotamız iki durak var: 1. Kadı İyaz’ın kabri 2. Jardin Majorelle.

Kahvaltımızı yapıp otelden çıktıktan sonra otelin çok yakınındaki Daru’l-Bacha’ya uğradık. Bacha bizdeki Paşa’nın karşılığı. Hem müze hem cafe-restoran olarak hizmet veren bu mekân cazip bir turistik durak. İçeri girebilmeniz için 2 saate yakın beklemeniz gerekiyor. Kahveye zaafınız ve vaktiniz varsa onca yol gelmişken bekleyebilirsiniz.

Öğleden sonra Kadı İyaz’ın kabrini ziyaret etmek için yürüyüşe başladık. Yol üstünde normalde rotamızda olmayan İbn Salah Mescidi’ne denk geldik 14. yüzyılda yapılmış bir mescitmiş. Saat 15.00 sularıydı, fakat içeride cemaatle öğle namazı kılınıyordu. Camiye giren birisine neden bu saatte öğle namazı kılınıyor diye sordum. Çarşının tam çıkışında yer alan bu caminin cemaatinin çoğu esnafmış. Çalışan esnaf ve işçiler vaktinde kılınan cemaate yetişemedikleri için ikinci kez öğle namazı kılındığını öğrendim. Bu yüzden iki kez cemaatle öğle namazı kılınıyormuş. Kadı İyaz’ın kabri turistik bölgenin biraz dışında kalıyor buraya doğru yürürken Marakeş’in gündelik hayatını gözlemleme imkânı buluyorsunuz. Bu bölgede yerli insanlar yaşıyor.

2023’teki Fas depreminden beri kabristan kapalıymış. Şükür ki biz gittiğimizde açıktı. Tadilat hâlâ devam ediyordu fakat mahallenin gençleri bizden birkaç kuruş koparabilmek umuduyla çalışan ustaları ikna edip eşimle beni içeri aldılar. Eserleriyle bütün Müslümanların gönlüne taht kuran bu mübarek zatın kabrinin halini görünce içim burkuldu. Ufak mescit kısmının her tarafına kuşlar pislemişti. Çok fazla duramadan birer Yasin okuyup duamızı edip çıktık. Gençler hemen yanaşıp para istediler tabii. 10’ar dirhem verdim. Beğenmediler fakat durmadan yürümeye devam ettiğimiz için bir yerden sonra vazgeçip geri döndüler.

  • Marakeş’e “Yedi Adam’ın Şehri” de deniyor. Bunlar: 1.Yusuf b. Ali, 2.Kadı İyaz 3.İmam Süheyli, 4.Ebu’l-Abbas es-Sebti, 5.İmam Cezuli, 6.Abdulaziz et-Tebba’, 7.Abdullah el-Gazvani.

Fas gezimizin son durağı Jardin Majorelle. Meşhur Fransız oryantalist-ressam Jacques Majorelle tarafından 1923’te kurulan bu bahçe, bugün Marakeş’te özellikle Avrupalı turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor. Majorelle, 1917’de geldiği Marakeş’in renkliliğine ve canlılığına hayran kalıp burada yaşamaya karar vermiş ve 10 dönümlük bir arazi satın alıp içerisine Kübist tarzında mavi renkli bir villa inşa etmiş. Bahçenin yürüme yolları ve diğer yapıları da mavi. Majorelle 40 yılını bu bahçeye adayarak yüzlerce bitki ve ağaç türünü yetiştirmeyi başarmış. 1980’de meşhur Fransız moda markası Yves Saint Laurent burayı satın alıp restore etmiş. Markaya adını veren sahibi Yves Saint Laurent öldükten sonra bu bahçeye defnedilmiş. Bahçe içerisinde Yves Saint Laurent müzesi ve Berber müzesi de var. Marakeş’in keşmekeşinden bir anlık uzaklaşmak için ziyaret edilebilir.

Akşam üstü yemeğimizi yedikten sonra otelimize geçerek çantalarımızı toplayıp yarın için hazır ediyoruz. Yarın sabah erken yola çıkıp Rabat’a döneceğiz ve 15.00 uçağıyla Türkiye’ye döneceğiz inşallah.