İsrail’de hukuksuzluğun yasalaşmış hali: İdârî Gözaltı

İsrail’de hukuksuzluğun yasalaşmış hali: İdârî Gözaltı.
İsrail’de hukuksuzluğun yasalaşmış hali: İdârî Gözaltı.

İsrail'in "idârî gözaltı" uygulaması, işgal altındaki topraklarda Filistinlileri hiçbir suçlama yöneltilmeksizin tutuklaması anlamına geliyor. Filistinliler, haklarındaki suçlamayı öğrenemeden ve kendilerini savunma hakkından mahrum şekilde 6 aya kadar hapse atılabiliyor. Bu süreden sonra askerî mahkemeye sevk edilen ancak suçlamalardan habersiz bir Filistinlinin tutukluluk süresi 5 yıla kadar defalarca uzatılabiliyor.

İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı baskının çoğu kere gözlerden kaçırılan unsurlarından birini de, sayıları binlerle ifade edilen kadın, çocuk ve erkeğin mağduru olduğu “idârî gözaltı” (İngilizce: administrative detention) adı verilen araç oluşturuyor.

  • Kişinin, mahkûmiyet ya da gözaltına alınmayı gerektirecek herhangi bir suç işlemeden gözaltına alınması manasına gelen “idârî gözaltı”, keyfî bir uygulama olmasının yanısıra İsrail'in 1967'den bu yana Filistin topraklarını işgal etmesine karşı çıkan protesto hareketiyle yakından bağlantılı; bunu sindirme maksatlı bir uygulama olma özelliği taşıyor.
İsrail, "ileride suç işleyebileceği" gerekçesiyle herhangi bir suç işlememiş Filistinlileri idârî tutuklu olarak gözaltına alabiliyor.
İsrail, "ileride suç işleyebileceği" gerekçesiyle herhangi bir suç işlememiş Filistinlileri idârî tutuklu olarak gözaltına alabiliyor.

Uluslararası hukuka da aykırı olan bu uygulama tabii olarak İsrail makamları tarafından kendisine bir karşılık bulmuyor. Kökeni, İngiliz manda yönetimi tarafından 1945’te yürürlüğe konulan ve özellikle 111. maddesiyle bireylerin belirsiz süre ile idârî gözaltına alınmasına imkân veren Defence (Emergency) Regulations’a (Savunma (Acil Durum) Düzenlemeleri) dayanan uygulama, İsrail’in bu noktadaki tutumunun da temelini meydana getiriyor.

İşgalin ilk yıllarında idârî gözaltının yaygın olarak uygulandığı Filistin topraklarında bu uygulama, yetmişli yılların ikinci yarısında azalarak 1980'de en düşük düzeyine ulaşmış ve 1987'de Birinci İntifada'nın patlak vermesine kadar bu şekilde kalmıştı. Bu tarihten sonra meydana gelen halk direnişinin genişlemesi gibi değişikliklerin ardından İsrail, Filistin direnişini kırmak ve idârî gözaltı sürecini kolaylaştırmak için yeni emirler yayınlamış ve yeni yasalar çıkarmıştı.

İdârî gözaltının kökeni, İngiliz manda yönetimi tarafından 1945’te yürürlüğe konulan ve özellikle 111. maddesiyle bireylerin belirsiz süre ile idârî gözaltına alınmasına imkân veren Savunma (Acil Durum) Düzenlemeleri’ne dayanıyor.
İdârî gözaltının kökeni, İngiliz manda yönetimi tarafından 1945’te yürürlüğe konulan ve özellikle 111. maddesiyle bireylerin belirsiz süre ile idârî gözaltına alınmasına imkân veren Savunma (Acil Durum) Düzenlemeleri’ne dayanıyor.
  • 17 Mart 1988 tarihli ve 1229 sayılı, çeşitli düzenlemeler geçiren kanun ile bölge komutanı rütbesinden daha düşük rütbeli askerî personele idârî gözaltı kararı verme yetkisi verilmişti. Ayrıca 10 Ağustos 1989 tarih ve 1281 sayılı kanun ile idârî gözaltı süresinin yenilenmek kaydıyla tek seferde bir yıla kadar uzatılmasına olanak sağlanmıştı.

