Kırmızı bir çizgi ve ötesi

31 Temmuz 1928’de Belçika’nın Oosteend kentinde imzalanan Kırmızı Çizgi Anlaşması’nın belirlediği sınırlar.
31 Temmuz 1928’de Belçika’nın Oosteend kentinde imzalanan Kırmızı Çizgi Anlaşması’nın belirlediği sınırlar.

İkinci Dünya Savaşı’nın Kırmızı Çizgi Anlaşması’nı sona erdirdiğini iddia ederek Gülbenkyan ile bir dizi mahkeme sürecini başlatmış oldular. Açıklanan mahkeme sonucuna göre Amerikalı şirketlerin Aramco’ya katılmasına dair hiçbir engel bulunmamaktaydı. 20 yıl yürürlükte kalan anlaşma artık geçerliliğini yitirerek sıradan bir kâğıt parçasına dönüşmüştü. Aradan geçen yıllardan sonra Standard Oil of New Jersey petrol şirketinin yönetim kurulu başkanlarından Walter Clark Teagle, Kırmızı Çizgi Anlaşması’nı “çok kötü bir hamleydi” sözleri ile tanımlayacaktı. Gülbenkyan’ın oluştuğu petrol tekeli dağılsa da IPC, bölgede hak sahibi olarak petrol ticaretine devam etti. Petrol şirketleri içinse Ortadoğu’da bağımsız bir şekilde petrol keşiflerinde bulunabilmenin yolu açılmış oluyordu.

On binlerce yıl önce Güney Afrika’da insanoğlu tarafından basit bir dolgu malzemesi olarak kullanılan petrol, son 200 yıl içerisinde çok değerli bir hammaddeye dönüştü. 1800’lerin ortalarında kerosenin icadıyla bir aydınlatma aracı olarak kullanılan bu hammadde, endüstrideki büyük gelişme ile değerini çok daha farklı bir boyuta taşıdı. Öyle ki uğruna çocuklar katledilecek, şehirler bombalanacaktı.

  • İnsanın yaşaması için elzem bir sıvı olan kan misali, uluslar da güç ve devamlılıklarını toprağın binlerce metre altından çıkan bu sıvaya bağlamışlardı. Büyük uluslar, kurdukları şirketlerle petrolü elde etmek için sınırlarından kilometrelerce uzakta keşif çalışmaları yaparak petrole sahip olmak istediler. Bu durumun doğal bir sonucu olarak şirketler arasında bir takım hukuksal durumlar da ortaya çıkacak ve bazı anlaşmalar imzalanacaktı. Merkezinde petrolün bulunduğu bu anlaşmalardan biri ise hiç şüphesiz Kırmızı Çizgi Anlaşması’ydı. 31 Temmuz 1928’de Belçika’nın Oostende kentinde imzalanan anlaşmanın taraflarını ise Calouste Gülbenkyan adında Üsküdar doğumlu bir Ermeni ile İngiliz, Fransız ve Amerikalı petrol devleri oluşturacaktı.
Kırmızı Çizgi Anlaşması'nın orijinal haritası.
Kırmızı Çizgi Anlaşması'nın orijinal haritası.

Zengin bir ailede dünyaya gözünü açmasından dolayı iyi bir eğitim alan Gülbenkyan, Marsilya’da Fransızca öğrenmişti. Daha sonra Londra’da bulunan King College’de mühendislik okudu. Başarılı bir eğitim hayatı geçiren Gülbenkyan, mühendislik bölümünü birinci olarak o zamanlar pek kimsenin de başaramadığı bir şekilde 19 yaşında bitirdi. Gülbenkyan, dönemin meşhur bilim adamlarından olan fizikçi Lord Kelvin’in dikkatini çekmişti. Başarılı öğrencisiyle yakından ilgilenen Lord Kelvin, onu daima bilim adamı olmaya teşvik ediyordu. Ancak Gülbenkyan’ın babası, Lord Kelvin ile aynı fikirde değildi. Kerosen ticaretiyle uğraşan baba, oğlunun ticaret ile hemhal olmasını arzulamaktaydı. Gülbenkyan, babasının bu isteğini geri çevirmeyerek hayatında dönüm noktası olacak kararı vermişti.

Calouste Gülbenkyan'ın King College mezuniyet fotoğrafı.
Calouste Gülbenkyan'ın King College mezuniyet fotoğrafı.

