Muhaddis-i Ekber: Bedreddin el-Hasenî

Muhaddis-i Ekber: Bedreddin el-Hasenî.
Muhaddis-i Ekber: Bedreddin el-Hasenî.

Muhammed Bedreddin el-Hasenî, Şam’ın yetiştirdiği en büyük hadis âlimlerinden biri olarak tanınır. O, yalnızca ilmî derinliğiyle değil, aynı zamanda ahlâkî şahsiyeti ve sosyal mücadelesiyle de İslâm dünyasında müstesna bir yere sahiptir. Hadis ilmindeki üstünlüğü sebebiyle kendisine “Muhaddis-i Ekber” unvanı verilmiştir. Kütüb-i Sitte başta olmak üzere pek çok hadisi senetleriyle ezberlemiş, Osmanlı Devleti tarafından Buhârî okutmak üzere kurulan kürsünün son temsilcisi addedilmiştir.

Tam adı Muhammed Bedreddin b. Yûsuf b. Abdurrahman el-Mağribî ed-Dımaşkî olan Bedreddin el-Hasenî, 1850 yılında Şam’da doğdu. Aslen Faslı olup, Delâilü’l-Hayrât müellifi Süleyman el-Cezûlî’nin soyundandır. Hz. Hasan’a kadar uzanan nesep silsilesinden ötürü el-Hasenî nispetini almıştır. Doğduğu ev, büyük hadis imamlarının irşâd merkezi olan Eşrefiyye Dârü’l-Hadis’ine bitişikti. Bundan ötürü çocukluğundan beri ilmî bir çevrede yetişti. Ezher mezunu olan babası Yûsuf el-Mağribî de bu Dârü’l-Hadis’te müderrislik yapmış hadis ve fıkıh alanlarında otorite sahibi meşhur bir âlimdi. Annesi Âişe ise pek çok hadis âliminin yetiştiği Küzberî ailesindendi. Bu münasebetle Şeyh Bedreddı̇n el-Hasenî, ilim ve velâyetle maruf olan el-Küzberî ailesinin de torunu sayılmaktadır. Şeyh İbrâhîm el-Küzberî’nin kızı olan Âişe, hadis ilimlerinde ileri derecede bir birikime sahipti. Bedreddin el-Hasenî’nin kardeşi olan Şeyh Ahmed Bahaeddin el-Hasenî ise Şam’ın meşhur Nakşibendî şeyhlerindendi.

Şeyh Bedreddin el-Hasenî.
Şeyh Bedreddin el-Hasenî.

Henüz yedi yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyen Bedreddin el-Hasenî, on iki yaşına geldiğinde ilk eğitimini aldığı babasını kaybetti. Bunun üzerine dayısı Şeyh Sâlih el-Küzberî ve dönemin büyük hadis âlimlerinden Şeyh Ebü’l-Hayr el-Hatîb onun bakımını üstlendi. Tahsilini tamamlamak üzere Eşrefiyye Dârü’l-Hadis’ine devam eden Şeyh Bedreddin el-Hasenî, burada adeta bir halvete girdi. Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim başta olmak üzere, hadis ve fıkıh ilimlerinin temel eserlerini hıfzetti. Ayrıca hadislerin senedlerini ve râvilerini iyice tetkik etti. Bu süreç, onun özellikle hadis ilminde erişilmesi güç bir seviyeye gelmesini sağladı.

İlim tahsilini tamamlamak üzere Eşrefiyye Dârü’l-Hadis’ine devam eden Şeyh Bedreddin el-Hasenî, burada adeta bir halvete girdi.
İlim tahsilini tamamlamak üzere Eşrefiyye Dârü’l-Hadis’ine devam eden Şeyh Bedreddin el-Hasenî, burada adeta bir halvete girdi.
Gösterdiği üstün gayret nedeniyle, henüz 18 yaşında hadis okutma icâzetine nâil oldu.

Akaid, sarf, nahiv, mantık ve edebiyat gibi ilim dallarında da geniş bir birikim elde eden Şeyh Bedreddin; yaklaşık 20 bin beyitlik ilmî metinleri ezberlemesi, muhâkeme gücü, keskin zeka ve kabiliyetiyle hocaları nezdinde her zaman ayrıcalıklı bir yere sahip oldu.

Şeyh Bedreddin el-Hasenî.
Şeyh Bedreddin el-Hasenî.

  • Onun birikimi yalnızca şerî ilimlerle sınırlı değildi. Bunun yanı sıra matematik, felsefe, tıp, geometri, coğrafya ve mühendislik konularında da ileri derecede malumat sahibiydi. Derslerine katılan doktor ve mühendisler “Mesleğimizi öğrenmek için ömrümüzü tükettik, o ise bizden daha iyi biliyor.” diyerek hayret ederlerdi.

