İran Notları I: Kum

Kum'dan manzaralar
Kum'dan manzaralar

İran uzun süredir görmek istediğim bir ülkeydi. 1979 yılındaki devrim ve Suriye Savaşı vesilesiyle son yıllarda hep gündemimdeydi. Daha önce İran’a gitmiş olan kıymetli ağabeyim Alper Ünal’la ara ara buluşarak İran hakkında sohbet ediyorduk. Bir sohbetimizde “Abi beraber gitsek ya!” dediğimde, hemen kabul etti. İki arkadaşımıza daha bu niyetimizden bahsettik ve seyahat için hazırlıklara başladık.

İran, devrim dolayısıyla nispeten dışarıya kapalı bir ülke olduğu için otel bulmak ve araç kiralamak çok kolay olmadı. Hostelworld, Hotelyar ve Iran Hotel gibi sitelerden otel rezervasyonu yaptık. Araç kiralama işini de Alper Abi’nin İran’daki bir tanıdığı aracılığıyla hallettik. Tahran gidiş dönüşlü uçak biletlerimizi aldıktan sonra İran’da gezecek yerlerin listesini çıkardık. Nihayet günü geldiğinde Besmele ile yola çıktık.

Tahran’a indikten sonra kolayca pasaport kontrolünden geçtik. Açıkçası bu kadar kolay olacağını düşünmüyordum. İlk iş olarak change aramaya başladık. Fakat ilginç bir manzarayla karşılaştık:

Etrafta birçok seyyar sarraf bulunuyordu.

Yanımıza gelerek change ofislerinin ucuz bozacağını; kendilerinin ise daha pahalıdan bozacağını söyleyerek bizi ikna etmeye çalışıyorlardı. Farklı Ortadoğu ülkelerinde de benzer durumlara şahit olmuştum fakat genelde el altından bu işler yapılıyor ve polis yakaladığı takdirde büyük cezalara maruz kalınıyor. İran’da bunun ulu orta havalimanında yapılması şaşırtıcıydı. İsfahan’a geçtiğimizde seyyar sarraflara ait bir sokak olduğunu görünce bu durumun normal olduğunu anladım.

Paramızı bozdurduktan sonra telefon hattı satın aldık. Kiraladığımız aracı getiren arkadaşla iletişime geçerek aracı teslim aldık. İran’da genelde araçlar eskiydi. Peugeot’un Pars modeliydi kiraladığımız araç. Seyahatimizin ilerleyen sürecinde İran’da Peugeot’un çok yaygın olduğunu görecektik. Bu durumun sebebini sorduğumuzda, devrim öncesinde Humeynî’nin Fransa’da bulunması ve sonrasında iki ülke arasında gelişen yakın ilişkiler dolayısıyla Peugeot’un yaygın olduğunu öğrenecektik.

Kiralama işlemleri bittikten sonra Besmele çekerek Kum’a doğru yola koyulduk. Kum’da gezdikten sonra İsfahan’a gidecek ve gece orada kalacaktık. Yaklaşık iki saat sonra şehre varmıştık.

Fâtıma-ı Ma'sûme Kompleksi
Fâtıma-ı Ma'sûme Kompleksi
  • Kum, İran’daki en önemli dinî merkezlerden bir tanesi. Zira 12 imamdan birisi olan Musa Kazım’ın kızı olan Fâtıma-ı Ma'sûme’nin türbesi bu şehirde bulunuyor. Aynı zamanda Şiî mollaların önemli bir kısmı Kum’daki medreselerde eğitim alıyor. İran devrimine liderlik yapan Humeynî ve devrimin fikir babalarından Nevvâb Safevî, Kum’da yetişmiş.
Fâtıma-ı Ma'sûme Türbesi'nin içi
Fâtıma-ı Ma'sûme Türbesi'nin içi

İlk durağımız olan Fâtıma-ı Ma'sûme Türbesi’ne gitmeden evvel kahvaltı yapmaya karar verdik. Şehirde gezerek lokanta aramaya başladık fakat çoğu yer kapalıydı. En son bir otelin yemekhanesinde kahvaltı yapabildik. Kum’un öneminden dolayı dünyanın çeşitli ülkelerinden Şiîler, kafileler halinde gelip ziyaret ediyorlar. Sokaklarda hep beraber yürüyen kafileleri görmek mümkün. Fâtıma-ı Ma'sûme’nin türbesine girdiğimizde de yoğun bir kalabalıkla karşılaştık. Dua edenler, namaz kılanlar, ilim tahsil edenler…

İran’daki türbelerin renk noktasında çeşitli ve canlı olduğunu biliyordum. Fakat görünce bildiğimin hiçbir şey olduğunu fark ettim. Türbelerdeki renkler insanın dengesini şaşırtıyordu adeta. Bunun salt defnedilen kişilere verilen önemin bir tezahürü olarak yapıldığını düşünmüyorum. Dikkat çekici renk yoğunluğu, Şiîliğin toplum tarafından kabul edilmesine ve mensuplarını yönlendirmeye matuf olabilir.