1987-94 yılları arasında idârî gözaltı operasyonlarının sayısı ciddi bir biçimde artarak yaklaşık 20 bine ulaşmıştı. Tutuklular, İsrail’in güneyindeki Necef Çölü’nde yer alan Ktzi'ot Hapishanesi’nde son derece zorlu koşullar altında tutulmuştu.

İsrail merkezli "HaMoked" insan hakları örgütü, 2023’ün Eylül raporunda, İsrail hapishanelerindeki Filistinli idârî tutukluların sayısının 1264'e ulaştığını ve bunun 30 yıldan bu yana kayda geçen en yüksek sayı olduğunu kaydetti.
İsrail merkezli "HaMoked" insan hakları örgütü, 2023’ün Eylül raporunda, İsrail hapishanelerindeki Filistinli idârî tutukluların sayısının 1264'e ulaştığını ve bunun 30 yıldan bu yana kayda geçen en yüksek sayı olduğunu kaydetti.
Oslo Anlaşması'nın imzalanması ve Filistin Yönetimi'nin kurulmasıyla birlikte idârî gözaltıların sayısı önemli ölçüde azalsa da Eylül 2000'de İkinci İntifada'nın patlak vermesiyle bu sayı yeniden artmaya başlamıştı.

Günümüzde ise bu durum vahim derecelere ulaşmış durumda. Middle East Monitor’da yayınlanan “İsrail, idârî gözaltılarda 30 yılın rekorunu kırdı” başlıklı haber bu meseleyle alakalı detayları da veriyordu. Buna göre İsrail merkezli bir insan hakları organizasyonu olan Hamoked'in (Center for the Defence of the Individual) işgalci hapishanelerden ele geçirdiği verilere göre 1.264 idârî tutuklu yargılanmadan tutuluyordu. 2017 yılında yayınlanan ve kapağında Sawsan Ramahi imzasını taşıyanAdministrative Detention: A Legal & Lethal Tool of Israeli Repression (İdari Gözaltı: İsrail Baskısının Yasal ve Ölümcül Bir Aracı) isimli rapor, İsrail’in hangi durumlarda buna müracaat ettiğine dair önemli başlıklar taşıyordu.

  • Buna göre İsrail idârî gözaltıyı; mahkum etmek için yeterli delillere sahip olmadığı ancak yine de bir kişiyi cezalandırmak istediği durumlarda, bir Filistinli herhangi bir İsrailli tarafından suçlandığında ve İsrail istihbaratı suçlayıcının kimliğini gizli tutmayı tercih ettiğinde, İsrail güvenliğine tehlike oluşturabilecek potansiyelde olan Filistinlileri tevkîf etmek istediğinde, kimi kişilerin ruhsal durumlarını yaralamak ve dolayısıyla tahliye edildikten sonra cezaevi dışındaki faaliyetlerini etkilemek için, bunun dışında tutuklulara ve ailelerine ekonomik zarar vermek amacıyla kullanılıyor.
Askerî gözaltı merkezlerindeki idârî tutuklular ağır şartlar içerisinde tutuluyor: aşırı kalabalık, yetersiz gıda, yetersiz kıyafet ve temizlik malzemesi, tıbbî müdahale eksikliği…
Askerî gözaltı merkezlerindeki idârî tutuklular ağır şartlar içerisinde tutuluyor: aşırı kalabalık, yetersiz gıda, yetersiz kıyafet ve temizlik malzemesi, tıbbî müdahale eksikliği…

Ayrıca İsrail kamuoyunu tatmin etmek ve herhangi bir müzakerede koz olarak kullanmak da idârî gözaltıların sebebini meydana getiriyor.