Akranlarının kendisine olan hasedinden ötürü kapandığı Dârü’l-Hadis halvetinden çıkınca, önce Şam’daki Sâdât Camii’nde, ardından Sinan Paşa Camii’nde dersler verdi. Beyzâvî tefsirini ve pek çok kitabı ezberinden okuttuğu kaydedilmiştir.

Nihayet otuzlu yaşlarındayken Emevî Camii’nde hadis dersleri vermeye başladı. Emevî Camii’ndeki Nesr Kubbesi altında Sahîh-i Buhârî’yi ezberden okuduğu dersleri, eski devirlerdeki meşhur âlimlerin ders halkalarını andıracak şekilde kalabalık olur; ulemâ, devlet adamları ve halk tarafından büyük ilgi görürdü. Bu dersleri eş-Şark adlı gazetede yazı işleri müdürü olan talebesi Abdülkâdir el-Mağribî tarafından özetlenerek neşredilirdi.

Emevî Camii’ndeki Nesr Kubbesi altında Sahîh-i Buhârî’yi ezberden okuduğu dersleri, eski devirlerdeki meşhur âlimlerin ders halkalarını andıracak şekilde kalabalık olurdu.
Emevî Camii’ndeki Nesr Kubbesi altında Sahîh-i Buhârî’yi ezberden okuduğu dersleri, eski devirlerdeki meşhur âlimlerin ders halkalarını andıracak şekilde kalabalık olurdu.

Emevî Camii’ndeki derslerinin dışında Darü’l-Hadis’te; matematik, geometri, hadis, fıkıh ve tefsir okutur; akşam olunca evinde kıdemli talebelerine ileri seviye metinleri okutmaya devam ederdi.

Derslerinde, hadisleri analiz ettikten sonra metin üzerindeki lügavî ve fıkhî meseleleri açıklar, ardından hadisten çıkarılacak hükümleri müctehidlerin görüşleri çerçevesinde ele alırdı. Ricâl ilmine oldukça vâkıf olduğundan ezberinden râvilerin cerh ve ta’dîlini yapar, senetleri derinlemesine tahlil ederdi. Sahîh-i Buhârî dersleri üç saate kadar sürer ve kimi zaman yüzlerce hadis isnadıyla birlikte okunurdu.

  • Osmanlı Devleti tarafından Buhârî okutmak üzere kurulan kürsüde bu görevi üstlenen ve hakkıyla yerine getiren son isim de Şeyh Bedreddin el-Hasenî’dir.

Bu göreve atamalar, sahip olduğu yüksek mevki ve itibardan ötürü bizzat padişah tarafından yapılırdı. Ödenekleri Osmanlı Devleti tarafından karşılanan bu kürsüde görev yapan âlimlere, yirmi beş altın lira maaş bağlanmaktaydı.

Şeyh Ali Tantâvî, Muhammed Bedreddin el-Hasenî’ye dair şöyle demektedir:

“Gözlerimi dünyaya açtığımda, halkın onu Şam’ın Şeyhi olarak nitelendirdiğini ve her konuda başvurulacak en önemli merci olarak kabul ettiğini gördüm. Bir şey söylediği vakit âlimler onun sözünü duraksamadan kabul eder ve yerine getirirlerdi. Bir şey emretse, kimse onun emrine karşı çıkmazdı. Herkes onu takdir eder ve yüceltirdi. Ona itaat, Allah’a itaat olarak kabul edilirdi. Çünkü o, insanlara Allah’ın hükümlerini açıklıyor, onlara Allah’ın dinini öğretiyordu. Seksen yılını ilimle ve ilim için geçiren bir adamdı. Hiçbir zaman ders vermekten vazgeçmedi; vefat ettiği gün bile dersinden ayrılmadı. Sadece ölüm anında bir saatlik bir ara vermişti. İlimdeki derinliği ve bilgisi hayret vericiydi. Hafızası o kadar güçlüydü ki zaman bile ona etki etmiyordu. Bir kitaplık gibi her konuda yazılmış her türlü eseri aklında tutuyor, hemen her soruyu yanıtlamak için doğru kitabı seçip ilgili sayfayı açıyordu. Zor ve garip meselelerde bile bulamadığınız cevabı kitaplardan önce o bulur, sanki gözleri bir fotoğraf makinesi gibi her konuyu belleğine kaydederdi.”