Fâtıma-ı Ma'sûme Türbesi'nde ilim okuyanlar
Fâtıma-ı Ma'sûme Türbesi'nde ilim okuyanlar
İran, semboller üzerinden kitleleri yöneten bir anlayışa sahip. Şehrin her tarafında devrimi simgeleyen fotoğraflar, çizimler ve devrim muhafızlarına ait fotoğraflar bulunuyor.

Savaşlarda da benzer bir stratejiyi izlediğini söylemek mümkün. Yayınladıkları videolar genelde kitlelerin dizayn edilmesine yönelik oluyor. Türbeler de bu anlamda sembolik bir değere sahip. Nitekim Suriye savaşında “Seyyide Zeynep Türbesi’ni korumak” söylemiyle, Afrika ve Asya ülkelerinden birçok Şiî savaşçı Suriye’ye getirilerek savaştırılmıştı.

Ayetullah Humeynî’nin evi
Ayetullah Humeynî’nin evi

Türbeden çıktıktan sonra Ayetullah Humeynî’nin evine doğru yol almaya başladık. Yaklaşık on dakika sonra varmıştık. Ev, günümüzde müze olarak kullanılıyor. Geniş bir avluya açılan üç büyük odadan müteşekkil olan evde Humeynî’nin çeşitli dönemlerine dair fotoğraflar bulunuyor. Aynı zamanda birkaç rafta Humeynî’nin telif ettiği kitaplar bulunuyor.

Devrim sürecinin anlatıldığı kronolojiyi gördüğümde aklıma Fedaiyân-ı İslâm yani İslâm Fedaileri grubunu kuran Nevvâb Safevî geldi. Safevî, devrimin fikir babalarından birisiydi. Etkili olduğu dönemde Mısır’daki İhvân-ı Müslimîn cemaati ile irtibatlar kuruyordu. Seyyid Kutub ile defalarca görüşmüş ve kitaplarını İran’da tercüme ettirmişti. Faaliyetlerinden dolayı dönemin İran şahı tarafından idam edilmesine karar verilmişti. Kabri, Kum’da bulunuyordu ve Humeynî’nin evine yakındı. Gidip görmek istedik. Epey büyük bir mezarlığın içinde mavi kubbeli bir kabri vardı. Kabri gördükten sonra Kum’daki son durağımız olan Cemkeran Mescidi’ne doğru yola koyulduk.

Nevvâb Safevî'nin kabri
Nevvâb Safevî'nin kabri
  • Cemkeran Mescidi, İran’da önemli bir mabeddi. Şiîler buranın bizzat Mehdi tarafından yaptırıldığına inanıyordu.
Cemkeran Mescidi
Cemkeran Mescidi

Şehrin dışında kalmasına rağmen Fâtıma-ı Ma'sûme Türbesi kadar kalabalıktı. Türbeler kadar olmasa da mescidler de dikkat çekici şekilde rengarenk yapılıyordu. Turkuaz ve sarı kubbeler, kahverengi sütunlar, kırmızı halılar… Beni en çok etkileyen hat yazıları oldu. Kitâbelerdeki sanat hayran olunmayacak cinsten değildi. Talik hattına özel ilgi duyan birisi olduğum için İran bu anlamda zengin bir ülkeydi benim için.

Cemkeran Mescidi'nin içi
Cemkeran Mescidi'nin içi

Külliyelerde ve türbelerde dikkatimizi çeken bir diğer şey her yerde çeşmelerin olmasıydı. Çeşmelerin üzerinde “Ya Hüseyin” yazıyordu. Bu Kerbela gününde Hz. Hüseyin’in susuz kalmasına dair bir hatırlatmaydı. Kum’da daha fazla olmak üzere ülkenin genelinde bu çeşmelere rastlayacaktık. Külliyede biraz daha gezindikten sonra seyahatimizin ana hedefi olan İsfahan’a doğru yola koyulduk.

*Fotoğraflar: Burak Çetik