Ticarete atılan Gülbenkyan birçok seyahatler yaptı. Bu seyahatler gelişi güzel ziyaretlerden çok daha fazlasıydı. Zira o, gideceği bölgeyle alakalı eline geçirdiği her kitabı -ister bölgenin sanatı isterse de petrol endüstrisi olsun- ne olduğu fark etmeksizin okumaya gayret ederdi. Daha sonraları gezdiği ülkeler ile ilgili görüşlerini derlediği Fransızca bir kitap yazdı. Bu kitabın son bölümleri ise Bakü petrol endüstrisi hakkındaydı. Bunun yanı sıra petrol ile alakalı olarak makaleler de yazan Gülbenkyan, sarayın dikkatini çekecekti. Çok geçmeden Osmanlı Devleti kendisinden petrol keşfetme çalışmaları yapmasını talep etti. Bu talebi kabul eden Gülbenkyan, Ortadoğu’da çok büyük bir potansiyel olduğunun farkına vardı.

  • Hiç şüphesiz Gülbenkyan, Ortadoğu’daki zengin petrol sahalarını keşfeden tek kişi değildi. Osmanlı’nın Musul vilayetindeki petrol sızıntıları, Avrupalı jeologlarca yapılan arazi çalışmaları ve İran’da Irak sınırına yakın arazilerde bugün BP olarak bilinen Anglo-Persian Oil Company’nin (APOC) petrol sahaları keşfetmesi, bu topraklarda zengin petrol kaynaklarına işaret etmekteydi. Dolayısıyla Avrupa ve Amerika’nın bu bölgelere göz dikmesi artık kaçınılmaz olacaktı. Özellikle Winston Churchill’in İngiltere Donanma Bakanı olmasıyla petrolün değeri günden günde daha da arttı. Zira Churchill, donanmadaki gemilerde artık kömür yerine petrol kullanma emrini vermişti.
Anglo-Persian Oil Company işçileri, 1914.
Anglo-Persian Oil Company işçileri, 1914.

Günümüzde çıkarılan petrolün %52’sine ev sahipliği yapan Ortadoğu, 1900’lerin başında artık tam olarak Avrupa ve Amerikalıların kıskacı altına girdi. Böylece büyük bir petrol rekabetinin startı verilmiş olacaktı. Ancak dev petrol şirketlerinin Ortadoğu’daki petrolü çıkarabilmeleri için Osmanlı Devleti’nden imtiyaz almaları gerekiyordu. Bu imtiyazı almak isteyenlerden biri ise hiç şüphesiz Gülbenkyan’dı. Bunun ilk adımını atan Gülbenkyan, 1912’de Türk Petrol Şirketi’nin (TPC) kuruluşuna ön ayak oldu. Şirketin hisselerinden %35’i Turkish National Bank’a (Osmanlı Merkez Bankası), %25’i Royal Dutch/Shell’e ve %25’i Deutshe Bank’a aitken geriye kalan %15’lik hisse ise Gülbenkyan’ın olacaktı. Mart 1914 tarihinde İngiliz hükümeti Londra’da bürokratlar, bankacılar ve petrol uzmanlarıyla bir toplantı düzenleyerek TPC hisselerinde önemli bir değişiklik yapmaya karar vermişti. Zira TPC’de hissesi bulunan Royal Dutch/Shell şirketi, İngiltere-Hollanda ortaklığını içermekteydi. Bu durumu güvensiz bulan İngiliz hükümeti, TPC hisselerinde %100 İngiliz sermayesi bulunan bir şirketin yer almasını istemekteydi. Toplantıda alınan karar neticesinde İngiliz sermayeli Turkish National Bank’a ait hisseler APOC’a devredildi.

1928 yılında Irak’ta Türk Petrol Şirketi (Turkish Petroleum Company (TPC) ) için keşfe çıkan ekipler.
1928 yılında Irak’ta Türk Petrol Şirketi (Turkish Petroleum Company (TPC) ) için keşfe çıkan ekipler.
  • Bölgenin kaderini tayin edecek olaylardan bir diğeri de Birinci Dünya Savaşı’ydı. Zira Osmanlı ile Almanya’nın bu savaştan mağlup ayrılması bir takım belirsizlikleri de beraberinde getirecekti; “Osmanlı Devleti’nin sınırları neresiydi?” ve “TPC’de bulunan Alman sermayeli Deutshe Bank hisseleri ne olacaktı?” Ortadoğu topraklarındaki belirsizlik durumu bariz bir şekilde hoşnutsuz bir ortam yaratmıştı. Zira Fransa Rusya ile gizlice yaptığı “Sykes-Picot” anlaşmasıyla petrol kaynaklarını eline geçirecekti.