Bedreddin el-Hasenî yalnızca bir ilim adamı değil, aynı zamanda Şam halkı için mânevî bir önderdi. Osmanlı yönetimi ve ardından gelen Fransız mandası döneminde, halkın istişare için başvurduğu en önemli isimlerden biriydi. Öyle ki, Osmanlı paşaları, Fransız komutanları, kadılar ve müftüler onun huzuruna gelerek görüşlerini alır, tavsiyelerine riâyet ederdi. Şeyh Bedreddin, pek çok kez bu yöneticilere adaletin ve hakkaniyetin önemini hatırlatan mektuplar yazmış, onların şeriat dışı uygulamalarının kötü âkıbetlerini vurgulayarak tembihte bulunmuştur.

Osmanlı paşaları, Fransız komutanları, kadılar ve müftüler onun huzuruna gelerek görüşlerini alır, tavsiyelerine riâyet ederdi.
Osmanlı paşaları, Fransız komutanları, kadılar ve müftüler onun huzuruna gelerek görüşlerini alır, tavsiyelerine riâyet ederdi.
  • Osmanlı sonrası baş gösteren Fransız işgaline karşı cihad çağrısı yapan Bedreddin el-Hasenî, Şam ulemâsını organize ederek Suriye genelinde büyük bir direniş hareketi başlattı. Şam’dan başlayıp; Duma, Nabk, Humus, Hama ve Halep’e kadar pek çok yeri dolaşarak cihad çağrısı yapmış; gittiği her beldede coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanarak devrimin kıvılcımını ateşlemiştir.

Onun bu seyahatleri, Suriye’nin bağımsızlık sürecinde büyük bir etki oluşturmuş ve Fransız işgaline karşı amansız bir direnişe dönüşmüştür. Nitekim 24 Temmuz 1920'de gerçekleşen Meyselun Savaşı'nda çok sayıda âlim ve ilim talebesi Suriye ordusu saflarında gönüllü olarak savaşa katılmıştır. Fransızların 18 Ekim 1925'te Şam’a saldırmasının ardından, Şam halkı Şeyh Bedreddin’i yaralılar ve şehit aileleri için kurulan yardım komitesinin başkanı olarak seçmiştir.

Prof. Dr. Muhammed el-Mübârek, Şeyh Bedreddin hakkında şöyle demektedir: “Derslerinde sömürgeci kâfiri kovmak için cihat faraziyesini ilân etti ve Fransa'ya karşı devrimcilerle sürekli temas halinde bulundu.”

Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Bakhit, Şeyh Bedreddin’in cuma günü halka açık olarak gerçekleştirdiği dersine katıldığında onun hakkında şunları söyledi:

“Bu zât eğer Mısır'da olsaydı, âlimler onu başlarının üzerinde taşırlardı.”

Şeyh Abdulvâsî el-Yemânî ise “Dünyanın birçok ülkesinde nice hocalar ve vâizler dinledim. Ancak aklî ve naklî ilimlerin hiçbirinde onun gibi muhakkik bir âlim görmedim.” demiştir. Talebesi olan Şeyh Sâlih Farfur kendisine dair şöyle demiştir: “Hocam Bedreddin el-Hasenî günde yalnızca yirmi dakika uyur ardından ‘haydi kitapları getirin gün başladı’ derdi.” Osmanlı şeyhülislâmı Mûsâ Kâzım Efendi de “İslâm âleminin kutbudur” diyerek onun velâyet makâmında olduğuna işaret etmiştir.

Şeyh Bedreddin el-Hasenî son derece tevazu sahibi idi. “Gerçek tevazu, kendini oturduğun her kişinin altında görmekten ibarettir.” derdi. Elini öptürmez, kimsenin kendisini yüceltmesine izin vermezdi. Gıybet ve dedikodudan uzak durur, meclisinde de buna izin vermezdi. Fazla konuşmaz, sorulduğunda “bilmiyorum” diye cevap vermekten çekinmezdi. Dünyada kitaplardan başka hiçbir şeyi sevmezdi. Hindistan'ın en uzak köşelerinde basılmış olsa bile o kitabı satın alır, altın ağırlığında olsa bile el yazması bir esere talip olurdu.

Bir defasında öğrencilerini, yoksulluktan ötürü fuhuş yapmak zorunda kalan kadınların olduğu bir bölgeye sadakasını dağıtmaları için gönderdi. Sadakaları kadınlara dağıtırken şöyle demelerini rica etti: “Bedreddin el-Hasenî sizden kendisi için dua etmenizi istiyor.” Kadınlar bunu duyduklarında “Biz kimiz ki Bedreddin el-Hasenî için dua edelim?” diyerek ağlamaya başladı ve bazıları tövbe etti.

Sürekli salavât ile meşgul olduğundan kendisine gelen suallere çoğu kez îmâ ederek işaretle cevap verirdi. Bir gün kendisine bir gazoz ikram edilmiş, bu içeceğin ne işe yaradığını sormuştu. Hazmetmeye iyi gelir denildiğinde zâhidliğini yansıtan şu cevabı vermişti:“Öyleyse çok yemeyin. Hazmetmenize de hâcet kalmaz.”