Askerî gözaltı merkezlerinde idârî tutukluların içerisinde bulundukları ağır şartlar da işin bir diğer boyutunu oluşturuyor. Burada aşırı kalabalık yerlerde tutuluyorlar, yeterli gıdanın verilmediği bu yerlerde kıyafet ve gerekli temizlik malzemesi de sağlanmıyor. Alıkonulan birçok Filistinli, tutuklanmaları sırasında yaralanmış da olabiliyor. Ancak uygun tıbbî müdahale sağlanmıyor. Ayrıca tıbbî ihmal nedeniyle gözaltında ölümle sonuçlanan kronik hastalıkları olanlar da söz konusu.

Beş yıldan fazla idârî gözaltında kalan mahkumların da olduğu bu hapishanelerde binlerce aile sevdikleriyle iletişim kurma olanağından da mahrum bırakılıyor.

Filistinli Talâl İbrâhîm Şureym, idârî gözaltı mağdurlarından biri. İşgal hapishanelerinde 18 yıl geçiren Şureym, her biri 6 ay olmak üzere idârî gözaltıdan üç defa hüküm yedi. Mecra’ya açıklamalarda bulunan Şureym şöyle diyor:

İdârî gözaltı aslında bir İngiliz kanunudur ve işgalcilere de bunu miras olarak bırakmışlardır, herhangi bir şuçlama olmadan tamamen şüphe üzerine gözaltına alınıyorsun, sadece şüphe.. Uzun yıllara uzatılabilen durumlarda sadece şüphe dolayısıyla yatıyorsun. İşin kötü tarafı ne zaman serbest kalacağınızı, suçlamalarınızın ne olduğunu bilmiyorsunuz ve işgal bu gözaltında kirli yöntemlere başvuruyor. Tahliyeye hazır olduğunuzda bu süreyi keyfî altı ay daha uzatabiliyor, kimi durumlarda cezaevi kapısından çıktıktan sonra sizi kapıda tutukluyorlar, ya da tahliye edildikten bir hafta sonra, iddiaya göre gizli bir dosya bahanesiyle tekrar tutuklanıyorsunuz. Hiçbir suçlama olmadan onlarca yıl bu gözaltında kalabilirsiniz, bu gözaltı aynı zamanda kadınları ve çocukları da etkiliyor, kelimenin tam anlamıyla bir zulüm.”

Farklı zamanlarda yedi kez tutuklanarak 12 yılı idârî tutukluluk olmak üzere toplam 21 yıl boyunca hapishanede olan 56 yaşındaki Âyid Dûdîn de idârî gözaltı mağdurlarından bir diğeri. Mecra’ya İsrail hapishanelerinden yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:

En son 2022 yılının yedinci ayında tutuklandım. Bu tutuklama, aralıksız 27 ay süren esaretten kurtulmamdan 7 ay sonra gerçekleşmişti. Hemen idârî gözaltına alındım, tahliyem için net bir tarih verilmeden sonrasında bu süre üç kez uzatıldı. Uzun gözaltı yıllarım boyunca, idârî gözaltında mahvolurken babamı kaybettim. En büyük oğlum Hamza ve üç kızım evlendi ama ben yanlarında olamadım. Sürekli gözaltına alınmam beni alt üst etti, sonrasında yeniden inşa etmeye çalıştığım hayatımı mahvetmede Şin Bet'in (İsrail'in yurt içi gizli servisi) eli vardır. Şin Bet ve görevlilerinin uyguladığı sistematik terör, sizi sosyal olarak izole etmek, hapishaneye hapsetmek, tutuklanma sebebinizi ve tahliye tarihinizi bilmeden bilinmeyenin çemberinde tutmak anlamına geliyor. İnsan hukukuna aykırı olan bu haksız ceza, içinde bulunduğum sağlık durumum kötüleşmesine rağmen kurtulamadığım bir kâbus olmaya devam ediyor.