Buna bir son vermek isteyen Harp Kabinesi Sekreteri Sir Mauce Hankey, dışişleri bakanına bir mektup göndererek “İran ve Mezopotamya petrollerinin kontrolünün, 1. derecede harp hedefi” olduğunu bildirdi. Bunun üzerine harekete geçen İngiliz ordusu Musul’u işgal etti. Irak’ı mandası altına almayı başaran İngilizler, artık petrol kaynaklarına da sahipti. Fransızlar petrol kaynaklarını İngilizlere kaptırmış olsalar da 1920’deİtalya’nın San Remo kentinde yapılan bir anlaşma ile TPC’deki Deutshe Bank hisselerini almayı başarabilmişlerdi.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri yakından takip eden bir diğer ülke ise hiç şüphesiz ABD’ydi. Fransa ve İngiltere’nin bölgede petrol tekeli oluşturmasından dolayı rahatsızlığını ifade eden ABD “açık kapı” tezini savunuyordu. Neticede bu ilkesinde ısrarlı olan ABD, TPC’den hisse almayı başarabilecekti. Standard Oil of New Jersey ve Socony Mobil şirketlerinden oluşan oluşan ABD konsoryumu artık TPC’nin yeni hissedarlarındandı.



  • TPC hisselerinin son şekli şu halde olacaktı: APOC (BP) %23.75, Royal Dutch/Shell %23.75, Compagnie Française Des Pétroles (Total) %23.75, Amerikan konsoryumu %23.75 ve Gülbenkyan %5.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da yeni devletlerin ortaya çıkması beraberinde yeni imtiyazların da gerekliğini beraberinde getirecekti. Irak hükümeti ile yaklaşık iki yıl süren temas neticesinde TPC, Irak hükümetinden 75 yıllık süreyi bulan petrol imtiyazını almayı başarmıştı. Kısa sürede başlayan arama faaliyetleri meyvesini vermiş, Kerkük’te yaklaşık 17 milyar varillik bir petrol sahası bulunmuştu. 1912’de kurulmasına ön ayak olduğu TPC sayesinde dünya devleriyle aynı sahneyi paylaşan Gülbenkyan, %5’lik hissesini korumak istiyordu. Gülbenkyan şirketlerin çıkardığı petrolü almak yerine bu petrolün ederini nakit olarak almaktaydı. Bu da hem şirketlerin hem de Gülbenkyan’ın işine gelmekteydi. Zira bu şirketlere lazım olan petroldü. Gülbenkyan’ın ise kendisine verilecek olan petrolü değerlendireceği bir endüstri ortamı bulunmamaktaydı. Hissesini korumak ve şirketler arasındaki rekabeti sınırlandırmakta kararlı olan Gülbenkyan, hisse sahibi şirketlere bir anlaşma teklifinde bulunacaktı. Aylar süren ikna çabaları neticesinde bir adam; Anglo-Persian Oil Company (BP), Royal Dutch/Shell, Standard Oil of New Jersey (ExxonMobil) ile Compagnie Française Des Pétroles (Total) şirketleriyle aynı masaya oturmuştu.


  • Taraflar, 31 Temmuz 1928 günü Belçika’nın Ooesten kentinde bir araya gelmişti. Ancak bir problem vardı; petrol arama imtiyazı verilecek olan alanın sınırları nasıl belirlenmeliydi. Zira Birinci Dünya Savaşı neticesinde dağılan Osmanlı Devleti’nin sınırlarını tam olarak kestirmek mümkün değildi. Bu noktada bir Osmanlı vatandaşı olan Gülbenkyan, eline geçirdiği kırmızı bir kalem ile haritada anlaşmaya konu olacak alanı çizmeye başladı. Şirket yöneticilerinden bazılarının itiraz edecek gibi olmalarını fark eden Gülbenkyan, onlara şöyle dedi: “Ben bu topraklarda doğdum, büyüdüm ve çalıştım. Aranızda benden daha iyi bilen varsa durmasın.” Onun bu sözleri üzerine sessiz kalan delegeler, harita üzerinde kırmızı kalem ile çizilen alanı kabul ettiler. Bu durum anlaşma metninde “haritada kırmızı renk ile sınırlandırılmış alan” ifadesiyle yer almıştı. Zira anlaşmaya konu toprakların, siyasî sınırları tartışmalı olan bir devlete ait olması başka bir seçenek bırakmamaktaydı.
31 Temmuz 1928'deki anlaşma sınırlarının, Gülbenkyan’ın anılarından oluşturulan hikâyenin aksine, anlaşmaya konu olan sahanın, şirketlerin müzakereleri sonucunda belirlendiği de konuyla ilgili zikredilen iddialardan.
31 Temmuz 1928'deki anlaşma sınırlarının, Gülbenkyan’ın anılarından oluşturulan hikâyenin aksine, anlaşmaya konu olan sahanın, şirketlerin müzakereleri sonucunda belirlendiği de konuyla ilgili zikredilen iddialardan.