Bedreddin el-Hasenî, 1878 yılında Şeyh Muhyiddin el-Ânî’nin kızı Rukiye Hanım ile evlenmiş ve aralarında Suriye Cumhurbaşkanlığı yapan Taceddin el-Hasenî’nin de bulunduğu sekiz çocuğu olmuştur.

Şeyh Bedreddin’in oğlu 6. Suriye Cumhurbaşkanı Taceddin el-Hasenî.
Şeyh Bedreddin’in oğlu 6. Suriye Cumhurbaşkanı Taceddin el-Hasenî.

Şeyh Bedreddin el-Hasenî, ilmî çalışmalarını genellikle ders halkaları yoluyla sürdürmüş, eser telif etmek yerine talebe yetiştirmeye öncelik vermiştir. En meşhur talebeleri şunlardır: Şeyh Şerîf el-Ya’kûbî, Şeyh Mekkî el-Kettânî, Şeyh Muhammed el-Mübârek, Şeyh Abdülkerîm er-Rifâî, Şeyh İsmâîl el-Ya’kûbî, Şeyh Muhammed Sâlih el-Farfur, Şeyh Muhammed Hasen Habenneke, Şeyh Muhammed Saîd el-Burhânî, Tâhir el-Cezâirî ve Cemâleddı̇n el-Kâsımî.

Hadis usûlüne dair; Şerhu Kasîdeti Garâmî Sahîh ve ed-Dürerü’l-Behiyye fî Şerhi’l-Manzûmeti’l-Beykûniyye eserlerini telif eden Şeyh Bedreddin el-Hasenî’nin, daha otuz yaşına varmadan kırk kadar kitap yazdığı, bu kitapların çoğunun oturduğu mahallede çıkan büyük bir yangında telef olduğu belirtilmektedir.

Muhaddis-i Ekber Şeyh Muhammed Bedreddin el-Hasenî, 13 Ağustos 1935’te Şam’da vefat etti. Cenaze namazı, Emevî Camii’nde mahşeri bir kalabalık eşliğinde edâ edildi. Emevî Camii minberinden vefat haberini duyurma görevi, Şam âlimlerinin oybirliğiyle henüz gençlik çağlarında olan Ali Tantâvî’ye tevdi edildi. İsâm el-Attâr, Tantâvî’nin o günkü konuşmasına dair şunları söylemektedir:

“Emevî Camii, ağlayan ya da övgüler yağdıran on binlerce insanla doluydu. Caminin minberinden, megafonsuz bir şekilde tüm kulaklara ulaşan güçlü ve etkili bir ses yükseldi. Bunun üzerine insanlar sustu ve hatibin hala kulağımda çınlayan sözlerini dikkatle dinlemeye başladılar. Hatip, Şeyh Bedreddin'in vefatının büyük bir musibet olduğunu anlatıyordu. Samimiyeti, bilgisi, belâgati, konuşmasının güzelliği, sözlerinin netliği ve gücüyle insanların kalplerine ve duygularına nüfûz ediyordu. ‘Bu hatip kimdir?’ diye sual ettim. Dediler ki: ‘O Şeyh Ali Tantâvî’dir.’ Şeyh Ali Tantâvî, bu sırada yirmi altı yaşındaydı.”

Cenaze, tezkiyenin ardından Bâbü’s-Sağîr Mezarlığı’na intikal etti. Ancak mahşeri kalabalıktan ötürü akşam saat yediye kadar kabristana ulaşamadı. Oğlu Taceddin el-Hasenî’in yaptığı duanın ardından Şeyh’in vasiyeti okundu. Vefat haberi, Şam başta olmak üzere bütün İslâm dünyasında derin bir üzüntüyle karşılandı.

Şeyh Bedreddin el-Hasenî’nin Bâbü’s-Sağîr’de yer alan kabri.
Şeyh Bedreddin el-Hasenî’nin Bâbü’s-Sağîr’de yer alan kabri.

Şeyh Bedreddin el-Hasenî, ölümünden önce Şam ulemâsına şu vasiyeti bıraktı:

“Ümmet-i Muhammed’e selam olsun! Onlara karşı dünyada bulunduğum süre içindeki kusurlarımdan dolayı Allah’tan af diliyorum. Allah, onları rızasına uygun amellerde istihdam eylesin, kendilerini fesat ehlinin şerrinden korusun ve dünya-âhiret işlerinde yardımcı olsun. İlim tahsiline yönelin, âlimlere hürmet edin.”