Diğer yandan anlaşmaya konu olan alanın belirlenmesinde Gülbenkyan’ın bir dahli olmadığına dair başka bir görüş de zikredilmektedir. Gülbenkyan’ın anılarından oluşturulan hikâyenin aksine anlaşmaya konu olan sahanın, şirketlerin müzakereleri sonucunda belirlendiği ifade edilmiştir. APOC temsilcileri İngiltere Genelkurmay Başkanlığı Coğrafya Dairesi’nin hazırladığı bir haritayı, Fransız grubunun haritalarıyla karşılaştırmıştı. Bu karşılaştırma sonucundan yeni bir harita türetilmiş ve alan kırmızı çizgilerle belirlenmişti. Oldukça titiz davranılan bu haritanın Fransızlar tarafından nasıl benimsendiği İngilizleri yakından alakadar etmekteydi. Zira karşılarında sınırları tartışmalı olan bir devlet vardı ve çizdikleri kırmızı çizgi kendilerine karşı kullanılabilirdi. Bu durumu göz önünde bulunduran İngiltere dışişleri bakanı, Fransız mevkidaşını konuyla alakalı yokladığında aldığı cevap kendisini oldukça rahatlatmıştı. Çünkü Fransız bakan, çizilen sınırların yalnızca ticari bir anlaşmayı yansıttığını ifade ederek diplomatik olarak bir öneminin olmayacağını vurgulamıştı.


  • Üzerinde anlaşmaya varılan alan, Türkiye ve Arap yarımadası dâhil bütün Ortadoğu’yu kapsamaktaydı. Bu alan içerisinde İngilizlerin hâkim olduğu Kuveyt kırmızı çizgiden hariç tutulmuştu. Anlaşmaya göre TPC’nin imtiyazında bulunan bu kırmızı alanda dört şirketin ortak rızası olmadan hiçbir şirket petrol arayamayacaktı. Anlaşma taraflarından birinin petrol bulması durumunda çıkarılan petrol paylaştırılmalıydı. Ayrıca anlaşma, tarafların başka şirketlerle pazarlık yapmasını da engelliyordu. Bu şekilde uyum içinde hareket etmenin piyasaları istikrara kavuşturacağına inanılmıştı. Zamanın en güçlü şirketlerini bir araya getiren Gülbenkyan, anlaşmadan hemen sonra şirketin adını Irak Petrol Şirketi’ne (IPC) çevirdi. Hiç şüphesiz o, bu anlaşma ile IPC’yi de kurumsallaştırmayı başarmıştı.

IPC kırmızı çizgi içerisinde petrol arama imtiyazını elinde bulundurarak büyük bir petrol tekelini elinde tutmayı başarabildi. Ancak her şeyin bir sonu vardı ve bu kaide başarılı bir ticaret adamı olan Gülbenkyan içinde geçerli olacaktı. Petrol ticaretini geliştirmek için girişimlerde bulunan Suudi Arabistan, anlaşma taraflarından olan ABD konsoryumuna Aramco ile ortaklık teklif etmişti. Bu teklifin kabul edilmesi Kırmızı Çizgi Anlaşması’nın feshedilmesi manasına gelmekteydi. Dolayısıyla IPC, Aramco’dan gelen teklifin kabul edilmesine şiddetle karşı çıkacaktı. Ancak anlaşmadan ayrılma vaktinin artık geldiğini düşünen Amerikalılar, Gülbenkyan’ın karşısına bu sefer İkinci Dünya Savaşı bahanesi ile dikilmişlerdi.

Petrol borularını kaynakla birleştiren IPC çalışanları, 1930'lar.İkinci Dünya Savaşı’nın Kırmızı Çizgi Anlaşması’nı sona erdirdiğini iddia ederek Gülbenkyan ile bir dizi mahkeme sürecini başlatmış oldular. Açıklanan mahkeme sonucuna göre Amerikalı şirketlerin Aramco’ya katılmasına dair hiçbir engel bulunmamaktaydı. 20 yıl yürürlükte kalan anlaşma artık geçerliliğini yitirerek sıradan bir kâğıt parçasına dönüşmüştü. Aradan geçen yıllardan sonra Standard Oil of New Jersey petrol şirketinin yönetim kurulu başkanlarından Walter Clark Teagle, Kırmızı Çizgi Anlaşması’nı “çok kötü bir hamleydi” sözleri ile tanımlayacaktı.

  • Gülbenkyan’ın oluştuğu petrol tekeli dağılsa da IPC, bölgede hak sahibi olarak petrol ticaretine devam etti. Petrol şirketleri içinse Ortadoğu’da bağımsız bir şekilde petrol keşiflerinde bulunabilmenin yolu açılmış oluyordu.